|
YÖNETİCİLİK
DERSLERİ Yazar : Mustafa ÖZEL Yayınevi : İz Yayıncılık 1.BÖLÜM - LİDERLİK VİZYONU: Bir Liderin Düşleri “Tarih, düş görenlerin mülküdür. Bugün dünya tarihine biçim
vermekte olan bütün insanların gençken büyük düşleri olmuştur. Kişiliği
yapan, düşlerdir. Seyir halindeki geminin dümenidir düş. Küçük ve gözden ırak
görünebilir, fakat geminin rotasını o belirler. Düşsüz hayat, dümensiz gemi
gibidir.” Bu sözlerin sahibi kurduğu Daewoo şirketi ile, aralarında
dünyaca meşhur Xerox, Pepsico, Kodak gibi bir çok Amerikan şirketinin de
bulunduğu çok sayıda şirketi geride bırakmış olan Kim Woo-Choong. Sözlerine
devamla şunları anlatıyor: “Evden üniversiteye giderken her gün iki kilometre
yol giderdim. Cebimde metelik olmazdı, ama düşlerim vardı. Hiçbir şey
imkansız gibi gözükmüyordu. Beni durdurabilecek hiçbir şey yoktu.” Bunları söyleyen Kim’in şirketi Daewoo, şu an dünyanın en
büyük tersanesi (Okyo Shipyard’da), dünyanın en büyük giyim fabrikası
(Pusan’da) gibi birçok başarıya imza atmış bulunuyor. Yirmiden fazla ana
şirketi ağır sanayiden elektronik eşyaya, bankacılıktan otel zincirlerine,
gemicilikten piyano imalatına kadar sayısız alanı kuşatıyor. En büyük düşü de, ülkesinin toplumsal gelişmesine şirketleşme
yoluyla katkıda bulunmak ve saygın bir girişimci olarak hatırlanmak. Çünkü
Konfüçyen geleneğin bir etkisi olarak Kore’de tüccarlar; bilgin, çiftçi,
zanaatkâr ve tâcir şeklinde sıralanan insan grupları arasında en son
basamakta yer almaktadır. “Benim son düşüm, işadamlarını saygı gördüğü bir
toplumun gerçekleşmesine yardımcı olmaktır” diyor. Daewoo’yu çeyrek yüzyılda ülkesinin ve dünyanın en büyük
sanayii, ticaret ve finans gruplarından biri haline getiren bu çok yönlü
girişimcinin en önemli vasfı, şirketini çocuklarına miras bırakacağı bir
servet olarak görmemesidir. Liderlik ve Mülkiyet “ Daewoo, aile efradıma devredebileceğim veya devretmeyi
düşündüğüm bir şey değil. Mülk sahipliği ve liderlik arasındaki farkı anlamış
bir işadamı olarak tarihe geçmek istiyorum.” Kim’in ilk yaptığı işlerden biri, ABD’de bulunan yetenekli
Koreli yöneticileri ülkeye geri getirmek olmuştu. Çünkü ülke 35 yıl Japon
boyunduruğunda kalmış, sonra da hem ülkeyi ikiye bölen hem de mevcut sanayii
yerlebir eden Kore Savaşı’na maruz kalmışlardı. Bu durumda memleket
sanayisinin hemen inşasına ve dolayısıyla da yetişmiş elemana ihtiyaç vardı.
Kim’in geri getirdiklerinden biri olan Daewoo Telecom’un başkanı Dr.Park
Sung-Kyou, Amerika’daki kendisi için çok tatminkar olan işini bırakmıştı. Dr.
Park, “Kim, yurtseverlik ve Konfüçyanizme atıfta bulunuyor ve yöneticilere
alabildiğince özerklik tanıyordu. Gelmemezlik edemezdim.” diyerek durumunu
özetliyor. Burada üzerinde dikkatle durulması gereken bir husus var ki; o da,
vatan, millet ve din düşüncesinin hayatın her noktasına olan müessiriyetidir.
