|
KUŞATILANLAR İSLAM
VE BATININ JEOPOLİTİĞİ Yazarın : Graham E. FULLER, Ian O.
LESSER Yayınevi : Sabah Kitapları Baskı : İstanbul / 1996 / 174 shf. 1. BÖLÜM: BATI İSLAM'I VE İSLAM'IN
JEOPOLİTİK MİRASINI NASIL ALGILIYOR Soğuk savaştan sonra tartışmaların odak noktası İslam ve
batı olmuştur. Batı İslam hakkında çok şeyler bildiğine inanır, İslam
dünyasının batı hakkında bildiklerinden daha fazla çünkü:batı İslam
kültürünün etkilerine açık olmuştur. Eskiden böyleydi ama artık batı
medyasının güçlü etkisiyle bir Faslı ya da Türk, batı toplumu ve politikası
hakkında belli bir bakış açısı vardır. Oysa bir batılı veya Amerikalı Rabat
veya Ankara'dan haberdar değildir. Akdeniz Müslüman denizi iken batı kendi
yağıyla kavrulmak zorundaydı. Neredeyse bin yıl boyunca Avusturya, Balkanlar
ve İber yarımadası İslam tehdidi altında olmuştur. Endülüs’ün yeni
alınmasından sonra İslam Osmanlı kimliğiyle karşılarına çıkmıştır. Bu birlik
bozulunca Batı rahatladı ve Batı bu yüzden Avrupa'nın göbeğinde bir Müslüman
devlete (Bosna) izin vermedi. Son dönemlerde İslam Alemi üzerinde batı
sömürgeciliğinden dolayı kötü bir imaj oluşmuştur. Yakın tarihte yeni imajlar
oluştu. Petrol,Süveyş Kanalı ve İran devrimi. 2. BÖLÜM: MÜSLÜMANLAR TARİHİ VE
PSİKOLOJİK AÇIDAN BATIYI NASIL ALGILIYOR Müslümanların sıkıntısı ise 1000 yılın üzerindeki hakimiyeti
Batıya kaptırma ve mazlumları mağdur, zayıf, korumasız kalmadır. Oysa Batı
hala kendini saldırıya maruz görüyor. Müslümanların kendilerini böyle
gördüğünü bilmiyor. Yerleşik bir kültürü olan Müslüman toplum Batı kültürünün
nüfuz etme çabalarıyla karı karşıyadır. Müslümanlar başından beri Allah'ın
inayetinin üzerinde olduğunu söylüyorlardı, ama şimdiki durum nasıl
algılanmalı? İlk anda Hıristiyanlar, İslam'ı bir tür "Hıristiyan
karşıtı" olarak gördüler. Endülüs'ten Müslümanların kıyımla çıkartılması
Müslümanların hala unutamadıkları bir hadisedir. Ve Hıristiyanlar hadiseye
"Bir Hıristiyan cihadı" olarak bakıyor. "Müslümanların
Müslüman olmayan bir idareye bağlı olarak yaşaması zordur." diyor. Hz.
Muhammed (a.s) bütün dünyayı bir mescid olarak tanımlamış yegane
peygamberdir. Hıristiyanlıkta cemaatçilik kalmamış, Müslümanlıkta ise hala
vardır. Emperyalizm Çağı: Müslüman gücünün son büyük kalesi Osmanlı yıkılınca bir
bütün olarak Müslüman dünyası Avrupa'nın emperyalist hakimiyeti altına
girmeye başladı. Bu sürecin getirdikleri Cezayirli bir bakan (Bin Aissa)
sözleriyle "Rejim Müslümanları karanlığa boğdu. İslami bir yüksek
öğrenim olmadı. Batı üniversitelerinde İlahiyat diploması veriliyordu, oysa
bağımsız Cezayir'de ise bir tek kurum yoktu. Bizim düşünce ustalarımız hep
Marksistti. Hatta Kur'an kelimesini doğru telaffuz edemeyenler vardı. İslam
konusunda ağızları açılınca aptallıklar dökülüyordu. Yabancılaşmış iyi bir
Fransız entellektüeli olmuşlardı." (Bu mesele neredeyse bir çok Müslüman
devletin şu anki halini ve bir dönem yaşadıklarını ne güzel özetliyor.) İslam Dünyasının Liderliğinin
