PLÜTONİK SOKULUMLARLA ALAKALI HİDROTERMAL DİSSEMİNE (saçınımlı) ve STOKVÖRK (ağ yapılı) YATAKLAR

Genel bilgiler

Bu tip yataklar, normal olarak ortaç ve asitik porfirik intrüzyonlarla ilişkilidirler ve bu nedenle porfiri yataklar olarak isimlendirilmişlerdir. Yataklarda cevher mineralleri kayaç içinde dissemine-saçılmış veya stokvörk şeklinde bulunurlar (bakınız Bölüm 2, Şekil 7 ve 8); birçok yatakta veya yatakların bazı kısımlarında ise iki tip cevherleşme birlikte tanımlanmıştır. Bu tip yataklar yaygın bir yan kayaç alterasyonuyla karakterize edilirler. Porfiri tip yatakların en büyük özellikleri, tenörlerinin düşük, rezervlerinin ise çok yüksek olmasıdır. Ekonomik porfiri bakır ve molibdenler genellikle çok yaygın cevher kütleleri oluştururlar, normal boyutlu yatakların rezervleri 50 ile 500 milyon ton arasında değişir; ancak rezervi yaklaşık 3 milyar ton olan porfiri bakır yatakları da tanımlanmıştır. Porfiri bakır yatakları, dünya bakır üretiminin %50 'sini karşılar ve halen 100 den fazla yatak işletilmektedir. Bunlar dünyanın bir çok bölgesinde orojenik kuşaklarda yer almaktadır. Kalay stokvörkleri çok daha küçük boyutludur ve rezervleri 2 ila 20 milyon ton arasında değişir. Her üç tip metal yatağından da yan ürün olarak metal kazanılır; örneğin bakır yataklarından altın ve molibden, kalay stokvörklerinden tungsten, molibden, bizmut ve flüorit.

1. Porfiri Bakır Yatakları

. Porfiri bakır yatakları düşük tenörlü, yüksek rezervli dissemine ve stokvörk tipi yataklardır. Tali (az miktarda) molibden ve altın içerirler. Açık işletme veya yer altı blok madenciliği yöntemleri ile işletilirler. Porfiri Cu yatağı teriminin ekonomik ve jeolojik olmak üzere iki anlamı vardır. Ekonomik açıdan porfiri yatak şu şekilde tanımlanmıştır: Önemli oranda Cu ve değişik oranlarda Au ve Ag içeren, rezervi büyük, açık ve yeraltı işletme yöntemleri ile (blok göçertme) işletilebilen yatağa porfiri yatak denir. Jeolojik açıdan ise: Asit ve ortaç bileşimli porfiri kayaçlar içerisinde dissemine olmuş, çoğunlukla alterasyona uğramış, oval veya dairesel biçimli yapılar sunan ve breş bacaları ile kesilmiş yataklara pofriri Cu yatağı denir. Şüphesiz içinde saçılmış Cu cevher bulunduran her porfiri kaya kütlesi, Cu yatağı olarak kabul edilmemelidir. Bir bakır cevherleşmesine, porfiri tip cevherleşme diyebilmek için cevherin düşük tenörlü (%0.2 (0.8) - 2 Cu) ve rezervinin de en az 10 milyon ton ile 5 milyar ton arasında olması gerekmektedir. Ayrıcada cevherleşmeye yoğun bir hidrotermal alterasyonun eşlik etmesi gerekmektedir. Bunun dışında birincil cevherlerin pirit, kalkopirit ve az oranda da molibdenit ve Au olması gerekmektedir. Porfiri Cu yataklarının bir diğer özelliği de cevherleşmede yoğun bir kalkopirit ornatımının olmamasıdır; yani pirit-kalkopirit iç içeliğinin olmaması istenir. Ornatma yatakların işletilebilirliğinin en önemli kıstasıdır. Şayet ornatma yaygınsa, pirit ve kalkopiritin birbirinden ayrılması, uzu ve pahalı işlemleri gerektireceğinden rezerv yüksekte olsa yatak terk edilebilir. Çünkü bu durumda çok ince öğütme yapılsa bile kalkopirit, piritten ekonomik bir şekilde ayrılamaz ve çok önemli miktarda Cu, flatasyon sonucu atığa karışır. Bu nedenle yataklarda pirit ve kalkopiritin kendi kristal formlarında bağımsız kristaller halinde olması istenir. Dolayısıyla porfiri bir bakır cevherleşmesine, porfiri Cu yatağı denilebilmesi için, yatağın ucuz fakat fazla miktarda üretim yapılacak türden olması gerekmektedir. Porfiri Cu yatakların bir diğer özelliği de yatakların orta kesimlerinde saçınımlı (dissemine), kenar kesimlere doğru gidildikçe ise damar ve damarcıklar şeklinde cevher kütleleri ile karşılaşılmasıdır.

