(Bu yazı 25 Temmuz 2006’da yayımlanmıştır.)
© Suha Çalkıvik
Mısır: Gerçek Indiana Jones’lar
Eski Mısır Uygarlığı nasıl keşfedildi? Alman, İngiliz ve Fransız
arkeologların büyük rekabeti, maceraları, keşifleri ve Mısır’ın gizemleri, dizi
film tadında NTV Yaz Ekranı’nda
BBC yapımı
dizi-belgeselin 26 Temmuz Çarşamba akşamı 21.00’de yayınlanacak olan ‘The Mystery
of the Rosetta Stone’ adlı 5. bölümünde, dilbilimi konusunda bir dâhi sayılan ve ilk
Mısırbilimcilerden
sayılan Jean-François
Champollion’un
öyküsü anlatılıyor.
Belgeselin
bu bölümü, 1798’de Avrupa’nın kültür kuşatması altında tuttuğu zamanlarda,
Mısır’da başlar. Avrupalılar, Mısır’ı dış dünyaya karşı tamamen kapatmış, eski
kültürel değerlerin 100 yıldan fazla unutulmasına neden olmuştur. Napolyon
Bonapart, bilinmeyen diller üzerine çalışan dilbilimciler ve antika
uzmanları ile beraber Eski Mısır’ın çözülemeyen sırlarını çözmeyi kendine görev
bilmiştir. Onlar sadece aşınmış duvar resimlerini boyamak ve bunların ne anlama
geldiğini bulmaktan biraz daha fazlasını başarabilecek durumdaydılar. Eski
Mısır’ın sırları, hiyerogliflerde ve eski yazıtlarda gizliydi. Avrupa'nın en
zeki bilginleri arasında hiyerogliflerin çözülmesi için verilen savaş, silahlar
sustuktan sonra da tüm hızıyla devam edecekti. Bu savaşta Fransa'dan diller
konusunda dâhi ama yoksul bir taşra çocuğu ön saflarda çarpıştı. Adı, Jean-François Champollion'du.
İngiltere'den rakibi, bir kuşağın en parlak dehasıydı. Kibar ve
akılcıl biri olan ünlü bilgin Thomas Young. Bu
düelloda, iki taraf da kişisel gururundan daha fazlasını kaybetmeyi göze
almıştı.
İngiliz Thomas Young, aydınlanma devrinin en parlak bilim adamlarındandı. İnsan gözünün nasıl odaklandığı ve ışığın nasıl yol aldığı gibi konularda teorileri ve araştırmaları vardı. Bir sonraki uğraşı, Eski Mısır'ı gün ışığına çıkarmaya çalışmak olacaktı. Bu gizemli uygarlığın sır perdesini aralamak isteyen Young'ın muazzam serveti dışında Champollion'a bir üstünlüğü daha vardı: Rosetta Taşı, İngilizlerin elindeydi. Taşın tercüme çalışmaları başlamadan önce İngilizler Napolyon’u yenilgiye uğratmıs ve Rosetta Taşı ingilteredeki ‘British Museum’a teslim edilmiştir. Fransızlar’a sadece kopyaları kalmıştır. Ellerindeki en önemli ipucu, üzerinde tuhaf yazılar bulunan bir taştı. İkisi de bu taşın sırrını çözebileceğine inanıyordu. Young ve Champollion arasında hararetli bir ‘hiyeroglif çözme’ yarışı başlamıştır..
Young, matematiğe dayanan tekniği ile, hiyeroglifteki ortaklıkları ve yazıtlardaki benzerliklerin sırlarını analiz etmişti. Bir sürü keşfin yanı sıra, Firavun Ptoleme’nin adını da okumayı başarır. Young her zaman hiyerogliflerin sadece (yol işaretleri gibi) sembollerden ibaret olduğuna inanmıştır, kelimelerin yaptığı gibi sesleri yaratamazlar. Bu nedenle Young için Rosetta Taşı, bir bulmacan öteye geçemedi. Ancak Champollion'a göre hiyeroglifleri çözmenin yolu, Mısır'ın kadim dillerini öğrenmekten geçiyordu. Champollion, giderek hiyerogliflerin sözcükler oluşturduğuna inanmaya başlamıştı. Ve sözcüklerin telaffuz edilebilmesi gerekirdi. Böylece, hiyerogliflerle aynı dönemde konuşulduğu bilinen en son dili öğrenmeye koyuldu.
Hiyeroglifler, Mısır uygarlığının Nuh Tufanı’nın gerçekleştiği kabul edilen yıldan önce var olduğunu ve tufandan etkilenmeden devam ettiğini gösterecek olursa, bu durumda kilise ciddi bir problemle karşı karşıya kalacaktı. O dönemde kilise, İncil'in verdiği tarihin tarihsel doğruluğundan kuşku duyulmaması taraftarıydı. Firavunların şifresinin aksini kanıtlaması, kilise öğretisine olan güven sarsacaktı. Champollion, kitaplar ve broşürler yayınlayıp konferanslar vererek keşfini dünyaya açıklamaya başladı. Ancak, kilisenin dikkatini çekmeye başlamıştı.