Kim’in en önemli özelliği iyimserliği. İş hayatında
karamsarlığa kapılmak, başarısızlığın başlangıcıdır. Sahiplerinin, bankaların
veya hükümetlerin terkettiği sayısız batmış firmayı satın alıp düze çıkarmış.
Bununla alakalı olarak da şunları söylüyor: “Terk, eylemde kötümser olmaktır.
Şirketlerini terk edenler imkansızlıktan dem vururken, ben gözümü imkanlara
dikiyordum. Eğer ortada yüzde bir başarı şansı varsa, hakiki işadamı o yüzde
biri ateşi alevlendirecek kıvılcım olarak görür. İş hayatı bir artı birin iki
ettiği bir alan değildir; orada bir ona, on elliye dönüşür. İşadamı sayıları
böyle sayar.” Öncüler için dünya büyük bir yerdir ve yapılacak sınırsız
miktarda iş vardır. İnsanların daha önce hiç bulunmadıkları basamaklara
varmak ve hiç yapmadıklarını yapmaktır öncülük. Tehlikelidir fakat
kaçınılmazdır. Tarihi inşa edenler bu gibi şeyleri yapmaya arzulu olanlardır.
Tarih, milletlerin güç ve refahının öncülük üzerine bina edildiğini,
kendinden memnunluk ve çekingenliğin felaketle sonuçlandığını göstermektedir. “Daewoo’yu kurduğumuz yıllarda, ihracat değersiz bir iş gibi
görülüyordu. Büyük şirketlerin hepsi ithalatçıydı; bir an için olsun ihracatı
akıllarına getirmiyorlardı. Birçok kişinin muhalefetine rağmen, ihracat
öncülüğünü başlattık ve başardık. Aptallığın gereği, bir şeyi hiç denemeden
imkansız olduğunu söylemektir.” diyor Kim. Şirketi olan Daewoo da bu öncülük
ruhuyla sadece bilinen Avrupa ve Amerika pazarlarına değil ülkesinin
diplomatik ilişkilerinin bile olmadığı bir çok ülke pazarına el attı. Ve
neticede bu ticari münasebetler diplomatik ilişkileri de beraberinde getirdi. Azınlığın Gücü Tarihçi Toynbee, medeniyete katkısı olanların çok küçük bir
“düşünen azınlık” olduğu kanaatindedir. Bunlar aynı zamanda çoğunluğun da
tarihî gelişim sürecine katılmasına yardım ediyordu. Bu “düşünen azınlığın”
görevi ve sorumluluğuydu da. Onların katkısı olmadan toplum ve tarih
ilerleyemezdi. İşte bu azınlığın gücü kaybolduğunda çöküş başlar, toplum
bölünür yöneticiler de eski zaferlerin hatırasıyla eğlenirler. Bu fikirleri bir düşünür veya felsefeci değil de bir işadamı
söylerse ne dersiniz? Herkesin kendi alanıyla meşgul olması gerektiğini mi
düşünürsünüz? Ama Daewoo’nun patronu böyle düşünmüyor: “Rakamlar bizi yanıltmamalı; çünkü bize sadece miktardan
haber verirler ve bu onların sınırıdır. Mesela, içinde yüz inek ve bir insan
olan bir çiftliğiniz varsa, rakamlar size sayının 101 olduğunu söylerler;
fakat azınlığın kudreti hakkında birşey söylemezler.” Kim, azınlığın gücünü ispat için, Mısır’dan çıkan
Yahudilerin nasıl Arz-ı mev’ud’u ele geçirdikleri misalini veriyor. Yahudiler
Kenan’a önce 12 kişilik keşif kolu gönderirler. Geri döndüklerinde 10 tanesi
Kenanîlerle başa çıkılamayacağını söyler. Hem Yahudilerden daha uzun
boyludurlar hem de şehirleri muazzam surlarla çevrilidir. Diğer ikisi itiraz
eder. Korkacak birşey olmadığını, çünkü bu ülkenin kendilerine Allah
tarafından vadedildiğini söylerler. Demokratik çoğunluğa göre karar vermiş