İlişkili Oldukları İntrüzyonların özellikleri

Porfiri tip yataklar, yaygın olarak okyanus plakası ve aktif kıta kenarı çarpışma ortamlarındaki dalma-batma olaylarıyla alakalı kalk-alkali magmatizma ve volkano-plütonik yaylarla ilişkilidir. Porfiri bakır yataklarını oluşturan hidrotermal çözeltiler, kuvars diyorit porfir, tonalit porfir, kuvars monzonit porfir, monzonit porfir veya siyenit porfirlere tarafından taşınır. Taşıyıcı intrüzyonların yerleşme mekanizmaları, zorlayıcı olmaktan çok pasif yerleşim gösterdikleri belirlenmiş olup, kümelenme ve asimilasyon başlıca mekanizmalardır. İntrüzyonlar bir sil veya bir seri dayk olabileceği gibi, hem ada yayı hem de kıtasal ortamlara yerleşmiş boyutsal olarak batolite yakın bir sokulumda olabilir.

Porfiri Cu Yataklarında Görülen Alterasyon Çeşitleri

1970 yılında Lowell ve Guilbert, Arizona'daki San Manuel Kalamazoo cevher kütlesini detaylı olarak incelemişler ve elde ettikleri bulguları diğer pek çok porfiri bakır yatağıyla da karşılaştırarak, söz konusu yataklarda görülen ve kendi adlarıyla anılan hidrotermal alterasyon kuşaklarının temel özelliklerini ortaya koymuşlardır. Araştırmacılar aşağıdaki şekilde de gösterilen dört alterasyon zonunun, genellikle porfiri bakır yataklarında oluştuğunu ortaya koymuşlardır (Şekli 9.1).

1-Potasik Kuşak(pottsssic zone): Alterasyona maruz kalmış dissemine cevher damarının en iç kesimidir. Yüksek sıcaklık altında, yoğun hidrotermal sıvıların etkisinde cevher damarı ayrışmaya maruz kalır. Bu aynı zamanda magmatik koşullarında son safhasıdır. Hidrotermal ayrışım sonucu bu kuşakta meydana gelen başlıca mineraller: -Kenarları aşınmış kuvars -K-feldispat -Biyotit -Oligoklas -Andezin Bu kuşakta çok az miktarda ve düzensiz dağılım gösteren anhidrit+karbonat, apatit, rutil, ve volframite de rastlanır. Bu kuşaktaki biyotitler üstünde yapılan isotopik çalışmalarda (D/H ve O18 ), cevherleşmelerin magmatik kökenli çözeltilerle oluştuğu ve 450-600oC lik bir ısı aralığının söz konusu olduğu ortaya konmuştur.
2-Fillik Kuşak (phyllic zone): Esas olarak potasik kuşağı çevreleyen ve kuvars, serisit ve piritten oluşan zona fillik kuşak adı verilir. Kuşak, intrüzyon ile yan kayaçlar arasındaki kontakta gelişmiştir. Bu kuşakta çok az oranda klorit, illit ve rutil minerallerine de rastlanır. Bu kuşağın en önemli özelliği kuvars dışındaki bütün silikatların hemen hemen tümüyle serisite dönüşmesidir. Bu kuşakta yer alan serisit ve illit mineralleri üzerinde yapılan izotop çalışmalarında (D/H ve O18) cevherleşme olayında magmatik çözeltilerin dışında, meteorik suların varlığını da ortaya koymuştur ve 300-450 oC lik bir oluşun ısısı aralığı vermiştir. Bütün bu verilerin ışığı altında bu kuşağın oluşumu için şöyle bir görüş ileri sürülmüştür: Potasik kuşağı oluşturan magmatik hidrotermal çözeltiler, kristalleşme olayının son evrelerine yaklaştıkça, porfiri sokulumun üst kısımlarına ulaşmışlardır. Bu aşamada kuşağın dışında, yüzeyden gelen meteorik kökenli akışkanlar ile hidrotermal kökenli akışkanların karşılaşıp karışmasıyla oluşan hibrid çözeltiler, fillik ve propillitik alterasyon halesinin oluşmasına neden olmuşlardır.
3-Arjilik Kuşak: Bu kuşağa killeşme zonu da denilir. Kuşak, cevherli kayacın, yüksek sıcaklıkta şiddetli hidrolize (suya alma) olması sonucu ileri derecede ayrışarak killeşmesiyle oluşur. Çok şiddetli hidrolizleşme sonucu, ilksel kayaçtan geriye, gözenekli bir kuvars kütlesi kalır.Arjilik kuşağın en önemli alterasyon mineralleri kuvars, kaolenit, montmorilyonit ve klorittir. Plajiyoklazların cevherli zonun merkezine gidildikçe kaolinleşmesi, uzaklaştıkça da montmorilyonitleşmesi ile arjilik kuşak belirginleşir. Bu kuşakta pirit fillik kuşağa göre daha azdır.
4-Propilitik kuşak (propylitic zone): Daha düşük sıcaklık aralığında (300-350 oC) gelişen ve geniş alanlar kaplayanbu kuşak yan kayaçlar içinde gelişir. Bu kuşakta görülen en önemli alterasyon mineralleri epidot, kalsit ve klorittir. Özellikle klorit ve epidottan dolayı kuşağın rengi yeşildir; fillik kuşağa gidildikce renk griye değişir.

