|
KULLUĞUM
SULTANLIĞIMDIR. İnsan görmediğine inanır, O görmediğine inanan tek varlıktır
şu dünyada .Bu bir meziyettir, diğer canlılardan ayıran onu, gayba inanmak,
akıl ve kalp ile mümkündür, bu iki değer insana vergi. Determinizm, sebeblere tesir veren bir felsefedir. Bizim
tefekkür dünyamızda “İcabiye” diye bilinir. bunlar, neticeleri sebeblerin,
yani vesile ve vasıtaların yaptığını söylüyorlar. Kalemi yazar, fırçayı
ressam ve çiviyi marangoz zannediyorlar. O aletleri kullanan sanatkarı
tanımıyorlar. Materyalizm, madde adına bütün manevi varlıkları inkar eden
bir felsefi akım .Canlı ve cansız bütün varlıkların, atomlardaki zıt
kuvvetlerin eseri olduğunu söylüyorlar. Hareketlerin ve kuvvetlerin arkasındaki
sonsuz ilim iradeyi göremiyor. Madde, uzayda yer kaplayan varlık demek. Var olabilmesi,
koku renk, tad, boyut, konum suret gibi bazı özellikleriyle mümkün. bunlara
“araz” denir. Madde ezeli değildir, hadistir, yani sonradan yaratılmıştır.
Maddenin varlığı arazlara bağlıdır. arazlar hadis olduğu için madde'de
hadistir. “Madde, vardan yok, yokdan var olmaz” sözü, aciz insanlar
için geçerlidir. Bahar mevsiminde binlerce canlının tad, koku ve biçimini
yoktan vareden Allah'tır. İnsan “kainatın küçük bir misali “ Dünya onunla mana
kazandı, manevi yönü bir yana, maddi yapısıyla bile akılları hayrete bırakan
bir mükemmelliğe sahip. Her varlığın bir sureti var. Hepside “tasvir”,yani
suretlendirme fiilini gösteriyor. Yeryüzü tablosuda mütemadiyen tazelenen
harika suretler gösterirki yoktan suretler yaratan bir “müsavvir “ var.
Atomlar ise kudret fırçasının boyasıdır. Darwinizme bir felsefi akım denilemez, Teori maddeci
felsefeciler tarafından savunulduğu için, felsefi bir nitelik kazanmıştır.
Evrimciler teorilerini ispatlamak için çok uğraştılar ama başaramadılar. Tek
çare kalmıştı: sahtekarlık! Onu da yaptılar, ama oda tutmadı.
Darwinizm,”bilimsel” kılıklı bir felsefedir. Allah'tan kaçanlar tabiata sığındılar. Padişaha isyan edip,
cellattan yardım uman suçlunun mantığı. Tabiat da, yaratılanların toplamından
ibaret büyük bir eser. Ustayı inkar için, esre usta demek izahın değil,
kaçışın ifadesi.(natüralizm). Pozitivizm, bizim tefekkür dünyamızda isbatiyecilik diye
tanınırdı. Fizik, Kimya, Biyoloji gibi bilimlerin deneylerle ispatladığı
fikirlerden başka şeylere inanmayız diyen yarı aydınların savunduğu bir
akımdır. Bunlar fen ilimleri adına dini inkara yönelmişlerdir. Uydurma dilde “ kamutanrıcılık” diye adlandırılan Ponteizm'e
göre, kainatın yaratıcısı kainattan ayrı bir varlık değildir,”tanrı evrende
içkindir”Yaratıcıyı kainatın dışında aramak boşunadır. tanrı varlıkların
bünyesine sızmıştır. “İdealizm “ ruh adına maddeyi, düşünce adına maddeyi,
düşünce adına dışımızdaki varlıkları reddeden felsefi akımdır. özel dünya ile
genel dünyayı birbirine karıştırmışlardır. İslam felsefe değildir. Esasen kendi aralarında çelişen
felsefi akımlarla İslam'ın hiç bir ilgisi yoktur. Kalp de, göz gibi bir bilgi
alma kanalıdır. Kalbleri terakki etmiş ve uyanmış insanlar, o manevi gözle
hakikatları görür, halis bilgiye ulaşırlar. Bu alemin yaratılışında iki türlü gaye ve hikmet var ki,
biri Allah2a diğeri şuurlu varlıklara bakar. Allah bilinmek istedi, kainatı
yarattı, isimlerini tecelli ettirdi, varlıkları kendine ayna yaptı. Onlarda
mukaddes şuununu, ulvi güzelliklerini seyretti. Asla Allah'ın kainata ihtiyacı yoktur, yaratmak ihtiyaçtan
ileri gelmez. Allah'ın isimleri ve sıfatları sonsuzdur. kainatın varlığı, bu
sınırsız özellikleri artırmadığı gibi yokluğuda o benzersiz vasıfları
eksiltmez. “Hedonizm” dilimizde “hazcılık” veya zevkçilik diye ifade
edilebilir. Felsefe “gülelim, eğlenelim, kam alalım dünyadan” mısrasıyla
özetlenebilir. Ruh arı, nefis ayrı varlıklardır. İkisi aynı kişide
bulunmakla birlikte, mizaçları taban tabana zıttır. Birinin zevk aldığından
diğeri tiksinir. Biz rolümüzü, belli sınırlar aşmamak kaydıyla istediğimiz
gibi oynayabiliyoruz. Senaryonun nasıl bir yol izlediğini bilmediğimiz için
gelecekteki olayları dilediğimize göre yönlendirebiliyoruz. Kader meselesinde üç temel kavram var: Kader, kaza ve irade
