ANA HATLARI İLE İSTANBUL’UN SU SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

 

A.    Tesbitler ve Öneriler

1.      İstanbul’un su sorununun çözümünde öncelikle İstanbul’un, Ülkemizin ve Dünyanın gerçeklerini çok iyi bilmeyi gerekmektedir. Her şeyden önce İstanbul başta Roma ve daha sonra Bizans ve Osmanlı İmparatorlukları döneminde hep su sorunu yaşamış bir kenttir. Ne yazık ki aynı sorun, günümüzde çözümü daha da zorlaşmış olarak devam etmektedir. İstanbul’un içinde bulunduğu coğrafyada maalesef bol su kaynakları mevcut değildir. Diğer taraftan ülkemiz yarı-kurak iklim kuşağında yer alan, su zengini bir ülke değildir.

 

2.      Küresel ölçekte  iklim değişimi artık akademik bir tartışma konusu olmaktan çıkmış, bir realiteye dönüşmüş bulunmaktadır. İstanbul Kandilli için yapılan bir çalşmada kışın yağmur şeklinde düşen yağışların miktarında bir değişme gözlenmezken, yağmurlu gün sayısının gittiçe azaldığı görülmüştür. İzleyen yıllarda bu eğilimin sürmesi durumunda daha şiddetli yağışlar, daha az sayıda yağıştan meydana gelecektir. Daha ziyade sağanak şeklinde gerçekleşen bu tür yağışlar, başta yapılaşma olmak üzere havzaların iyi korunamaması nedeniyle  hızla akışa geçmekte ve ani sellere neden olmaktadır. Aynı çalışmada kar miktarı ve karlı gün sayısında belirgin bir değişim gözlenmemiştir. Ancak küresel ısınma nedeniyle yeryüzüne düşen karın önemli bir kısmı eriyip akışa geçmeden önce doğrudan buharlaşmaktadır.  Diğer taraftan yine İstanbul için yapılan başka bir çalışmada şiddetli yağışların kış aylarından, buharlaşma riskinin daha fazla olduğu yaz aylarına doğru kaydığı gözlenmiştir. Özetle küresel iklim değişiminin su kaynaklarına olan olumsuz etkileri daha şimdiden kendini göstermeye başlamıştır. Dolayısı ile başta yerel yöneticiler olmak üzere  İstanbul’da yaşayan herkes, içinde yaşadıkları şehrin gerçeklerine göre davranmak zorundadırlar. Çünkü küresel iklim değişimi nedeniyle artan sıcaklıklar buharlaşmayı daha da artırmaktadır. Su tasarrufu sadece kurak dönemlerde gündeme getirilen bir önlem olmamalı, suyun idareli kullanımı konusu sürekli olarak gündemde tutulmalıdır.

 

3.      İstanbul’un nüfusu ülke nüfusunun yaklaşık %18’ine denk gelmektedir. Bu oran dünyanın hiç bir ülkesinde yoktur. Su stresine neden olan bu orantısız nüfüs dağılımı sorunu mutlaka çözülmelidir. Tavşana kaç, tazıya tut mantğı ile İstanbul’un su sorunu çözülemez.

 

4.      Su talebinin karşılanmasında yerel kaynakların akılcı kullanımı ön plana alınmalı, komşu havzalardan getirilen suyun toplam talebin belli bir yüzdesini aşmamasına dikkat edilmelidir. Çünkü kuraklık noktasal değil bölgesel çapta bir doğal afettir. Bu nedenle Melen Projesinde yapımı düşünülen barajın bir an evvel tamamlanarak devreye sokulması sağlanmalıdır. Böylece yağışlı dönem boyunca biriktirilen su kurak dönemde kullanılabilecektir. Diğer taraftan komşu havzalardan su getirilmesi konusunda üzerinde önemle durulması gereken bir konu da su alınan havzalardaki tarımsal etkinliklerin devamlılığının gözetilmesidir. Aksi halde tarım yapamaz ve bu nedenle geçinemez hale gelen insanların İstanbul’a göç etmesi ve mevcut sorunun iyice içinden çıkılmaz hale gelmesi kaçınılmazdır.

 

 

5.      Orman alanları İstanbul İli yüzölçümünün yaklaşık olarak %50 sini oluşturmaktadır. Bu Türkiye ortalamasının üzerindedir. Orman alanlarına bağlı olarak İstanbul’un su üretim havzaları da şehrin kuzey kesimlerindedir. İstanbul’un orman varlığı titizlikle korunmalı, buralardaki su toplama yapıları ıslah edilmeli, kapasiteleri arttırılmalıdır (Örneğin Belgrad Ormanlarındaki bendler vd.) Ormanlık bölgelerde sıcaklık ve rüzgar hızı civar bölgelere göre daha düşüktür. Ormanların bu olumlu özelliği, ormanlık alanlardaki su yapılarından olan buharlaşmanın önemli ölçüde azalmasına neden olacaktır.  Diğer taraftan ormanla kaplı bir havzanın su verimi, aynı iklim koşullarına sahip fakat orman örtüsü olmayan bir havzanınkine göre çok daha fazladır. 

