|
DÜŞÜNCE
KAYMALARI Yazar : Komisyon Yayınevi : Kaynak Baskı : İzmir / 1996 / 281 shf. (Zira, başka türlü onunla baş etmenize imkan
yoktur).’ (Fussilet. 141/26) Batı kültürü ve medeniyeti ile kurulan yakın temasla
birlikte, İslam’ın temel kaynaklarına yönelen hareketlerde, Batı’dan ve
müsteşrik zihniyetlerden yana tavır koyan kalemşörler olmuştur. Ve ne
hazindir ki bunlar, kendi içinde neşet ettikleri İslami kültüre karşı,
müsteşriklerden dahi daha fazla insafsız ve şedit davranabilmişlerdir. Bu
eserde de daha çok Turan Dursun’a cevaplar mahiyetinde ele almıştır. Kitap
dokuz ana bölümden müteşekkildir. her bölüm mevzu ve muhteva bakımından
birbirinden müstakil olarak ele alınmıştır. Yer yer belli şahıs ve kitaplardan
ziyade, görüş ve düşüncelere yön veren zihniyetler üzerine yoğunlaşmıştır. Kitabın ilk bölümünde İslamın cihad anlayışı geniş bir
şekilde işlenmiştir. Sırf işgalci ve emper ve emperyalist devletlerin sömürü
anlayışı ile aynı kefede mütaala edilmesi, fahiş bir hatadır. İslam cihadının
şartları, kanuni dayanakları, meşruiyeti, insani, ahlakı ve evrensel gayeleri
ve hedeflerinin neler olduğunu bilmeden, onu işgalci devletlerin vahşet dolu
savaşlarına mukayese etmek oldukça yanlıştır. İslamı beşeri ideolojilere
benzetmeleri veya İslama yaklaşırken, beşeri ideolojilerin ortaya koyduğu
kavramlarla yaklaşmamalıdır. İslamda Cihad Anlayışı (Hazırlayanlar:A.
Kurucan, Yener Öztürk) Cihad tarifi içinde hiçbir şekilde ‘kafirlerin mallarını
mülklerini ellerinden almak ve yağmalamak’ söz konusu edilemez. tarihin
şahadetiyle de sabittir ki değil savaş anında, savaş sonrasında Her şey
bittiğinde hükmü verecek sözü kesecek galipler Müslümanlar oldukları halde
bile, değil ‘tapınakları yıkmak, aksine Ehl-i kitabın dini hürriyetlerini
sağlamış ve mabetlerinde ibadet etmelerine müsaade etmiş, hatta onların
muhafızı olmuşlardır. ‘Yaşlılara, kadınlara, çocuklara, kendisine ibadet-ü taate
vermiş ruhbanlara ve mabetlere ilişmeyeceksiniz. Ağaçları yakmayacaksınız,
hayvanlara dokunmayacaksınız, servetleri heder etmeyeceksiniz.’ Müslümanlar olarak, size hayat hakkı tanımadıklarında,
mazlumun, mağdurun yanına, yardımına koşman gerektiğinde dininin teessüsüne
mani olduklarında, fikir ve düşünce hürriyetine gem vurup bu hakkı elinden
aldıklarında ve İslam’ın cihanşumül keyfiyetiyle disipline edilmiş kaide ve
hukuka uyarak cihad vazifesi yerine getirilir. Turan Dursun’a ait niyetlerle kaleme aldığı kitabında ‘ Ya
İslam, ya ölüm’ diyerek ayetlerin siyak-sibak münasebetini gözetmemiş. Peygamber Efendimiz (sav) bir hadisi şeriflerinde ‘Falanı
bulursanız onu öldürün fakat yakmayın.’ Bu hadisi yanlış değerlendirip
‘Falancayı bulursanız ateşte yakın dedim. Ama önce öldürün, sonra yakın.’
şeklinde mana veriyor. Savaş nasıl bir hiledir? Ka’b b. Eşref neden öldürüldü.
