|
İSLAMIN
DİRİLİŞİ Yazar: Sezai KARAKOÇ İSLAM’IN DİRİLİŞİNDE AVRUPA'NIN DURUMU Avrupa'nın en büyük dramı Asya ve Afrika üzerindeki
emperyalist düşünce ve uygulamaları sebebiyle barbar olarak tanınması ve
kendini sevdirememesidir. Bundan dolayı Avrupa zekasını tekniğe kaydırmış ve
bir “akıl varlığı” haline gelmiştir. Roma kültürü, Yunan medeniyeti ile Hıristiyanlık ise Roma
kültürü ile uyuşmuştur. İslam medeniyeti ise Yunan kültürünü ayıklayarak
diriltmiş ve kendi kültürüne katmıştır. Bunun neticesinde Hıristiyan ve
Yahudileri İslam’a davet etmiştir. Fakat Avrupa, Endülüs'te olduğu gibi İslam
medeniyetini inkar etmeye ve yok etmeye kalkmış ve kendi dışındakilere
tabiata bakar gibi bakmıştır. Avrupa, İslam ülkeleri üzerindeki makyevalist düşünceden
vazgeçmedikçe Asya ve Afrika’nın dirilişi karşısında Avrupa Birliği’ni
kurmaları kendilerine bir fayda sağlamayacaktır. Bunun için Avrupa İslami
gelişmeleri engellemek şöyle dursun, destek olmalıdır. Çünkü dünya barışının
sağlanması ve Asya ile Afrika’nın Avrupa’ya karşı intikam duygularını
pasifize edilmesi buna bağlıdır. Bir bakıma Avrupa’nın kurtuluşu İslam’dadır. İSLAM’IN DİRİLİŞİNDE ASYA VE AFRİKA'NIN DURUMU Asya ve Afrika, Avrupa'nın I. ve II. Dünya savaşlarında
kendi içinde ayrılığa düştüklerini görmüş ve diriliş muştuları kurmaya
başlamışlardır. II. Dünya savaşından sonra birçok ülke bağımsızlığını elde
etmiştir. Bu dirilişin karşısında Avrupa, Amerika hatta Rusya kayıtsız
kalmayacak ve daha işin başında iken O’nu yok etmeye çalışacaktır. Bu çatışma
içinde uzlaştırıcı bir güce ihtiyaç vardır ki, o da İslam'dır. İslam batının
uyanışındaki temel olduğu gibi doğunun batıya karşı da önderi konumundadır.
Çünkü; 1-) Çin Medeniyeti ilk çağlarda kurulmuş, kökleri kurumaya
yüz tutmuş, köleleşmiş, unutulmuş, mantığı ve kökleriyle kapanmıştır. Yeni
Çağ’da bu medeniyetin yeniden dirilişe geçebilmesi için bir senteze ihtiyacı
vardır. Bu çağ için başarılı uygulayıcı olan İslam ve batı medeniyeti O'nun
için bir örnektir. Çin medeniyeti duygu nüansları, yeni medeniyetler ise blok
hamleler medeniyetidir. Ayrıca, Çin'in bugün sarıldığı Marksist düşüncede
sevgiden mahrum, öç alma duygusundan ise taşkındır. Bu ve benzeri sebeplerden
dolayı Çin'in mevcut durumu yeni bir medeniyete temel oluşturamaz. 2-) İlk defa yeni bir medeniyet olan Afrika (siyah) ise
kuzeyinin İslam medeniyetine dahil olması, nüfusunun çoğunun Müslüman olması
İslam ülkeleri ile ekonomi ve coğrafi entegrasyon için bulunması İslam
medeniyetine daha yakın olduğunu gösterir. Asya, Afrika ve Çin'den lehte veya
aleyhte gelebilecek durumlara karşı kayıtsız kalmamak ve İslam ruhunu
aşılamaya çalışmak gerekir. İSLAM’IN DİRİLİŞİNDE İSLAM DÜNYASININ DURUMU İslam dünyası Osmanlı Devleti'nin yeniden ayağa kalkmasını
beklerken I.Dünya Savaşı sonrasında Türkiye hariç hepsi Avrupa'nın sömürgesi
oldu. II.Dünya Savaşı sonrasında ise siyasi bağımsızlıklarını elde
