|
MÜSLÜMANCA
DÜŞÜNCE ÜZERİNE DENEMELER Yazar: Rasim ÖZDENÖREN Yayınevi: İz Yayıncılık PANORAMA Bazı Genellemeler: Halen beş milyara yakın insanın yaşadığı
yeryüzünde başka hiçbir ek faaliyete gerek duyulmadan mevcut nüfusun on
mislini besleyecek seviyede bir üretim yapıldığı halde, milyonlarca insanın
açlıkla pençeleştiği söylenirse ortada bir bozukluğun olduğu aşikardır. Kaliforniya’nın portakal bahçelerinde günde üç portakal
karşılığında bütün gün çalışmak zorunda bırakıldığından dolayı karnını
doyuramayan tarım işçilerinin olduğunu, fakat bahçe sahiplerinin fiyatları
düşürmemek için portakalları denize döktüğü bir dünyada ortada bir bozukluğun
olduğunu görmek için Kaliforniya’ya gitmeye gerek yoktur. Doğmuş çocuğu beslemek için sarfedilecek paranın ana
rahmindeki çocuğun doğmaması için sarfedildiği yerde bir terslik var
demektir. İslamı Anlamak: Kafası Çağdaş putlarla iğdiş edilerek
uzlaşmacı bir tavra sürüklenen bazı müslümanlar belki durumu bütün
vahametiyle kavramakta acze düşmekte ve çoğu zaman da bilinçsizce İslam
düşmanlarıyla aynı safta yer alabilmektedirler. Bakışlarımıza İslam’ın
öngördüğü şartlar değil, fakat İslam -dışı Dünyanın gözümüze taktığı gözlükler hakim kılınmıştır.
Müslümanca bakmak nasıl olur? Müslüman kadar batının hasm-ı canı olduğunun
bilincinde olan başka bir insan zümresi yoktur. Yalnız İslam kültürüdür ki,
kendisinin dışında her türlü kültürü reddetmek durumundadır. İslam’ın
kendisiyle bu uzlaşmaz durumunu ise batı çok iyi düşmandır. Bu yüzdendir ki
olup bitenleri bizim göstermeye çalıştıkları gibi değil de müslümanca bir
bakışla görmek zorundayız diyoruz. Batı kültürü, bugün öyle bir “bilim” geliştirmiştir ki, bu
bilimin hasılası diye bakılan “teknoloji” tabiatı tahrip etmeye yönelirken,
bilimin kendisi de dini telakkiye muhalif olmayı adeta varlığının temel
hikmeti diye kabul etmektedir. O kadar ki, insanların haya duygularına
müdahale etmek, haya duygusunu iptal etmek bile, artık “bilim” yaftası ile
peçelenebilmektedir. Bizim dini görevimiz nedir? Aslında bugün bizim belki de en önde gelen “dini görevimiz”
dini hükümlerin bize kazandırdığı zihniyeti, telakki tarzını hayata hakim
kılmaktır. SAĞLIKLI DÜŞÜNMEYE DOĞRU İnanmanın Diyalektiği: Dine Allah’ın emri olduğu için ve
sırf bunun için inanmak asal bir usul meselesidir. Bu yüzdendir ki, akla
mantığa yahut hikmete ve felsefeye uygundur diye dine inanmak küfür
sayılmıştır. Dininin hükümlerine hiçbir sebeple mukayyed olmadan inanmak,
inanmayı kendi hakikati içinde yakalamak ve öylece saklamak anlamına gelir. Batı dünyasında bu konuda en tutarlı ve doğru yaklaşım
içinde olanlardan biri Dostoyevski’dir. O da kendini batılı saymaz. Şöyle bir
sözü var: “Hz. İsa’nın batıl olduğu matematik bir gerçeklikle ispat edilse
bile, ben yine de onun yanında yer alırdım.” Şurası var ki, bir kez bu yoldan
inanınca dinin hükümlerine ait hikmetlerin araştırılması yasak değildir. Bu
