|
SUÇLU
ÇOCUKLAR VE ÇOCUK MAHKEMELERİ Yazarı : Hans ZULLIGER I. Bölüm: 1-3 YAŞLARI ARASINDAKİ ÇOCUKLARDA ÇALMA EYLEMİ Bu yaş grubu içersindeki çocukların sevdikleri nesnelerin
kendi mülkiyetinde imiş gibi bir duyguya sahip oldukları görülüyor. Ama bu
duygu yerini ileride karşılıklı değiş tokuş daha sonrada sevdiği arkadaşları
ile paylaşma hissine bırakıyor. Çocukların fırsatını buldukları an şeker aşırmalarına ya da
gördüğü bir oyuncağı sahiplenerek diğer bir çocuğun olmasına rağmen el
koyması mülkiyet duygularının tam olarak gelişmediğini görürüz. Bu
fiillerinden dolayı onları suçlayamayız. Ama onlara bu tür davranışların hoş
olmadığını anlatmak amacıyla küçük cezaların verilmesi, büyüdüklerinde hırsızlık
yapmaya kötü bir fiil nazarıyla bakmalarını sağlayacaktır. Ancak verilen ceza da yetersizdir. Bir çocuk yetiştiği ortam
nedeniyle de hırsız olarak yetişir. Babası hırsızlığı ile ün yapmış, annesi
ise eli uzunluğuyla bilinen bir çocuk bu ortamın etkisinde kalacak ve hırsız
olacaktır. Bu durumdaki bir çocuğun kendisine sabırla güvenilip sevgi
verilecek bir ortama alınması gerekmektedir. Bu konuyla ilgili bir misal verelim. Hırsızlık yapan bir
çocuk suçunu itiraf ettikten sonra ıslah evine değil de bir aile yanına
gönderiliyor. Bu aile çocuğun çaldığı parayı sahibine veriyor ve çiftlikte
çalışıp bu parayı kendilerine taksitler halinde onun ödemesini sağlıyorlar.
Ayrıca çocuğun bütün eğitimi de bu aile tarafından karşılanıyor. Çocuğa
gösterilen ilgi ve sevgi sonucu çocuk baba ve annesinin hırsız olmaları ve bu
ortamda yetişmesi nedeniyle kazandığı hırsızlık duygunun yerini insanlara
zarar vermemenin daha yararlı bir takım fiiller yapma hissine bırakıyor. En önemli husus bir çocuğun kötü huylardan arınması
zorlamayla değil içten gelerek kabullenmesine bağlıdır. Ceza korku değil,
sevgiyle böyle bir değişiklik söz konusu olabilir. II. Bölüm: ERKEN ÇOCUKSAL DÖNEMDE VİCDANIN GELİŞTİRİLMESİ VE
EĞİTİMİ Çocuklarda mülkiyet duygusunun gelişmesi ile etrafındaki eşyalara
vermiş olduğu zararlardan dolayı cezalandırılacağı korkusu da ortaya çıkar. Burada dikkat edilmesi gereken önemli bir husus cezanın
çocuğun kendisini sevdiğine inandığı bir kişi tarafından verilmesinin
gerekliliğidir. Çocuktaki ceza korkusu kendinin işlediği bir suçun yerine
cezası daha az olacak başka bir suçu işlemiş gibi göstermesine neden
olabilir. Böylece anne ve babasından az ceza güvencesi almaya çalıştığı
görülür. Suçu ortaya çıkınca ama şu suçum böyle aza verdiniz diyerek kendini
savunur. Bir çocuk kırdığı meyve kabından dolayı ceza alacağını
bildiğinden önemsiz ve kullanılmayan bir tabağı kırmış gibi annesinden özür
diliyor. Annesinin “önemi yok” diye cevap vermesi vicdanındaki korkuyu
dindiremediği için bir kez de babasından özür diler. Ondan da aynı cevabı
alır. Kısa bir süre sonra meyve kabının kırıldığı ortaya çıkar ve kıracak tek
kişininde evin tek çocuğu olan küçüğe sorulunca alınan cevap “ama siz önemi
yok dediniz” olmuştur. Aslında bu çocukların gerçek ile hayal arasında bir düşünce
gücünden kaynaklanıyor. Erişkinler ise gerçek olayları saptayıp iç
dünyalarına aktarmakla yetinirler. Çocuklar her, zaman işledikleri suçu hafifmiş gibi
göstermeye çalışmazlar. Bazen bunun yerine suçun yansıtımı yani başka biri
yapmış gibi gösterme yolunu seçerler. Küçük çocuğun şekerlikteki şekerleri aşırıp sonrada kuşun
üzerine atarak cezalandırması buna bir örnektir. Eskiden Yahudiler işledikleri suçları bir keçinin üzerine
yıkar ve günah keçisi diye adlandırılan hayvanı dinsel bir seramoniye uyarak
kovalayıp ya çöle terk eder ya da bir kayalıktan aşağıya yuvarlanıp ölmesini
sağlarlarmış. Böylece Yehova'nın gazabından kendilerini kurtardıklarına
inanırlarmış. Demek ki çocuk cezasını çekmediği kötü eylem sonucunda suçu
işlemeden öncekine nazaran daha kötü olabilir. Suç bir sevginin yitirilmesine neden olacaksa çocuk bir ön
cezalandırıcı yoluna giderek bu sevgiyi kaybetmemeye çalışır. Nasıl mı?
