|
ÖMER B.
ABDÜLAZİZ BEKLENEN VE MÜJDELENEN ADAM Hz. Ömer, ‘Ah keşke yeryüzü zulümle dolduğu bir anda gelecek
ve onu adaletle dolduracak, alnı nişanlı evladımın kim olduğunu bir bilsem!’
der ve ismi ismine, künyesi künyesine denk bir evladının geleceğini ve
yeryüzünü adaletle doldurup idare edeceğini haber verip müjdelerdi. Abdülaziz’in küçük oğlu Ömer, oynarken babasının atlarından
biri onu tepmiş ve alnından yaralamıştı. Abdülaziz, oğlunun alnındaki kanı
silerken şöyle diyordu, -Eğer Ümmiye Oğullarının alnı nişanlı ise sen bahtiyarsın
demektir. Bu ifadeden de anlaşılıyor ki, Abdülaziz de oğlunun müjde
yüklü olduğunu biliyordu. İLK YILLAR Babası Eyalet Valisi olan bir çocuğu çevreleyen bütün konfor
ve lüks hayat Ömer b. Abdülaziz için de geçerliydi. O vali konaklarının
standardına uygun bir hayat yaşıyordu. Babası çok zengindi. Konaktaki
hizmetçi ve halayıklar küçük Ömer’in gözünün içine bakıp duruyorlardı. Hele
yaratılışındaki seçkinlik ona bu konak ve sarayda apayrı ilgi ve alaka
atmosferi hasıl ediyor ve bu küçük çocuk elden ele bir gül demeti gibi
dolaşıyordu. Solmasın diye hiç kimse koklamaya kıyamıyordu. Ama onun gözü hep yüce ufuklarda dolaşıyordu. Konaktaki
konfor artık onu tatmin etmez olmuştu. İçinde bir huzursuzluk duyuyordu. bir
şeye karşı açlık ve susuzluğu vardı; konaktaki öğretilenler onun tecessüsünü
tatmine yetmiyordu. Devrin insanları onu adaleti tatbikte dedesi Ömer’e (ra.)
benzetirken, zühd ve takvada Hasan Basri’ye İlimde ise İmam Zühri’ye benzetirlerdi. Hakkında söylenenler: İmam, fakih, müçtehid, sebt, hüccet,
hafız ve bunlara benzer hep senakar sözler... Said B. Müseyyeb O yaratılışı gereği sanki sırf ilim için yaratılmış gibiydi.
Çok zeki ve hafızası çok kuvvetliydi. İlmi, takvası ve zühdü ise dillere
destandı. Devrin insanları şu kanaatta ittifak halindeydi; Medine’nin en
alimi, en fakihi Said b. Müseyyeb’dir. Allah Rasulü’nün ashabı hayatta iken Said b. Müseyyeb fetva
verirdi ve bu hiç kimse tarafından yadırganmazdı. Halbuki o devrede Medine’de
Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Abbas ve daha niceleri gibi dev insanlar vardı,
Said b. Müseyyeb’i onlarda kabulleniyorlardı. Ömer b. Abdülaziz şöyle der; Medine’deki bütün alimler ilim
için bana gelirlerdi. Halbuki ben Said b. Müseyyeb’e giderdim. Said b. Müseyyeb doğru bildiğinden taviz vermeyen bir
insandı. Prensiplerini her zaman ve zeminde ve herkese karşı aynı seviyede
tatbik ederdi. Said b. Müseyyeb hicretin 94. Senesinde vefat etti. O gün 75
yaşlarında bulunuyordu. Hep Medine’de yaşadı ve yaşadığı yerde vefat etti.
Şüphesiz o insanların en alimi en fakihi en zahidi ve en emini idi. Bir Lider Olarak Ömer B. Abdülaziz Lider, cemiyetin her ferdine bir cemiyet kuvveti veren
herkes kendini en sevgili bilen ve ruhunda topladığı üstün vasıfların
herhangi biri olmaktan kurtulmuş seçkin insandır. Lider yalnızlığın
çocuğudur. O binler, yüzbinler ve milyonlar arasında yaşasa bile hep
yalnızdır. Anlaşılamam adeta onun kaderi olmuştur. Lider, özüyle ve zati hususiyetleriyle her zaman kendini
hissettiren ve gönüllerde yaşamasını bilen bir şahsiyettir. O görünüşündeki
inandırıcılığı, anlayışındaki derinliği, davranışındaki inceliği,
ihatasındaki genişliği, tespitlerindeki sağlamlığı, öğrenme aşkı, öğrenme
istidatı ve uhdesine aldığı her şeyin üstesinden gelebilme yeteneği
ile-istemediği halde-dikkatleri üzerinde toplayan, sevilen, sayılan,
gözdeleşen dolayısıyla da binlerin her zaman uğrunda ölmeye hazır oldukları
bir seviye insanıdır. Medine Valisi O, Velid b. Abdülmelik tarafından Medine valiliğine tayin
edildiğinde henüz yirmibeş yaşlarında ve çiçeği burnunda bir gençti. Ancak
icratı, diğer faziletlerinin yanında, ondaki idarecilik dehasını da çok kısa
zamanda ispat edip gösterecektir. Ömer b. Abdülaziz ‘Kollektif Şuur’ anlayışının zirvesinde
olan bir insandır. Meşveret ve istişareye azami ölçüde ehemmiyet vermektedir.
