(Bu söyleşi-haber, 22 Temmuz
2006’da yayımlanmıştır)
© SUHA ÇALKIVİK
Garajistanbul
ve bir avuç ‘akıllı insan’
Yapı Endüstri
Merkezi, 5. Sokak Tiyatrosu’nun kurucuları Mustafa Avkıran ve Övül Avkıran’ın
‘Garajistanbul’ projesine ‘ortak’ olarak, İstanbul’u
yeni bir çağdaş sanat mekânına kavuşturacak.
15. Uluslararası İstanbul Tiyatro
Festivali'nde 'Arıza' ve 'Oyunu Bozun' gibi bağımsız yapımlara ev sahipliği
yapmış olan 'Garajistanbul'a Yapı Endüstri Merkezi
desteği geldi. 'Yeniden doğuş' dönemi yaşayan Garajistanbul için çalışmalara hemen başlanırken, merkezin
Genel Müdür Yardımcısı Meriç Göktekin
ile merkezin sorumlularından Banu Durmuşoğlu, Banu
Binat ve Sibel Keyvan
ile bir araya geldik. Resmî ve özel perdelerin bir bir kapatıldığı şu günlerde kalkıştıkları bu 'deliliğin'
içyüzünü ele aldık.
Banu Durmuşoğlu: Deli değiliz, aksine, normalite sınırları içinde kalan, duyarlı bile olmaya yaklaşmayan bir tavır olduğunu düşünüyoruz. Kurumsal olarak da, bireysel olarak da bize gelen projeye çok inandık. 39 yıldır mimarlık ve yapı sektörünün önde gelen firmalarıyla çok yakın ilişki içinde çalışıyoruz. Onlarla kurduğumuz bu ilişkiyi böyle anlamlı bir proje için harekete geçirmek, bize çok mantıklı ve olası gözüktü. Bu, sadece Yapı Endüstri Merkezi'nin duyarlılığı değil aslında. Biz bu projeye çok inandık ama, bizimle dirsek temasında bulunan firmaların, önecelikle bize ve bu projeye olan inancı, bu işi kotarmamıza sebep oluyor.
Kültür ve sanat, bu günlerde tüketilen ve hep bahsedilen, ama üstüne pek bir yatırım yapılması sevilmeyen konulardan biri. İstanbul'un böyle bir çağdaş sanat mekânına çok ihtiyacı var. Bütün Avrupa kentleri bu tip mekânlarla, içinde dans, müzik, tiyatro gibi faaliyetin gerçekleşebileceği bu tip boşluklarla donatılmış durumda. Mustafa Avkıran ve Övül Avkıran'ın hayali, bizi çok mutlu etti. Biz de bunun içinde yer alabileceğimizi düşündük. Kısa sürede başarılı olacağımıza ve hep birlikte bu işi kotaracağımıza inanıyorum. Mimari anlamda da proje bizi çok heyecanlandırdı.
Banu Binat: Son derece ayakları yere basan bir proje olduğunu düşünüyorum. Küçük bir proje de olsa, büyük bir boşluğu dolduracak. Türkiye'de sponsorluk ya da destek, genelde kurumlar için reklam aracı olarak görülüyor. Ben buna, bu alanda çalışmaya başladığımdan çok karşıyım. Elimden geldiğince bütün kurumlara bunu anlatmaya çalışıyorum. Bu bir pazarlama aracı değildir. Bir sosyal sorumluluktur.
"İnandığınız, sizin vizyonunuza uyan projelere destek olmak, size reklamdan daha çok şey getirecektir" mesajını bir şekilde anlatmaya, iletmeye çalışıyorum. Aslında burada, şu anda hepimizin yaptığı, Yapı Endüstri Merkezi olarak hepimizin inandığı şeye, birlikte çalıştığımız müşterilerimizi inandırmak. Aslında, işin daha zor kısmı bu: O kurumları, bu projeye inandırmak ve bunu bir reklam aracı olarak değil, bir sorumluluk olarak yapılmasını sağlamak.
