### AŞIRI ÜRETİM * "Aşırı üretimin olanaksızlığı konusundaki saçmalık..." diyerek olanaksız olduğunu düşünen burjuva iktisatçıları eleştirir. (1.306) ### BİREY VE TOPLUM - TOPLUMSAL YABANCILAŞMA * Birey-toplum yabancılaşması: Toplum içinde üreten bireylerin Rousseau, Smith ve Hobbes tarafından yalıtık ele alınması. (1.21) N: Ama burjuva demek kapitalist demek değil. Serbest rekabet Wood'un (ve Marx'ın) dediği gibi kapitalizmin ayırt edici bir özelliği. * Sivil-burjuva toplumunun oluşumu ve geleneksel toplumdan kopuş (1.21-22): 16.yy'da başlayıp 18.yy'da bu kopuş gerçekleşir. Bireylik daha önceden oluşmuş olsa bile ve bu 18.yy bireyliğin gelişmesi için olanaklar sunmuş olsa bile toplumsal ilişkiler, bu çağda bireyin karşısına özel amaçlarını gerçekleştirmeye yönelik basit araçlar olarak çıkar (1.22). * Zoon politikon hiç olmadığı kadar gelişmiştir ama özel çıkarları sağlamaya çalışan bir bireycilik biçiminde. * Kapitalizm, geleneksel bağımlılık ilişkilerini dağıtır. Piyasa ilişkileri, herkesin kendi çıkarını düşündüğü ama bunun bir ortak yarara yönelik değil de başkalarının çıkarlarının olumsuzlanmasına dayandığı bir sistemdir. (1.83) * 117-118 önemli. Sadece piyasa ilişkisi değil, pazar ilişkisi de sıkıntılıdır. Burada var olan zorlama rekabetçi üretim, kâr maksimizasyonu değil, ötekini kandırma, öteki üzerinden çıkar elde etmedir. Özel mülkiyet rejimi altındaki bir üretim tarzının sorunundan bahsediyoruz burada. Hem Wood'a hem de Marx'a referans var. Burada dolaşımın kendisi bireylerin üzerinde onlara karşı bir güç olarak var olur. * Toplum bireylerden oluşmaz, içinde bulundukları karşılıklı ilişkilerin toplamını ifade eder. Köle olmak, yurttaş olmak toplumsal belirlemelerdir. Yani toplumsal olgular öznel değildir, toplumsal belirlemelerdir (yabancılaşma gibi). (1.175) * Birinci ciltle ilgili notlarımla ilgili kesip yapıştırdığım son notun alt kısmında insanın egoist eğilimlerini özel mülkiyet ile açıklıyor. Özel mülkiyet yabancılaşmış emekti. Pekiyi, toplumsal yabancılaşma her durumda özel mülkiyet ve yabancılaşmış emeğe mi dayanır? Daha önce bu bireysel uzaklaşma sürecini modernizm ile ilişkilendirmiş, modernizmi de kapitalizmden ayırmıştım. Şimdi ne olacak???????? * Rekabet, özgür bireyselliğin varlık biçimi olarak görülmüştir ki bu bir saçmalıktır, der. (2.123) * Rekabet biçiminde görünen "bireysel özgürlüğün bu türü, aynı zamanda her bireysel özgürlüğün tamamıyla ortadan kaldırılmasıdır." "Aynı zamanda bireyselliğin olgusal güçler, hatta aşırı güçlü nesneler -birbiriyle ilişki halindeki bireylerin kendisinden bağımsız nesneler- biçimini alan toplumsla koşulların boyunduruğu altında tamamıyla ezilmesidir." Burada bahsedilen #META FETİŞİZMİ'dir. Çünkü kapitalist toplumlar devasa bir meta yığınıdır. Politik olarak kapitalizm ve öncesinde bu devlet ya da siyasal iktidardır. (2.125) * Serbest rekabet çerçevesinde "bireyler salt kendi özel çıkarlarını izleyerek toplumsal ya da daha doğrusu GENEL ÇIKARLARI gerçekleştirdikleri söylenirse, bu, onların kapitalist üretim koşulları altında birbirlerine baskı yapmalarından ... başka bir anlam taşımaz." Burada bahsedilen toplumsla yabancılaşma, kapitalizmin rekabet koşullarında meydana gelen bir