TELLi  KAVAK


Bir telli kavak büyürdü,
Daday'ın Çiğidereli köyünde
usuldan usuldan...
Yerin karanlığından azad olmuş,
Aydınlık sular yürürdü
ayaklarının ucundan...
Kendi halindeydi Telli kavak,
Aksamları gökyüzüne bakarak,
Samanyolu’nu düşünürdü
yaprak yaprak...
Başka şeyde dilemezdi.
En uzak rüzgarlara kaptırmıştı başını,
Ona konmayan kuşa "kuş",
Ona değmeyen rüzgara
"rüzgar" da denemezdi...
Gel zaman,git zaman
Kızını everecekti Çigidereli Halil
Cebindeki yetmezdi.
Bir alacakaranlıkta,sabaha karşı,
Veryansın ettiler baltayı
Ayak bileklerine Telli' nin
Uyanıverdi ilk vuruşta ;
"Amman"dedi;Telli Kavak"Vurma!"
Sular bulandı ayaklarının ucundan,
Yapraklar yalvardı hep bir ağızdan
"Kıyma!"
Aman-yaman dinler miydi  Çiğidereli Halil
Kızını everecekti,cebindeki yetmezdi.
Uzanıverdi Telli Kavak,
Gecenin ortasına boylu boyuncak.
"Oldu mu ya ?"dedi,
Böğründe duran baltaya,
"Yaşayıp gidiyorduk, şunun surasında,
Ne olacak simdi rüzgar,
Kuşlar nereye konacak,
Kim gönderecek selamını suların
Samanyoluna yaprak yaprak ?
Oradan oraya atıldı Telli Kavak,
Elden ele satıldı,
Boynuna dört demir çakıldı,
Çankırı’ya beş mavzer adimi uzak
bir tepenin,duldasına çakıldı.
Telefon direği oldu Telli Kavak,
Vınladı durdu telefon telleri boynunda,
Samanyolu’na baktı geceleri,
Suları düşündü,ayaklarının ucunda,
Yapraklarını düşündü,
Rüzgarı düşündü,avucunda...
Gözleri dolu dolu oldu.
Bir türkü söyledi en sonunda ;
"Telefonun tellerine kuşlar mi? konar,
Herkes sevdiğine canim böyle mi yapar?"








 

 

 

 

İnsanın hayattan daha çok sevdiği nedir,

nedir ölümden daha çok korktuğu?

Fakirin sahip olduğu nedir,

nedir zenginin ihtiyacı?

Huzur bulmuş insanın aradığı nedir?

Gariban ne harcar,

savurgan ne biriktirir?

Ve herkes mezara ne götürür?

 

Hiçbir şey.

 

 

 

 

 

 

Yazık , gençliğin defteri dürüldü gitti!

Hayatın o taze baharı güz oldu gitti!

Adına GENÇLİK denilen şey var ya,

Anlamadım ki; ne zaman geldi, ne zaman gitti!?

ÖMER HAYYAM

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bir Ayrılık Gününde

 

Ne gariptir şu ayrılık günleri

bir dosttan da, düşmandan da ayrılsan

nedense bir tuhaf oluyor insan.

derin bir sızı giriyor içeri

son bir defa bakarken caddelere,

dükkanlara, evlere, kahvelere.

hatıra yüklü kervanlar, geçiyor

dolu dolu gözlerinin önünden.

bu son yadigar mı bir ayrılık gününden

ne unutulmaz zamanlar geçiyor

ağır ağır biz farkında değilken,

gökler masmavi, yapraklar yemyeşilken.

sen istediğin kadar unutulmaz de

bu son dakika, bu vakitsiz yağmur

unutulur azizim unutulur

başka ne yapılır böyle bir günde

kapanan bavul, çivilenen sandık

ve sonra

kuru bir "Allahaısmarladık"

 

 

 

 

Özlemek Güzeldir

Özlüyorsa Özlenen

Beklemek Güzeldir

Gelecekse Beklenen

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bir dostun ki,

Seninle ağlamış gülmüş.

Bir sabah gazeteyi açarsın ki

Ölmüş !

 

 

 

 

 

 

 

 

Kalkın ey ehli vatan dediler

hep ayağa kalktık,

Bir de baktık yerimize oturmuşlar

Biz ayakta kaldık.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

OKUL GÜNLERİ

 

 

Olur da  hatırlarsan o günleri,

Kalbinde derin bir hüzün,

Dudaklarında hafif bir gülümseme,

Yad edersen bizleri

Hatırladıkların; iyi ve güzel şeyler olsun.