olsalardı, Yahudilerin geri dönmesi gerekirdi. Fakat aksini yapıp o iki
kişiye tabi oldular. Çoğunluk kararı her zaman tek başına tarihi
şekillendirmez. Azınlığın meydan okuma ruhu daha etkilidir. Kim’in kurduğu sanayii, ticaret ve finans imparatorluğu
bugün Kore ekonomisine yön verip, ülkenin ekonomisini birinci sınıf dünya
gücü haline getirmeye çalışmaktadır. Bir zamanlar devletten büyük destek
alan, fakat bunu sadece mali kazanca dönüştürmekle kalmayıp gerçek bir
sanayii grubu kuran Kim, azınlığın kudreti yerine “Baba” devletin kudretine
dayanmayı tercih eden Türk sermayedarlarına örnek olabilecek mi acaba?! Liderlik Öğrenilebilir mi? Lider eleştirir, mevcut yapının sürekliliğini reddeder. İşin
maddi akışında bir romantizm keşfeder. Walmart’ın kurucusu Sam Walton, başkan
odasında oturup kar-zarar cetvellerini kontrol etmek yerine, gününü satış
mağazalarını dolaşmak ve not tutmakla geçiriyordu. Yöneticiler hayal
güçlerini fazla kullanmaz veya kullanmak istemezler; oysa liderin bütün gücü
buradan gelmektedir. Gandi büyük bir lider ve usta bir teknisyendi.
İngilizlerle mücadelesinde, elindeki herşeyi kullanıyordu: Pasif direnişten
tuz vergisi gibi sembolik konulara kadar herşey. İşletme idaresinin temel ilkeleri aslında insanı utandıracak
kadar basittir. Ancak, yöneticiler bu ilkelere tutsak olurken, liderler
onları hazmederler ve ihtiyaç ortaya çıktıkça kullanırlar. Fırsatçıdırlar;
vakit kaybetmeden işe dalarlar. Dolayısıyla, liderlik öğrenilemez. Her
insanın kumaşında gizlidir. Şirketler bastırılmış liderlik potansiyellerinin açığa
çıkarılmasına yardımcı olabildikleri ölçüde, kendi geleceklerini teminat
altına almış olurlar. Yöneticiler tasarlar, örgütler ve denetler; dikkatlerini
kural ve prosedürler üzerinde toplarlar. Liderler istikamet verir,
kabiliyetleri harekete geçirir ve stratejileri uygularlar. Dikkatlerini
kurallar üzerinde değil, insanlar üzerinde yoğunlaştırırlar. Vizyon ve Strateji En basit hakikate ulaşmak yıllar bir süren tefekkür
gerektirir, diyor Spencer-Brown. Eylem değil, hesap değil, okuma değil,
konuşma değil. Sadece neyi bilmeye ihtiyaç duyduğumuzu akılda tutmak. İşte
bütün mesele bu. Liderin ilk adımı, beraber çalıştığı insanlar için bir
istikamet tayin etmektir. İnsanların çoğu, tayin edilmiş istikametlerde nasıl
yürüyeceklerini bilirler. Ancak, yürünecek yolun tespiti basit yöneticiliğin
sınırlarını aşar. Yürünecek yol, vizyon gerektirir. Her vizyon çok veciz bir
cümleyle dile getirilmeli ve bir strateji ile desteklenmelidir. Vizyonu dile
getiren cümle gibi, stratejik plan da kısa olmalıdır. Vizyon benimsetildikten, stratejik plan ortaya konulduktan
sonra yapılacak iş, insanların yeteneklerinin harekete geçirilmesidir. Görev
tanımı yapıp, insanları o görevlere koşmak yöneticiliktir; lider, görevleri
insanların kabiliyetlerine göre yeniden tasarlar. Birden fazla lider tipi vardır ve kişi, düşünsel ve
psikolojik donanımına bağlı olarak, belirli bir liderlik tipine yönelir.
