II. Bölüm: Adriyatik

Önce Italya'nin sinir kenti olan Trieste' ye gittik. Buradan otobüse binerek yarim saat uzakliktaki Slovenya'nin Koper kentine geçtik. En az yirmi yillik olan külüstür otobüsün diger yolculari,

Italya' da gündelikçilik yapan yasli Slovenyali kadinlardi. Kapitalizme baliklama atlamanin nimetlerinden yararlanan mutlu azinligi marinalarda görecektik. Slovenya' lilarin büyük çogunlugu ise simdilik azla yetinip, fazla mesai yapmaktan pek sikayetçi gözükmüyordu.

Adriyatik denizinin en kuzey ucunda yer alan Koper kentinin marinasi Avrupanin en lüks marinalarini aratmayacak kadar modern ve pahali bir marinaydi. Rakkaus'u denize indirmek ve bir gece konaklamak için ödedigimiz para Almanya'dan fazlaydi. Yine de biz sonunda Baltik denizinin sogugundan ve rüzgarindan kurtuldugumuz için çok sevinçliydik. Slovenya'da ilk günümüzü bol bol güneslenerek geçirdik.

Adriyatik denizinin en kuzey ucunda yer alan Koper, Slovenya' nin çok kisa olan sahillerindeki birkaç kiyi kentinden birisi. Yerli turistlerin pek bol oldugu Koper' a gelen tek tük yabanci turistlerin çogu da zaten hemen yakindan gelen Italyanlar. Ama Avusturya' li ve Alman yatçilar uzun zaman önce kesfetmisler Koper'i. Marinadaki yabanci bayrakli yatlar ya Avusturya ya da Alman bandiraliydi.

Slovenya' lilar ve genelde bütün rastladigimiz "eski Yugoslav"lar oldukça içe kapali insanlar. Daha dogrusu yabanci turistlere pek sicak davranmiyorlar. Ya da temkinli davraniyorlar da denilebilir. Daha henüz rahatlayamamis bir halk havasindalar. Milliyetçilikleri hemen hissediliyor. Koper marinasinda ilginç bir olay yasadik. Riitta, çok pahali olan çamasirhaneye gitmek yerine, lavaboda yikamaya kalkmis birkaç parça çamasiri. Bunu gören genç temizlikçi kiz Riitta' ya neden çamasirhaneye gitmedigini sormus ve Riitta da çamasirhanenin parali oldugunu söyleyince kiz "ama Slovenya'nin paraya ihtiyaci var" demis. Bunun üzerine sasiran Riitta kiza, çamasirhaneye verilecek paranin kendisine degil marinanin patronuna gittigini hatirlatinca kiz söyleyecek baska bir söz bulamamis.

Kapitalizme alismak o kadar çabuk olmuyor. Temizlikçiler bile hala marina patronunun kazandigi paranin kendi ceplerine girdigini ya da "ülke ekonomisine katki" oldugunu düsünüyorlar.

Marinalarin bütün Adriyatik sahillerinde çok pahali oldugunu ögrendikten sonra buralarda degil de, sahil kasaba ya da sehirlerinin balikçi barinaklarinda kalmaya basladik. Iskeleye yanasmadan açikta demirleyip, lastik botla sahile ulasarak, marina ücretlerinden kurtulduk. Adriyatigin dogu sahillerinde yer alan Slovenya' da ve Hirvatistan' da insanlarin hemen hepsi Italyanca konusuyor. Bu topraklarda uzun yillar Romalilar, Venediklerin ve Italyanlar hüküm sürmüs.

Slovenya sahillerini iki günde geçip Hirvatistan karasularina girdik. Hava günlük güneslikti. Adriyatik denizinin sakin ve rüzgarsiz bir deniz oldugunu düsünmeye baslamistik ki, ne kadar yanildigimizi kisa zamanda anladik.

Motorumuz bozuk oldugundan rüzgarsiz havalarda çok yavas ilerleyerek Adriyatigin güneyine dogru yol almaya baslamistik. Birkaç sikici, rüzgarsiz günden sonra hava birden bozdu ve Adriyatigin meshur "alçak basinç" sistemiyle tanistik. Sonradan anladik ki, Adriyatik çok bol firtinali bir denizmis. Hem Alplerden hem de Balkanlardan gelen alçak basinç sistemleri Adriyatikde ani firtinalar yaratirmis.

Bu sefer de siddetli rüzgarin dinmesini bekledik birkaçgün. Sonunda hava biraz durulur gibi oldu da, güneye dogru yolumuza devam edebildik. Ama henüz 300 millik Hirvatistan sahillerinin basindaydik.