 

Dersen ne çabuk geçmiş okul günleri,

İçinde duygu fırtınaları,

Gözlerinde birkaç damla gözyaşı,

Düşünürsen bizleri,

İçin; buruk bir sevinçle dolsun.

 

MUSTAFA ÖZCAN

 

 

 

 

 

 

 

 

 

  En uzak mesafe ne Afrika’dır,
  ne Çin,
  ne Hindistan,
  ne seyyareler
  ne de yıldızlar geceleri ışıldayan...
  En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir
  birbirini anlamayan



CAN YÜCEL










Görmediğim bir bambaşka durum var

Sizin Şehrin kızlarında savcı bey

Yaklaşanı ta yürekten vururlar

Kan kokuyor gözlerinde savcı bey

Gayeleri gönül kırmak dal gibi

Bakışları çifte faul bal gibi

Ülkeler fethetmiş bir kral gibi

Gurur dolu pozlarında savcı bey

Kaş yaparken, göz çıkarır elleri;

Çok silahtan tesirlidir dilleri

Hayret ettim, bir tuhaf ki halleri

Poyraz eser yüzlerinde savcı bey

Derviş olup çıktım tığsız, tebersiz

İlk görüşte avladılar habersiz

Pişirdiler beni tuzsuz, bibersiz

Kebap oldum közlerinde savcı bey

Bölüştüler gönlüm ile aklımı

Davacıyım, ara benim hakkımı...

Bir yol göster... haklımıyım,

 

 

 

 

 

KUŞ HATIRALARI

 

 

Benim çocukluğumda soframıza kuşlar konar

Rüyalarımıza melekler uğrardı.

Kapımızdan yoğurtçu

Bahçemizden ishakkuşu

Kalbimizden yeni şarkılar geçerdi

Kışın bir sobamız olurdu

Sobanın yanında kedimiz

Kedinin önünde yün yumağı

Bir hayat bilgisi fotoğrafı gibiydik.

Yerli malı kullanan

Yurdunun üç tarafı denizlerle çevrili

Kuru üzüm incir fındık

Tütün çay kahve kavun-karpuz yetiştiren

Karşılığında

Çamaşır makinesi radyo ve otomobil alan

Bir toprağın fertleri..

....

Özlerdik.

Memleketteki  halamızı

İnce doğranmış bir dilim pastırmayı

Yurttan sesler korosunu

Akşam komşuluklarını

Radyo tiyatrolarını

Sabah ezanını

Kalaycıyı bozacıyı

Münir Nurettin şarkılarını

Orhan Boran yarışmalarını

Kandil gecelerini

Duvarlarımızın sarmaşıklarını

...

ve hayatı

Ben

Çorbalardan tarhanayı

Yemeklerden kurufasulyayı

Sigaralardan Harmanı

Belki bunun için sevdim.

Yollar bozuk musluklar bozuk

Ziller bozuk paralar bozuk

Ama adamlar sağlam idi.

Top oynardık

İp atlar kedi kovalar

Taşlarla birbirimizin başını yarar

Mahalle savaşları çıkarır

Gece olunca da tutar babalarımızın elinden

Yazlık sinemalara gider

Sadri Alışık Vahi Öz

Belgin Doruk Cüneyt Arkın seyreder

Olimpos gazozları içer

Güler eğlenir bağırır çağırır

Dönerken yıldızları sayardık

Sıkı çocuklardık.

...

...

Ben Fenerbahçeyi amcam Vefayi tutardı.

Konya tahıl ambarı Mersin muz cennetiydi.

Taksimden Fatih’e troleybüs kalkar

Şişhanede mutlaka raydan çıkardı.

Vallahi hayat zor ve fakat çok matraktı.

Muammer Karaca’nın adına bir tiyatro binası yoktu

Bizzat kendisi vardı.

...

Geceleri bekçimiz

Gündüzleri sütçümüz

Bizim kadar zayıfta olsa

Nohuta makarnaya alışmış da olsa

Sarman adında bir kedimiz

Ceplerimizde kırık misketlerimiz

Çamur bulaşığı ellerimiz

ve gülümseyen bir yüzümüz

Göstermekten utanmayacağımız bir içimiz

Bir araya gelerek çektirebileceğimiz

Bir aile fotoğrafımız vardı.

Bir sabah bütün iyi şeylerin

Ayvansaray iskelesinden

Hayal ülkesine doğru demir alan

Bir şirket-i hayriye vapuru gibi

Aramızdan ayrıldığını gördük.

...

Ne harman sigarası kaldı geriye

Ne Olimpos gazozu

Ne Sadri Alışık..

 

.... İBRAHİM SADRİ