|
KADER
NEDİR? Yazar: Mehmet KIRKINCI Yayınevi: Zafer Yayınları Kaderin Herşeyi Güzeldir: Cenab-ı Hak her hayat sahibine bu dünyada hayatını devam
ettirebilmesi için bütün şartları en güzel bir surette hazırlamıştır. Balığı
suda en rahat şekilde yaşatan ve yüzdüren Cenab-ı Hak, bir güvercinide havada
kolayca uçabilecek tarda yaratmıştır. Bu rahmet ve hikmet, mahluklar içinde
en fazla insanda tecelli etmiştir. “Şu meşhud saltanat-ı insaniye ve
terakkiyat-ı beşeriyye ve kemalat-ı medeniyyet celb ile değil, galebe il
değil, cidal ile değil… Belki ona onun zaafı için teshir edilmiş, onun cehli
için ona ilham edilmiş, onun ihtiyacı için ona ikram edilmiş.” (Sözler)
Zıtlıkların yaratılmasının hikmeti için; çirkinlik olmazsa güzelliğin, şer
olmazsa hayrın, karanlık olmazsa ışığın, ehemmiyeti layığınca takdir
edilemezdi. Kadere teslim olan bir insan Allah-u Tealadan gelen her
hadisenin güzel olduğuna itikat eder, ömrünü sürur ve inşirah ile geçirir.
Kederi atar, safayı bulur. KADER VE KAZA Kader: Varlıkların ve
hadiselerin bütün halleri ve vasıfları ile, sebepleri ve şartları ile, haiz
olacakları kuvvet ve kabiliyetleriyle, varlık alemine gelecekleri zaman ve
mekanlarıyla Cenab-ı Hak tarafından ezelde tayin buyurulması be bir tertip
ile kaydedilmesi demektir. Kaza: Ezelde takdir olunan
her şeyin Cenab-ı Hakkın halk ve icadıyla vucut sahasına çıkması demektir.
Kader ilim, kaza kudret sıfatına dayanmaktadır. Kader kazadan öncedir. Bir
şeyin varlık sahasına gelmesi hem kaza, hem kaderdir. Yaratılmayan şeyler ise
kaderdedir. Kader iki kısımdır: 1- İnsanın
iradesiyle ilgili olan kısım 2- İnsan iradesi dışında olan kısım. Bunu sebebi
insanlarca bilinmemektedir. Hadis ile bizi kader ile uğraşmaktan men edilen
kısım budur. İnsan İradesi ve Kudreti: İrade: İki takdir edilen şeyden birinin meydana gelmesini
tahsis eden bir sıfattır. İnsan kendi iradesini okuma yazma gibi fiillerden
her birine kullanabilecek durumda olduğundan iradesine külli irade
denilmektedir. Bir işe kara verdiğinde iradesi cüzileşmiştir. İnsanın Kudreti: Kudret;
iradenin uygun görmesi üzerine, istene şeylerde tesir icra eden ve faile bir
işi işleme ve işlememe imkanı veren bir kuvvettir. İnsan yaptıkları
fenalıklara sahip çıkmak istemez. Bana bu günahı kader işletti dediği
takdirde küfre gider. İşte insanı bu uçuruma düşmekten kurtarmak için cüz-İ
ihtiyari karşısına çıkar. İnsanın İhtiyari Fiillerdeki Mesuliyeti: İhtiyari ve ıztırari fiiller bir tutulamaz: Tamamen irademiz
dışında meydana gelen ıztırari fiiller için herhangi bir mesuliyet söz konusu
değildir. Mesela, göz kapaklarımızın çalışması, cinsiyetimiz gibi. İhtiyari
fiiller ise kendi irademizle işlediğimiz fiillerdir. Bir insan, kendi cüz ’i
iradesiyle işlediği kötülükler için kaderin böyle olduğundan bu fenalığı
mecburen işledim diyebilir mi? İnsanların bir kısmının hayır diğer kısmının şer yolunu
seçmeleri gösteriyor ki, irade ve ihtiyar insandadır, tercih ona
bırakılmıştır. Yani, kul cüz ‘i iradesiyle bir fiile teşebbüs etmedikçe Cenab-ı
Hak o fiili yaratmamaktadır. Önemli bir mesele: Cenab-ı
Hak ezelde ilim ve iradesiyle her şeyi tesbit ve takdir ettiğine göre bir
insanın hakkında şer işlemeyi takdir etmişse o kimse nasıl hayır işleyebilir
ve bu durumda nasıl mesul tutulabilir? İlmi kelam alimleri bu hakikati “İlim
maluma tabidir; öyleyse malum ilme tabi değildir” kaidesiyle izah
etmişlerdir. İlim bir şeyim zihindeki şekli, malum ise o şeyin hariçteki
şekli olarak tarif edilir. İlim, işlediğimiz bütün amelleri Cenab-ı Hakkın
ezeli ilmiyle bilmesi, malum ise işlediğimiz amellerdir. İnsanlar ihtiyari
fiilleri nasıl işleyeceklerse, Cenab-ı Hak öylece bilmiş ve takdir etmiştir. Hayır ve Şerrin Allah’tan Olması: Hayır ve şerri Allah’ın yaratması: İnsanın irade ve ihtiyari ile işlediği hayır olsun şer
olsun, bütün amellerini yaratan ancak Cenab-ı Haktır. Lakin, hayrı ve şerri
insan kendi ihtiyariyle istemekte, dolayısıyla da mesuliyeti o çekmektedir. Hidayet ve dalalet: İnsanları
hidayete erdiren ve dalalete düşüren ancak Allah’tır. Hidayet Allah’tandır, O
nasib etmedikten sonra insan doğru yola giremez. Bütün iyiliklerin Allah’tan,
kötülüklerin nefisten olması: İnsan, Hak Tealanın ihsan ettiği büyük
sermayeyi O’nun rızası istikametinde kullandığında, ortaya çıkan dünyevi ve
uhrevi neticeleri Allah’tan bilmeli ve O’na minnettar olmalıdır. O’nun rızası
hilafına kullanan kimse, elde edeceği şerli neticelerden mesul olacaktır.