Bu durum ise o günün idarecilik anlayışında raşid Halifelerden sonra çok az
görülmüş bir davranış tarzıdır. Heyet ilk toplantısını Ömer b. Abdülaziz başkanlığında ve
bir öğle namazını takiben yapmıştır. Ve bu toplantıda ilk sözleri şunlar
olmuştur: ‘Allah’a hamd, Resulüne selam olsun! Ben sizleri, halka yardımcı olacağınız ve mükafatı Hak
katında göreceğiniz bir iş için davet etmiş bulunuyorum. Hepinizin veya
aranızdan bazılarının düşünce ve görüşünü almada hiçbir meselede hüküm vermek
istemiyorum. Bütün Mısır onun tasarrufundaydı. Fakat Abdülaziz vefat
ettiğinde geriye bıraktığı, herkesi hayrette bırakacak kadar az bir meblağdı.
onun halk tarafından aşırı derecede sevilmesinin sebeplerinden biri de bu
dürüst davranışıydı. Halife Ömer B. Abdülaziz Halifenin hak ve selayetleri şer’i hükümlerle belli
prensiplere bağlandığı gibi kimlerin halife olabileceği hususu da yine şer’i
ölçülerle tesbit ve tayin edilmiştir. Buna göre Müslüman ve hür olan herkes
kendisine ümmet biat etmek şartıyla halife olabilir. Efendimizden rivayet
edilen ‘halife Kureyştendir’ ifadesi meselenin kemal noktası olarak kabul
edilse bile kayıtlayıcı bir hüküm olarak kabul edilmez. Zira, Efendimiz başka
bir hadisinde ‘Başı kuru bir üzüme benzeyen bir Habeşli geçse bile itaat
ediniz’ buyurmuştur. Durum böyle olunca halifenin meşruiyeti için üç şart
yeterlidir, Müslüman olmak, hür olmak, ümmetin ekseriyetinden biat almış
bulunmak. Biat bir seçim sistemidir. Halifenin bir seçimle iş başına
gelmesi bir şart olmasına rağmen seçim sisteminin şekil ve keyfiyeti İslam’da
belli bir prensibe bağlanmış değildir. Bunda da anlaşılıyor ki, bu mesele
ümmetin içtihadına bırakılmıştır. Şartlar nasıl gerektiriyorsa biat öyle
olacaktır. Burada mühim olan meselenin özüdür. O da Halifenin seçimle
işbaşına gelmesi prensibiyle hükme bağlanmıştır. Halife ancak mevcut hükümlerin tatbikçisidir. O asla kendi
anlayışınca ve kendi hevesine göre yeni hükümler ihdas etme selayetinde
değildir. Zaten hilafette esas olanın vekalet olduğu bu kelimenin ifade
ettiği manada da anlaşılmaktadır. Onun içindir ki, ilk dönemde başa geçen
bütün halifeler bu meseleyi ilk konuşmalarına mevzu edinmişler ve sözlerini
de şu ölümsüz sözlerle bitirmişlerdir, ‘Allah’a isyan edene itaat yoktur’
Halifeye itaat edilmesi için onun önce Allah’a itaat etmesi şarttır. İhlas Ve Samimiyeti Candır, ruhtur, hayattır, esastır, kuvvettir,
nokta-istinaddır, yolların en kısası, duaların en makbulü, sırların en
mahremidir İhlas. O maksatları hasıl eden bir keramet cümbüşü, o insanı insan
eden his ve duyguların en ulvisi ve o yaradılışa gaye olan kulluğun en safisi
ve en nezihidir. Ölümü hafızanın sadık bendesi yapma onu hafızadan ve
hatırdan hiç çıkarmama. Lezzetleri onunla bulama ve fecr-i kazibin ışıklarına
kanmama dünya ebedi değildir ki tül-i emel doğru olsun. Hem kalıcı değil ki,
bir niza değsin. İhlas ve samimiyeti hayatının her anında başında bir salahat
tacı olarak taşıdı. En küçük hareketinde bile zerre kadar ihlastan ayrılmadı. Adaleti Adaleti tatbikte dedesi Hz. Ömer’e benzetilen Ömer b.