türden araştırıcılık imanın kuvvetlenmesine yol açarken hikmete uygundur diye
inanmak küfre götürebilir. Çağın gözüyle mi İslam’a bakmalı, İslam’ın gözüyle mi çağa: Müslüman, kendisini değerlendirmeye tabi tutmak isteyen
“kıstası” “müslümanca” olup olmadığına göre değerlendirir. Eğer kullanılan
kıstas geçirmeye çabalasın bir değer ifade etmez. Bir başka deyişle bizim
için asıl olan bu kıstaslar hakkında İslam’ın ne dediğidir. MÜSLÜMANIN ÖZELLİKLERİ Yaklaşımlardaki Mizaç Faktörü: Asabi ve celadetli bir mizaca
sahip olan Hz. Ömer Rasulullah’ın irtihali esnasında: “Kim, O öldü derse boynunu
vururum” diyordu. Hz. Ömer ancak Hz. Ebubekir’in O’na diri ve kalıcı olanın
Allah (cc) olduğunu Rasulullah’ın ise sadece kul olduğunu hatırlatarak “Bütün
nefislerin ölümü tadacakları” na dair ayet-I kerimeyi okumasıyla
toparlanabilmiş ve ancak o zaman hakikate teslim olabilmişti. Hz. Ebuzer servet biriktirilmesine şiddetle karşıydı.
İnsanları ellerine geçeni dağıtmaya teşvik ederdi. Hz. Osman’ın hilafeti
zamanında ondan kişilerin ellerindeki serveti dağıtmaları hususunda devlet
gücünün çalıştırılmasını talep etmişti. Fakat Hz. Osman, zekatını verdikten
sonra geriye kalan servetini dağıtması hususunda insanların zorlandığına dair
Allah Rasulü’nden herhangi bir sünnet intikal etmediğini söyleyerek, Hz.
Ebuzer’in teklifini reddetmişti. Böylece kişisel cömertlik ve takva haliyle,
şeriatın ölçüsü tefrik edilmiş oluyordu. Nihai Hedef: Allah’ın Rızası: Müslümanları öteki din mensuplarından ayıran8 en önemli
niteliklerden biri de her amelini, her davranışını “Allah Rızası” için ifa
etmesi gerçeğidir. Müslümanın gayesi “Allah’ın Rızasını” kazanmaktır. Halen
materyalistik bir bazda işleyen bir kafa yapısının önümüze getirdiği ve
gerçekleştirmesini istediği hususların hiçbiri Müslüman için asgari bir
düzeyde bile herhangi bir gaye değeri taşımaz. Materyalistik düşüncenin bize
gaye diye gösterdiği herşey İslami bir hayatın sonucundan ibarettir. Ayrıca şu inceliği de belirtmek gerekiyor; Karşılık
beklemeden amellerini sırf Allah Rızası için işleyenler, Allah’ın
vaadettiklerini umarak amel işleyenlerin umdukları bütün nimetlere ulaşırlar,
belki biraz fazlasını da! Bilgi ve bilinçlilik: İslam’a
göre bir yaşama tarzını elde edebilmek İslam’a göre düşünmek ise, onun
hakkında birtakım “maddi” bilgiler elde etmekle gerçekleştirilmez. Mühim olan
kafatasını birtakım bilgilerle doldurmuş olmak değil, İslam’ın gerektirdiği
“nosyon” içerisinde düşünebilme yeteneğidir. Prensiplere ulaşamamış bir bilgi
manzumesi ne kadar yüklü olursa olsun, hiç beklenmedik yerlerde, kolaylıkla
mihverinden sapabilir. Prensiplere ulaşabilen bir bilgi manzumesi ise
“bilinçli” olmakla ilgilidir. Bu müslüman bir yandan namaz kılar, orucunu tutarken, bir
yanda da küfrün ve zulmün aleti olmaya bilerek veya bilmeyerek devam ederse,