Dinde zorlama yoktur mevzuu baskıların olmadığını ayet ve hadislerle
inceliyor. Marksist düşüncenin önemli isimlerinden olan Alman yazar
Auguste Bebel ve Yahudi yazar Max Dumant’ın İslam hakkındaki görüşlerini
incelemiş. İslam’da hoşgörü ve fikir özgürlüğü ve İslam tarihindeki
sapmalar ve hukuk ihlalleri, Müslüman olmayanların Müslümanların korumaları
altındadır. Bugünün korumaları da koruma altındadır. saptırılan kısas
hükümleri, din ve vicdan özgürlüğü, hakkında kısas uygulanacak kişiler
hakkında geniş bilgi var. Rüşvetle Müslüman olunduğunu söyleyen itirazcı
Peygamberimizin müelefe-i kuluba yaptığı bu ihsanların güya rüşvet olarak
yapıldığını Taberi tefsirinden çarpıtarak aldığı bir cümleyi delil olarak
kılarak kullanıyor. İp ve benzeri manalara gelen Reşa kelimesine rüşvet
manasını veriyor. Sonra da arzu ettiği tercümeyi yapıyor. ‘Ebu Bekir hilafete
geçince (müellefe-i kuluba verilen) rüşvet kesildi.’ Halbuki tefsirde geçen
bu cümlenin tercemesi şudur. ‘Ebu Bekir halife olunca (müellefe-i kulubu,
İslam’a bağlayan) ip koptu.’ İtirazcının tercemesi, kastının değil de
cehaletinin en parlak delilidir. Kur’an Anlayışımız: (Hazırlayan
Davut Aydüz) Mutezile, Kur’an’ın orijinali yakıldığı için aslının yok
olduğunu; mevzuu Kur’an’ın, Hz. Muhammed (sav.) duyurduğu Kur’an’ın aynı
olmadığını ileri sürüyor. Dr. Subhi salih’in Kitabından aktarılan bilgi
güvenilir değildir. Kur’an hafızlarının sayısının az olduğu böyle bir zamanda
Kur’an’ın tahrife uğramasının tabi olduğu, kontrol ve korunmasının imkansız
bulunduğu imajı verilmeye çalışılmıştır. Hz. Peygamber (sav.)’in terbiyesinde yetişmiş sahabeler
arasında 23 yıl içinde Kuran’ı sadece 4 veya 7 kişinin ezberlemiş olması
aklen muhaldir. Buhari’nin Es-Sahih’inde rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber
(sav.) henüz hayatta iken meydana gelen ‘Bi’ru Maune’ olayında şehid olan
‘kurra’nın sayısı 70 kadardır. Hz. Peygamberin vefatını takip eden yıl içinde
meydana gelen dinden dönme olayları üzerine yapılan savaşlarda, ‘Yemame’de
şehid olan ‘kurra ve huffaz’ın sayısı da bazı alimlere göre 450-500 kadar
bazılarına göre ise 700 kadardır. Bir başka önemli nokta da Hz. Peygamber
hayatta iken vahyin henüz son bulmamış olmasıdır. En son nazil olan birkaç
süre veya ayet, bazı kimseler tarafından bilinmeyebilir. Hamidullah’a göre
Peygamberimiz (sav) vefat ettiğinde 3000 kişi Kuran’ı ezbere biliyordu. Zeyd
B. Sabit’in yazmış olduğu Kuran ile Hz. Muhammed (sav) indirilen Kuran
arasında hiçbir fark yoktur. Çünkü: Kuran’ı herkes ezberliyor, ayrıca
ezberlediklerini yazılı vesikalarla te’yid ediyorlardı. her gün namazda
okunan şey nasıl unutulabilir? Kuran ayetleri öyle ahenkli iniyordu ki,
herkesin kolayca ezberleyebileceği kadar azar azar iniyordu. Ayrıca sahabe, kuran ayetlerinden hüküm çıkarıyor ve onlarla
amel ediyordu. Yüzondört adet sure, uzundan kısaya doğru sıralanmıştır;
bununla birlikte bu sıralama uzunluk ölçüsünün göz önüne alınmayışının
istisnalarında vardır. Bu demektir ki, bu tertipte, vahyin kronolojik (nüzul)
sırası gözetilmemiştir. Garanik Kıssası tamamen uydurmadır. din düşmanlarının,
Müslümanların kalplerine şüphe atmak için hazırladıkları senaryodan
ibarettir. İlmi ve tarihi delili yoktur. Kuran anlayışımız bölümünde daha
başka itirazlara da cevap verilmiştir. İslam’da Kadın Üzerine (Hazırlayan:
Süleyman Demiray) ‘Annelik’ vasfıyla insanın varlığına sebep olan kadın;
‘zevce’ vasfıyla hayatın iniş ve çıkışında erkeğine en samimi arkadaş kadın;
‘Fahişe’ vasfıyla bir eşya gibi alınıp-satılan, şunun bunun mülkiyetine
girmiş ve irsiyet hakkından mahrum bırakılmış kadın hep aynı kadındır. Hintlilerde dini kanunları olan ‘veda’lara göre kadınlar
ilim tahsil edemezken, ‘Buda’ya göre de kurtuluşa eremeyecek bir zümredir.
