|
DİNİ
HAYATIN PSİKO-SOSYAL TEMELLERİ Yazar: Ali Murat DARYAL Yayınevi: İFAV İlahiyat yayınları arasında çıkan bu eser, Doç. Dr. Ali
Murat Daryal'ın çeşitli dergilerde, değişik tarihlerde yayımlanan yazılarından
ve verdiği röportajlardan oluşmuştur. Kitabı on bölüme ayırmıştır. İnançlarımızın değeri. Bir şeyin değeri nedir? Para denirse
onun değeri nedir? Satın alma gücü bakımından aynı olan bir yüz bir lira
herkese aynı imkanı sağladığı halde, kimisi için çok değerli kimisi için az
değerleridir. Paranın değeri onu kazanmak için insanın kendi ömründen, kendi
zamanından kendi gücünden ve kendi sıhhatinden ödediği miktardır. Kısacası
malik olduğu şeylerden fedakarlıktır. Ashab (r.a) için islam çok kıymetli idi. Çünkü inançları
onlara çok pahalıya mal olmuştu. İnançlarının maliyeti onlar için çok
yüksektir. Her türlü aşırılıktan müstesna, emeğimizi ve emeğimiz
karşısında kazandığımız paramızı inançlarımızın yaşaması, onların varlığını
koruyabilmek için hayır müesseselerine ve dolayısıyla yurdumuza, bıkmadan
usanmadan seve seve harcayabilmeliyiz. Mirasyedi müslüman olmamaya
çalışmalıyız. Istırab: 1- Maddi, 2- Manevi Istırab ve çile, insanı ruhen yükselten en büyük bir
amildir. Nitekim, altın madeni topraktan çıkarıldıktan sonra yüksek hareketli
eritme fırınlarında defalarca eritildikten ve kuyumcunun örsünde, onun çekici
altında ve mengenesi arasında birçok şeyler çektikten sonra, ancak o zaman,
padişahların başı üstünde ihtimam ve iftiharla taşınan Taç haline gelebilmektedir.
O, dün topraktan ayaklar altında iken de, bugün padişahların başı üzerinde
taşınırken de, aynı altındır. Fakat mukayese kabul etmez derecede bu fark,
onun bu arada çektiği acı, sıkıntı, çile ve ıstırabın bir neticesidir. Bu
ameliyeler esnasında fikri sorulsa idi, reva görülen bu şeylerin kendisinin
rahatını bozmaktadır. Bu çeşit yersiz iddialardan mahcup olarak kendisine bu
üstünlüğü sağlamış olan bu çekilenler altına altın olması bakımından hiçbir
şey ilave etmemiştir. Bununla beraber bu altın, başlar üstünde taşınır hale
ancak bu çektikleriyle gelebilmiştir. Ruh büyüklüğü, sıkıntılara tahammül nasıl olur? Her tarafı parça parça olmuş, içindeki yolcularla beraber
bozuk yollarda gidip gele gelen bir tavsiye, "Artık senin hareket edecek
halin kalmamış, parça parça oluşmuşsun, bu haldeyken ne diye sabahtan akşama
kadar hiç durmadan çalışıyorsun? Vazgeç bundan, buna dayanamazdın" diye
bilseydik onun vereceği cevap herhalde şöyle olurdu. "Doğru
söylüyorsunuz. Benim değil kımıldamak, duracak halim bile yok. Fakat ne
yapayım, benzinde bu enerji, motorda da bu güç varken ben ister istemez
gidereceğim. Yine bu gidiş geliş esnasında da bir gün yolda kalacağımı
bilmekteyim. Fakat ne yapayım, itaat edip boyun eğmekten başka elimden birşey
gelmiyor. O ana kadar çalışacağım, buna mecburum. 2. Bölüm islam ve anlaşılmasına dairdir. İslamiyet son asırda gereği gibi anlaşılmamıştır. Çok bilen
bilgin olduğu halde islamiyetin özünü kavrayanların sayısı birkaç tanedir.
Bunun sebep ve neticesi vardır. Bu münasebet yağmur ile bulut arasındaki
münasebet gibidir. Nitekim yağmurun yağması için mutlaka bulut şarttır, her
bulut olduğunda yağmur yağması gerekmez. Bunun gibi İslamı anlamak için
islami bilgileri öğrenmek şarttır. Fakat her İslami bilgileri öğrenmenin
islamiyeti anlamış olduğu neticesine varmamamız gerekir. Nitekim son
asırlardaki gerçekler bu iki mefhumun ayrılabileceğini göstermiştir. Yurtdışına yüzbinlerce işçimiz gitti. Gidilen memleket
halkının yapmaya tenezzül etmediği işlerde çalışmak mecburiyetinde kaldılar.