BELGESELİN BÖLÜM BAŞLIKLARI
1. Bölüm- The
Search for Tutankhamun
2. Bölüm-The
Curse of Tutankhamun
3. Bölüm-The
Pharaoh and the Showman
4. Bölüm-The
Temple of the Sands
5. Bölüm-The
Mystery of the Rosetta Stone
6. Bölüm-The
Secrets of the Hieroglyphs
BELGESELİN TÜRKÇE SESLENDİRMESİ ÜZERİNE
NTV Seslendirme Stüdyolarında televizyon
yayını için Türkçe seslendirilmesi yapılan
belgeseli dilimize Burak Aygün
kazandırdı. NTV Seslendirme Sorumlusu Aziz Acar’ın
yönettiği seslendirme çalışmasında, yardımcılığını
Yusuf Canlı yaparken, Mahmut Karataş ve Ogün Yağcı sesleri kaydetti. Belgeselin
seslendirmesinde, Türkiye’nin değerli tiyatro ve seslendirme sanatçıları yer
aldı.
SESLENDİREN SANATÇILAR
Haldun ERGÜVENÇ
Köksal ENGÜR
Zekâi MÜFTÜOĞLU
Haldun BOYSAN
Adnan BİRİCİK
Erhan ABUR
Dündar MÜFTÜOĞLU
Emir TAYLA
Ali GÜL
Mazlum KİPER
Nilgün KASAPBAŞOĞLU
Sungun BABACAN
Merih TANGÜN
Hümay GÜLDAĞ
Ferdi ATUNER
Osman GİDİŞOĞLU
Cengiz DANER
Atilla ŞENDİL
Hakan AKIN
Ziya KÜRKÜT
Zafer ÖNEN
Aziz SARVAN
Erhan ÖZÇELİK
Sercan GİDİŞOĞLU
Serkan ÜN
Tuba Güler PELİSTER
BELGESEL METNİNDEN: (Tercüme-Burak AYGÜN)
Yeryüzünün en
büyük uygarlıklarından biriydi ama gizleri uzun süre saklı kaldı. Eski Mısır'dan
günümüze sadece o görkemli anıtlarının harabeleri ulaşmış; bu anıtların niçin ve
kim tarafından inşa edildiği gizemini korumuştu. Bu soruların cevabı kuşkusuz
firavunların kutsal metinlerinde, yani hiyerogliflerde saklıydı. Yüzyıllar boyu
hiyerogliflerin şifresini kırmaya çalışan bilginlerin hepsi de başarısız
olmuştu. Bu sırrın nihayet çözülmesinde bir savaş rol
oynayacaktı. Bir tarafta Avrupa'nın en korkulan savaşçısı Napolyon Bonapart vardı. Diğer taraftaysa İngiliz İmparatorluğu...
Avrupa'nın en zeki bilginleri arasında hiyerogliflerin çözülmesi için verilen
savaş, silahlar sustuktan sonra da tüm hızıyla devam edecekti. Bu savaşta
Fransa'dan diller konusunda dâhi ama yoksul bir taşra çocuğu ön saflarda
çarpıştı. Adı, Jean-François
Champollion'du…
…İngiltere'den rakibi, bir kuşağın en parlak
dehasıydı. Kibar ve akılcıl biri olan ünlü bilgin Thomas Young. Bu düelloda, iki taraf da kişisel gururundan daha
fazlasını kaybetmeyi göze almıştı. İngiliz Thomas Young,
aydınlanma devrinin en parlak bilim adamlarındandı. İnsan gözünün nasıl
odaklandığı ve ışığın nasıl yol aldığı gibi konularda teorileri ve araştırmaları
vardı. Bir sonraki uğraşı, Eski Mısır'ı gün ışığına çıkarmaya çalışmak olacaktı.
Bu gizemli uygarlığın sır perdesini aralamak isteyen Young'ın
muazzam serveti dışında Champollion'a
bir üstünlüğü daha vardı: Rosetta
Taşı, İngilizlerin elindeydi. Ellerindeki en önemli ipucu, üzerinde tuhaf
yazılar bulunan bir taştı. İkisi de bu taşın sırrını çözebileceğine inanıyordu…
Ama sadece biri başarılı olacaktı…
Young ve Champollion
için en ciddi problem, hiyerogliflerin aslında ne olduğunu kimsenin
bilmemesiydi. Acaba hiyeroglifler konuşulan bir dilin seslerini oluşturan
simgeler veya harfler olabilir miydi?