Yitirilmesi: Modern Türk
devletinin kurucusu, Türkiye yi önceden belirlenmiş batılı bir maceraya sokan
M. Kemal birçok Müslüman da ikili kararsız duygular meydana getirdi.
"Batılıların alkışları arasında, islama doğrudan zarar vererek
gerçekleştirmiştir." O halde Sünni Müslüman aleminin resmi bir lideri
yoktur. (Bir batılı bile hilafetin siyasi boyutta ele alınmasının zararlı
olduğunu tespit ediyor.) Batı Müdahalesi: Batı sürekli İslam alemine Askeri ve siyasi müdahaleler
yapmıştır. * 1956 Britanya,Fransa ve İsrail Süveyş Kanalının
millileştirilmesi ile Mısırı İşgal ettiler. * 1958'de ABD, Arap Birliğinin Lübnan da istikrarı tehdit
ettiğini söyleyerek Lübnan'a asker gönderdi * 1967 6 Gün savaşları. * 1973 ABD, Arap-İsrail Savaşında İsrail'e destek verdi. * 1974 ABD, Saddam Hüseyin'in Rusya ile İlişkilerinden dolayı
Kürtlere el altından destek verir. * 1982 ABD, İsrail'in FKÖ'nün kökünü kazıma girişimi için
Beyrut'u işgal etmesi ile Lübnan'a Asker gönderdi. * 1985 ABD, Libya'ya Askeri müdahale yaptı. * 1986 ABD, İran -Irak savaşı sırasında Kuveyt'in dışarı
petrol sevkıyatı için bir çok müdahaleleri sonucu İran'a ait bir sivil uçağı
düşürür. * 1990-91 Körfez Harbi * 1992-93 ABD, Somali'ye müdahale etti. Bu harekat
Somali'nin seçilmiş liderine karşı kapsamlı bir Askeri harekattı. * 1993 ABD, Irak'a füze saldırıları yapmıştır. Batı medyası dilinde Müslümanlar Batıya sürekli terörist
saldırılar yapması gözüyle bakar. "Geçtiğimiz yüzyılda Batılıların ölümüne neden olduğu
Müslüman sayısı tarih boyunca Müslümanların yüzünden ölen Batılılardan çok
fazladır." Batının Müslümanları terörist görmesi yerine bir baksa ancak
tamamen miskinliğe gömülmüş görecektir. 3. BÖLÜM: ÇAĞIMIZDA İSLAM DÜNYASININ
BATININ ÖNÜNE KOYDUĞU İKİLEMLER Müslümanlar hep batı, ABD ve İsrail karşıtı sloganlar
attılar. İran ve Sudan'ın durumu Batı gözünde Radikal İslam'ın yayılmasında
özel bir önemi vardır. Müslümanlar Batıya büyük oranda göçler yapmışlardır.