Sibel Keyvan: Yapı Endüstri Merkezi, kuruluş tarihi itibariyle çok ciddi anlamda, müzik tarafıyla, sergi tarafıyla, tiyatro tarafıyla, kültür-sanatın bir parça içinde olmuştur. Halbuki, kuruluş amacı olarak o tarafa yakın olması gerekmiyor. 1968 yılında, o dönemin koşulları açısından baktığınızda, çok başka bir bakış açısı ve vizyon diye düşünüyorum. 1968 yılının sonlarına doğru, burası kurulduktan 7-8 ay sonra Şehir Tiyatroları'nın bir kolu, Harbiye'deki Yapı Endüstri Merkezi binasında Meydan Sahnesi'ni kuruyor. Meydan Sahnesi o dönemde bizim alt katta şu an Dokümantasyon Merkezimiz olan salonda yaklaşık bir yıl kadar çeşitli oyunlar sahneliyor. Ergün Köknar var o dönemde tiyatronun başında. Bizim Yönetim Kurulu Başkanımız Doğan Hasol da, çok inanıyor bu projeye ve birlikte çalışıyorlar. Daha sonra, Ferhan Şensoy'un 'Ortaoyuncular'ı, aslında burada kuruluyor. 'Şahları da Vururlar' oyunu ilk kez 14 Mart 1980'de Harbiye'de, Yapı Endüstri Merkezi Salonu'nda perdelerini açıyor.
Ferhan Şensoy, o dönemde (burası tiyatro binası olarak yapılmadığından gişesi yok tabii) kaldırıma camlı bir gişe kurduruyor. 30. oyunlarında salonu tamamen dolduruyorlar.
Aslında bu şekilde Yapı Endüstri Merkezi, bir ilki de gerçekleştirmiş oluyor.
Bir şekilde sanata destek olmaya çalışmış geçmişinde. Burada bir dönem sergi salonu yapılmış. Ressamların sergileri açılmış burada. Tarihinde hep böyle etkinlikler var. Şimdi biz ne yapıyoruz diye soruyarsanız... Yıl boyunca kültür-sanat odaklı değil belki ama, onun temas ettiği, bizim kendi konumuzla ilgili her şeyi yapıyoruz. Bahar-güz dönemlerinde İFSAK ile beraber çeşitli fotoğraf sergisi projelerimiz oluyor. Bu mekânı çok etkili bir şekilde kullanıyoruz bu anlamda. 40 yıl boyunca kültür-sanatı kendi bünyesinde bulunduran bir şirket var mıdır, bilemiyorum? Ama lokasyon olarak burası, insanların yoldan gelip geçerken "burada bir sergi varmış" diye, girip bakabileceği bir yer oldu. Son 3-4 yıldır yapılan çalışmalarla üst kattaki sergi bölümünü aktif hale getirdik. Pek çok insanın Nişantaşı'na gelip uğrayabileceği bir yer oldu. Dolayısıyla, Garajistanbul projesi bize geldiğinde, çok heyecanlandık hepimiz. Çünkü, bu şekilde projenin içinde yer alacağız hem de, İstanbul'da son birkaç yılda çok ciddi kültür-sanat etkinlikleri yapılmaya başladı.
İşte bankalar sponsorlukla başladı, büyük kurumlar, araba firmaları, bir şekilde kültür-sanatın içinde yer almanın aslında kendi stratejileri için iyi bir yol olduğunu, iyi bir sosyal sorumluluk projesi olduğunu düşündüler. Bu etkinliklerin sayısı arttıkça, mekân sıkıntısı başladı. Alternatif yollara gitmek gerekti. Zaten yıllardır var olan tiyatrolarında projelerini üreten Mustafa Bey ve Övül Hanım'ın heyecanlan açıkçası bizi çok etkiledi. Garajistanbul projesini öyle ya da böyle mutlaka yapacaklardı.
Tiyatro Festivali'nde Garajistanbul'daki son çalışmalarını izledik. Orası bir otopark olduğundan çok ağır bir nem kokusu olmasına rağmen, seyirciler 1,5-2 saat boyunca orada, o başarılı çalışmayı keyifle izlediler. Yani, bu şekilde tutan, başarılı olan bir çok proje var. Biz orada çok iyi şeylerin ortaya çıkacağına inanıyoruz.