Abdülaziz yine dedesi tarafından yeryüzünü adaletle dolduracak evlat olarak
müjdelenmiş mutlu ve ihtiyar bir insandı. Onun adalet tatbiki bütün icraatında görüldüğü gibi yine
kendi nefsinden başlar. Kendinden evvelki halifelerin yakın akrabalarına
haksız olarak dağıttıkları mallar vardı. Kimin elinde haksız yere alınan ve
tesahüb edilen mal varsa ya hak sahibini bulup iade edecek ya da beytül’mala
koyacaktı. O Zalimi Asla Sevmezdi Dünyanın neresinde olursa olsun bir mazlumun ahını duysa
derhal ‘Mazlumun duasından sakının çünkü onunla Allah arasında perde yoktur.’
Nurlu beyanını hatırlar titreyen arşı içinde hissederdi. Ömer B. Abdülaziz her asil gibi zulümden nefret eder ve
zalime yardım edenleri sevmezdi. Bazı İcraatları Büyük insanları büyük yapan, büyük işler yapmaları değil ne
kadar küçük olursa olsun lüzumlu işler yapmalarıdır. 1. İrşad ve Tebliğ: İçinde tebliğ topluluk semavi ve arazi belalara karşı
korunma garantisi içerisindedirler. Eğer bir toplumda üç-beş insan dahi olsa
bu kudsi vazifeyi yapıyorlarsa Cenab-ı hak o toplumu koruma altına alır. Eğer
mesele aksine ise neticede aksine olur. Yani içinde bu kudsi vazife
yapılmayan topluluğu Allah (cc) helak eder. Geçmiş ümmetlerde meydana gelen
toplu helak olmalar bunu en açık misalleridir. 2. Birlik-Beraberlik Ve Kardeşlik Duygusunun İhyası: Kardeşlik fasl-ı müşterek demektir. Dışa akseden yönüyle o
ferd ve kişiler arasında sevgi ve muhabbet cemiyet hayatında akıl ve mahkeme
devlet sistematiğinde ise inanları kardeş ilan eden hukuk sistemini hayata
tatbik etme manasına gelir. İnat, Ebu Cehil zaafı. Kin ve nefret bu zaafın günahı.
Haset, düşmanlık ve adavetin anasıdır. O ilahi takdir ve taksimi taşıyan bir
düşünce sefaletidir. haset bütün iyilikleri yer bitirir. Hırs, bir Yahuydi
adetidir. Zillet ve mahrumiyet damgalıdır. O aynı zamanda en ulvi gayelere
payelik yapan yüce himmete kezzap akıtmaktır. Hırs rahmana karşı şeytan
tarafını tutmaktır. İlk Hutbe Halife olduğu gün mescide gelerek minbere çıktı. Bu onun ilk
hutbesiydi. Ve o gün cemaatına şunları söylemişti: ‘..Gönderilen son peygamberden sonra gönderilecek bir
peygamber ve indirilen son kitap Kuran’dan başka gönderilecek başka bir kitap
yoktur.’ Dikkat edin! Allah’ın helal kıldığı kıyamete kadar helal,
haram kıldığı kıyamete kadar haramdır. Dikkat edin! Ben hüküm vaazı değil, sadece vazedilmiş
hükümleri tatbik eden kişiyim. Dikkat edin! Ben yeni çığır açan değil, sadece açılan bir
çığırda tabi olup yürüyen kişiyim. Dikkat edin! Allah’ isyanda, kula itaat yoktur. Dikkat edin! Ben sizin hayırlınız değil sadece yük ve
mesuliyeti ağır olanınızım.’ Meymun, ‘Altı ay Ömer b. Abdülaziz’in yanında kaldım, bir
gün olsun elbisesini değiştirdiğini görmedim. Sadece cumadan cumaya
üzerindeki elbiseyi yıkatırdı.’ der. Cuma namazını kıldırdı... Elbisesinde birçok yama vardı.
Namazdan sonra bir müddet oturmuş ve etrafına halkalanmış cemaatiyle sohbete
dalmıştı. Sohbet esnasında orada bulunanlardan biri: Ey müminlerin emiri!