Annesinden izinsiz aldığı sosisleri yiyen çocuk, bu yaptığının fark edilmesi
sonucu hem annesinin sevgisini kaybedecek hem de ceza görecektir. Bu
durumdaki çocuk annesinin kendisine vereceği cezadan daha ağır bir ceza
verir. Koşarken düşerek dizini sıyırır. Annesi hemen koşarak ona şefkatle
yaklaşır. Bu fırsatı bilen çocuk “Düşmemi Allah istedi, sos lire izinsiz
aldığım için” der. Çocuk böyle yapmakla annesinin sevgisini kaybetmez, hatta
yeni sevgi kanıtlarını eline geçirir ve cezadan kurtulur. Çocuklarda sevgi sık sık yön değiştirir. Dünyaya gözlerini
açan çocuk ilk olarak annesini hisseder. Biraz büyüyünce annesinden gördüğü
sevgiyi babasının araya girerek engelleyeceği endişesine kapılır. Bazen kızar
ve babasını istemez. Bazı hallerde bunun terside olabilir. Anne istenmez
olur. III. Bölüm: CEZASI ÇEKİLMEMİŞ HIRSIZLIKLARA KARŞI GÖSTERİLEN
VE VİCDANDAN KAYNAKLANAN TEPKİLER Hırsızlık suçunu işleyip ele geçirilemeyen çocuklar bundan
dolayı bir kıvanç duyarlar. Hatta bu eylemi tekrarlayarak büyüklere ait
eşyaları aşırmanın tadını çıkarırlar. Ama bir zaman sonra yapılan bu hırsızlıklar vicdan duvarına
çarparak rahatsızlık vermeye başlar. Vicdan bulunulan yetişilen-ortamın
yapısına bağlı olarak gelişen bir duygudur. Eğer bir çocuk hırsız bir ailenin
çocuğu ise yapılan kötü eylemlerin sanki o kadar da üzücü şeyler olmadığı
kanısına sahip olur. İyi bir gözetim altında yetişen çocuk yolda giderken
bahçe duvarından sokağa sakmış meyve ağacından bir meyve koparınca bir kaç
gün o sakaktan geçemeyecek kadar vicdan acısı duyar. Vicdan hatta o kadar etkili olur ki çocuğun yaşayış tarzını
bile değiştirebilir. Bir çocuk dersleri iyi olmadığı gerekçesiyle kız kardeşini
örnek alması için sık sık uyarılır. Çocuk ise babasının kız kardeşini
kendisinden daha çok sevdiği düşüncesine kapılır. Bir gün babasının
cüzdanından hatırı sayılır miktarda para aşırır. Ama baba bunun farkına varmaz.
Çocuk çaldığı paranın farkedilmemesi üzerine vicdanı ile baş başa kalır.
Vicdanı her fırsatta ona hırsız olduğunu hatırlatır. Aslında abasının
kendisine göre - az olan sevgisinden mahrum olmamak için suçunu itiraftan
kaçınır. Çaldığı parayı ise kendi için değil de babası tarafından çok
sevildiğine inandığı kız kardeşine hediyeler için harcar. Bu hareket dahi
vicdanının verdiği rahatsızlığı engellemeyince kendini kitap okumaya verir.