Göç edenler kendi memleketlerindekilere göre daha gelenekçi ve ibadetlerini
daha sıkı yapar olmuşlardır. Avrupa 60 Milyonluk Türkiye'yi (Yüzyılın sonunda
90 Milyon) eritemeyeceği kanatindedir. Batının korkusu asimile olmayan bir
kitle tarafından istiladır. Balkanlardaki Müslümanlar hala Türkiye'nin gözüne
bakmaktadır. Dünya Düzenine Tehdit Olarak İslami
İstikrarsızlık: Aslında Uzun zamandır mütecaviz saldırılara en çok fazla
kalan İslam dünyası olmuştur. Aslında batının asıl kaygısı şu anki ekonomik
sıkıntılarına rağmen İslam aleminin ekonomisinin düzelmesi. Batı
Müslümanların nükleer silah edinmesinden endişe ediyor. Bir Hintli Askeri
lider "Elinizde Nükleer silah yoksa ABD ile savaşmayın" diyor. Batı
Müslümanların uzun menzilli füzeler edinmesini istemiyor. Önümüzdeki yıllarda
Batının petrole olan ihtiyacı artacaktır. Petrol ise Müslümanların elinde. 4. BÖLÜM: BATININ İSLAM ALEMİ ÖNÜNE
KOYDUĞU İKİLEMLER Politik ve askeri müdahaleler, petrol menşeli ekonomik
sürtüşmeler, batı petrol yüzünden sürekli müdahale eder olmuştur. Batılıların
önünde iki çeşit İslam vardır. Kişisel İslam ve yaşadığı toplumu İslami
esaslara göre değiştirmeyi düşünen Müslüman anlayışı. Müslümanların Batıda
İslami kurumlarıyla işlemesi Batının kabul edemeyeceği bir meseledir. Batı
bünyesindeki Müslümanları zamanla kolaylıkla asimile edebileceği
kanaatindedir. (Acaba bu kanaati değişirse ne olur, Yoksa ....!) 5. BÖLÜM: DİNSEL BOYUT Acaba sürtüşmeler İslam dan mı kaynaklanıyor, yoksa
İslamiyet ilerlemeye karşı mı?. Hayır. Asıl mesele Müslümanların İslam’a
getirdiği yararlardır. İslam’ın esnekliği Kur'an ve Sünnetle mevcuttur.
Problem İslam’ın kendi içindeki temel bir çekişmedir. İlahiyat Problemi:Müslümanlar Dar-ül Harp ve Dar-ül İslam olarak ikiye
ayrılmışlardır. Pek çok Müslüman da özel olarak Batı düşmanlığı vardır. Peki
Modern bağlamda cihat nedir? Asıl mesele Müslüman akımlarının asıl hedefi
İslam'ı koruyup arındırmak olmalıdır. Aslında bugün cihat İslam sınırları
dışında değil de İslam’ı kendi içinde gerçekleştirilmelidir. Aslında radikal
davranışlar dinden değil radikal cevapların dini terimlerle ifade bulmasıdır.
Bütün dinlerde kutsal metinler manalarıyla bağdaşmayan meseleleri tasdik için
kullanılmıştır. (Siyasiler tarafından) Latin Amerika'da solcuların İncili
kullanması gibi. Tehlike içindeki rejimlerin çoğunlukla seçtiği bir başka
talihsizlikte bizzat rejimlerin İslam’a ne kadar bağlı olduğunu göstermek için
İslamcılardan daha İslamcı olmaya çalışmalarıdır. Liderler konuşmalarında hep
Kurandan hükümler okurlar, sık sık namaz kılarken fotoğraf çektirirler,
İslamcıların gündemi lehinde konuşma yaparlar, belirli film, kitapların,
alkolün yasaklanmasında başı çekerler. Mesele İslam’dan değil de nasıl
kullanıldığından kaynaklanıyor. 6. BÖLÜM: DAYANIŞMA VE BİR ARADA YAŞAMA Müslüman ülkeler dayanışmayı ilke olarak arzularlar.
