BirGün gazetesinde 10 Ocak 2007’de yayımlanmıştır.

 

SUHA ÇALKIVİK

 

Sundance, bildiğiniz gibi: yine muhalif, yine bağımsız

 

Sinemada bağımsız çalışan sanatçıların üretimlerini geliştirmeleri için uğraş veren, etkin ve yoğun iş takvimiyle onlara yepyeni mecralar sunan  Sundance Enstitüsü, 2006’da 25 yılını geride bıraktı. 1981 yılında Robert Redford tarafından kurulan Enstitü, düzenlediği Film Festivali başta olmak üzere, yönetmenler, senaristler, besteciler, oyun yazarları ve tiyatro sanatçıları için oluşturduğu sanatsal gelişim programlarıyla binlerce bağımsız sanatçı için uluslararası ölçekte kabul edilmiş bir kaynağa dönüştü. Enstitü’nün 1985’ten bu yana düzenlediği festival, Amerika’da büyük stüdyo sisteminin dışında kalan bağımsız yapımlara seyirciyle buluşma olanağı sunuyor. Dünyanın hemen hemen tüm bölgelerinden sanatçılarla birlikte Sundance Enstitüsü’nün kimliğini tanımlayan ve ona rehberlik eden değerler, bağımsızlık, yaratıcılık yolunda risk alma ve yeni şeyleri keşfetmenin peşinden koşmaktır. Her yıl Utah, Park City’de bağımsız sinema için en önemli perde olan Sundance Film Festivali, bu yıl 18-28 Ocak tarihleri arasında gerçekleştirilecek.

 

Festivalin açılış filmi, Brett Morgan’ın ‘Chicago 10’ adlı belgeseli olacak. Bu belgesel konusu ve üretim biçimi bakımından çok önemli ve yenilikçi bir yapım olarak nitelendiriliyor. Belgeselde, 1968 Vietnam savaş karşıtı protestoları, Demokratik Ulusal Konvansiyonu ve 1969 suikast girişimi sonrası komplo teorileriyle açılan davanın duruşmaları animasyon tekniği ile aktarılıyor. Kapanış filmi ise, Queen Latifah’ın siyah bir AIDS aktivistini canlandırdığı, Afro-Amerikan toplumlardaki HIV bunalımının anlatıldığı Nelson George’un ‘Life Support’ adlı filmi olacak.

Sundance film festivalinin bu yılki temaları, tabular ve cinsel suistimal, savaşların yarattığı yıkımlar, göçün etkileri, engelli insanların yaşadığı güçlükler ve yazarların yaşam öyküleri olacak. Festivalin dört ayrı yarışmalı bölümünde, Birleşik Devletler ve Dünya başlıkları altında belgesel ve dramatik dallarda toplam 64 film boy gösterecek.

125 ülkede 180 cep telefonu üreticisi ve 700 GSM operatörünün üyesi olduğu, dünyada 2 milyarı aşan mobil telefon kullanıcısına hizmet etmekte olan GSM Vakfı ile Sundance Enstitüsü’nün ortaklaşa düzenlediği mobil telefonlar için ‘Küresel Kısa Film Projesi’ bu yıl ilk kez gerçekleştirilecek. Sundance Enstitüsü’nün başkanı Robert Redford, cep telefonlarının, televizyon, sinema ve bilgisayardan sonra, en çabuk yayılan ‘dördüncü sahne’ aracı olduğunu belirterek, “bu deneyin  film yapımındaki bağımsız seslerin daha geniş bir alana yayılmasını sağlamak için keşfedilen yeni platformların çeyrek yüzyıllık emeğimizi oluşturduğunu hissediyoruz. Bu fırsatı bağımsız film yapımcılarına getirdiğimiz için heyecan duyuyoruz, ama daha çok onların neler üreteceğinin merakıyla heyecan duyuyoruz” dedi. Cep telefonları önceleri de film ve eğlence içerikli konuları dağıtmak için kullanılsa da, özellikle mobil ortamda orijinal hikâyeler yaratan yüksek kalitede bağımsız film yapımcılarını görevlendirmede bu pilot projenin ilk olacağına inanılıyor. Bu proje, küçük mobil ekranda 3-5 dakikalık bir filmi yapmak için, kısıtlı bütçe, zaman ve kaynaklar ile çalışacak olan film yapımcılarına yaratıcı bir biçimde meydan okuma imkânı sunuyor.  

Festivaldeki Amerikalı beş yönetmenin dramatik filmlerinde İspanyolca, Hintçe, Korece, Portekizce veya Hintli dili olan Muskogee konuşan karakterler yer alıyor. Festival yönetmeni Geoffrey Gilmore, bu yıl festivale katılmak için ülke dışından başvuran toplam 3287 filmin yarısının Afrika kökenli olduğuna dikkatleri çekiyor. Gilmore, “bu farklı kültürlerden filmleri festivale taşımak tamamen yeni bir ufuk ve bu tür filmleri aynı platformda gördükçe onları karşılaştırıp farklı bir bakış kazanabiliyoruz. Ayrıca Amerikan filmlerinin böyle farklı kültürleri içermesi yeni Amerikan sinemasındaki yönelimi de gözler önüne seriyor. İnsan, bu filmlerde dünyanın nasıl değiştiğini değil, dünyayı nasıl değiştirebileceğini de görebiliyor.”