Acaba bir ecnebi kendisinin yapmaya tenezzül etmediği bir işi yapmak için
yerini yurdunu çoluk çocuğunu bırakarak koşa koşa gelen, sokaklarını süpüren
ve daha başka hizmetlerini yapan bu insanların dini inancı ve milliyetine ne
derecede saygı duyup hürmet belleyecektir? Buralara işçi, amele, çöpçü olarak giden bu insanların
dedeleri bir buçuk asır önce oralara birer Fatih olarak gitmişlerdi. Yine
bugün oralara çöpçü olarak giden bu boynu bükük insanların dedeleri o sokak
ve caddeleri o dağ ve bayırları fetih atlarının nalları altından kalkan
tozlarla tozutmuşlardı. Konuyu toparlamak gerekirse bizler bütün imkanlarımızı
kullanıp son kuruluşlarımıza varıncaya kadar birleştirerek ortaklıklar kurup
yatırımlar yapmak suretiyle bu Fatih neslinin birkaç kuruş için
Hristiyanlaşma pahasına oralara emeklerini verip alın terlerini akıtmalarına
mani olmalıyız. Aksi taktirde şimdiki hal devam ettiğinde İslamın şan şeref
kazanıp izzet itibar göreceğini ummak safdillik olur. "Düşünme herkesin anladığını zannetme meseleler
karşısında anlamıyormuş gibi davranmakta başlar" demektedir. "İslam kendine inanları dünyadan tamamen çekip
uhrevileştiriyor... gibi sözlere cevap. Çanakkale'de vatanlarını istilan edenlere karşı genç
yaşlarında kefensiz olarak toprağa düşmüşler, isimsiz ve mezarsız olarakta
ebedi uykularına dalmışlar. 1- Bu insanlar hayatı sevselerdi acaba bu kadar kolay
dünyadan kopabilirler miydi? 2- Dünyayı uğruna ölecek kadar sevmeseler ve hatta onu
böylesine mukaddes kabul edip onu gözlerinde yüceltmeselerdi, onun için bu
genç yaşta toprağa düşmeye razı olabilirler miydi? Zira bu genç insanların
uğruna öldükleri mefhumlar vatan namus, şeref, haysiyet vs. gibi hepsi
bütünüyle dünya ile ilgili kavramlardı. İslamın zaman mefhumu üzerinde durulup, zamanla mekanın
insana kazanmış olduğu şeyleri incelemiştir. 3. Bölüm ibadetin Psiko-sosyal temelleri anlatıyor. Cemiyete hizmet etmenin, insanlara faideli olmanın sonu
yoktur. Toplum menfaatleri ideali vermelidir. 4. Bölümde cami ve namaz ele alanmış. 5. Bölümde Oruç ve Bayramlar ele alınmış. 6. Bölümde Kurban konusu incelenmiş Kurban kesmenin psikolojik temelleri nelerdir? Hikmetleri
nelerdir? Metafizik temelleri üzerinde durulmuştur. Kurban hadisesi bir
katliam değildir. Claude Farrere "Türklerin Manevi Gücü adlı eserlerinde,
"Türkler hayvanları çok severler. Bir mahalleye gittiğiniz zaman, o
mahallenin hayvanları yanınıza yaklaşıyor, kaçmıyorlarsa anlayın ki, o
mahalle Müslüman mahallesidir. Eğer hayvanlar sizi gördükçe kaçıyorlarsa
bilin ki o mahalle bir Rum, Yahudi veya Ermeni mahallesidir. Bu, Türkler'in
hayvanları çok sevmesinden, onlara iyi muamele yapmasından kaynaklanıyor.
Müslümanların yaşadığı mahallerde hayvanlar, insanlardan zarar gelmeyeceğini
bilirler. 7. Bölüm İnsan, Toplum ve Millet üzerindedir. İnsan ve medeniyet ilişkisi, toplumu kaynaştırma
müesseseleri, uzmanlara düşen vazifeler, millet hayatının devamından
sosyolojik direnme, bir vatanın garantisi üzerindeki insan yoğunlu üzerinde
duruluyor. 8. Bölüm dil ve düşünceyi irdelemiştir. Kavramlar ve medeniyetler, insanlar ve kavramlar, telif
eserler, denemeler üzerine denemeler yapılmış. 9. Bölüm eğitimle ilgilidir. Bağlayıcı eğitim ile teknik eğitim münasebetleri, Hz.
Mevlana, İmam-Hatip okullarının eğitimimize getirdikleri, eğitimin gayesi
imam-hatip okulları üzerine durmuştur. 10. Bölümde vazife Şuuru üzerindedir. Çankırılı Fatihi Kara Tekin Hazretlerinden bahsediyor.
"Mezarımda ebediyete kadar bunları ve buralardaki kimseleri bekleyeyim,
onları korayıyım" sözü üzerinde duruluyor. Vazifenin ölümle sona
ermediği, vazifeye talip olan kimsenin kendi şahsı adına hiçbir şey
istememesinin gerekliliği anlatılıyor. " En güzel düşünce yapmaktır." Söz adamı yerine iş adamı olmak Suçsuz suçlular. Cemiyet işlerinde mazeret kapısı açılmamalıdır. Evladı açlıktan
kan tüküren bir anneye, İslamın büyüklüğünden bahsetmeye kimsenin hakkı
yoktur. Hizmet mantığına uygundur. Meseleler basit bir dille ele
almış ve güzel konulardan bahsetmiştir, tavsiye edilebilir.
|