Müslümanların birleşmesindeki katalizör Müslümanların dış politikada
aşağılanmalarına yol açan krizlerdir. Müslümanların uluslararası bazda
prestij beklentisi ileride bazı müdahaleleri doğurabilir. Tek başına hiç bir
olay devrim başlatacak boyutta değildir. Batının asıl istemediği Radikal
çıkışların İslami kesimlerin umumuna bir güç vermesidir. Batı kontrolünde
olmayan böyle bir gelişmeye hiçbir zaman müsaade etmez. Müslümanları bir
araya gelmeye iten faktörler: * Kültürel saldırganlık, kısıtlayıcı göçmen politikaları. * Müslümanlara karşı sosyal ayrımcılık, ekonomik ayrımcılık. Dayanışmanın Aleyhine Faktörler: Ortak bir kültürü olan Araplar bile tarih boyunca bir araya
gelmemişlerdir. Arap dünyası birleşmenin uzağındadır. Zaten eskiden beri Nil
Vadisi, Mezopotamya'nın rakibidir. Arabistan ise kendi içinde birlik
kuramamıştır. Bir de Müslümanları dini olarak Alevi, Maruni, Dürzi, Kıpti,
Ahmedi ve Bahailer gibi kollara ayrılması parçalanmayı temsil etmektedir. İslami Meydan Okuma Esas Olarak Devlet
Dışı Aktörlerden mi Kaynaklanır:Müslüman Devletlerin kendi çıkarlarının büyük tehlikeye
düşmesi dışında ortak cephe kurmaya elverişli değildir. Peki hareketler
devletlerden daha mı tehlikeli ? Evet 4 nedenden dolayı daha tehlikeli Bunlar
batılı kişi ve hedeflere şiddet eylemlerine girişmesi devletlerden kolaydır
çünkü muhatap yoktur. İkinci olarak da ılımlı liderler spekülasyonlarla
güçsüz düşürülebilir. Üçüncü olarakta radikal hareketler maddi, manevi ve
ideolojik desteği kolayca sağlayabilir. Dördüncüsü de bunlar bir hareket
olduğu için bir devlet gibi görevleri ve sorumlukları yoktur. Radikal hareketlerle
başa çıkmada asıl sorumluluk Müslüman devletlere düşmektedir. Günümüzün
gerçeği radikal hareketler Müslüman rejimler için Batının çıkarlarına
olduğundan daha büyük bir tehdit oluşturur. Sisteme Dahil Etme Politikası: İslami meydan okuma basit bir meydan okuma değildir. İslamcı
hareketler bir kez politik sürece katılınca aşağıdaki gelişmeler ortaya
çıkar. * Hareket çok çeşitli meselelerde tavrını koyarken vurucu
sloganların ötesine geçmeyecek, Halkın denetimine açık bir platform
benimseyecektir. * Eskiden bir hareket olan şey şimdi artık katılım yoluyla
politik sorumluluk üstlenecek kendini sırf opportunizmle sınırlı
tutmayacaktır. * İslamcı politikacılar, İlkelerini benimsemedikleri başka
politikacılarla ilişkiye girmek durumunda kalacaklar, Bu da onları soyut
ilkelerini gerçekler doğrultusunda uyarlamaya mecbur edecektir. * İslamcı politikacılar, halk nezdinde önemli meselelere
ilişkin tavrını sergilemek durumunda kalacak bir sonraki seçimde bu
tavırlarına göre değerlendirilecektir. Böyle olunca elinde sihirli değnek
olmadığı ortaya çıkacak. * İslamcı partiler; çok geçmeden politik sistemde normal
perspektif içine çekilecektir; yani artık özel bir şeyi temsil etme durumunda
olmayacaktır. Güçlü ve zayıf olduğu noktalarda, kusurlarıyla, hatta yolsuzluklarıyla.
