Boğaziçi'nde Yüzmek
İlk defa denize, ortaokul 2. sınıfta(şimdilerde 7.sınıfa denk geliyor) Moda'da girmiştim. Acıbadem'de oturuyorduk.
Arkadaşlar, bir gün denize gideceklerini söylemişlerdi. Bende, onlara takılmıştım. Aileden izin aldığımı hatırlamıyorum.
O zamanlar özgür bir dünyada yaşıyorduk. Çocuklar oyun için bahçeye, sokağa çıkar, hiçbir tehlike olmadan akşama kadar oynarlardı.
Eve acıktığımızda uğrar, sonra tekrar sokağa çıkardık. Gün kararmadan evde bulunmak, yeterliydi. Cep telefonsuz ve bilgisayarsız bir dünyadaydık.
O gün, ilk kez denize giriyordum ve yüzme bilmiyordum. Girdiğimiz yerde, havuz şeklinde yapılmış,
çocukların rahat girebileceği bir yer vardı. Deniz, tertemiz ve herşey çok güzeldi. Çocuklar soyunduğunda garip bir durum vardı. Herkes yanık, ben ise süt
beyazı bir vücuda sahiptim. Çocuk aklımla, bakışlardan çok utanmıştım. Oysaki okuduğum ilkokulda, karınlarımızı açar kim daha beyaz diye yarışma yapardık.
Bir yerde beyaz olmak önemli iken, bir başka yerde yanık tenli olmak güzeldi. Neyse utangaçlık kısa sürdü ve gün boyu çok güzel eğlendik. Eve dönme zamanı
yaklaştıkça, bana birşeyler olmaya başladı; Bütün vücudum kızarmaya başlıyordu. Akşam eve gittiğimde, dayanılmaz bir acı başlamıştı ve hiçbir yerime
dokunulmuyordu. Kremler, yoğurtlar hiçbir şey kar etmiyordu. Günlerce yatamadım. Bir hafta sonra, acılarım azaldı ve bütün derim soyuldu. Sonraki denize
girişlerimde birşey olmamıştı. Ertesi sene bu yaşananları unutup, aynı şeyleri yaşamanın sebeplerinden birkaçı şunlar olabilir; Kafa fazla çalışmıyor,
balık hafızası, çaresizlik, vs...Aynı ülkemin durumu gibi.
Daha sonraları, artık İstanbul kıyılarında denize girilmez oldu. Aşırı kirlenme vardı. Bizde, artık
biraz büyümüştük. Adalara, yüzmeye giderdik. Ve zaman geldi, adalarda yavaş yavaş kirlenmeye başladı. Sonraları, Şile'nin keşfi. İstanbul'da denize
gireceksek hep Şile'ye gittik. Denizini bildiğinizde, hiçbir zararı olmayan , ama maalesef yüzlerce gencin boğulduğu bir yerdi. Gencecik 15-20 yaş
aralığındaki çocukların, daha çok da kendilerini kanıtlamak istedikleri çağlarında, aramızdan ayrılışlarına çok üzülmüşümdür. Doğaya karşı gelmemenin
belkide, ilk öğrenileceği yerdi. Balık değilsen, akıntıya karşı yüzmeyeceksin. Denizi tanıyacaksın, öğreneceksin, gözlemleyeceksin ve onunla uyum içinde
olacaksan, yaşayacaksın. Yaklaşık 25 yıldır hemen hemen her sene, Şile'de denize girdim. Kasım ayında bile, denize girmişliğim oldu. Genelde suyun sıcaklığı,
Kuzey Ege'den daha sıcaktır. Dönem dönem yazın ortasında bile, bir veya iki gün çok soğuk olur. (Kaç derece olduğunu bilmiyorum). İki dakika denizde yüzmenize
izin vermez. Onun dışında hayatın kendisidir, Şile.
Çocukluğumdan beri içimde ukde olan ise, Boğaziçi'nde yüzmektir. Boğaz'ın, eski güzel ve temiz halini
düşünüp, o dönemlerde Boğaz'da yüzmenin keyfini hep tatmak istemişimdir. Boğaz'da ne zaman yüzmek istersem, çok sevdiğim bir bayan arkadaşımın anlattıkları
aklıma gelir. Çocukken ailecek yazları, Yeniköy'de yazlık kiralayıp, üç ay denize girerlermiş. Sahil yolundan günde bir veya iki araç geçermiş. Boğaz'ın suyu
tertemiz ve hemen hemen bütün gün sudan çıkmazlarmış. Yaşadıklarını anlattıkça, kendimi o dünyada bulmuş gibi hissetmiştim.
Bu duygularla, geçen sene acemicem ile Emirgan'da yüzdüğümde gerçek dünya ile karşılaştım. Arkanda vızır
vızır akan bir trafik, önünde deniz anaları ve sen birden kendini "ulan ben neredeyim" diye söylenirken buluyorsun. Ama bunları görmezden gelirseniz, zevki
gerçekten güzel oluyor. Aslında, geçen sene girdiğim çoğu zamanlarda, deniz anaları yoktu ve su nispeten temizdi. Boğaz yarışlarında, yarışın etkisiyle biraz
yarış moduna girdiğinizden, Boğaz'da yüzmenin keyfine tam varamıyorsunuz. Onun için şartlar ne olursa olsun, Boğaz'da yüzmek adına Emirgan'da yüzmeye devam. Dün
açılışı yaptım. Ne kadar yüzdüm 200 metre, su çivi gibiydi, ama çıktığımda kendimi çivi gibi hissettiğimden , yüzmeye devam...