Ayrıca evde hırçın bir tutum sergiler. Annesine karşı saygısızca davranarak
ondan ceza koparmaya uğraşır. Bu cezaları yaptığı hırsızlık için sayacaktır. Bir danışman vasıtasıyla suçunu itiraf eden çocuk yine eski
yaşantısına dönüş yapar. Çevresi tarafından kendine bir değer verilmediğine inanan
çocuklar, kendilerini ispatlamak amacıyla bazen bu gibi hırsızlık olaylarına
karışır. Bir de ceza görmezse kendilerine güvenleri artar ve ileride daha
büyük suçlara doğru yol alırlar. Annesinin ölümünden kendini sorumlu gören kız, babasına onun
yokluğunu hissettirmemek için çok çalışır. Hatta annesinden bir zamanlar
aşırdığı az miktardaki paranın cezasını çekmek amacıyla başkasının kaybettiği
parayı kendi çalmış gibi gösterecek hale gelir. Bir psikiyatriste götürülen kız bir kaç seans sonunda her
şeyi açıklar. Tedavi sonunda sınıfta tembel olarak bilinen ve bedenen zayıf
olan kızda bir gelişme meydana gelir. Bu da gösteriyor ki işlenen bir suçun
ağırlığı sadece ruhsal yönden etkilemeyip bedenen de etkisini gösterir. Genel olarak bir bakış yapılırsa çocukların işledikleri
suçlara karşı ceza almayınca gösterdikleri beş tepki vardır. 1- Bilinçsizce kendilerini ele verirler. 2- Etrafındakileri kışkırtarak onlardan ceza almak için
hırçınlaşırlar. Aldıkları cezayı esas işledikleri suça karşılık olarak kabul
ederler. Ancak bunun yeterli olduğuna vicdanlarını ikna edemezler. 3- Çete kurarak işlediği suçu sadece kendisi tarafından
işlenmediğini göstermektir. Böylece toplum onu tekrar arasına kabul
edecektir. 4- Kendi kendini cezalandırma yoluna giderler. Bu ceza çok
ağır olur. Böylece çevresindeki insanların kendisine acımasını sağlamaya
çalışırlar. 5- Patolojik özellik gösteren durumlarda ise benzer bir suç
saptanarak kendi üzerine alıp ceza görmek istenir. IV. Bölüm: ÇOCUK HIRSIZLIKLARININ BİLİNÇALTI KÖKENLERİ Çocuklar çaldıkları şeylerin cezası olarak iyi bir dayak yer
ya da bu yaptığından dolayı bir müddet azarlanır ve sevgisiz bırakılır. Ama önemli olan cezayı gerektirecek şekilde suçun işlenme
nedenidir. Bunun araştırılması gerekir. Otto adında bir çocuk postacının bisikletinde bulunan paketi
aşırır. Paketin içini açan çocuk onu tuvalete boşaltır. Yakalanınca da “işe
yarar bir şey vardır diye aldım. Yiyecek, giyecek ya da elişi yapımında
kullanacağım bir şey...” der. Babası paketin masrafını karşılar ama olay
mahkemeye intikal eder. Yargıç bilirkişi olarak bir ruh bilimciden araştırma
yapmasını ister. Yapılan araştırma sonucu çocuğun annesinin hamile olduğu ve
yakında doğacak olan kardeş ile paket arasında bağlantı bağlantı olduğu
görülür. Postacının eşi ebe olduğu için bebeği onun getireceğine inanan çocuk
pakette olduğu düşüncesiyle hırsızlık eylemini gerçekleştirir. Bu
hırsızlıktan sonra gördüğü rüyalarda ise annesini bir eve benzetip içinin boş
olduğunu gördüğünü açıklamıştır. Çocukların yaptığı hırsızlıkların temelinde bilinçaltından
gelen dürtülerin rolü büyüktür. Bunun önlemek amacıyla yeterli bir eğitim
verilmelidir. Ayrıca olgunlaşmasını sağlayacak şekilde güven ve sevgi.
Otto'nun olayında yargıç “eskisinden daha fazla sevgi verilmesi” kararına
varmıştır. Çocuk mahkemelerinde yargıcın çocuğu ıslahevine mi yoksa
ailesinin yanında gözetim altında mı tutmaya karar vermesi için işlenen suçun
temeline inilmelidir. Bazen araştırma yapılmaksızın verilen ceza çocuğun
vicdanındaki rahatsızlığı giderdiği görülür. Bu nedenle tekrar suç işleme
arzusu ortaya çıkabilir. Para çalan bir çocuğa verilecek en güzel ceza onu
borçlandırarak taksitler halinde ödemesini sağlamaktır. Ayrıca iyi bir
eğitimin verilmesi tamamlayıcı bir maiyet taşır. Eğer psikolojik bir sorun varsa tedavi uygulanmalıdır.
