| 
      | 
  
   ANADOLU VE
  BALKANLARDA ALEVİ YERLEŞMESİ Yazar : Nejat BİRDOGAN Yayınevi : Alev Baskı : İstanbul / 1992 / 290 shf.   MÜSLÜMANLIĞIN İLK YILLARINDAKİ BÖLÜNMELER  İSLAMIN DOĞUŞU:  İslam; toplumsal yaşamı Bedevilik, siyasal durum soy gütme
  temeline dayalı bir kavim arasından çıkarmıştır. Peygamberlik ve ilk iki
  halifenin gelişi ilk anda Araplardaki aşiret ruhunu İslam’ın heyecanıyla
  uyuşturmuştur ancak daha sonraki yıllarda (Peygamber döneminde) kimi sorunlar
  baş göstermiştir. Bu sorunlar:  1-Peygamberin ürettiği çözümlere karşı kendi akıllarını
  kullanan kişilerin gizli oluşturdukları Akliyyun topluğu. 2-Beni Haşim ve Ümeyye oğulları arası çekişmenin dindarlık,
  adam kayırma, saygısızlık biçimlerinde iyice gelişmesi.  Haşimoğullarının bu çekişmedeki dayanakları Şiilik; yani
  peygamber çocuklarına ve Ali yandaşlarına sevgi duymaktı. Böylece Müslüman
  olan herkesi yanlarına çekmek istiyorlardı. Emevilerin herşeye kıyan soyguncu yönetimlerine karşı
  hoşnutsuzluk vardı. Bu durum peygamberin amcası soyundan olan Abbasoğullarını
  yönetime getirdi. Abbasiler tüm Müslüman öğeleri bir arada tutan bir anlayışı
  başarı ile sergilediler. Şiilik; ilk Abbasi halifelerinin kendilerini
  yönetime getiren Ebu Selem ve Ebu Müslim’in alçakça öldürülmeleriyle acı
  duygularla gömüldü. Bu katliam sonucu halifeliğin Abbasilerde değilde,
  peygamberin kızından doğan çocuklarda değişimini öngören fikirler güçlendi.
  Bu çocuklar haksızlığa uğramış kişiler olarak şiileri tuttular.  Bu arada Abbasilerde baş gösteren bazı problemler şunlardır: 1- İran’ın baş kaldırması. İmam Rıza’nın öldürülmesi. 
 
 6-Selçukoğullarının tarihi imparatorluğu Asya’da boy
  göstermesi. Büyük Abbasilerin parçalanması İslam dünyasını bunalıma
  soktu. Ekonomik ve siyasi anarşi baş gösterdi. (Yolsuzluk ve kadınların
  yönetimde söz sahibi olması) Hatta İbnül Furat ve Müktefi gibi bazı halife ve
  vezirler halkın paralarına el koyuyorlardı. Bu acımasızlık toplumsal yaşamı
  da etkiledi. Kadınlar alınıp satılmaya başlandı. “Hoca”, “Cemaat” örneği
  Abbasi halifelerinin yeminlerini bozmasıyla da yeni mezhepler gelişti: 1-Siyasal amaçlı. 2-Yöntemsel amaçlı. Siyasal amaçlı Marika Ali düşmanlığını; Şia Ali yandaşlığını
  savunuyordu. Ali’ye tanrılık verenlerde oldu. (Galiyye mezhebi) Akliyeciler kadercilere savaş açmışlardı. Akılcı mezheplerin
  en büyüğü “Mu’tezile” idi. Kadercilik yandaşları tehlikeli bir yol
  tutmuşlardı. Ne yazık ki, Halife Mütevekkil dönemindeki gericilik ve
  bağnazlık Mu’tezile akımını durdurdu. Mozdek dinine bağlı Sembodin mezhebine göre, Ebu Müslim
  öldürülürken bir güvercin donu ile kaçmış ve şimdi madenden bir kulede mehdi
  ile oturmaktaymış. Batıniliğin kurucusu Mecusilerdir. Bunlar Kur’andaki Taha,
  Tahsin, Şad, Elif Lam Mim gibi ayetlere anlamlar veriyorlardı. Gıyas El-beyan
  kitabıyla bunları topladı. Sünni sayılan Maturidiliğin aslında Sünni kurallarla alakası
  yoktur. Akıl, görüş ve düşünmeye önem verir. Mezhep çekişmelerini bir kenara