19 Temmuz 'da günesli ve az rüzgarli bir günün sonunda gecelemek için uygun bir koya girdigimizde hava henüz kararmamisti. Demirledigimiz koy, Pula kentine 2 mil uzaklikta, oldukça korunakli bir yerdi. Teknede aksam yemegimizi yerken çok uzaklarda, daglarin arkasinda kara bulutlar gördük. Bir süre sonra kara bulutlarin etrafa simsekler saçtigini da farkettik ama orali olmadik. Nasil olsa korunakli bir koyda demirliydik ve bulutlar çok uzaktaydi. Ama daha yemegimizi bitirmeden o kara bulutlar daglarin üzerinden hisimla üzerimize dogru gelmeye basladi ve biz daha etrafi toplayamadan gökyüzü karardi. Ayni anda kasirga siddetinde bir rüzgar herseyi uçurmaya basladi. Tam ben iyi ki seyir halinde degilmisiz diye sevinirken, rüzgar , kendi etrafina sarili olan öndeki Genova tabir edilen yelkeni açti ve tekneyi son sürat sürüklemeye basladi. Tekneyi kayalarda parçalanmaktan son anda yelkeni keserek kurtardim. Böylece motordan sonra Genovayi da kaybettik. Ertesi gün Pula' ya gittigimizde, marinadaki 30 kadar teknenin harab oldugunu gördük. Türkiye' de "Bora" adi verilen bu rüzgara, Adriyatikde "Tramontana" diyorlar. Kisa süren, ama sehirdeki agaçlari bile yerinden söken bir nevi kasirga bu Tramontana. 3-4 senede bir olurmus, biz de ona denk geldik. Birkaç gün sonra, ayni rüzgarin Italya' da koca bir marinayi yok ettigini ögrendik ve ucuz atlattigimiz için sevindik.

Adriyatikde "Bora" kuzey dogudan esen siddetli rüzgarlara deniyor. Ama Bora'nin Balkanlardan geldigi düsünülürse, belki de Karayel (bizdeki kuzey bati rüzgari) ya da Yildiz-Karayel daha dogru bir çeviri olur. Birkaç hafta sonra bu ruzgarla da tanistik.

Tramonta'nanin ertesi günü hava günlük güneslik oldu. Parçalanan Genovanin yerine küçük firtina flokunu taktik ve agir agir Pula' nin yolunu tuttuk. Yolda Pula' nin fincede "felaket" anlamina geldigini hatirlayip güldük.

Liman kaptanindan "kaza sigortasi" için rapor almakta hiç zorlanmadik, çünkü bizim gibi en az 30 tekne daha vardi sirada. Zaten firtina kentte de birçok hasara yol açmisti.

Pula önemli bir liman kenti. Iç savas buraya hemen hiç dokunmamis. Simdilerde hizla turizme yönelmisler. Ama ortalikta birkaç Italyan turist grubundan baska yabanci gözükmüyor. Marinada Kuzey Avrupa ülkelerinin tekneleri oldukça fazlaydi. Ama bunlarin tamami kisin da Hirvatistan' da kalan teknelerdi. Avrupali yatçilar teknelerini kisin Adriyatik sahillerinde birakiyor ve yaz aylarinda gelip tatil yapiyorlar.

Pula ayni zamanda tarihi bir sehir. Roma döneminden kalma Kolosyum görülmeye deger. Kolosyuma çok yakin olan marinada kaldigimiz gece burada verilen nefis bir Carmina Buruna konserini teknemizde, dolunay isigi altinda zevkle dinledik.

Hirvatistan' in güney sahilleri Kornati takimadalariyla kapli. Sahilleri genellikle çok dik sarp kayalardan olusan bu adalar kiyiya paralel olarak güney doguya dogru uzaniyorlar. Pula'dan sonra, güneye dogru olan yolculugumuzun ilk duragi, bütün bu bölgedeki tek kumsala sahip olan Susak adasiydi.

Adriyatigin sulari çok berrak, denizin en az 20 metre dibi rahatlikla görülebiliyor. Ama deniz dibi faunasi pek az, ve sahillerde balik bulmak zor. Deniz dibi genelde kayalik bir çöle benziyor. Kiyilardaki fabrikalarin atiklari denizin ekolojik dengesini bozmus. Ama buna ragmen gözle görulür bir kirlilik, çöp, naylon torba gibi atiklara rastlamak zor Adritayikde. Ayrica hava da çok berrak. Çogu kez görüs mesafesi 30 deniz milinin üstündeydi. Adriyatigin "taze" havasi ve eksik olmayan rüzgari, su buhari olusmasini engelliyor.