Bir dizi karmaşık cevherleşme işlemleri sonucu oluşan porfiri Cu yataklarında, yukarıda kısaca tanıtılan alterasyon kuşakları ile beraber, cevherleşmede de zonlaşmalar görülmektedir. Bu zonlar aşağıdaki şekilde verilmiştir (Şekil 9.2). Bunlar:
1-Tamamen taşıyıçı stok içinde
2-kısmen stok içinde, kısmen de çevre kayaçlar içinde
3-Sadece çevre kayaçlar içinde
Araştırmacılar tarafından sunulan örneklerdeki cevher kütlesine en uygun şekil , yukarda verilen şekle benzer, bu da, dik duvarlı, eğik silindirikten, yatay koniğe değişen bir silindirdir. Cevher kütleleri genellikle piritçe zengin bir kabuk ile kuşatılmıştır. Porfiri Cu yataklarında görülen en önemli cevher mineralleri şunlardır: pirit, kalkopirit, molibdenit ve altın. Bu cevherleşmelere daha az oranda eşlik eden minerallerin önemlileri bornit (Cu5FeS4) ve enarjittir (Cu3AsS4). Bu tür yataklarda görülen cevherleşmeleri içten dışa doğru 4 zon içerisinde göstermek mümkündür. Bunlar:
1-Merkezi zon: En içteki potasik kuşakta gelişir. Esas cevher taşıyıcı zondur, genişliği değişiktir. Sülfit içeriği nispeten düşüktür, pirit oranı %10 dur. Pirit/ Kalkopirit oranı 3/1 dir. Bazı yataklarda tenörü düşüktür. Cevherleşme damarcıktan çok dissemine tiptedir. Başlıca sülfit cevher mineralleri: kalkopirit, pirit ve molibdenittir.
2-Cevher zonu : Potasik veya fillik zonların sınırlarında gelişir. Bu zonda kalkopiritin miktarı piritten fazladır.
3-İç alterasyon zonu : Fillik zonda gelişir ve esas cevher kabuğunu oluşturur. Pirit %10-15 'e çıkabilir. Bakır esas olarak damarcıklar şeklinde bulunur ve işletilebilir orana çıkabilir. Cevher mineralleri: pirit, kalkopirit, molibdenit, bornit, kalkozin, sfalerit, manyetit, enarjit
4-Orta alterasyon zonu: Bu zon yaklaşık olarak arjilik zona karşılık gelir, her yatakta arjilik zon olmadığı için bulunmaya bilir. İçerdiği cevher işletilebilme sınırlarının altındadır. Sülfitin büyük kısmı damarcıklar şeklindedir. Cevher mineralleri: pirit- kalkopirit-bornit olup, eser miktarda kalkozin, galen, enarjit sfalerit, molibdenit, tenardit ve volframit bulunabilir.
5-Diş alterasyon zonu: Bu genellikle piropilitik alterasyon zonuna karşılık gelir ve sülfit cevherleşmesi esas olarak piritten oluşur. Seyrek olarak kalkopirit ile değişen miktarlarda bornit, molibdenit, manyetit, spekülarit, rodokrozit (MnCO3), sfalerit, galen ve rodonit (Mn,Fe,Ca)SiO3).