Tedavi sonucu çocuk daha sağlıklı davranışlar sergileyebilir. V. Bölüm: JALONDA NİÇİN ÇALAR? Bir kızın ailesinden yeterli ilgiyi görmemesi ve bunun
ruhsal etkileri sonucu hırsızlık yapması konu edilmiştir. Mahkemeye intikal
eden olay sonucu bir psikiyatrist tarafından bazı testlerden geçirilen kızın
her teste verdiği tepki ve yorumları şunlardır; Ağaç testinde kağıdın sol üst köşesine küçük bir ağaç
çizmesi kızın gözden uzak olmak istediğini ortaya koyar. Ağacın bir toprak
zemine yerleştirilmeyişi ailesi ile köklü ilişkilerin olmadığını gösterir.
Dikenli bir görüntü arz eden ağacın üzeride bir örtü ile kaplanmıştır. Bu ise
çirkinliğinden dolayı gizlenmeye çalıştığını gösterir. Sisli bir ortam
çizilmeside düşüncelerindeki düzensizliği ortaya koyar. Z testi; değişik şekillerde bezenmiş olan tablolar hakkında
görüşleri alınıp sonrada bu düşüncelere göre yorum yapmaya dayanan bir
testtir. Kızın düşüncelerine göre yapılan yorumlarda ise lise son sınıfta
olmasına rağmen düşünce ufkunun orta 3 teki bir çocuğa eş olduğu görülmüştür.
Gerçek ile hayali karıştırabiliyor. Düss-testi ise anlatılan küçük bir olayın sonunda sorulan
soruya verilen cevabın yorumuna dayanan testtir. Bu test sonunda kızın,
bencil, kendini çevresinden soyutlamaya çalışan ve haksızlığa uğramış gibi
gören bir kişiliğe sahip olduğu kanaatine varılıyor. Mahkeme sonuçta kızın başka bir ortama alınmasına karar
veriliyor. Bir süre sonra kızın hem ruhen, hem zekaen, hem de bedenen
iyileşme gösterdiği gözleniyor. Mahkemelerde bilirkişi ve eğitim danışmanlarının testlerine
başvurarak verilen kararların çocuklar üzerinde iyi sonuç verdiği görülüyor.
Bu yollarla bilinçaltı bozuklukları ortaya çıkmakta ve çocuğa yararlı olan
kararın verilmesi sağlanmaktadır. VI. Bölüm: HATALI VİCDAN TEPKİSİYLE HIRSIZLIĞA KALKIŞMAK Bazı hallerde vicdanın sesini dinleyen çocukların buna
hatalı olarak algılayıp hırsızlığa kalkıştıkları görülmüştür. Bir kızın
çalıştığı dükkanın kasasından para çalması sonucu olay mahkemeye ulaşır. Yine
bilirkişi raporu istenir. Yapılan test ve görüşmeler sonucu hazırlanan raporda kızın
önceden işlediği bazı hatalarından duyduğu korkunun hırsızlık yaparak
duyulduğu ortaya çıkar. Ayrıca ceza gerektirmeyen bazı hataları sonucu temiz
ve yıkanmamış elbise giyme gibi bir saplantısı olduğu görülür. Yeni elbiseler
almak için hırsızlık yapmaya başlar. Mahkemenin verdiği karar sonucu psikiyatrist tarafından
hatalarının sonucunda temiz elbise giyme zorunluluğu olmadığına ikna edilen
kızın hırsızlığa bir daha başvurmadığı görülüyor. Hatta çevresindeki
insanlarla iyi ilişkilerde kurmaya başlamıştır. SONUÇ: Çocuk suçlarında sadece bir organın değilde bir kaç organın olay üzerine eğilip karar vermesi gerekir. Ayrıca mahkemelerde çocuğu cezalandırmaktan çok onun neden bu işe kalkıştığı araştırılıp yeterli eğitimin verilmesi kararları ağırlıkta olmalıdır. Bunun sağlanması için çocuk psikolojisini iyi bilen uzman kişilere ihtiyaç vardır. Son otuz yıldan bu yana sayıları oldukça artan eğitim danışmanlarına büyük işler düşmektedir. Çocukların her türlü sorunlarını rahatlıkla açabildikleri kişi olarak görecekleri eğitim danışmanları çevre ile çocuk arasındaki bağlardan sorumlu kişilerdir. Bu bağ iyi korunursa çocukların suç işleme oranları en az seviyeye inecektir. |