  bırakıp bilim ve tekniğe el atmışlardır.  Birara kadılar saçlarını dağıtıp Hüseyin aşkına saçlarını
  dağıtıp Gadir-i Hum bayramı yapınca Sünnilerde 28 Zilhicceyi bayram yaptılar. Buğra Han Batıniliği ortadan kaldırdı. Dindar Türkistan
  hanları adil yönetimleriyle dini basamak yapanlara izin vermiyorlardı. Bu
  dönem ortaya Fahreddin Razi çıktı. 8. yy.da Süfilik doğdu. Ebu Haşim ilk zaviyeyi kurdu. İlk
  Süfiler keşişler gibi yaşıyorlardı. Tartışmazlar, mürid toplamazlar ve ayin
  yapmazlardı. Bunların izlediği yola “Tarik” denirdi. Her tarikat kendini
  peygambere ulaştıran bir soy kütüğü düzenledi. Bu soyağaçları Cehar Yar-ı
  Güzin’e aşılanıyordu. Sonraları Ömer ve Osman unutuldu. Tasavvufun baş yapıtları Sünni görünmesine karşın; aslında
  Sünnilere reddiye olan tarikatlarda ve Anadolu Aleviliğinde verilmiştir. Yaşamın heyecan atılımlarını çürütüp insanları uyuşturan
  tasavvufi bilgisiz yapı ve temsilcilerle tembellik kaynağı oldu. Kandırmacı
  şeyler türedi. Bunlar uyuşturarak saltanat elde ettiler. Bunlara baş eğen
  sultanlar dahi oldu. Sünni tarikatlarının oluşumu; asıl olarak her açık gözün bir
  vakıf sağlamak ve zengin olmak istemesi idi. Sayıları çoktur. (Nakşilik,
  Sadilik, Halvetilik…) İşte Anadolu Aleviliğini oluşturan Oğuzlar ve Kürtler
  Horasan’dan Anadolu’ya indiklerinde İslam dünyası acıklı bir görüntü
  çiziyordu. ANADOLU VE BALKANLAR: 200 yıllık göçler Anadolu’da sağlam ve erimeyen bir Oğuz
  kütlesi bıraktı. Bu nedenle Anadolu Selçukluları sağlam temellere dayanır.
  Göçler Anadolu’da yerleşik hayata geçip Müslümanlığın Sünni kolunu seçtiler.  13. yy. da egemen soy Selçuklular üçe ayrılır: 1- Göçebeler: Babaman ayaklanmasını gerçekleştirdiler. II.
  Gıyaseddin Türkmenleri öldüren Frenk askerlerine 3000’er altın ödül verdi ve
  Konya’da eğlenceli yaşama başladı.  2-Köylüler: İslama pek ısınmayan Türk toplumları İsevi
  inancına sahip köylere yerleştiler.  3-Kentliler: Müslümanların tüm izin vermeyişine rağmen
  Selçuklular başta dinsel bir yöne kaymadılar. Bugün Anadolu Alevilerinin
  atası olan Türk ve Kürtler olmasaydı İslam dünyası 13. Yy. da yok olabilirdi. Anadolu Aleviliğinin batıya kaymasına sebep dervişlerdir.4’e
  ayrılır:  1-Gaziler ve Alpler: Medrese eğitimi alırlardı. 2- Ahiler 3-Bacılar  4- Abdallar: Şii ve Alevi zümrelerdi. Bekar kalır ve
  zaviyelerde yaşarlardı. Dilenirlerdi. Dervişler ortaçağ hukukuna karşı çıkmışlar ve kitleleri
  ruhen fethetmişlerdir.  Çoğu kaynaklara göre Osman Bey Kur’an bilmiyordu.  Evliya menkıbelerinde bir özenti ve Sünni korkusu vardır. Bu
  da illa dört halifeliğe bağlılıktır.  Burak Baba Hz. Ali ‘nin İlhanlı hükümdarı Olcaytu
  kişiliğinde yeniden doğduğuna inanıyordu.  Caferilikte ruh göçünün ve ölmezliğinin batıl sayılması
  Anadolu Aleviliği ile bağdaşmaz. Fuat Köprülü Barak ile Burak arasında ilişki kurar.    KIZIL DELİ BEKTAŞİLERİ: Müsahiplik yoktur. İçki (dem) vardır. Kara kuvvetlerinin
  kurulması bunlar sayesindedir. Çağdaş güreşin özünü kurallaştırmışlardır.