Doğuştan sezgici ve normatif olan kişi, insanlara ve başarıya meyyaldir ev
muhtemelen iyi bir girişimci lider olur. Analitik ve sezgici kişi iyi
bir strateji rehberi olurken, analitik ve olgucu kişi muhtemelen iyi
bir yönetici-lider olur. İleri ölçüde olgucu ve normatif olan kişi ise
doğal bir idari başkan olur: Bulunduğu sahanın en tepe noktasında
değilse bile, başkaları için en iyi ortamın nasıl meydana getirileceğini
bilen bir başkan. Liderlikte şu üç temel başarı faktörünün farkında olmak çok
önemlidir. Birinci faktör esnekliktir: Durumun gereklerine göre bir liderlik
stilinden diğerine çarketme kabiliyeti. İkincisi, müphemlikle başa çıkabilme
kabiliyetidir. Müphemliğe asabilikle cevap vermek kişiyi realiteden
koparabilir. Üçüncü başarı faktörü ise ortaya yeni şeyler
koyabilmedir. Hiç bir zaman bize miras kalanla yetinmemeli, sınırların
ötesinde neler olabileceğini hayal etmeliyiz. Dört Ders İster siyasette, isterse iş hayatında olsun, liderlerin
üzerinde ittifak ettikleri bir gerçek şudur: Kendini bilmeden lider olunmaz;
ama kendini bilmenin her birey için ne demek olduğunu da kimse bilemez.
İşletme hocası Warren Bennis’in tesbit ettiği dört ders bize ışık tutabilir.
Kaç Kere Doğdun? Filozof William James “Dini Tecrübenin Çeşitli Biçimleri”
isimli kitabında iki karakterden bahseder. Bir kere doğan, yani sağlıklı bir
zihne sahip olan dindar kişi ve iki kere doğan veya hastalıklı bir ruha sahip
olan dindar kişi. Bir kere doğanlar gönlü ferah ve iyimserdirler. Allah’ı
aşkdan ibaret bilirler ve İlahî güzelliği dünyanın güzelliğine yansımış
addederler. Günahı ve ızdırabı büyütmez bir kere doğan; Allah bütün
gözyaşlarını silecektir. İki kere doğanlarsa her bakımdan hastalıklı
ruhlardır. James’in bu görüşlerini iş idareciliğine uygulayan Abraham
Zaleznik, liderlerin çoğunlukla iki kez doğanlar arasından çıktığı sonucuna
varır. Bir kere doğan kişi, ortamıyla uyum içindedir ve değişmeyi istemez.
İki kez doğan kişi, hayal kırıklığına uğramıştır ve çevresiyle aynı frekansta
değildir. Onun için düşüncelerinde çok nesneldir ve kendini topluluğun
perspektifinden ayırır. İçe döner ve geri çekilir; bir kimlik arayışına
girer. Sonunda, yeteneklerini anlamaya, onları kullanıp geliştirmeye başlar.
Kendini harekete geçiren saikle şimdi sahip olduğu vizyonu birleştirmesi, onu
liderlik yoluna girmiş bir aday yapar. Liderler var olana eleştirel gözle yaklaştıklarından,
sürekliliği ve mevcut yapıyı reddederler. İlerleme peşindedirler; şahsi
kabiliyet ve vizyonlarını kullanarak insanlara nelerin yapılabileceği
hususunda ilham verirler. Lider Nasıl Seçilir? Potansiyel liderler çoğu işletmelerin her kademesinde mevcut
olurlar. Ama liderleri seçme ve iş görenleri onlara teslim etme süreci çoğu
zaman kusurlu olmaktadır. Hissedarlar, şirketi teslim edecekleri kaptanı
seçerken genelde şu beş hatayı yaparlar:
Basiretli bir yönetim kurulunun şirketin başına getireceği
adamı nasıl seçeceği hususunda Thomas Horton’un önemli on tavsiyesi:
Siyasi Lider/İktisadi Lider Helmut Schmidt’e göre siyasi liderlik başka, ekonomik
liderlik başkadır. Schmidt diyor ki: Birçok işadamı devleti siyasi sınıftan
daha iyi yönetebileceği vehmine kapılır. Bunu yapabileceklerinden şüpheliyim.