Kader, Allah'ın herşeyi bilmesi ve yazması. Kainatın plan ve projesi Kaza,
yazılanın başa gelmesi. İrade ise, insandaki seçme kuvveti, önündeki
şıklardan birini tercih kabiliyeti. Kaderi ikiye ayırabiliriz: ızdırari
kader, İhtiyari kader. Izdırari kader'de bizim hiçbir tesirimiz yok. O, tamamen
irademiz dışında yazılmış. İhtiyari kader ise, irademize bağlıdır. Biz neye
karar vereceksek ve ne yapacaksak Allah, ezeli ilmiyle bilmiş, öyle takdir
etmiştir. Ezel geçmişi, hali ve geleceği aynı anda gösteren bir aynaya
benzer. Bizim için mazi ve istikbal olan hadiseler, ezel bakımından haldir. İnsan günahları kaderinde olduğu için işlemez. Zaten ne
yazıldığından da habersizdir. Hiç kimse “ kader defterini “ okumuş da
değildir. Bundan dolayı hür iradesiyle haramı seçip işleyen bir insan, suçu
kadere yükleyemez. Bizim ömrümüz boyu yapacaklarımızda ezel kamerasıyla “Levh-i
Mahfuz” denilen bir kasete alınmış. Bu tespit bizim hareketlerimize tesir
etmiyor. Fiiller başkalaşır, ama kaderden ne bir mana silinir, nede
kadere bir başka mana eklenir. Her ne kadar kader değişmiyorsa da, haller
değişir. Eğer Allah sadece hayrı yaratsaydı, şer hiç olmazdı. O zaman
imtihanında bir manası kalmazdı. Harama girmek, günah işlemek, inkar etmek
mümkün olmazdı. Herkes mecburen melek gibi olurdu. Oysa Rabbimizin muradı bu
değil, O, kulun kendi isteğiyle hayra yönelmesini arzu ediyor. Bu sebeple,
kul iradesiyle neyi tercih ediyorsa onu yaratıyor. Kaldı ki, şerri yaratmak
değil, işlemek şerdir. Kader, güzeldir. Perde arkasını görebildiğimiz oranda
anlıyoruz bunu. Madem ilahi takdirin sırlarını anlamaktan aciziz, şu halde
Allah'a teslim olalım. Tevekkül, tembellik değil, çalıştıktan sonra Allah'a
güvenmektir. Korkular, kadere itimadın nefesiyle dağılır. Kader, inananın
sığındığı kucak, korunduğu kaledir. O, kederli ruhların limanıdır. Başımıza
gelen musibetlerin ilacı, alınyazımızın satırları arasında bulunan ilahi
merhamette gizlidir. İnsan “kainatın küçük bir misalidir”Büyük alemlerin
numune ve örnekleri insanda da vardır.”Alemlerin haritası insana takılmış ve
anahtarları insana verilmiştir.” Alemlerin ilki ve herkesçe bilineni “şehadet alemidir.”,yani
maddi ve fiziki varlıklar bütünü. Levh-i Mahfuz; olmuş ve olacakların,
zamandaki bütün anların ve mekandaki bütün varlıkların, kısacası herşeyin
yazılı bulunduğu bir levhadır. Bu alem ilahi ilmin aynası, kaderin defteri,
kainatın programıdır. Levh-i mahfuzun küçük bir misalidir bize verilen,
insanın başından geçenler bu küçük levhada yazılıdır. Üstad hazretleri misal alemi için” uhrevi sinema” tabirini
kullanıyor. Ve şu fani alemi bakileştirmek için, gelip geçen manzaraların
birbirine karıştırılmaksızın kaydedildiğini, bunların ahirette
gösterileceğini söylüyor. Temessül, kainattaki mühim bir kanunun adıdır. Bir varlığın
öz veya suretle, bazen ikisi ile birden yansımasıdır. Benzeşme, cisimlenme,
görünme ve belirme diye ifade edilebilir. Temessül eden varlıkları üç kısıma ayırabiliriz. Birincisi
“kesif, maddi” şeylerin akisleridir. İkincisi “maddi, nurani” 'nin
yansımasıdır. Üçüncü kısım” Nurani ruhlar” 'ın akisleridir. Toprak gibi kesif bir maddeden insanı yaratan Allah tealanın
“esir” hava, ziya, nur, koku ve manalardan da bir kısım latif varlıkları
yaratması gayet makuldür. Bedenin sultanı olan ruh, nurani, şuurlu, diri ve harici
vücut sahibi bir varlıktır. Ruh hadistir, sonradan yaratılmıştır, ama
ebedidir. Birdir, bölünmez. Tesiriyle bedenin her yerinde bulunur. Fakat
mekanı yoktur. Ruh manevidir, görmemek ise olmamaya delil değildir. Beyin, ruhun ürettiği paket programları uygulamak, bedenin
diğer parçalarına iletmek için kurulmuş bir santrale benzer. Yeni yollar,
başka imkanlar, farklı işler peşinde koşacak iradeye sahip değildir. İnsanda değişmeyen bir öz vardır ki, ruhtur. Ölüm sebebi ile
atomlar dağılsa bile kelimedeki mana gibi, ruhda yok olmaz. Başka bir şekilde
bedensiz yaşamaya devam eder. Kaybolan semboldür, sembolün ifade ettiği öz
değildir. Semboller manalar içindir, varlıkları manalara bağlıdır. Manalar
ise, sembollere mahkum değildir. Kötülükler yaratılmasydı, bir imtihandan söz edilemezdi.
