Günümüz dünyasında teknoloji, günlük hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Değişimlere ayak uydurmak yeterli değil; bu değişimlere liderlik edebilmek için sağlam bir eğitim temeline ve ileri görüşlü bir yaklaşıma ihtiyaç var.
Zengin tarihi, kültürel mirası ve coğrafi avantajlarıyla Türkiye, küresel bir eğitim merkezi olma potansiyeline sahip. Bu potansiyeli değerlendirme zamanı gelmedi mi? Mesleki ve Teknik Anadolu Liseleri, sadece birer eğitim kurumu
olarak değil, aynı zamanda teknolojik gelişime öncülük eden merkezler haline gelebilir mi?
Türkiye'de sıkça isim değişikliği ve yeniden markalaşma çabalarına tanık oluyoruz. Ancak isim değişikliğinin fayda sağlamadığına inanıyorum. Önemli olan, işleyişte bir dönüşüm gerçekleştirmektir. Şu anda Türkiye’de dört tür
meslek lisesi programı uygulanıyor: Açık Meslek Lisesi (MAÖL), Mesleki Eğitim Merkezi (MESEM), Anadolu Meslek Programı (AMP) ve Anadolu Teknik Programı (ATP). Eğitim alanındaki üst düzey yetkililerin bile bu programların ne
anlama geldiğini tam olarak bilmediği durumlarla karşılaşmak şaşırtıcı değil. Hızlı değişimler beraberinde sıkıntıları doğurabiliyor. Okul-sanayi iş birliğinin başarılı olabilmesi için bu dört farklı modelin tüm paydaşlar
tarafından net bir şekilde anlaşılması son derece önemlidir. İSO, İTO, ATO ve MÜSİAD gibi kuruluşların mesleki eğitime verdiği destek, eğitim adına büyük bir fırsattır.
Bu okulların yalnızca Türkiye için değil, küresel ölçekte geleceğin teknoloji liderlerini yetiştiren merkezler haline geldiğini hayal edin. Bu dönüşüm için maddi külfet getirmeyen sadece bakış açımızda ve uygulamalarda küçük
değişikliklere ihtiyaç var. Yapay zeka (AI) ve nesnelerin interneti (IoT) gibi teknolojileri merkeze alan bu kurumlar, Türkiye’yi eğitim turizmi alanında lider bir ülke haline getirebilir. Dünyanın buna ihtiyacı var.
Bu okullar, yönetmelik değişiklikleriyle yöneticilerin bölgelerindeki sanayi kaynaklarını kullanabilmelerini sağlayarak büyük bir adım atabilir. Okul yöneticilerine daha fazla yetki verilmesi ve öğrencilerin işbaşı eğitimlere yönlendirilmesi, eğitim için olağanüstü bir fırsata dönüşebilir. Bunun gerçekleşmesi için gerekli düzenlemelerin yapılması gerekiyor. Örneğin, meslek okullarına kaydı veya nakli yapılan her öğrencinin otomatik olarak sigortalanması sağlanabilir. Üst düzey karar alıcılar, staj ve eğitim düzenlemelerinde küçük değişikliklerle okul yöneticilerinin iş yükünü büyük ölçüde azaltabilir. Okullar ve sanayi bir araya geldiğinde, modern çağın gerekliliklerine uygun altyapıyla donatılmış bir eğitim ortamı kendiliğinden oluşur. Böylelikle çok pahalı cihazlar, okullarda çok az kullanılıp eskimeye terk edilmekten kurtulabilir. Her alanda olduğu gibi eğitim kurumlarında da varlık yönetimine acil ihtiyaç var. Her bir cihaz her yıl yani 8760 saat içinde ne kadar kullanılıyor? Kaç kişi kullanıyor? Almış olmak için almayalım.
Bu okullarda, öğrencilerin çağın ihtiyaçlarına uygun bir altyapıyla eğitim aldıkları bir ortam hayal edin. Bu ortamlar çevrelerindeki şirketler olabilir. IoT cihazlarıyla donatılmış sınıflar, yapay zekâ ve makine öğrenimi, robotik projeler, STEAM (Bilim, Teknoloji, Mühendislik, Sanat ve Matematik) için tasarlanmış alanlar bu vizyonun temel taşlarını oluşturabilir. Sorun çözen kısa yarışmalar, TEKNOFEST gibi teknoloji şölenleri ve uluslararası proje yarışmaları, öğrencilerin hem teknik hem de sosyal becerilerini geliştirdiği etkinlikler arasında yer alabilir.
Bu okullarda eğitim, sadece ders kitaplarıyla sınırlı bir süreç olmaz. Öğrenciler, gerçek dünya sorunlarına çözüm geliştirdikleri projelerle eleştirel düşünme ve problem çözme becerilerini erken yaşta kazanabilirler. İngilizceye hakimiyet, yazılım geliştirme ve veri analizi gibi beceriler, öğrencileri küresel teknoloji dünyasına hazırlayabilir.
Bu okullar sadece teknolojiye odaklanmakla kalmaz, aynı zamanda insani değerleri merkeze alarak öğrencileri geleceğe hazırlar. Dayanışmayı, liderliği ve girişimciliği temel alan bir eğitim anlayışıyla mezunlar, ulusal ve uluslararası platformlarda fark oluşturan projelere öncülük edebilir. “Yamak, Çırak, Kalfa, Usta” modelini yeniden yorumlayan bu okullar, modern çağın ahilik kültürünü teknolojiyle harmanlayabilir.
Bu vizyon, Türkiye’yi yalnızca akademik değil, aynı zamanda teknolojik liderlik konumuna taşıyabilir. Mesleki ve Teknik Anadolu Liseleri hem Türkiye’nin hem de dünyanın geleceğine yön verecek bireyler yetiştirebilir.
Mezunlarıyla uluslararası alanda tanınan ve model alınan bir eğitim sistemine dönüşebilir. Bu öğrenciler, yalnızca teknolojik projelerde değil, sosyal sorumluluk çalışmalarında da aktif roller üstlenerek daha yaşanabilir
bir dünya için katkıda bulunabilir.
Bir liseli öğrencinin 4-5 yılda eğitim maliyeti hesaplanarak bunun yarısı kadar özel sektöre eğitim desteği verildiği takdirde Türkiye bir anda küresel bir eğitim merkezine doğru kayabilir. Neden olmasın?
Hızlı değişimin yaşandığı bir dönemde hangi dersler kaçar saat okutulacak, ders içeriği neler olmalı vs. konusunda değişimleri artık yakalamak mümkün değildir? Acilen derslerin yarısının ders adı ve içeriği okullara bırakılabilir.
Yüksek becerilere sahip tecrübeli ve ilham veren öğretmenler paydaşlar ile birlikte hızlı dönüşüme hızlı ayak uydurabileceklerdir. Atı alan Üsküdar'ı geçmeden okullarda oluşturulacak yönetim kurulu, yöneticiler,
zümre başkanları, sınıf temsilcileri, okul aile birliği, okul derneği ve sektör temsilcileri ile yapılan istişareler, eğitim programlarınım sürekli gelişimini sağlayabilir.
Sonuç olarak, bu vizyon sadece bir okulun değil, bir ülkenin dönüşümüne olan inancını yansıtır. Hem akademik hem de teknik başarıyı bir arada sunan Mesleki ve Teknik Anadolu Liseleri, Türkiye’nin teknolojik ve sosyal
kalkınmasına öncülük eder. Sahada gelişim için nitelikli insanlar yetiştiren bu okullar, aynı zamanda dünya için ilham verici bir model olabilir. Bu dönüşüm yolculuğunda bir adım atmaya ne dersiniz?