Nitekim siyasi liderler de Cıtybank’ı veya Chrysler’i zor yönetirler. Arada
benzerlikler olsa bile şahsi tecrübe, uzmanlık vs. gibi sayısız farklılıklar
vardır. Önde gelen bir siyasi liderin başarılı bir işadamı, başarılı bir
işadamının da iyi bir siyasi lider olduğunu hiç görmedim. Aradaki temel fark
şudur: İş dünyasındaki lider büyük bir tiyatro sahnesinde oynamak zorunda
değildir; kendi büro, konferans salonu veya yönetim kurulu odasının
mahremiyetinde marifetlerini sergiler. Siyasiler ise, ta eski Atina’dan
buyana, siyaset pazarı agorasının merkezinde oynamak zorundadır. Ve şimdi,
Atina demokrasisinden 2500 yıl sonraki televizyon demokrasisi çağında,
televizyon ekranında rakiplerinin hakkından gelebilmek zorundadır. Yöneticiliğin Simyası Sanayide rekabet gücü, şirketlerin “normalin üstünde” kar
edebilmeleri çeşitli faktörlere bağlıdır. M.Porter 11 yıl önce bir
çalışmasında şu beş hususu belirtiyor:
Ancak bu genel doğruların uymadığı bazı şirketler de vardı.
Mesela; 1972-92 arası 20 yılda ABD pazarında en başarılı, karları en yüksek
beş şirketin hiçbiri bu ölçülere uymuyordu. M.Porter yanılmıyordu, ama bu
“geneller”in yanında bir “özel” devreye giriyordu. Southwest Havayolları 20
yılda yüzde 22 bin, Wal-Mart mağazalar zinciri yüzde 20 bin, kümse hayvanları
besicisi Tyson Foods yüzde 18 bin, video ve aksamı perakendecisi Circuit City
ile yayıncı Plenum Publishing ise yüzde 16 bin kar artışı sağlamışlardır.
Halbuki bu dönemde rekabet yüksekti ve sık sık iflaslar yaşanıyordu. Adı
geçen şirketlerin hiçbiri pazarın lideri konumunda değildi ve ölçek
ekonomisinden yararlanamıyordu. “Bu beş şirketin ortak yanı, rekabette
üstünlüğü elde etmek için teknolojiye, patentlere yada stratejik konumlarına
değil çalışanlarını yönetme yöntemlerine dayanmalarıdır.” Simya; bakır ve benzeri adi metalleri altına dönüştürme ve
hayat iksirini bulma arayışıydı. Yöneticiliğin simyası belki ölümsüzlüğü
hedeflemiyor, ama genel geçer değerlendirmeleri aşan bir başarımı
gerçekleştirecek yönetim tarzını yakalamaya çalışıyor. Eskiyen rekabetçilik
kaynaklarının yerine, insanoğlunun neredeyse sonsuz esneme yeteneğini
koyuyor. Üstünlüğü devam ettirmenin yolu da teknolojiden değil, teknolojiyi
üreten insanları etkin biçimde örgütlemekten geçiyor. Çünkü, hiçbir teknoloji
yok ki; üstünlüğü iki yılı aşsın. İş yerinde insanları örgütlemenin anahtarı: Katılım ve
yetkilendirmedir. Nordstorm şirketinin temel kuralı şudur: “Bütün durumlarda
sağduyunuzu kullanın. Tek kural budur.” Lincoln Electric’te ise şu anlayış
benimsenmiştir: “Her işçi yönetici, her yönetici işçidir. Etkinliğin ana yolu
kendi kendini yönetmedir. Maliyeti en fazla yükselten şey, gereksiz yönetim
katmanlarıdır.”Katılım insanca bir eylemdir. Katılıma imkan vermeyen
işletmeler, ayakta kalamazlar. Zira, katılım verimliliği azami seviyeye
çıkarır. Müslüman Yönetici Hz.Ali Efendimiz’in öğütleri:
Hondaizm Hondaizmin anlaşılması için önce Japon yöneticilik
sisteminin genel özelliklerine bakmak gerekiyor:
Setsuo Mito’ya göre, Honda bu ilkelere bir de “liderlik
felsefesi”ni eklemiştir. Honda şirketinde çok sayıda kişiliğin, dolayısıyla da bir
çok Hondaizm yorumunu bulunmasına rağmen ortak bir kelime hazinesi vardır.