Eski Yunan medeniyetinde kadınlar için ilim ve irfan söz konusu değildi.
Eflatun’un nazarında bile kadın ‘bir çocuk doğurma makinası’ olacak kadar
yükselebilmişti. Avrupa’da kadınlara bazı haklar tanınması onan kadınlığının
karşılığı olarak değil onu erkek yerine koymak veya erkekleştirmek içindir.
İslam, kadına kendi kendini evlendirme hakkını da vermiştir. Ki bu Avrupalı
kadının ancak 20. asırda ulaşabildiği ve muazzam bir zafer saydığı hukuki
haklarından biridir. ‘İslam bütün kanunlar ve medeni hukuk karşısında kadını eşit
tutmuştur. Bu eşitlik evli ve bekar kadınlar için aynıdır. İslam’daki evlilik
ile Hıristiyan alemindeki evlilik arasında büyük farklar görülür. İslam
kadını evlendikten sonra hukuki hiçbir değer kaybetmez. Şahsiyetine
alım-satım yoluyla mülk sahibi hukukuna mensup olduğu aile bağlarına ve diğer
medeni haklarının hiçbirine halel gelmez. tam bir hürriyet içinde alır-satar,
müstakil olarak mal sahibi olabilir, vakfedebilir, vasiyette bulunabilir.
Kocası az veya çok hanımının malından bir hak talep edemez.’ Bugün kadınların
sahip olduğu haklar, büyük buhranlardan sonra, birtakım tepki hareketlerinden
sonra elde edilebilmiştir. Halbuki İslam, kadının haklarını tepkiklerin
karşılığında değil insani, kadını ve erkeği ile bütün olarak telakki ettiği
için zuhur ettiği gün bir disiplin olarak vaaz’ etmiştir. Erkek heyecanlı tabiatıyla değil, düşünen, mücadelinin
netice mesuliyetlerini yüklenmeye mütehammil olarak yaratılmış olması
hesabiyle eve ve aileye reislik için kadından daha elverişlidir. Hatta bizzat
kadın da kendisine itaat eden ve arzularına boyun eğen erkeğe saygı
göstermez. Nikah akdi esnasında kadın, kendine de boşanma yetkisinin
verilmesini şart koymuş, kocası da kabul etmişse kadının kocasını boşama
hakkı olur. Ancak bu şartı koymayan kadın, boşanma hakkını kocasına vermiş
sayılacağından şikayete hakkı olmaz. Aile hayatında nafakayı temin etme
erkeğindir. Bu durumda gelirin de masraf ile mütenasip olması gerekir.
