Bu yazı CNBC-e derginin Ocak
2007 sayısında yayımlanmıştır.
François
Ozon’la ‘Kumun Altında’
İlk filmi Sitcom (1997) ile fırtına koparan, son dönem Fransız sinemasının iflah olmaz yönetmeni François Ozon, çizgi ötesine geçmekten hoşlanan, saldırgan sinemacı kimliği ile öne çıkmıştır. 1967’de Paris’te doğan Ozon, sinema üzerine yüksek lisans eğitimi aldıktan sonra, ünlü Fransız Sinema Okulu FEMIS’te yönetmenlik üzerine çalıştı. Kısa metraj ve belgesel filmlerle uluslararası festivallerde ödüller kazandıktan sonra uzun metraj konulu filmciliğe yöneldi. İkinci filmi Les Amants Criminels / Katil Aşıklar’da görülen Luis Bunuel ve Jean-Luc Godard etkisinden yavaş yavaş sıyrılarak, kendi dilini oluşturmaya başladı. Bu ay CNBC-e’de izleyeceğimiz Sous le Sable / Kumun Altında adlı üçüncü filmini bitirdikten sonra Ozon, “İlk filmlerimde kendi yaşantımı dile getiriyordum. Sağa sola saldıran bir halleri vardı. Sanırım artık, tahrip etkisi daha az olan filmler yapmaya başladım. Başka hayatlara da uzanabiliyorum şimdi” demişti. Ardından gelen, 8 Femmes (2001) Swimming Pool (2003) 5x2 - Cinq Fois Deux (2004) Le Temps Qui Reste (2005) Un Lever de Rideau (2006) Angel (2006) filmleriyle François Ozon kendine has sinemasal anlatımını oluşturdu.
Sous le Sable / Kumun Altında filmi, görünüşte kocasını kaybetmiş bir kadının trajik portresini sergiliyorsa da, aklını yitirmeye doğru sürüklenen kadının marazi tutkuları ve fantazilerini mercek altına alır.
25 yıldır evli olan İngilizce Profesörü Marie (Charlotte Rampling) ve Jean (Bruno Cremer) orta sınıf mütevazı yaşamlarından memnun, huzurlu bir çifttir. Her yıl yaptıkları gibi, tatillerini geçirmek üzere batı Fransa kıyılarındaki yazlık evlerine doğru yola çıkarlar. Jean yüzmeye gider. Sahilde uyumakta olan Marie saatler sonra uyandığında, kocasının denizden dönmemesi üzerine cankurtaranlardan yardım ister, tüm araştırmalara rağmen Jean’ın izine rastlanmaz. Kocasının boğulması ya da kaçması arasında gidip gelen duygular arasında Marie, Paris’e döner. Olayı güçlü bir şekilde atlattı görüntüsü verse de aslında tamamen içine kapanmıştır. Kocasının eşkâline uyan bir ceset bulunur ancak Marie, onun Jean olduğuna inanmaz. Çevresindeki dostlarının çabaları sayesinde, kendisini duygusal ve cinsel anlamda başka bir dünyaya sürükleyecek çekici bir erkek olan Vincent (Jacques Nolot) ile birlikte olmaya başlar. Ancak, Marie’nin kafasında kocası Jean hâlâ yaşıyordur.
Senaryosunu Emmanuèle Bernheim ile birlikte yazdıkları bu filmde Ozon, sevdiğini yitirişin ardından yaşanan özlem dolu yalnızlık duygusunu ve acıyı, gayet incelikli, bireysel bir anlatım tarzıyla perdeye aktarmış. Charlotte Rampling’in ekonomik ama cüretkâr bir yorumla mükemmel biçimde çizdiği Marie karakteri, sanırım uzun yıllar belleklerden silinmeyecek. İncelikle işlenen kadının bu hüznüne, Barbara’nın nostaljik şansonu Septembre (Quel joli temps) eklenince, seyircide bıraktığı etki katlanıyor.
Fransız sineması, Violette Nozière ve Betty Blue örneklerinde olduğu gibi, trajedi yaşayan güzel kadının çıldırması sürecini işlemeyi sever. Bu tür kadın karakterleri seven Claude Chabrol, Jean-Jacques Beineix ve Ozon gibi yönetmenler, Isabelle Huppert, Béatrice Dalle ve Charlotte Rampling usta oyuncularla çalıştılar. Bu oyuncular, çekicilikleri sayesinde sadece fantazileri değil, yaşanan acıları da başka türlü tarif ettiler.