Asla unutulmayan ise iki kurucunun (Soiçiro Honda ve Takeo Fujisawa) kişisel
şiarlarıdır:
Bu üç kural temel prensipler olmakla beraber ilk kural önde
gelmektedir. Nitekim şirket, İkinci Dünya Savaşı öncesinin Japonyası’nda
rakiplerinin yabancı markaları taklit etmelerine rağmen kendi özgün
modellerini geliştirmişler, neticede de bugünkü uluslararası üne
kavuşmuşlardı. Şirketin şu beş mühim prensibi, Honda’nın kurucusunun
felsefesini özetlemektedir:
İlkeli Yöneticilik Sadece kuralları takip edenler pasif yöneticilerdir; ilkeli
hareket edebilen, içinde bulunduğu şartlara boyun eğmeyenler aktif yönetici
ve giderek “lider” yönetici olurlar. Warren Bennis, bu iki tip arasındaki
farkları şöyle tesbit ediyor:
Mükemmel İşletmeler Mükemmel işletme yoktur, ama mükemmellik arayışı yine de
gerçek bir arayıştır. Mükemmellik peşindeki şirketlerin çeşitli özellikleri
ise şöyle sıralanabilir:
·
İşin mahiyetine vâkıf olmak. ·
Basit ve zarif olmak.
Akıldışı Akıllılık Tom Peters, son 15 yılın en çılgın iş idaresi uzmanlarından
biri. Şimdilerde düpedüz akıldışı davranmayı öğütlüyor. Teklifleri ise;
Şirket Mimarisi Temel olarak şu soruyla uğraşmalıyız: “Nasıl farklı
olabiliriz?” Bu soruya verilecek cevaplar, her şirketin kendi içinde,
onun en değerli gerçek veya potansiyel üstünlüklerini teşhis etmek suretiyle
bulunacaktır. Bu “ayırt edici yetenekler” dört geniş kategoriye ayrılabilir:
Birincisi, yenilik yapmaktır. Nazik bir avantajdır bu, çünkü rakiplerce
kolayca taklit edilebilir. İkinci ve daha savunulabilir bir yetenek şöhrettir:
Sağlam markalarda ifadesini bulan bir özellik. Üçüncü bir yetenek stratejik
aktiflerdir, hükümetlerce verilmiş tekel hakları gibi. Dördüncü ve en kritik
yetenek ise şirket mimarisidir: Şirket ile çalışanları, müşteri ve
tedarikçileri arasında kurulan bağlar. J.Kay’e göre, şirket mimarisi, “olağanüstü insanları
biraraya getirmek suretiyle değil, çok olağan insanların olağanüstü
biçimlerde icraat yapmalarını mümkün kılmak suretiyle olağanüstü bir
organizasyon meydana getirir.” Şirketleşme ve Gelenek 19.yüzyıl Japon iş hayatına baktığımızda, rekabet ve kar
düşüncesinden, bunların oluşturduğu iktisadi bireycilikten çok kamu yararı ve
imparator için fedakarlık, yurtseverlik coşkusu gibi özelliklerin daha ağır
bastığını görüyoruz. Batı bencilliğinin yerini, “ülkeye borcunu ödeme”duygusu
almıştı. Ünlü Mitsui şirketi 1673’te Mitsui Haçirobei tarafından
kurulmuştu. Kurucusunun 1694’teki kuralları bugün hâlâ şirketin anayasası
mesabesindedir. 13 maddelik bu anayasayı, bugün cirosu 180 milyar doları aşan
şirketin geleneklerle kurduğu bağın bir işareti sayabiliriz. Mitsui Anayasası İkinci Dünya Savaşı öncesinde yaklaşık 200 şirketten oluşan
Mitsui, Amerikan işgal kuvvetleri tarafından parçalanmış ve bir daha
birleşmemeleri için Japon anayasasına bir madde koyulmuştu. Bu madde hâlen
daha anayasada olmasına rağmen mitsui Grubu fiilen ayaktadır. Mitsui Anayasası’nın maddeleri şunlardır:
·
Siz ey tanrılar ülkesinde doğanlar!