Breş Zonları ve Bacaları

Porfiri Cu yatakları ile ilgili bir diğer yapılanma ise breş bacalarıdır. Breş bacaları cevherli veya cevhersiz olabilir. Bu bacaların 3 evrede oluştuğu ileri sürülmüştür. Birinci evrede, yükselen plütondan (magmadan) ayrılan su buharı, plütonun soğumuş olan dış çeperlerinin altında sıkışır. Zamanla su buharının miktarı ve iç basınç artar. İkinci evrede, su buharının iç basıncının da etkisiyle, plütonun dış kabuğu çatlar. Çatlamayla birlikte basınç azalır ve kabuğa ait kopan parçalar, gazın bırakmış olduğu boşluğu doldurur. Üçüncü evrede ise, bu şekilde oluşan breş bacası, plütonun kenarı ile yan kayacın çökme özelliğine bağlı olarak yukarı doğru büyür (Şekil 9.3).

Cevherli Çözeltilerin Kökeni

Bu konuda birkaç görüş vardır. Bunlardan biri beraber oluşum hipotezidir. Bu hipotezde, cevher taşıyan hidrotermal çözeltiler ile cevhere ana ve yan kayaçları oluşturan magmanın aynı kökenden geldiği ileri sürülür. Buna göre hidrotermal eriyikler ve magma aynı yerde ve aynı zamanda oluşmuşlar ve yerleşim yerine doğru birlikte hareket etmişlerdir. Magmanın kristalleşmesi ile yani, kayaçların oluşması sonucu suyun ayrılması, @ 2-3km. derinlikte ve 700-800 oC lik sıcaklık koşullarında meydana gelmiştir. Diğer bir görüş ise bütün bu olaylarda magmanın sadece bir ısı kaynağı olarak önem kazanmasıdır. Buna göre cevherleşmeye ve alterasyon olaylarına neden olan çözeltilerin asıl kaynağı meteorik sulardır. Magmatik intrüzyonlara yaklaşan meteorik sular, intrüzyonun sıcaklığı ile ısınmakta ve çözücü etkisi artmakta. Bu şekilde ısınan sular yan kayaçlardan metalleri çözerek içlerine alıp, cevherli hidrotermal çözelti özelliği kazanmaktalar. Bu görüşü savunanlar bu olayların 2kb lık toplam basınç altında geliştiğini ve akışkanlarında CO2 ve Cl açısından zengin olduğunu ifade etmektedirler. Buna göre, H2O, Cl, metaller ve kükürt (indirgenmemiş =SO4) hidrotermal çözeltilerin en önemli bileşenidir. Ancak günümüzde bu konuda yapılan çalışmalar topluca incelendiğinde hem birinci hem de ikinci görüşün geçerli olduğu görülmektedir. Yani porfiri Cu yataklarının oluşumunda hem magmatik hem de metorik kökenli çözeltilerin değişik oranlarda etkili olduğu ortaya konmuştur. Benzer şekilde Cu, hem direk magmadan gelebilmekte hem de yan kayaçlardan çözeltiler tarafından çözülüp alınabilmektedir, yada aynı cevher zonunda her iki işlemde etkili olabilmektedir. Yapılan çalışmalar porfiri Cu yataklarında, metallerin klorür karmaşığı şeklinde taşındığı konusunda görüş ileri sürmüşlerdir. Buna göre metaller S-2 (kükürt) iyonu açısından fakir ortamlarda metalik klorürler şeklinde taşınabilirler. Zira klorür karmaşıklarının çözünürlükleri oldukça yüksektir. Hidrotermal çözeltilerin kökeni ve çözeltilerde metallerin taşınma koşulları Bölüm 3'de geniş olarak verilmiştir.