Günlük yaşamımızın pek çok alanında
fikirlerimizi ifade etmek için simgelerden yararlanırız. Ama bu simgeler bir dil
değildir. Bir kitap metni gibi sesli biçimde okunamazlar. Hiyerogliflerin
aslında sessiz simgeler olduğu görüşü hakimdi ama bundan kimse emin olamıyordu…
Young, hiyeroglifleri saf mantık ve sayısal analiz
yoluyla kırılabilecek bir şifre olarak görüyordu. Üstün
zekasını
yeterince uzun bir süre bu işe adadığı takdirde, firavunların tapınak
duvarlarında betimlenen işleri yeniden okunabilecek miydi?
…Ama Champollion'un
bu eski yazıtlara yaklaşımı bütünüyle farklıydı. Bir dilbilimci olan
Champollion'a
göre hiyeroglifleri çözmenin yolu, Mısır'ın kadim dillerini öğrenmekten
geçiyordu…
Champollion, giderek hiyerogliflerin sözcükler
oluşturduğuna inanmaya başlamıştı. Ve sözcüklerin telaffuz edilebilmesi
gerekirdi. Böylece, hiyerogliflerle aynı dönemde konuşulduğu bilinen en son dili
öğrenmeye koyuldu…
Kopt Dili, Hıristiyan Kopt
kilisesinde hâlâ konuşuluyordu. Paris'te de böyle bir kilise vardı. Bu dil,
firavunların dili olabilir miydi?
Champollion bu sesleri hiyerogliflerle eşleştirebilirse
belki de firavunların konuştuğunu duyabilecekti. Champollion
önemli bir adım atmıştı. Varsayımlar üzerine kurduğu hiyeroglif alfabesini
kullanarak Kleopatra'nın
kartuşunu yazmış ve böylece alfabenin doğru olduğu yönünde bir kanıt elde
etmişti. Bunu sadece mantıksal bir tümdengelim yaklaşımıyla değil aynı zamanda
her hiyeroglifin doğru sesini bulmak için Kopt ve Mısır dillerini kullanarak yapmıştı…
…Eski bir tapınak olan Abu Simbel, ülkenin Büyük İskender tarafından
kolonileştirilmesinden çok önce inşa edilmişti. Bu yüzden duvarlarını süsleyen
hiyeroglifler, Yunan diliyle karışmış olamayacak kadar eskiydi. Bu tapınağı
yaptıran kişi, çoğu kişi tarafından tüm firavunların en büyüğü olarak
görülüyordu. Bu büyük yapı inşa edildiği sırada da gücünün zirvesindeydi…
…Champollion, şimdi
bu eski firavunun ismini binlerce yıl sonra ilk kez okumaya çalışacaktı. "M"
harfi de Kopt
dilini temel alan bir tahmindi. Ama Champollion bu
kartuşun Ramses'e ait olduğu konusunda haklıydı.
Firavun binlerce yıl sonra konuşmuş ve Champollion onu duymuştu. Ramses'in
hiyeroglifini tercüme eden Champollion, firavunların
şifresini okuyabildiğini kanıtlamıştı. Artık hiyeroglif alfabesinin 3000 yıl
önce yazılmış kelimeleri okumak için kullanılabilecek şekilde
genişletilebileceğini doğrulayabilirdi. Bunu da Kopt
dilinden başlayarak, Mısır diline, oradan da eski hiyerogliflere doğru zaman
içinde geriye giderek yaptı…
…Champollion,
nihayet Mısır tapınaklarının duvarlarını süsleyen gizemli hiyeroglifleri
konuşturmanın ve onlara sırlarını anlattırmanın anahtarını bulmuştu.
Ramses
sözcüğündeki Ra, Kopt dilinde güneş anlamına gelen kelimeyle doğrudan doğruya
bağlantılıydı. İsmin geri kalanı yine Kopt dilinde
"-den doğma" anlamına geliyordu…
…Eski Mısır kültüründe güneş tanrısı
Ra, Mısır'ın yaratıcısı ve tüm tanrıların en önemlilerinden biriydi.
Başının üzerinde güneşi temsil eden bir diskle betimlenirdi. Söylenceye göre tüm
firavunlar onun akrabasıydı. Ramses sözcüğü tam olarak "Güneş Tanrısı'nın Çocuğu"
anlamına geliyordu…
…Champollion, hiyerogliflerin simge olmakla kalmayıp aynı
zamanda bir dil olduklarını ortaya koymuştu. Artık Eski Mısır'ı yeniden hayata
döndürmek için gereken ilk ipuçlarına sahipti…
(Not: Bu yazı, Sabancı Üniv. Öğrencisi Başak Şahin’in katkılarıyla hazırlanmıştır.)