Lezzetli üzüm salkımlarının hasiyetleri kuru çubuğunda aranılmaz. Kader ve Adalet Adalet, ihkak-ı hak etmek, yani her şeye layık olduğu
hakkını vermek ve herşeyi en uygun mevki ve mertebeye koymaktır. Cenab-ı Hak
herşeye taşıyabileceği kadar yük yüklemeyi ezelde takdir buyurmuş ve
varlıkları o İlahi Kadere göre yaratmakla bu alemde adaletini tecelli
ettirmiş, göstermiştir. Zulüm, başkasının hak ve hukukuna tecavüz etmektir.
Kainatın yaratıcısı ve maliki olan Rabbü’l Alemin hakkında zulüm muhaldir.
O’nun kahrı ancak emir ve iradesine uymayan asiler içindir. Adaletle ilgili bir soru:
Dünyanın ıssız bir köşesinde yaşayan bir insan ile İslam ülkesindeki bir
insanın İslami hakikatleri bilme ve öğrenme imkanları elbette bir değildir.
Bunlar arasında mesuliyet açısından bir fark var mıdır? Bu hal, adaleti
ilahiyye cihetiyle nasıl izah edilir? Evvela, hesap sormak, sıgaya çekmek ancak Allah’u Azimüşanın
hakkıdır. Mahlukatın O’na sual ve hesap sormaya hakkı yoktur. Fetret
zamanında yaşayan ve kendilerine peygamber sesi ulaşmayan kimseler dahi,
Cenab-ı Hakk’a iman etmekle mükelleftir. Çünkü, akılları, bozulmamış
fıtratları kendilerini Allah’ı bilmeye ve birliğine inanmaya götürür. Fakat,
bunlar diğer dini hükümlerden mes’ul değildirler. Çünkü, bu gibi hükümler,
peygamberler tarafından tebliğ edilmedikçe anlaşılamaz. Sual: Dünyada 50-60 sene gibi
kısa bir ömrün neticesi olarak mü’minin Cennet’te, kafirin ise Cehennem’de
ebediyen kalması adaleti İlahiyye noktasından nasıl izah edilir? Cevap: İmanın kudsiyetine
eren bir mü’min, dünyada faraza ebedi yaşamış olsa, Halik-ı Zülcelal’ine
ebediyen itaat ve ibadet edecek, emirlerine inkiyadda bulunacaktır. Mü’minin
niyeti amelinden hayırlıdır, sırrınca Cenab-ı Hakk mü’minin bu niyetini
bilfiil kabul ederek ona fazlından ebedi bir cenneti ihsan buyurur. Kafirin
cehennemde ebedi kalması hükmüne gelince o inkar etmekle Zat-ı Akdes’in
azamet ve kibriyasını, izzet ve celalini tekzib ediyor; Uluhiyet’inin
haysiyetine, Rububiyet’inin izzetine dokunuyor. Esma-yı İlahiye’nin
kainattaki nihayetsiz tecellilerini tesadüf ve tabiata havale etmekle
nihayetsiz bir cinayet işliyor ve O’na ibadet eden umum mahlukatın hakkına
tecavüz etmiş oluyor. Elbette böyle nihayetsiz cinayetlerin cezası da ancak
ebedi bir cehennem olabilir. Adaletin Kainatta Tecellisi İlahi adaletin kainattaki sayısız tecellilerinin iki yönü
üzerinde duracağız.
Ef’al-İ İb’ad (Kulların Fiileri) İnsanların ihtiyari fiilleri üç mezhepte toplanır. 1. Cebriye Mezhebi: Allah (CC) şirk ve aczden tenzih
kasdıyla insanların cüzi iradeleri ve diğer halleriyle yaptıkları her şeyi
kadere vurmuşlar ve dalalete düşmüşlerdir.
a) Maturidiyye: İnsanın
işlediği ihtiyari bir fiilde o fiili talep eden, kesbeden yani cüzi iradesini
o fiilin işlenmesinde sarfeden insandır; dolayısıyla fail olayı işleyendir
derler. b) Eş’ariye: Bunlar iradey-i külliye ve cüzi iradeye inanırlar. |