Porfiri Yatakların Yapısal Özellikleri

Bir çok porfiri Cu yatağında yapılan çalışmalar, bu yatakların bugünkü konumlarını almada fayların etkili olduğunu göstermiştir. Yani yatakların oluşumu ve yerleşimi tamamen fay kontrollüdür. Fayların kesişme zonları ve şiddetli kıvrımlanmış dağ kuşakları magma yerleşimini önemli ölçüde kontrol eder. Bu tür yataklarda görülen birbirini kesen damarların ve mineralleşmiş fay zonlarının, çatlakların varlığı, birden fazla kırıklanma ve mineralleşme aşamasının geliştiğini gösterir. Sillitoe (1973), porfiri bakır yataklarının yüksek seviyeli stoklar ile ilişkili bir subvolkanik ortamda oluştuğunu öne sürmüş ve bunların kalk-alkali volkanizma ile olan sıkı ilişkisi üzerinde durmuştur. Araştırmacıya göre, taşıyıcı plüton bir stratovolkan ile örtülüdür (Şekil 9.4). Sillitoe, Şili ve Atjantin'deki yataklardan sağlanan kanıtlara dayanarak piropilitik alterasyonun stratovolkan içinde uzandığını ve bunun kendisinin de nabit kükürt içermesinin olası olduğunu ortaya koymuştur. Alterasyon zonları alta doğru kapanmaktadır; potasik zon kaybolur, fillik (serisitik) ve arjilik alterasyon daha önemli hale gelir ve ekonomik cevherleşmenin üst sınırına ulaşılır. Bununla birlikte porfiri stokun boyutu küçülür ve hidrotermal breşler geniş alanlarda ortaya çıkar. Dokusal değişimle birlikte aşağıya doğru porfiriden plütonik kayaya dereceli geçişler olur ve cevherleşme kaybolur. Lowell ve Guilbert'in porfiri yataklarla ilgili çalışmalarını takiben, bazı porfiri bakır yataklarının düşük silis/alkali oranına sahip intrüzyonlarla ilişkili olduğu anlaşılmış ve bu modele "Diyorit Modeli" adı verilmiştir. Bu modelde kaynak plüton, siyenit, monzonit, diyorit veya alkali bir intrüzyon olabilir. Bu modele dahil yatakların lowell-Guilbert modelinden farkı, cevher çözeltileri nispeten düşük kükürt konsantrasyonuna sahiptir, fillik ve arjilik zonları genellikle yoktur, bunlarda önemli oranda altın oluşabilmesine karşın molibden/bakır oranı genellikle düşüktür, gang silikat minerallerinden ibarettir ve klorit, epidot ve albit nisbeten yaygındır.

Porfiri Bakır Yataklarının Dünyadaki Dağılımı

Yatakların çok büyük bir kısmı, içerdikleri aksesuar metalin molibden veya altın olmasına göre iki gruba ayrılabilir. Genel olarak bakır-altın yataklarının ada yaylarında, bakır-molibden yataklarının ise kıtasal kabuğun bulunduğu bölgelerde yoğunlaştığı gözlenmektedir. Ancak bazı istisnalar vardır, örneğin en büyük ada yayı yataklarından bir olan Cerro Colorado'da yüksek molibden /altın oranı mevcuttur. Porfiri bakır ve molibden yatakları büyük çoğunluğu Mesozoyik ve Senozoyik dağ kuşakları ve ada yayları ile ilişkilidir. Bu dağılımın en büyük istisnaları Asya da BDT ( önemlileri Kafkasya, Kazakistan, Sibirya ve Özbekistan'da olmak üzere) ve ABD -Apalaş lardaki oluşumlarıdır. Bunlar Paleozoyik yaşlıdırlar. Prekambiryen yaşlı iki, üç küçük oluşum da tanımlanmıştır. Türkiye'de hali hazırda tanımlanmış tipik bir porfiri bakır veya molibden yatağı yoktur. Porfiri Cu yataklarının bulundukları başlıca bölgeler şunlardır:


1-ABD'nin Güneybatısında Bulunan Yataklar
2-Amerika'nın Kuzey Kordilleri (Kanada)
3-Appalaş Orojeni (ABD)
4-And Provensi (Güney Amerikanın K-G eksenli batı yakası)
5-Güneybatı Pasifik Ada Yayları
6-BDT Bakır ve Molibden Yatakları