Tanrılarınıza tapın, imparatorunuzu ululayın, ülkenizi sevin ve halk olarak
görevinizi yerine getirin.(İnancın önemi vurgulanıyor.) Damıtılmış Marifet Ünlü Amerikan dergisi The Fortune500, 1955’ten buyana
Amerikan sanayii ve hizmet sektörünün en büyük 500 şirketini her yıl
ayrıntılarıyla okuyucularına tanıtıyor. Fortune 500’ün 40 yıllık tarihinden
çıkan bir dizi altın kural ayakta kalma gücü gösteriyor. Bu kuralların adları
yok, sadece son derece geniş yöneticilik ilkeleri bunlar:
Tehlikeli Fikirler Günümüzde finans alanındaki ilerlemeler her zamankinden daha
yararlı ama daha az tehlikeli değiller. Son 40 yılda formüle edilip kalıcı
gözüken üç ana fikir şunlar:
Verimli Toplantı Nasıl Yapılır? Herşeyden evvel, toplantının tarihi bir ay öncesinden belli
olmalı. Şirket müdürü bir hafta önce bütün katılımcılara toplantı gündemini
ve gereken diğer malumatları gönderip katılımcıların gündemden haberdar olup
ona göre hazırlanmalarını temin etmeli. Bundan başka:
İşe Adam Almak İşe alacağınız adam hakkında, işinizi en iyi bilen siz
olduğunuza göre en iyi kararı veren de siz olacaksınız. Ama şu tavsiyeler
faydalı olabilir:
Çapraz Satış Çapraz satış, mevcut müşterilere veya aktif olmayan
müşterilere ilave ürün veya hizmetlerin satılmasıdır. Çapraz satış, kısa
vadeli sonuçlardan çok uzun vadede pazarı ele geçirmeyi ve mevcut müşterileri
tatmin etmeyi ha defleyen bir yönetim anlayışıyla gerçekleşir. Bunu için de,
yönetim kurulu başkanından en alt kademeye kadar “Herkes satıcıdır”
anlayışının yerleştirilmesi gerekir. Müşteri, satıcını kendi ihtiyaçlarına duyduğu alaka ve
dikkati satın alır. Güvendiği satıcıyı tercih eder. Bu durum telefonların
nasıl cevaplandırıldığından, faturaların kesimine kadar uzanabilir. Personel kalitesi farkettirir. Bu sebeple çapraz satış için
gereken bir diğer unsur da iyi yetişmiş, müşteri hassasiyetine sahip
elemanlardır. Çapraz satışı engelleyen sebeplerin başında ise acelecilik
gelmektedir. Sadık Müşteri Şurası çok açık ki; bir müşteri, firmayla ne kadar uzun süre
çalışırsa firma o kadar değerli hâle geliyor. Eski müşteri daha çok satın
alıyor, firmanın zaman kaybını azaltıyor, fiyatlar konusunda daha az hassa
davranıyor ve beraberinde yeni müşteriler getiriyor. Üstelik bu müşterinin
firma açısından giriş maliyeti de yok. Bazı sanayilerde iyi eski müşterilerin
önemi öylesine büyük ki; müşteri kaybını yılda yüzde 15’ten yüzde 10’a
indirmek bile kârı ikiye katlamaya yetiyor. Müşteri kaybı da genellikle firma hatasından kaynaklanıyor. Fiyat ikinci planda kalması gereken bir noktadır. Çünkü;
fiyat unutulur, kalite ve hizmet akılda kalır. Müşteri Patrondur Bir işletme ne kadar güzel işliyor olursa olsun, mutlu ve
tatmin olmuş müşterilere sahip olmadan başarılı olamaz.