İnsanın seçme hürriyeti olmazdı. Altın ile bakırın farkı anlaşılmazdı.
Hayırlarla şerlileri birbirinden ayırmak mümkün olmazdı. Melekler latif varlıklardır, nurdan yaratılmışlardır.
İmtihana tabii olmadıkları için makamları sabittir, iradeleri yok
hükmündedir. Daima hayır işlerler, şere kabiliyetleri yoktur. Adı Azrail, iblisde diyorlar. aslen cin taifesinden ateşten
yaratılmıştır. Cinler arasında fevkalade ibadeti ile tanınmış, meleklerle
beraber yaşarmış. Şeytan kötüdür, ama nice iyiliklere basamak olmuştur. İblise
her itaat alçalış, her isyan yükseliştir. Ondan kaçan Rabbe koşmaktadır. Gaybi varlıklardır cinler. Gözle görünmeyen, şuurlu
yaratıklardır. Ateşten yaratılmışlardır. Kainatta insanlardan evvelde
bulunuyorlardı. İmtihana tabidirler. Bir kısmı helak edilmiştir. Kur'an
onlarında kitabıdır. Efendimiz onlarında peygamberidir. İspritizma, bir nevi gizli ilim. Bu garibe ile uğraşanlar
ölmüş insanların ruhlarıyla irtibat kurduklarına “celse” 'ye çağırdıkları
ruhun geldiğine, sorulan suallere cevap verdiğine inanırlar. Cinlerle temasın tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. Kahin
ve cinler, cinler ile irtibat kurar, onlardan haber alır, öğrendiklerini
diğer insanlara anlatırlardı. Cinler maziye dair haber vermekle kalmaz,
semaya çıkıp istikbale ait bilgiler için kulak hırsızlığı yapar, bunları
kahinler vasıtasıyla insanlara aktarırlar. Ölüm, ruhun bedenden ayrılmasıdır. Berzah alemine hicrettir.
Ölüm anında ruh beden hapsinden kurtulur.” Misali bir cesetle” başka bir
tabirle “latif bir kılıf” ile kuşatılmıştır. Rüyada azap çeken beden değil
ruhtur. Kabir azabını yine ruh görecektir. Ölen insanın ruhu berzah alemine gider. Bir dahada başka bir
bedene dönemez. Dünyaya gelen bir bebek nasıl tekrar anne karnına
dönemiyorsa, öylede ruh dünyaya yeniden gelemez. İslami iman, ibadet ve takva ister, inandım demekle iş
bitmiyor, amelde gerek. Nefsi gemlemekle bağlamak ise çok zor. İşte bu
noktada başka bir gerçek dikiliyor karşılarına: Ölüm, yok olma korkusu.... İnsanı, hem ibadetten kurtaracak hem de ruhun devamı fehmini
vererek yok olmak korkusunu kısmen de olsa perdeleyecek bir çare bulmak
gerek. Reenkarnasyon inancı .Teselli ediyor ya şimdilik yeter. Sihir ilmini insanlara ilham yoluyla belletenler, Harut ve
Marut isimli iki melektir. Kötüye kullanılması küfürdür. Sihrin sebebi
gizlidir. Bu işi yapanlar şeytana esir olmuştur. Nazar haktır. Buna halk arasında “göz değmesi” adı verilir.
Nazarı tedavi için okumak sünnettir. Bu bir nevi manevi tedavi yoludur.
İslamda bana göre, sana göre, ona göre anlayışı yoktur. Allah'ın emirleri ve
peygamberin tavsiyeleri vardır. Namaz herşeyden önce cehennem ateşinin kalkanı, kabir
azabının siperi, ve cennet kapılarının anahtarıdır. Ebedi saadet onun sonsuza
uzanan bir meyvesidir. Namaz imanın ifadesidir, acizliğin, zayıflığın, çaresizliğin
itirafıdır. “Seccade tahtım, Secde Saltanatım...ve KULLUĞUM SULTANLIĞIMDIR.” |