  Mücerred (evlenmeyen) halifelik dergahları vardır.  İmam Cafer’üs Sadık’ın oğlu (İsmail) ‘i imam tanıyanlara
  İsmaili denir. Mehdinin İsmail olduğunu savunurlar. Onlara göre Tanrının
  hücceti yeryüzünde eksik olmaz. Susan hüccetlere sahip olanlar sır sahipleridir.
   Adem peygamberliği ve veliliği tam olarak gönderildi. Onun 7
  varisi vardır. Yedincisi Nuh peygamberdir. Nuh’un yedinci varisi İbrahim,
  onunki Musa, onunki İsa, onunki de Muhammed’dir.  İsmaililer İmam Hasan’ı tanımazlar. Sultan Abdülmecid Bektaşilerin yok olmaması için fermanlar
  göndermiştir. Altın küpeli oğuz beylerinin ve tahta kılıçlı oğuz
  erenlerinin şaşıracak bir program düzgünlüğü ile Anadolu’ya getirdikleri
  Alevilik tam bir Türkmen inancıdır.   HACI BEKTAŞİ VELİ  Hazreti Pir kutsal adıyla anılır. Horasanlıdır. Soy ağacı
  İmam-ı Ali’ye dayanır. Çocukluğunda gerek din gerekse dünyasal yönden
  olağanüstü hünerler gösterir. Hoca Ahmet Yesevi’ye bağlanır. Halifeleri
  kanalı ile Anadolu’nun ve balkanların Türk- İslam olmalarını sağlar. Ölümünde baş ucunda öğrencileri olmasına rağmen bir boz atlı
  kılığında yüzü peçeli olarak gelip kendi cenazesinde imamlık eder;
  gömüldükten sonra ayrılıp gider.  Baba İshak ayaklanmasında ortadan kaybolur. Bu sırada hacca
  gitmiş olabilir. Mevlana ile düşmandır. Anadolu Aleviliğinin baş mimarıdır. Kadın-erkek birlikte
  tapmayı ve birlikte müzik uygulayıp semah dönmeyi başlatmıştır.   ANADOLU’DA ALEVİ- TÜRKMEN OYMAKLARI  Çepniler: Önemli kısımları şiidirler. Safevi hükümdarlığına
  bağlıdırlar. Kanuni döneminde “kızılbaş” sıfatını takınmışlardır. Hacı
  Bektaş’ın burun kanını içtiği için gebe kalan ve doğan iki çocuktan tüm Hacı
  Bektaş soyu türeyen ana Çepni boyundan Kadıncık Anadır. Beğ Dililer: Kanuni döneminde vardırlar. Viyana seferine
  katılmışlardır. Dervişleri gülbank çekerek askerleri coştururlarmış.
  Sancaklara ayet yazarlarmış. Tahtacılar: Alevi oymaklarının Türkmen kökenli olanlarıdır.
  İki evlilik yasaktır. Yarı göçebe olduklarından portatif eşya kullanırlardı.
  Aralarında dinsel uyum vardır. Pirlere ve ziyaretlere yan ve sürünerek
  giderlerdi.   ANADOLUDA DİL VE İNANÇ DEĞİŞTİREN ALEVİ OYMAKLARI Tuğrul Bey’in yanından ayırmadığı Binatlı gibi sadık
  komutanları Kürt’tür. 1071 Malazgirt Savaşı Kürt’lerin önemli desteğiyle
  kazanılmıştır. Kürt kökenli Selahaddin Eyyübi’nin ordusu Türklere ve ikincil
  olarak Kürtlere dayanır.  Germiyanoğulları bir Kürt-Türk topluluğudur. Karakoyunlular da bir Kürt-Türk federasyonudur. Ehl-i Hak
  inancına da karışmışlardır.(Tanrısallığın ard arda yedi kişide tecellisi)
  Aşırı şii inancıdır. Ruhun beden değiştirerek yaşadığına inanırlar. 12 imamlı
  bir inanış olduğundan İsmaililerden ayrılırlar. Mehdi’ye inanır ve beklerler.