(Bu süreç Türkiye ve Pakistan'da yaşanmıştır.) Ayrıca icraatlerin üzerinde denetim
sağlayacak mekanizmalar bulunmalı. İslamcı hareketleri sisteme dahil etme süreci, muhtemelen
dışlama politikasından da, şiddete dayalı bir karşıtlıktan da daha geniş bir
denetim sağlar. İslamcı hareketlerin ideolojik olmayan unsurlarını öne
çıkartan bir araştırmaya da ihtiyaç vardır. Ekonomik Gücü Olmayan Devletler İçin
Katalizör Olarak İslam: Acımasız
bir ifade ile hani bunlar yok olsa dünya farkına bile varmayacaktır. İran'da
Halkın Mücahitleri Hareketi Allah'ın adil bir kainatın yaratıcısı olarak
görüldüğü bir tür İslami Marksizmi savunuyor. Başka İslamcı devletlerin bu
role soyunma ihtimali ne kadardır? Sudan'dan başka Sünni İslamcı devlet
yoktur. Sudan örneği Askeri darbe ile kazanılan ilk İslamcı zafer olması
açısından önemlidir. Turabi Suudun desteği ile İslami bankalar ağı kurdu. Bu
ağ sayesinde ekonomik taban buldu. Yeni sanayici ve tüccarlarla tanıştı,
desteklerini aldı. Orduya sızdı. Ulusal eğitim kurumlarına nüfuzuyla kendi
adamlarını tayin ettirdi. Lise yıllarında ona bağlı olan öğrenciler ya
üniversite ya da harp akademilerini seçiyordu. Böylece seçim yoluyla iktidara
gelemeyecek azınlık darbe ile geldi. Batıya yönelik Potansiyel İslamcılar: Batının önündeki kilit mesele şudur; İslamcı hükümetler bir
kez iktidara geldikten sonra özellikle batı karşısında ne tür politikalar
benimseyebilir. Hukuki sistemin İslami yasaklara göre değiştirilip
değiştirilemeyeceği ve dış Politikada kaçınılmaz olarak su meseleler gündeme
gelecektir. 1) İsrail’e yönelik politika 2) Petrol politikası 3) BM Güvenlik konseyine ilişkin meselelerde uluslararası iş
birliği 4) Kitlesel imha silahlarının çoğalması 5) Bölgesel güvenlik meselesi 6) Serbest pazar ve uluslararası tic. Bu konuda İslamcıların
çoğu batının görüşlerini paylaşıyorlar. 7) İnsan hakları 8) Ülke içi refah durumu 7. BÖLÜM: JEOPOLİTİK BOYUT Müslüman devletlerin oluşturduğu kültürel fay hattı baya
geniştir. Cebeli tarıktan başlar Kafkaslar ve Güney Rusya dan geçerek Batı
Çine kadar indikten sonra Hindistan’a aşar ve Pasifik devletlerini de içini
alır. Müslüman olan ve olmayan toplumlar arası ne tip etkileşimler olur. * Ayrılıkçılık * Müslümanlar bulundukları bölgenin kendi denetimi altına
girmesini isterler * Müslümanların eskiden denetimi altında bulunan kültürlere
yönelik öfkesi Katolik, Ortodoks, Budist, Hindu gibi * Müslüman olan ve olmayan devletler arası sınır
anlaşmazlıkları * Müslümanların bulundukları bölgede İslam’ı yayma
gayretleri ve Müslüman olmayan toplumların sosyal kurumlarının zayıf olması
ile İslam’ın sosyal kurumlarından çekinmesi. Türkiye: Tarihten gelen ağır yükle balkanlarda Bulgaristan,
Yunanistan, Romanya, Türkiye, Bosna arasında yoğun ilişkileri vardır. Orta Asya: En kanlı çatışma Tacikistan’daki iç savaştır. Ruslar ile
Müslüman Kazakların çatışması muhtemeldir Çin: Bu ülkenin Orta Asya ile sınırları da İslam’la karşılaşma
da potansiyel bir sıcak noktayı temsil eder. Çin içindeki Müslüman nüfusu
eritmeyi seçmiştir. Hint Alt Kıtası: Burası Batıdan kopuk etkileşimi Hindu dünyasıyladır.