O yüzden Susak adasini 30-35 milden görmeye basladik. Örnegin Temmuz ayinda Istanbul'dan yola çiksaniz, Marmara adasini, en az 15-20 mil yaklasmadan göremezsiniz Temmuz ayinda.

Susak adasi küçük bir ada. Tek bir köyü var, ve köyün hemen tamami yillar önce New-York'a göçmüs. Yazin tatile memleketlerine dönen gurbetçilerle, Susak bir tatil köyü havasina bürünüyor. Sahili çok güzel bir kumluk olan Susak'da biraz oyalanip denize girdikten sonra, Kornati adalarinin güney sahillerini takip ederek ve geceleri küçük, evsiz adalarda konaklayarak asagi inmeye devam ettik. Ama firtinalar pesimizi hiç birakmadi. Sik sik gökyüzü aniden karardi ve yelkenleri toplamaya anca vakit buldugumuzda üzerimizden firtina rüzgarlari geçti. Zaten 97 yazi "firtina yazi" ilan edilmis. Bizden sonra, radyolarda hergün "denize açilmama" uyarilari çikmaya baslamis.

Böylelikle, rüzgarlarla bogusa bogusa Hirvatistan' in son adalarindan birine ulastik: Vis. Oldukça büyük bir ada olan Vis' in merkezi Venediklilerden kalma Vis kasabasi. 300-500 yillik evleriyle ve korunakli körfeziyle çok sirin bir denizci kasabasi olan Vis tipik bir Venedik liman kenti. Siddetli rüzgarla sabaha karsi girdigimiz Vis limaninda deniz "sütliman"'di. Vis'de 3 gün rüzgarin azalmasini bekledik.

Diger bütün Hirvat adalarina oldugu gibi Vis'e de hergün birçok feribot seferi var. Yerli ve yabanci turistleri tasiyan feribotlar, ayni zamanda adanin bütün ihtiyaçlarini karsiliyorlar.

Hirvatistan'da iç savasin insanlar üzerinde biraktigi etkiyi görmek mümkün. Insanlar sessiz, biraz tedirgin, hele yabancilara hiç sokulmuyorlar. Bakislarinda bir yorgunluk var. Örnegin herseyiyle turizme yöneldigi belli olan Vis' de, birçok yerli ve yabanci turist olmasina ragmen bir Yunanistan'daki, Türkiye' deki canlilik yok.

Pula'dan sonra, 50 mil güneydeki Lastov adasina geçtik.

Neredeyse Adriyatigin ortalarina yaklasan bu ada, Hirvatistan' in kiyilarina en uzak adasi. Bizim rotamiz güneye dogru oldugundan, Lastov' un güney kiyilarindaki Ubli isimli küçük bir kasabaya demirledik.

Lastov adasinda birçok dogal liman var. Bir zamanlar Venediklilerin buralarda koca deniz filolarini demirlediklerini hayal etmek hiç zor olmuyor. Ubli' nin de, içeri girip kuzeye dogru kivrilan büyük ve korunakli bir dogal limani vardi. Deniz, her zamanki gibi cam berrakligindaydi.

Ubli dis turizme açilmamis. Yerli halkinin çogu yillar önce Almanya'ya göçmen isçi olarak gitmis. Şimdilerde, yavas yavas geri dönüp yazlik evler yapmaya baslamislar. Ama bir çok yerli turist gördük adada. Bunlar Feribotlarla gelip adanin ormanlarinda çadir kuruyorlardi.
Arnavutluga giris biraz tehlikeli oldugu için, Yunanistan'a dogru açik denizden gitmeye karar vermistik. Hiçbir sahile ugramadan, Adriyatigin ortasindan, güneye dogru 250 millik yolumuz vardi.
Lastov'dan rüzgarsiz bir günde ayrildik. Bütün gece hafif rüzgarla denizde çalkalandiktan sonra, ertesi gün rüzgar iyice kesildi. 24 saattir denizde olmamiza ragmen ancak 50 mil kadar yol alabilmistik. Günes battiktan sonra kuvvetli bir bati rüzgari çikti, ardindan da gece yarisi firtina patladi. Adriyatikde "Bora" adi verilen, bizdeki karsiligi

Yildiz-Karayel olan bir kuzey-bati rüzgari 9-10 kuvvetinde, yani yaklasik saatte 50 mil hizla esmeye basladi. Rotamiz güney oldugundan bu firtina isimize yaradi. Sadece öndeki firtina fokunu açip, rüzgari pupadan alarak, saatte 8-9 deniz mili hizla 2 gün içinde Yunanistan'in Korfu adasina vardik.

 

 

 

III. Bölüm: Yunanistan ve Türkiye

Ana sayfaya geri dön