ettiler. Siyasi bağımsızlıktan sonra II.dönem olan ekonomik bağımsızlık
dönemi başladı. III.Dönem ise kültürel ve ideolojik dönem olarak
düşünülmektedir. İktisadi problem olarak ele alınan her mesele zamanla
kültürel bir problem haline geliyor ve üçlü bir çatışma ortaya çıkıyor: İslam
görüşünü benimseyen halkla, sosyalist doktrini veya batı doktrinini benimseyen
aydınlar arasındaki çatışma. Bir bakıma aydınlarla halk karşı karşıya
gelmiştir. Halk kendi aydınını yetiştirinceye kadar bu iki doktrinden birini
kendi kültürünü desteklemek ve karşı doktrini çürütmek düşüncesiyle
desteklemiştI.Aydınlar, üçüncü bir alternatif olarak İslam’ı kabul etmeseler
de buna faşizm de deseler, İslam tezi doğmuştur. Pakistan’da Mevdudi
Hareketi, Mısır'da Müslüman Kardeşler Cemiyeti, Türkiye’de Nurculuk ve Büyük
Doğuculuk İslam dirilişinin ilk düşünce, inanç ve aksiyon akımları olmuştur. Kısaca batılılaşma denen otokolonizasyon ve adaptasyon iflas
etmiş ne kendi ülkesini ne de batılıları memnun edecek bir insan tipi ortaya
koyamamıştır. Buna rağmen batı hem içten hem dıştan İslam tezinin yükselişine
engel olmaya devam etmektedir. DÜŞÜNCEDE DİRİLİŞ İslam halklarının yeniden kendine gelmesi için; düşüncede
dirilişin, inançta dirilişin, sanatta ve edebiyatta dirilişin gerçekleşmesi
gerekir ki bunun neticesinde “İslam aydını” gelmiş olsun. Düşünce köklerimiz ve kaynaklarımız kurumuş gibi hiçbir
değişmeyi tetkik etmiyoruz veya etmemize engeller oluşturulmuş.
Üniversitelerimiz batı kültürünün bir şubesi olmuş ve ekol değeri
kalmamıştır. Tarihi mirası nakledilmesiyle ilgili çalışmalar ya müsteşriklere
ya kültür düşmanı olanlara veya onların açtığı yolda yürüyenlere aittir.
Eğitim ve öğretimde tarihçi ve deneyci bir metot yoktur. Aydınlar dini bir
kenara atmış ve laik bir düşünce içinde olmuşlardır. “Batı düşünecek, biz de
onlardan aktaracağız.” deme gafletinde bulunmuşlardır. II.Dünya Savaşı
sıralarında batının içine düştüğü buhran İslam ülkelerini batının antitezi
tezi olan sosyalizme yöneltmiştir. Aynı zamanda İslam düşüncesinde
kıpırdanışlar meydana gelmeye başlamıştır. Dil ve terimler insanlara kültür
gibi sunulmuştur. Böylece muhtevasız kültür düşünce yeteneğinin
kaybedilmesine sebep olmuştur. Özellikle Türkiye'de eski yazının Latin
Alfabesi ile değiştirilmesi eski kültürle olan irtibatın kopmasına sebep
olmuştur. Böyle bir hadisenin dünyada benzeri yoktur. İNANÇTA DİRİLİŞ I.Dünya Savaşı öncesi ve sonrasında İslam düşüncesi daha çok
akademik planda olmuş ve müsteşriklere karşı savunma ihtisas diliyle
yapılmıştır. II.Dünya Savaşından sonra İslam düşüncesi daha çok akademik
plandan çıkarak tam bir sulh ve savaş tertibi dünya ve öte dünyayı yaşama
tertibi, tarihi, sosyal ve siyasi alanda İslam’a has dünya görüşü ve
sistemini deneme dönemine yani ideolojik plana girmiştir. Bu dönemde Necip
Fazıl, Seyyid Kutup, Mevdudi gibi II.dönem İslam düşünürlerinin açtığı yolda