Mükellefiyetler ve masraflar erkeğe yüklenirken, gelir dağılımında ve mirasta
kadınların eşit tutulması iktisadi kaidelere, adalete ve hakka muhalif bir
zulüm olur. Kadın ile erkeği mirasta eşit tutmakla hukuki eşitlik esası ihale
edilmiş olur. Her ne kadar kadının şahsi serveti olsa da erkeğin ondan bir
şey alması kat’i suretle doğru değildir. Ancak ikisi arasında karşılıklı bir
rıza bulunduğu zaman müşterek sarfiyat yapabilirler, kadın hiçbir şeye malik
değilmiş gibi itibar olunur ve ona erkeğin vazifesidir. Erkek harcamaktan
vazgeçtiği veya sahip olduğu malı servetine nispetle sarfiyatta cimrilik
ettiği zaman kadının erkeği şikayet etmesi hakkıdır. ‘Kadının diyeti erkeğin diyetinin aynısıdır’ hadisi hata ile
meydana gelen öldürmelerde geçerlidir. Kadının şahitliği; kadınlar fıtraten
hassastırlar. Kolay etkilenmelerinden dolayı unutkan olabiliyorlar. İkinci
olarak kadında enfusiyet (sübjektiflik) hakimdir. Objektif hadiseler onu
ikinci derecede ilgilendirir. Üçüncü olarak kadında haya ve hicab hakimdir. Dördüncü olarak kadının fıtratı erkeğe mukabil olduğundan
erkekleşmek kadın için züldür. Halkın hukukunu korumak ve garanti altına
almak için borç ve ticaret gibi erkeklere ait işlerde erkek yerine iki
kadının şahitlik yapması emrediliyor. Ancak bir kadınında tek başına şahitlik
yapabildiği mevzular vardır. Doğum, süt emzirme, dulluk, bakirelik, ilan gibi
ailevi konularda kadın erkeğe denk olarak tek kadının şahitliği yeterlidir. Mut’a nikahı fuhuştan başka bir şey değildir. Nikah ahdinin
temel unsurlarından biri de ebedilik vasfıdır. Bu vasfın ihlal edildiği
durumlarda ise nikah hükümsüz sayılır. İslam o güne kadar dünyanın hemen her
yerinde uygulanan sınırsız evlenme (poligami) hürriyetini sınırlamış ancak
dört kadınla evlenmeye müsaade etmiştir. İlahi nizam şımarıklığın, isyanın ve serkeşliğin bilfiil
tahakkuk etmesine isyan bayrağının kaldırılmasına hakimiyet makamının
düşmesine müsaade etmez ve aile müessesinin iki ayrı kampa ayrılmasına kadar
beklemez. Bu durumda tedavi ve telafi çareleri azalacağından tehlike bu
noktaya gelmeden ıslah yollarına başvurulması gerekir. Allah Rasülünün
kadınları dövme tavsiyesi diye bir şey yoktur. Bu ıslah tedbirleri Nisa
süresinin 34. ayetiyle anlatılmaktadır. İlk olarak nasihat etmek, öğüt
vermek, sonra aynı yatakta sırtını dönerek mesafeli duracak. Bazen bu
yapılanlar faide vermezse hafifçe dövmek son merhale olarak kabul edilen bir
merhaledir. Medine devrinde erkekler, Allah Rasulü’ne gelerek kadınların
huysuzluğundan şikayet ettiler. O da ‘Fazla acıtmadan hafifçe okşayınız’
buyurdu. Bir müddet sonra da Hane-i Saadetin odaları, kocalarından dayak
yiyen şikayetçi kadınlarla doldu. Ezvac-ı tahirat, durumu iki cihan serverine
bildirdiler. Bunun üzerine Allah Resulü, mescide gelerek sahabeyi topladı ve
onlara ‘Duydum ki Kadınları dövüyormuşsunuz. Bundan böyle kadınlar
dövülmeyecektir’ buyurarak meseleyi kesip attı. Neticesi boşanmaya varacak ve daha kötü sonuçlar doğuracak
bir durum karşısında dövmeye bile ruhsat verilmiştir. İslam hukukunun
‘Ehven-i şerreyn ihtiyar olunur’ genel prensibine de uygunluk arzeder.
kadının eğe kemiğinden yaratılması konusunu da detaylı bir şekilde
incelenmiştir. Kader (Hazırlayan: Abdülkadir
Paksoy) Cüz’i irade, varlığı bedihi ve ağırlığı bizce meçhul bir
meyelandan, eğilimden, ledünni bir iç istekten ibarettir. Hariçte elle
tutuşur ve gözle görülür bir mevcudiyeti yok ama, kendi var olan bir sır...