 

6.      Yeraltı suları stratejik su kaynaklarıdır. Bu kaynaklar, acil durumlarda kullanılmak üzere yeraltına depolanmış su varlığı olarak düşünülmelidir. Bilim adamları uzun zamandır bir deprem riskinden bahsetmektedirler. Böyle bir depremde ne yazıkki su şebekesi büyük ölçüde zarar görecektir. Bilindiği gibi ülkemiz yarı-kurak bir iklim kuşağındadır. Bütün bu doğal afetlerden en az zarar görecek olan yine yeraltı su kaynakları olacaktır. Diğer taraftan yeraltı ve yerüstü su kaynakları karşılıklı bir etkileşim içindedirler. Yeraltı su seviyesinin önemli ölçüde azalması yerüstü su kaynaklarını da olumsuz etkileyecektir. Artan nüfüs ve sanaayileşme sonucu İstanbul genelindeki yeralı sularının önemli bir kısmı kirlenmiş, aşırı kullanmaya bağlı olarak bazı bölgelerde de tuzlanma sorunları ortaya çıkmıştır. İstanbul’un geleceği açısından yeraltı sularının kullanımı çok sıkı denetlenmeli, bu konudaki hukuki altyapı günün koşullarına uydurulmalıdır.  Genellikle, yeraltı sularının İstanbul’un günlük su ihtiyacını karşılama oranının önemsiz bir düzeyde olduğu düşünülür.  Oysa İSKİ tarafından 2005 yılı için günlük su ihtiyacının %19.9 unun yeraltı sularından karşılanması öngörülmüştür. 

 

B.    Su Kayıpları ve Alınması Gereken Önlemler

 

7.      İstanbul’da şebekeden kaynaklanan su kaçakları % 30 civarındadır. Bu kaçaklar minimum bir düzeye indirilmelidir.

 

8.      Su yüzeylerinin yapay yollarla arttırılması buharlaşma kayıplarını da arttıracaktır. Özellikle son yıllarda yapılan lüks konutların cazibesini arttırmak için bu konutların civarında büyük boyutlarda süs havuzları ve yapay göller  oluşturulmaktadır. İlk bakışta önemsiz gibi gözükse de bu su haznelerinin tamamı dikkate alındığında büyük su yüzeyleri oluşturmaktadır. Yerel yönetimler bu konuda gerekli önlemleri vakit geçirmeden almalıdır.

 

9.      Nisan-Ekim aylarını kapsayan dönem için İstanbul barajlarına gelen toplam suyun ortalama olarak %22’si buharlaşmaya uğramaktadır. Bu, gelen toplam suyun 1/5 inden daha fazladır ve üzerinde durulması gereken bir değerdir. Bu nedenle baraj göllerinde buharlaşmanın azaltılmasına yönelik önlemlerin alınması gerekmektedir. İstanbul barajlarından olan buharlaşmanın azaltlması için bazı öneriler aşağıda verilmiştir:

·         Başta Büyükçekmece olmak üzere bazı barajlar geniş yüzey alanlarına sahip sığ barajlardır. Bu durum buharlaşmayı önemli ölçüde attırmaktadır. İstanbul barajları içinde en büyük buharlaşma kayıplarının Büyükçekmece’de meydana gelmesinin nedeni budur. Buradan uygulamaya yönelik olarak çıkarılabilecek en önemli sonuç bu gibi barajlarda biriken suyun, buharlaşmanın fazla olduğu yaz aylarına bırakılmadan kış mevsiminde kullanılması; yaz aylarında ise ağırlığın buharlaşmanın daha az olduğu barajlara verilmesi önemli bir çözüm olacaktır. Bundan sonra inşaa edilmesi düşünülen baraj gölleri daha derin ve şevleri daha dik olacak bir şekilde inşaa edilmelidir. Ayrıca kurak dönemlerde mevcut barajların ölü hacimlerinde biriken materyal temizlenerek barajların su tutma kapasitelerinin arttırılması yoluna gidilmelidir.

·         İstanbul’daki pek çok baraj rüzgar etkilerine açıktır. Rüzgar buharlaşmayı arttırdığı gibi su yüzeyinde dalgalar oluşturarak, güneş ışınlarının su ortamına daha dik bir açıyla girmesine neden olmaktadır. Bu durum su sıcaklığının ve dolayısı ile buharlaşmanın artmasına neden olur.  İstanbul genelinde hakim rüzgarın kuzey-doğu ve güney-batılı olduğu dikkate alınarak, barajların en azından bahsedilen yönlerinin ağaçlandırılması yoluna gidilmelidir.

·         Su alma yapıları öncelikle sıcak sığ kısımdaki suyu çekecek şekilde dizayn edilmelidir.

·         Özellikle derin barajlar için göldeki tabakalaşmayı engelleyici sistemler geliştirilmelidir.

·         Kritik dönemlerde göl yüzeyinin yüzen cisimlerle kaplanması gibi fiziksel; Oktadekanol ve hegzadekanol gibi kimyasal yöntemler alternatif önlemler olarak dikkate alınmalıdır.