yeni bir idealist gençlik yetişmiş ve İslam düşüncesinin diriliş destanı
yazılmaya başlamıştır. Bir bakıma ideolojik plan akademik planla inanç planı
arasında köprü görevini görmüştür. Böylece iki insan tipi oluşmuştur: Tam
sağcı yani Müslüman ; Solcu yani komünist. Birisi geçmişe bağlanmış İslam’ın
asrı saadetini kendine örnek alarak geleceği değerlendirmek isteyen “İslam
insanı”, diğeri ise İslam, gelenek ve ülke ile ilişiğini kesmiş kökten
yabancılaşmış “Marksist insan”. İslam insanının doğuşunda dış şartları
II.Dünya Savaşı hazırlamış, iç şartları ise; a) İslam kültür ve düşüncesinin
çağdaş bir öz ve yapıya sahip olması, b-) Müslüman’ın şuuraltının İslam
özlemiyle dolu olması, hazırlamıştır. İnanış dirilişinde en önemli kitle hareketi olan Nurculuk
ihlas üzerine bina edilmiştir. Bu bakımdan İslam inanışının dirilişi ve bunun
belli başlı kadrosu olan Nurculuk İslam’ın ihlas doktrini bunun uygulanması
etrafında döner. Bu inanıştaki canlanış problemin şah damarına dokunmaktadır
ve başarıya yürümektedir. EDEBİYAT VE SANATTA DİRİLİŞ Bir kültürün ayağa kalkmasında edebiyat ve sanatın değeri
vücuttaki ruh gibidir. Her yeni ülkü terimleriyle gelmelidir. Kur'an-ı Kerim
ilk nazil olduğunda Yedi Askı Şairleri'ne boyun eğdirmiştir. İslam’ın uyanışı
bu yüzyılda Mehmet Akif, Necip Fazıl gibi şairler farklı üslubuyla, Risale-i
Nurlarla temsil edilmiştir. İkbal ve Seyyid Kutup hem şair hem de
edebiyatçıdırlar. Fakat şu bir gerçektir ki İslam’ın canlanışında edebiyat
faaliyeti henüz yeterli bir ses, muhteva ve etki gücüne ulaşamamıştır. Roman
sol ideoloji etkisinde; şiir evrensel olmaktan uzak; resim, tiyatro, sinema
klasik İslam sanatları içinde yok; mimari ise estetiği felç olmuştur. AKSİYONDA DİRİLİŞ Düşünce, inanç, sanat ve edebiyattan sonra aksiyonda diriliş
gerçekleşecektir. Aksiyon safhasında İslam’ın ilk devirlerinde olduğu gibi
Uhud'daki yenilgiler (antitez) bitecek, Hendek savunması (sentez) taarruza
geçecek ve Bedir’in zaferi (tez) gerçekleşecektir. Aksiyondaki eksiklik
düşünüş, uyanış ve duyuş dirilişinin gerçekleşmesidir. Bunların dirilişinin
gerçekleştiği anda aksiyon var demektir. Mekke ve Medine döneminde aksiyonun
had safhaya ulaştığı zaman son zamanlardır. Mekke döneminde düşünce ve inanış
aksiyonu, Medine’de ise inanış aksiyonu vardır. İslam aksiyonunun neticesi
yaratıcı, evren ve insan arasındaki sulhu temin etmektir. İSLAMIN ÇAĞRISI İslam bütün insanları Müslüman, Yahudi, Hıristiyan,
doğulusu, Afrikalısı, Avrupalısı, Budist’i, ateisti ayırt etmeksizin hak ve
hakikate tevhide çağırıyor. Her şeyde önce Müslüman’a çağrıda bulunuyor: Müslüman, derinleş! Eşyaya olduğu kadar insana ve toplumlara doğruda derinleş! Müslüman, çileleş ve şuurlaş! Doğuyu, batıyı tanı! İçine değişik fikirlerin girmesine sebebiyet verme. Müslüman, birleş! Erdemlikte ne yüce ol ki seni aşağılamaya gelen kendi aşağılığını görsün. Müslüman, İslam’ı öyle diri ve canlı yaşa ki, seni öldürmeye gelen sende dirilsin. |