  Kızılbaşlıkla yakın alakaları vardır.  Şah İsmail’in kızılbaşlığı yaymasıyla Türk-Kürt toplulukları
  dahada iyi yakınlaşmışlardır. Osmanlı; kızılbaş Türkmenlere karşı Şafi ve Hanbeli
  Kürtlerini desteklemişlerdir. Bölgede olup ta Yavuz’un kılıcından arta
  kalanlar korkularından dillerini unutmuş ve Kürtlere karışmışlardır. Yavuz’un Molla İdris ve Tarihçi Şeref Han’ı yanına alarak yaptığı
  kızılbaş kıyımıyla çoğu Türkmen oymakları Kürtleştirildi. Ayrıca kimi
  Alevilerde Sünnileştirildi. Anadolu’da bugün Kürtçe ve Zazaca konuşan 5 milyon insan
  vardır.   ANADOLU ALEVİLİĞİNDE ZERDÜŞLER, MAZDEİZM VE MANİ DİNİ  Göçebe Oğuz halkı Anadolu’ya geldiğinde nasıl bir dinle
  karşılaşacağını biliyordu. Aslında Horasan illerinde de Müslümanlarla
  karşılaşmışlardı. Ulaşacakları yerde “ölmüş hayvan eti yiyen, zina ve
  hırsızlık yapmayan” yeni dinin Müslümanlık olduğunu da duymuşlardı. Kafalarında bazı sorular da belirmişti: “ Allah ne yer, ne
  içer?” “ Evli midir?” vb. Asya bozkırlarını Müslüman misyonerler
  doldurmuşlardı. Kimileri sakallı (Haydari) kimileri sakalsız (kalender)
  idiler. Bunlar kimi din adamları ile birleşip Oğuzları otorite altına almaya
  başladılar. Dostlarını sağlamlaştırmak için onlara engel olan imam
  soyundan gelenleri temizlediler. Bir Seyyid avı başladı. Arap kılıcından,
  kurtuluşu Türk illerinden olan seyyidler tam bir müslümanlık göremediler.
  Çünkü Türkler bu dinin köküne ısınamamışlardı. Kaldı ki eski inançlarından da
  memnunlardı.  Zerdüştlükte doğa öğeleri hakimdir. Güneş tanrıdır. Suyu ve
  ateşi kirletmekten kaçınırlar. Her ailenin ateşi vardır.  Bizanstan kovulan Nasturi Hıristiyanları Türkleri epeyce
  etkilediler. Hıristiyanlıkla İran dininin karışmasıyla oluşan Mani dini epey
  yandaş topladı.  Kadın-erkek bir arada tapınma Zerdüşt geleneğinde de vardır.
   Bu sırada Alevi Kürt olan Şehabettin Maktül, ikinci bir
  Eflatun olmak istedi. İslam bilimleriyle bu düşünceyi bir araya getirmek
  istiyordu. Böylece ışıkçılık kolu doğdu. Bir kısım Alevi yazarları 2. Beyazıt’ı veli görürlerdi.