Müşteriye Gülümseyin
Kaliteyi Keşfeden Adam W.Edwards Deming, Japonlara kalite bilincini aşılayan adam.
Anahtar kelimeleri: Kalite ve sistem. Kalite kelimesi şirket felsefelerinin anahtar kavramı haline
gelmiş bulunuyor. Amerikalı yöneticiler kalite sorunlarının suçunu işçilere
yüklerken, Deming kalite ve üretkenliğin artırılmasında insiyatifin
yöneticilerde olması ve suçu da başkalarına atmamaları gerektiğini savunur.
“Kalite nerede imal edilir?” sorusuna Deming’in verdiği cevap, “Yönetin
Kurulu”dur. Kalite, Üretkenlik ve Kâr Deming’e göre, bu üç kavram arasında yakın bir ilişki var.
Kalite yükseldikçe, maliyetler azalır. Bu bir zincirleme reaksiyon başlatır.
Daha iyi kalite, daha düşük maliyet ve daha yüksek üretkenliğe yol açar.
Maliyetleri düşen şirket, tasarrufunun bir kısmını düşük fiyatlar şeklinde
müşterilerine yansıtır. Müşterilerin keyfine diyecek yoktur. Kalite
yükselmiş, fiyat düşmüştür. Bu durum şirketin pazar payını azaltır ve yeni
istihdama vesile olur. Deming’in bu fikirleri 1950’lerde Japonlar tarafından
başarıyla uygulandı ve hepsinin doğru olduğu anlaşıldı. Japon şirketleri
mallarının kalitesini yükselttikçe pazar payları arttı, yeni iş sahaları
açıldı ve sonuçta bütün Japon halkının hayat standardı yükseldi. Herkes bu
yönelişten yarar sağladı. İşyerinde Rekabet ve İşbirliği Rekabet değil, işbirliği. Dr.Deming’in iş idaresi
ilkelerinden biri de şirket çalışanlarının işbirliğidir. İşyeri bir aile
yuvasıdır ve rekabetten ziyade işbirliği verimli sonuçlara yol açar. “altta
kalanın canı çıksın” anlayışıyla şirket idare edilmez. Liderin işi de
insanları yargılamak değil, kimin hangi tür yardıma ihtiyacı olduğunu tesbit
edip o ihtiyacı gidermeye çalışmaktır. Futbol oyununda başarı nasıl ki sadece golü atana ait değil
de, bütün oyunculara aitse, şirkette de başarı kollektif çalışmanın ürünüdür. Fiyatı Bırak, Kaliteye Bak
Ölçülemeyen “Kalite yoksa, fiyat hiçbir şey ifade etmez.” Bu söz ABD’nin meşhur ayakkabı şirketi Stride Rite’nin çeyrek asırlık başkanı Arnold Niatt’ın. “İyi bir yönetici olmayı nasıl öğrendiniz?” sorusuna şu cevabı veriyor: “İşin hep ölçülemeyen kısımlarıyla uğraştım. Neyin iyi ve düzgün gittiğini, yöneticinin dikkat etmesi gereken şey değildir. Asıl dikkat etmemiz ve önlememiz gereken, hayal kırıklığı ihtimalidir.” |