onda elbette belli bir bilincin bulunduğundan bahsedilmez. Kul olarak Kendini Kavramak: Bugünkü hayat tarzının en önemli özelliği, müslümanı,
farkında olmadan İslam dışı emirle itaat etmeye razı kılmasıdır. Dünyaya
karşı muhabbet, bağlanma gün ve gün artmaktadır. Bugün sokakta ki Müslüman’ın
çok sayıda küçük ilahları vardır fakat bilmemektedir. Çünkü kulluğunun
farkında değildir, unutmuştur. Gene unutmuştur ki, Allah’tan başka ilah
tanıyan Allah her şeyi ilah kılar Allah’tan başkasına kulluk edeni de Allah
herşeye kul eder. İSLAMIN’IN ÖZGÜNLÜĞÜ İslam’ın Diyalektik Yapısı: İslam, onu bütün ruhuyla
kavramayanlara oldukça “parodoksal” gelebilir. Bir yerde zenginliğin
övüldüğünü görürsünüz, biryerde fakirliğin nimetlerinden bahsedilir. Bir yede
insanların birbirine güvenmeleri gerektiği söylenirken, başka bir yerde tam
tersini söyleyen bir ifadeyle karşılaşabilirsiniz. Bütün bu ifadelerin
altındaki gizli anlamı (hikmet) kavramadan sadece lafızlara göre hükmetmeye
kalkışırsak, içinden çıkılması imkansız çelişkilerle karşı karşıya
bulunduğumuzu sanabiliriz. Fakat çelişki gibi görünen bu ve benzeri
ifadelerin altındaki değişmez “temel bildiri”yi hesaba kattığımızda, bunların
bütünüyle insanı apayrı bir hayat düzenine, yepyeni bir düzleme çağırdığını
farketmekte gecikmeyiz. İslam ve felsefe:
Hayvanların filozofu merkep, Orwell’in “HAYVAN ÇİFTLİĞİ” adlı satirik
romanında şöyle konuşur: “Allah bana sinekleri kovmam için kuyruk vermiş” der
ve hemen arkasından ekler; “fakat ne sinekler olsaydı nede kuyruğum.” Burada
hem felsefe ile istihza edilmekte, hem miskin bir ruh hali sergilenmektedir.
Ayrıca miskin ruhların birtakım bahanelerle nasıl oyalandıkları da inceden
inceye vurgulanmakta: Merkep kendisine verilen kuyruğu harekete geçireceğine,
birtakım yersiz varsayımlarla avunmaktadır. Felsefi düşüncede insanı harekete geçirici “cevher” yoktur.
Şartlara müdahale etmekten sakınan insanlara zihin idmanı yaptırıyor sadece.
Fakat bu zihin idmanı hayata yansımıyor. İnsanı sadece hayallerle (illüzyon)
uğraştırıyor. Onu nihayet vehimlere götürüyor. Vehim, aklın kendi icadı olan
fantezilerle, illüzyonlarla uğraşmasından başka birşey değil… Buysa yerinde
sayarak yürümek gibi birşey. Ya da pandomim: Hayat yerine hayatın taklidi. Batının kafa yapısı, dini de felsefe haline getirmiştir.
Dinin hayatı sevk ve idare edecek yönünü iptal etmiştir. Marx, din afyondur,
derken asıl bunu anlatmak istiyordu. Yani Hıristiyanlığın artık insanı
harekete geçirici, sevk ve idare edici özünü yitirdiğini vurgulamak
istiyordu. İslam bir zihin fantazisi olarak indirilmemiştir. Yaşasın diye indirilmiştir. Dinin buyrukları yerine getiren, yasakladığı şeylerden sakınan insanların meydana getirdiği toplulukta, hayata, dünyanın gidişatına kendiliğinden müdahale edilmiş oluyor. Kuyruk altına üşüşmüş sinekleri “sinekler olmasaydı” diye düşünmek felsefenin işiyken, harekete geçip sinekleri kovmak dinin işlevi oluyor. |