  Ancak Anadolu Alevilerinde ilk kıyımı 2. Beyazıt’ın yaptığını bilmezlerdi. Maktul, insanın tanrıdan ayrı olmadığını savunuyordu. Bu
  kutlu kişiye ayak uyduramayanlar onun ölümüne fetva verdiler.    ANADOLU ALEVİLERİNİN YÖNETİMİ Ağır etkinlikleri cumhuriyet öncesinde kalmasına rağmen
  Alevi cem törenleri, deyişler, semahlar bugün de vardır. Politik
  dalgalanmalardan onlar da nasibini almaktadırlar. Siyasi parti ve devletin
  ileri kademelerinde dedeler, babalar vardır. Bir Alevi dede soyundan
  gelmiyorsa bakan dahi olsa küçük bir köydeki cemi yönetemez. Hz. Hasan soyundan gelenlere şerif ; Hz. Hüseyin soyundan
  gelenlere de seyyid denilir. Bütün peygamber soyunun seyyid ve şeriflik
  silsilesi “ şecere-i tayyibe” denilen defterlere yazılırdı. Bugün Alevi
  sözcüğü seyyid karşılığında kullanılır. Seyyidlik Kerbela olayından sonra
  başlamıştır. Bugün için dünya müslümanlarında 30 milyon peygamber soyundan
  gelen olduğu söyleniyor ama bu şaşırtıcıdır. Çünkü Türkiye’deki seyyid sayısı
  1.5-2 milyondur. Alevilerde doğrudan yetki belgesi soy ağaçlarıdır. Bu
  belgesi onlar seyyidlerin seçkinliklerinden yararlanırlardı. Ocak kurup vergi
  toplayabilirlerdi. Bugün soyağacının ticareti yapılmaktadır. Merkezi
  Kerbela’dır. 20 milyon civarındaki Alevilerin yarıya yakını dedelerle
  yönetilir.   BEKTAŞİLER: Alevilikten esinlenmesine karşın kendilerini İslamdan ayrı
  düşünmediler. Tarikat izlenimini uyandırdılar. (Aşık, talip, muhip, derviş,
  baba halife, dede babalık aşamaları vardır.)7 halifeleri vardır. Hacı Bektaş
  yolunun öğrencilerinden olup da dergah ve tekkelerde hizmet edenlere derviş
  denir. Nikah birdir. Evlenen yoldan düşer. Cenazeleri Sünniler gibi
  kaldırırlar. Cenazeyi din büyükleri kaldırır. Sazsız semah okunur. Hıdır
  kurbanı ve orucu 11 Şubat’ta başlar, 4 hafta sürer. 12 gün Muharrem orucu
  tutulur. Tek namaz(oturduğun yerde), dik namaz(cenaze namazı), halk
  namazı(kırklar namazı) vardır arka arkaya kılınan namaz makbul değildir.
  Güneş bir nurdur. Güneş Muhammed, ay Ali’dir. Şazelilik Sünni tarikatıdır. Şeyh Şazeli Veysel Karani ile
  çağdaştır. Zikirden başka hiçbir kural yoktur. Veysel Karaninin peygamberi
  görmediği halde ruhsal olarak onunla konuştuğu söylenir. Güya her dönemde
  yaşar ve her ulu kişi ile ruhsal konuşmalarda bulunur.  Çalgıcılık ve müzik araçları Şamanlardan gelir. Dedelerin
  değnekleri vardır ve tuğba ağacından gelmiştir. Mirac’ta Cebrail’in
  peygambere armağan ettiği kuşağın İmam Ali’ye verilişi ve ondan sonra Ahilere
  geçtiği söylenir. Bu İslamın birliğini bozmamak için uydurulmuş bir öyküdür. Hacı Bektaş derviştir. Dede değildir. Onun döneminde cem
  yoktur ancak müzik ve semah vardır. Bugünkü cem töreni ahilerden gelmedir.
  Müslümanlıktan böyle bir şeyin gelmesi düşünülemez.  Kurban tüm dünya uluslarında vardır. Bize müslümanlıktan
  geçmiş olamaz. Semah Mirac olayından sonra Kırklar ceminde başlamıştır. Saz İmam Ali’nin oğlu Hüseyin’e yaptığı bir çalgıdan
  kalmadır.  Dedelik devlet eliyle kuruldu. Amaç, başıboş gezen oymakları
  disiplin altına almak ve bunun için onları İslam yapmaktı. Bu nedenle
  kanunlar hazırlanmıştır. Bu tipik bir Ortaçağ engizisyonudur.  Dedeler bir kast sınıfı oluşturur hale geldiler.  Alevilerde Peygamber evladı olmak gururu bir hevesin
  ötesinde hırçınlık ve kibir görünüşüne bürünmüştür. Soyağaçları dedelerin
  özelliklerini perçinlemek için kullandıkları yoldur. 1307’de Musa adlı Kürt mehdisi ortaya çıkmıştır. 1322’de Moğol noyanı Timurtaş mehdiliğini açıklamıştır. Sonuç olarak;  Sünni inancının hocası yaşadığı sürece Alevi inancının da
  dedesi yaşayacaktır.  Dedelik soya değil de ; bilim ve yönetim gücüne
  verilmelidir. Alevi kitlesi kendi inanç kurumlarını kuru, kendi inanç üniversitelerini açtığında buradan yetişen yavruların hakkıdır dedelik. Yoksa diyanet ile yağlı ballı dedelerin yolu bu evrensel kültüre hep zarar verecektir.  |