Dünyadaki çıplak gerçekleri gösteren belgesel film Everything’s Cool’, küresel ısınma, iklim değişimleri, politik nedenlerden dolayı gezegene zarar verebilecek yeni enerji arayışlarına değiniyor. 10 yıl öncesinin kendi içine kapanık, izole yapısından sıyrılan Sundance, konu çeşitliliğini artırarak dünyadaki sorunlara daha geniş bir yelpazeden bakıyor. Daniel Karslake’in  For the Bible Tells Me So belgeseli, ABD’de muhafazakâr grupların eşcinsel topluluklara karşı giriştikleri karalama kampanyalarını irdeliyor.           

Sundance Film Festivali, Irak’ın işgâline yine tepkisini gösteriyor: 1999’da festivale ‘American Hollowfilmiyle katılan Rory Kennedy, Ghosts of Abu Ghraib belgeselinde Amerikan ordusunun Irak’taki Ebu Garib cezaevinde yarattığı vahşeti, işkenceye maruz kalanlar ve tanıkların ifadeleriyle çarpıcı bir biçimde gözler önüne seriyor. Brookings Enstitüsü’nün eski bir akedemisyeni olan Charles Ferguson,  ‘No End in Sight’da  Irak’ı işgâl kararı alan ABD yetkilileri ile röportajlar yaparak sorunu masaya yatırıyor. John Cusack  ‘Grace Is Gone’ adlı filmde asker karısı  Irak’da öldürülen ve kızlarını bu tür savaş haberlerinden uzak tutmak için onları yolculuğa çıkaran bir savaş yanlısını canlandırıyor.           

Asya’da 2. Dünya Savaşı sırasında yaşananları anlatan belgesel içerikli iki film var. Steven Okazaki’nin White Light / Black Rain: The Destruction of Hiroshima and Nagasaki ve Nanking. ‘Nanking’ adlı filmin yapımcılığını AOL’nin yardımcı başkanı olarak bilinen Ted Leonsis’in üstlenmesi de ilginç bir not.           

Sundance Film Festivali’nde ‘göç’ olgusu her zaman işlenen bir tema olmuştur. Kimi zaman Kürtlerin, Faslıların, Romanların Avrupa’ya, Nijeryalıların Burkina Faso ve İngiltere’ye göçleri örnek gösterilebilir. Örneğin Padre Nuestro’da yönetmen Christopher Zalla, Bolivya’da İspanyolca öğrenip New York’taki Meksikalılar’la beraber yaşayarak, onların kaybettikleri kimliklerinin, umut ve korkuyla harmanlanmış öyküsünü dile getirir.

Latin Amerika’dan en çarpıcı belgesel, Alejandro Landes’in yönettiği Cocalero. Film,  Bolivya Hükümetinin koka ekimini yasakladığı ve yetiştiricilerin zulme uğradığı bir ortamda geçiyor. ‘Cocalero’ belgeseli aynı zamanda, Evo Morales’in And dağlarından Amazon’a kadar olan yolu katederek, tarihi bir kampanyayla başkan olma sürecinin öyküsü.

Sundance Festival’inde yeni boy gösterenlerden bazıları benzer soyadlara sahip. Örneğin, Gena Rowlands, Parker Posey, Drea de Matteo ve Griffin Dunne‘in oyuculuklarıyla süsledikleri, 30 yaşındaki bir kadının hikâyesi ve bir Fransız kadınıyla tanışmasını anlatan Broken English filminin yönetmeni, Zoe Cassavetes (John Cassavetes ve Gena Rowlands’ın kızları) festivale ilk kez katılıyor. Blame It on Fidel’ filminin senarist ve yönetmeni ise, politik sinemanın ünlü ismi Costa Gavras’ın kızı Julie Gavras. Film, 1970’lerin Paris ortamında 9 yaşındaki bir kız çocuğunun ailesinin radikal eylemlere katılmaları nedeniyle geçirdiği değişimi anlatıyor.

Festivalde popüler isimlerin yer aldığı filmlere bakacak olursak; Samuel L. Jackson; iki dünya prömiyeri filmle Sundance’de. Rod Luire’nin Resurrecting The Champ adlı filminde Jackson sokaklarda yaşayan eski bir boks şampiyonunu canlandırırken, Craig Brewer’inBlack Snake Moan filminde ise bir blues şarkıcısını oynuyor. Michael Douglas, yönetmen Mike Cahill’in dünya prömiyeri yapacak olan King Of California’ adlı filminde psikiyatri tedavisi gören ve hastaneden çıktıktan sonra kızına bir yerlerde İspanyol altınlarının gömülü olduğuna inandırmaya çalışan bir babanın hikâyesinde izlenebilecek. Philip Seymour Hoffman ve Laura Linney, yönetmen Tamara Jenkins’in The Savages adlı filminde iki kardeşi canlandırırken;  Kevin Kline, Marco Kreuzpaintner’ın Trade adlı filminde fuhuş dünyasına bulaşmış bir polisi oynuyor.