Hindistan’ın %12 si Müslüman dır. Hindistan dan iktidar tarihi seyri içinde
Müslüman ve Hindular arası değişmiştir. Resmi ayrı bir sorundur. Gelecekte
Hint Alt kıtası İslam’la bağlantılı patlamalara sahne olabilecek sıcak bir
bölgedir. Güney Doğu Asya: İslam G. Doğu Asya'ya çok geç ulaştı. Burada esas gücü
Müslüman olan Endonezya ve Malezya dır. Burasının ileride önemli bir güç
olması pek muhtemel değildir. Afrika: Afrika İslam alemiyle Müslüman olmayan ülkeler arsında
hareketli bir sınır bölgesidir. Buraya İslam Fetihler yoluyla değil Müslüman
tüccarlar ve Tarikatlar yoluyla girmiştir. Burasının asıl sıkıntısı ülke içi
iktidar çekişmesi ayrılıkçılık ve başka toplulukları İslam’a döndürmeye
yönelik faaliyetlerdi. 8. BÖLÜM: STRATEJİK BOYUT Orta Doğudaki Müslüman-Hıristiyan çatışmasının sonucu olan
çok önemli kültür alışverişi vardır. Bu çatışma batı için savaşmanın
gerçekliği konusundaki Hıristiyanlıktaki ikilemi çözdü ve o andan sonra batı
Askeri kültürünü daha önce yoksun olduğu bir ideolojik ve entellektüel
boyutla donattı. Özellikte Türkiye de Ordu açık ve
tavizsiz bir şekilde seküler olan Müslüman bir toplumun bu konuda en tavizsiz
unsurudur. İslam da savaşla
alakalı tek ve klasik bir teori bulmak mümkün değildir. Adil savaş kavramları
üstüne yoğunlaşmıştır. Haklı savaş kavramı vardır. Cezayir, Mısır, Tunus ve
Türkiye’nin güvenlik konusunda asıl kaygısı genellikle ülke içi ile
ilgilidir. ABD öngörülebilir bir gelecekte de Basra Körfezinin Petrol
üreten krallıkları için bir numaralı güvenlik garantörü olmaya devam
edecektir. Ankara Doğu-Batı arası köprü olma rolünü gerçekleştirmede
arzuladığı kadar başarı gösterememiştir. Balkanlardan, Kafkaslara ve Orta
Asya ya kadar çok çeşitli bölgelerde Türkiye’nin önemi artmaktadır. Zamanla
Türkiye’nin sıkıntısı büyüyecek Ankara Batı açısından daha zorlu ve daha az
öngörülebilir bir ortak haline gelecektir. Bu durum Türkiye için felaket
getirecek ABD- Türk İş birliği umutlarını ciddi bir şekilde kısıtlayacaktır.
ABD'nin Kafkaslar ve Orta Doğuda hareket serbestisini azaltacaktır. Halen
sürmekte olan 13 BM barış harekatının 9'u bir Müslüman ülkede veya bir
Müslüman Ülkeyi Doğrudan ilgilendirmektedir. 9. BÖLÜM: SONUÇ Önümüzdeki 10 yıl içinde İslam faktörü İslam Alemi ve batı
arasındaki ilişkilerde önemli bir faktör olacaktır. Bir çok Müslüman ülkede
ekonomik ve politik koşulların kötüye gitmesi İslamcı Hareketlere daha fazla
otorite ve kudret kazandıracaktır. Bize göre Asıl Çatışma İslam ile İslam
dışı arsında değil aynı İslam Kültürü içerisindeki fikirler arasındadır. Ufukta gözükenlerin pek azı İslam hukukunu seküler yasalara
uygun hale getirme yeteneğine sahip gözükmektedir. Uzun vadede Suriye, Tunus,
Libya, Fas gibi ülkeler ciddi bir İslamcı tehlike ile karşı karşıya
kalabilirler. Kısa vadede Cezayir ve Mısır gözüküyor. Batının Konvansıonel silahlarının hedefi yine Müslüman
devletler olacaktır. Gerek Müslüman Dünyasında Gerekse Batıda geçerli olan algılamalar karşılıklı bir kuşatılmışlık duygusudur. |