Belki insana göre beyin ne ise, ruha göre de irade odur. Kainatta, ilahi bir
kader ve program hakim olup, insanda da bir irade ve meyil vardır. Allah (cc)
sonsuz ilim sahibi olduğundan geçmişi, hazır zamanı ve geleceği bir nokta
gibi görür ve bilir; bütün vuku’u bulacak hadiseleri muhtelif kitaplar
halinde kaydeder ve yazar. Biz yaptıklarımızı Allah (cc) öyle yazdı diye yapamayız;
bilakis Allah (cc) önceden irademizi hangi yönde kullanacağımızı bildiği için
öyle yazar. Allah (cc) kaderimizi yazarken irademizi dışta tutmaz ve
irademizi nasıl sarf edeceğimizi hesaba katarak yazar. Allah (cc) engin
rahmetiyle bize lütfettiklerinden ayrı olarak irade sermayemizi yolunda
kullanmamızın neticesinde de cennetler vaad etmektedir. İslam’da boş inanç ve hurafe yoktur konusunu Sait Koçer
incelemiştir. Sihir-büyü gerçektir ve yapılabilir, yani büyünün tesiri
mümkün ve vakidir. Ancak, başkasına büyü yapıp kötülük etmek karı kocayı
birbirinden ayırmak bu yolla insanları birbirine düşürmek, tutsun tutmasın bu
mevzuda gayret sarf etmek yapana da yaptırana da yardımcı olmak katiyyen haram
ve günahtır. Helal itikad ederek yapmak ve yaptırmak küfürdür, insanı kafir
yapar. Fakat birisi gerçekten cinlere veya büyüye maruz kalmış da ızdırap
çekiyorsa, okumakla onu ızdıraptan kurtarmak halinde sevaptır. Arş’a İstiva (Hazırlayan:
Adem Akıncı) ‘Rahman Arş’a İstiva etti’ ne demektir, güneşin secde
etmesi, Arşı taşıyan sekiz keçi konularındaki söylenimlere karşı açıklamalara
bulunulmuştur. Sabiilik (Hazırlayan:
İbrahim Sümer) Sabiilik Irak merkezli semavi dinlerden biri. İdris
Peygamberden kaynaklandığı konusunda alimler görüş birliği içindedirler.
kadim (antik) bir dini gelenek olduğundan zaman içinde muhtelif görüşler
şekillerine bürünmüştür. Cahiliyede Kız Çocukları konusunu Adil Öksüz hazırlamıştır. Bu vahşice adeti kimileri tuhaf bir cahiliye gayretiyle,
kimileri geçim sıkıntısıyla, kimileri de servet ve samanillarının kızları
vasıtasıyla başkalarının eline geçeceği endişesi ve kabile hırsıyla
yaparlardı. Ne olursa olsun bu önlenmeliydi ve önlendi de... Zina (Hazırlayan: Yılmaz Yiğit) Cezayı. Kuran’da yer almamasından hareketle inkar edenler,
bazıları da ‘tarihsellik’ anlayışına sığınarak ‘14 asır önceki Arap toplumu
şartları içinde verilen bir cezadır ve bugün için geçerliliği yoktur’
demektedirler. Amerika’da kürtaj yaptıranların % 85’ini evli olmayan
gençlerin oluşturduğu bilinen bir gerçektir. İslami cezalarda hedeflenen maksat nedir? Toplumu korumaya
yönelik oluşudur. İslam ki, Bir insanı öldürmeyi bütün insanları öldürmeye eş
tutmuştur. 1-Suç işleyen insanı ıslah etmek ve daha suçu tekrar
etmemesini sağlamak. 2-Şahsın ve umumun ahlakını korumak. 3-Toplumda suça meyli önlemek (caydırıcılık). Caydırıcı
cezalar insanları suç işlemekten alıkoyduğu gibi, caydırıcı olmayan cezaların
da suça teşvik edici mahiyette olduğu bir gerçektir. Halkın önünde olmasının
hikmeti umumen caydırıcılığıdır ve suçluya zulüm ve işkence gibi yasak olan
aşırılıklardan korumaktır. NOT: Ku’ran’a ve Sünnet’e yönelen bu hareketler, takındıkları tavır, takip ettikleri üslup ve ortaya koydukları eserlerde İslam’a olan kin, husumet ve çalışmalarını samimi bulmadığımız gibi, objektif ve otokritik mahiyetinde de kabul etmemekteyiz. |