Allah sana bu kadar mal-mülk ve böyle birde saltanat verdi. biraz da iyi
giyinip kuşansan olmaz mı? dedi. Halife başını eğmiş bir süre hiç konuşmadan
öyle durmuştu. Belki bu sözünden hoşlanmamıştı. Neden sonra başını kaldırdı
ve mübarek dudaklarından şu hikmet dolu cümle döküldü: ‘En faziletli iktisat
bollukta yapılan ve en faziletli Afv muktedirken olanıdır.’ Seleme b. Osman el-Kureyşi anlatıyor: Ömer b. Abdülaziz
halife olunca ne kadar kölesi, elbisesi, kokusu varsa hepsini sattı. bu
paranın hepsini Allah yolunda infak etti. Zühd Takva Ve Muhasebesi Zühd masivadan arınış ve mutlak varlı’da fani oluşun
ifadelenişi. Takva ise bütün harekat ve fiilin Onun ifadesiyle mukarebe
etmekte olduğu idrakı içinde işlenişi. Biri sevginin diğeri korkunun eseri
daha açık ifadesiyle korkuyu Allah edinmedin Allah’tan korkmak ve sevgiyi O
kabul etmeden Mabudu sevmek. Ve muhasebe; kalp ve gönülde başkasına yer
vermemek... Muhammed b. Mabed anlatıyor: Rum melikinin yanına girdim onu
mahzun mahzun yerde oturuyor buldum. Halini sordum. ‘Bana ne oldu biliyor
musun? dedi. Hayır dedim. Sahih adam öldü dedi. Kim? diye sordum. Ömer b.
Abdülaziz dedi ve sözlerine devam etti: ‘Öyle zannediyorum ki, eğer mesihten
sonra ölüleri diriltecek bir insan olsaydı, muhakkak Ömer b. Abdülaziz
olurdu. Ben kapısını kapatıp üzlete çekilip, ibadetle ömrünü geçiren rahibe
değil bütün dünya ayağının altına serilmişken dünyaya bir tekme vurup, rahip
olan Ömer b. Abdülaziz’in haline hayret ediyorum.’ Fatıma Binti Abdülmelik anlatıyor: ‘Belki en çok namaz
kılan, oruç tutan o değildi. Fakat Allah’tan en çok korkan insan oydu. Her
gün yatsı namazından sonra odasına çekilir, kıbleye döner ve ellerini açar
ağlaya ağlaya münacatta bulunurdu ve dua ederdi... Ancak kendisinden geçince
uyur ve kendisine gelince yine duaya başlar... Ve sabaha kadar hep böyle
devam ederdi.’ 3. Devlet Otoritesinin Temini Ferd ve devlet arasındaki münasebeti mucizevi ölçüde
dengeleyen tek sistem İslamdır. İslam bu dengeye o kadar ehemmiyet verir ki,
Kur’an’ın ilk suresi olan Fatiha’nın hemen üçüncü ayetinde bize bu denge anlatılır.
Bu ayette ‘Allah din günün malikidir.’ denilir. Ömer b. Abdülaziz hiç baskıya
tevessül etmeden ciddi bir devlet otoritesi kurmuştur. Bunda hiç şüphesiz onun kendi şahsında tatbik gören adalet
anlayışının payı çok büyüktür. Fakat en az onun kadar mühim bir husus da
Abdülaziz’in vazifelendirmek üzere seçtiği şahıslardaki isabettir. Mehdi Ömer B. Abdülaziz’dir Kendisine sevinç gözyaşları rüyasını anlatıyor: ‘Rüyamda
Allah Resülü’nü gördüm. Sağında Hz. Ömer, solunda Hz. Ömer vardı ve bana
şöyle sesleniyordu: ‘Sen bizim yanımızda ismin Ömer’ül-Mehdi’dir.’ Ölmek İstiyor İbn Ebi Zekeriyya’ya yazdığı mektupta ‘Mektubumu alır almaz
bana gel.’ diyordu. İbn Ebi Zekeriyya denileni yaptı. Halifenin huzuruna
gelince her ikisi de merhabalaştılar. Bir aralık sukuttan sonra halife:
‘Senden bir arzum var.’ diye söze başladı. Halife sözlerine devam etti:
‘Senden iktidarın dışında bir şey isteyecek değilim. Arzum şudur. İlminin
nispetinde hamd ve sena ettikten sonra, Ömer b. Abdülaziz’den emanetini
alması için Allah’a dua edeceksin!...’ Vefatı Hanımı Fatıma anlatıyor: Abdülaziz vefat ettiği son hastalığında ‘Allah’ım ölümümü onlara hafif kıl.’ diye dua ederdi. Vefat ettiği gündü. Halifenin yatmakta olduğu odaya bir kapıyla açılan başka bir odada oturuyordum, içeriden Abdülaziz’in sesi geliyordu O. ‘Bu ahiret yurdunu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu istemeyen kimselere veririz. Sonuç Allah’a karşı gelmekten sakınanlarındır.’ ayetini okuyordu. Sonra ses kesilmişti ‘git bak bakalım acaba halife uyuyor mu’ dedim. İçeriye girince bir çığlık kopardı, yerimden fırladım ve odaya girdim. Halife kıbleye dönmüş bir eliyle ağzını diğer eliyle de gözlerini kapatmış upuzun yatıyordu, ölmüştü.’ |