-Buna 'Sponsor' olmak mı diyorsunuz?
S. Keyvan: Biz sponsor
değiliz, öyle de düşünmüyoruz. Biz 'partner' gibiyiz. Biz çok benimsediğimiz için projeyi, kendi
işimizin bir parçası olarak gördüğümüz için, kendi adımıza ilişkilerimizi kurup,
yürütüyoruz.
Meriç Göktekin: Aslında bu yaptığımız destek de değil, sponsorluk da değil, lütuf da değil. Bu, yapmamız gereken, olağan bir şey. Siz ilk telefon konuşmamızda, "böyle bir dönemde, böyle bir katkıda bulunuyorsunuz, deli misiniz?" diye sormuştunuz. Aklıma o an refleks olarak şu cevap geldi: "Biz bir avuç akıllı insanız". Hemen aklıma bu cümle gelmişti, ama size söylemememiştim. Hakikaten biz, bu yaptığımızın "önemli bir şey olduğunu" düşünmedik. Hiçbir mekâna sığmayacak hayalleri vardı aslında, gelip bize anlattılar. Biz de, böyle bir projede istedikleri her şeyi yapabileceğimizi kendilerine söyledik. Ama bu, destek de değildi, lütuf da değildi, jest de değildi. Bunun, yapmamız gereken bir şey olduğunu düşündük. Çünkü kurum olarak da, birey olarak da, kültürü seviyoruz, sanatı seviyoruz. (Avkıran'ları da çok sevdik bu arada.) Dolayısıyla, projenin içerisinde bir şekilde yer aldık. Normal çabamız dışında, oranın bitmesi adına da elimizden geleni yapıyoruz. Yani bizim için büyütülecek bir şey yok. Yapmamız gerekeni yaptığımızı düşünüyoruz.
B. Durmuşoğlu: Garaj özelliğini de kaybetmeden boş bir mekân elde etmek istiyoruz, o mekânı da her türlü çağdaş sanat disiplini için kullanmaya çalışacaklar.
-Ne
aşamada Garaj'daki çalışmalar?
B. Durmuşoğlu: Şu anda ilk aşaması sonuçlandı.
Yapının zemini kazılıyor. Zeminin ardından tavana doğru yükselen bir inşaat
çalışması başlayacak. Biz de malzemeleri sırasıyla temin etmeye başladık.
Çeşitli kurumlarla görüştük. Bir kısmı hemen çok sıcak yaklaştı, şu anda temel
aşamasında diyebiliriz. Ekim ayı sonunda, Kasım başına yetişir diye düşünüyoruz.
Garajistanbul açıldıktan sonra sokak çok değişecek, çünkü o sokak pek
kimsenin girmediği bir sokak. Bir sürü yeni mekânın daha o sokakta açıldığını
göreceğiz. Sokak canlanacak.Pek çok sokağı böyle
mekânlar canlandırabiliyor. Tünel'de, Babylon'un sokağının geçirdiği değişim ortada. Eskiden
gündüz saatlerinde bile o sokağa girmeye korkardınız. Şimdi orada en az 6-7 tane cafe, bar, galeri gibi
mekânlar açıldı.
Meriç Göktekin: Güzel bir proje. 1950'den bugünlere gelen genel yozlaşmaya karşı çıkacak, belki ona başkaldıracak bir proje bu. Bu projenin içinde olmaktan da çok mutluyuz, çok keyif alıyoruz. Dediğimiz gibi, "biz, bir avuç akıllı insanız". Herkese çok garip gelebilir, ilginç gelebilir ama bizim gerçekten hiçbir beklentimiz yok. Ne maddi beklentimiz, ne firma ismimizin duyulması, ne PR, hiçbir beklentimiz yok. Dolayısıyla, bizim için önemli olan, bu projenin gerçekleşmesi ve oranın kültüre, sanata katkı sağlayan bir mekân olması.