2.Porfiri Molibden yatakları

Bu yataklar porfiri bakır yataklarıyla pek çok ortak özelliğe sahiptir. Ortalama cevher tenörleri %0.15-0.5 MoS2 dir. Taşıyıcı intrüzyonları kuvars diyoritten, kuvars monzonit, granodiyorit ve granite kadar değişir. Stokvörk cevherleşme dissemine cevherleşmeden daha önemlidir. Cevher kütleleri basit, ardışık intrüzyonlar ile yada dayk, veya breş bacaları ile ilişkilidir. Porfiri bakırlarda çok önemli olan süperjen zenginleşme molibdenitte görülmez. En büyük porfiri molibden yatakları olan Colarado'daki Climax ve Handerson yatakları dairesel şapkalar veya şemsiye şekilli kütleler olarak tanımlanmışlardır. Aşağıdaki şekilde porfiri molibden kütlelerinin morfolojileri verilmiştir (Şekil 9.5). Yataklarda molibdenit cevher mineralleri aşağıdaki şekillerde bulunur;
*Tali miktarlarda diğer sülfit, oksitlerle birlikte kuvars damarcıkları içinde
*Çatlak dolguları şeklinde
*Molibdenit sıvamaları içeren ince çatlaklar şeklinde
*Breş matriksler içinde
*Nadiren dissemine taneler şeklinde
Porfiri bakırlarda çok önemli olan süperjen zenginleşme porfiri molibden yataklarında görülmez. Ancak alterasyon olayları porfir bakır yataklarına büyük benzerlik gösterir. Potasik alterasyon ve silisleşme en yaygınıdır. Bu yataklarda ikincil potasyumlu feldispat ve biyotit taşıyan merkezi bir potasik zon bulunmaktadır. Bir çok yatakta cevher kütlelerinin, potasik alterasyon zonu ile konumsal ilişkisi porfiri molibden yatakları için, magmatik bir kaynağı düşündürmektedir.

3.Porfiri Kalay Yatakları

Dünyadaki stokvörklerin büyük çoğunluğu %0.1 civarında kalay tenörüne sahip olup, işletilmelerinin bugün için karlı olmadığı düşünülmektedir. Sillitoe ve arkadaşları (1975), Bolivya kalay provensinde, subvolkanik bölümde porfiri kalay yatakları tanımlamışlardır. Araştırmacılar bunların porfiri bakır yataklarıyla bir çok ortak yönleri olduğunu ortaya koymuşlardır. Yataklarda çerçeve şeklinde bir serisitik alterasyon mevcut olup, dışa doğru piropilitik alterasyona geçiş gösterir. Başlıca farklar arasında, potasik alterasyon zonunun olmaması ve daha sonraki damar tipi yatak kümelerinin varlığı belirtilebilir.

4.Volkaniklerle Alakalı Masif Oksit Yataklar

Yukarıda tanıtılanların dışında bir dizi yatak veya yatak grubu da bazen volkanik ortamlarda oluşabilir. Birçok araştırmacı Arkeen yeşiltaş kuşaklarında bulunan demir yataklarının ekzelatif kökenli olduğunu ileri sürmektedirler. Örneğin Solomon, kuzey İsveç'teki Kirunua ve Gaellivare manyetit-hematit-apatit cevherleri gibi stratiform oksit cevherlerinin, masif sülfit grubunun uç üyeleri olduğunu belirtmiştir. Kiruna'nın ünlü demir cevherleri , manyetit damarları içeren altere asidik piroklastiklerin üzerinde oluşmuştur. Geçmişte bu yatakların magmatik segregasyon yoluyla oluştukları düşünülmekteydi. Ancak halen bu yataklar için kesinleşmiş bir ortak görüş yoktur. Diğer olası ekzelatif yataklar arasında British Colombiya'daki Rexpar uranyum yatağı ile Labrador'daki (G.Afrika) çeşitli uranyum yatakları, Avustralya'daki stratiform tungsten yatakları, Erzgebirge (Almanya) deki bazı kalay yatakları, İspanya'daki ünlü Almaden civa (Sb ve W da içeren) yatakları sayılabilir. Ayrıca hem sedimanter ekzelatif hem de volkanik ekzelatif yataklardan önemli miktarlarda barit üretimi de yapılmaktadır, örneğin Silvermines yatağı gibi.