yabancılaşmadır. Bireysellik türü de kapitalist bireyselliktir. Diğer taraftan da modern bireysellik vardır. Bu modern bireysellik kapitalizm öncesinde modern şehirlerde de vardı. Toplumsal yabancılaşmayı genel olarak kapitalist birey yabancılaşmasından nasıl ayırırım? Yukarıdaki gibi meta fetişizmi biçiminde karşımıza çıkan yabancılaşma, toplumsal yabancılaşmanın ekonomik yabancılaşma tarafından dönüştürülmüş halidir diyebiliriz belki. Yani ekonomik yabancılaşma, diğer yabancılaşma biçimlerini de dönüştürür. Kent toplumu ise sadece kendi başına toplumsal yabancılaşma ifade etmez. (2.125) ### BURJUVA TOPLUMU * "Burjuva toplumunun [kapitalizmin] temel koşulu [...] birinci yönü ile ÜCRETLİ EMEK, ikinci yönü ile SERMAYE ..." (1.140-141) * Marx burada sermayeyi burjuva sivil toplumun, modernizmin ve aydınlanmanın nedeni olarak görür. Ancak aslında burada aslında sermayeyi araçsal akıl ile ilişkilendirir aslında. (1.295) * Burada yine Marx, burjuva ile kapitalisti aynı anlamda kullanır. (2.319) * Modern dünya ile kapitalist dünya birbirinden ayrılmaz gibidir. (2.320) ### EMEK * Çobanlıkta bile emek, nesnenin biçimini değiştirir: FORMATIVE ACTIVITY ******************************************************************************************************************** ### ÜRETİM VE BÖLÜŞÜM * Üretimin doğa yasaı, bölüşümün ise keyfi olarak belirlenmesi gibi bir anlayış burjuva anlayışıdır (1.24-25). Marx, Mill'i üretimi tarihten bağımsız olarak gördüğü için eleştirir. Yani Marx için üretim doğa yasalarına değil, toplum yasalarına tabidir diyebiliriz. * "Üretimin her biçimi kendi hukuksal ilişkileirni ... doğurur." (1.25-26) * "Üretimin belirli bir aşamasına yanıt veren toplumsal koşullar..." (1.26) * Üretimin belirli evrensel özellikleri olsa da bunlar bize çok bir şey söylemez. Önemli olan, üretimin tarihsel özelliklerinin ne olduğudur. (1.26) * Üretim ile toplumsal ilişkiler arasında bir "organik ... bağ" bulunur ama bu bağın nasıl olduğu (zorunluluk mu, olumsallık mı) belli değil. (1.26) Bununla ilgili notların 1. sayfasının en altında bir not düşmüşüm. * Bölüşümün yapılanması, tam olarak üretimin yapılanması tarafından belirlenir (1.32) * Bölüşüm sadece ürünlerin bölüşümü değildir. Üretim araçlarının ve işlerin de bölüşümüdür. (1.33) * "BURJUVA üretim ilişkilerinin ölümsüz, ama bunların dağıtım biçimlerini tarihsel sayan J.S. Mill gibi tüm burjuva ekonomistlerin saçmalığı..." (2.210) * Marx J.S. Mill'i eleştirir: Servet üretiminin yasaları ve koşulları ile servetin bölüşümünün yasaları değişik bir biçim altında aynı yasalardır. (2.276) ### ÜRETİM VE TÜKETİM * Kullanılmayan bir ev gerçek bir ev değildir. Demek ki üretim, kendini nihai olarak tüketimde gerçekleştirir. (1.28) Burada bir ereksellik var gibidir. Yoksa efficient cause mu? * Üretim, tüketimi de yaratır, onun tarzını belirler. (1.29) * "Bir metanın tüketimi, üretim sürecinin bir parçası olduğu zaman ÜRETKEN TÜKETİM söz konusudur." (2.284) ### ÜRETİM * Üretimin tanımı: ... doğanın birey tarafından mülk edinilmesidir. (1.25) * Üretim genel başlığının anltında üretim, bölüşüm, değişim ve tüketim momentleri vardır. Üretim hepsini belirliyor olsa da bunların hepsi karşılıklı olarak birbirlerini belirlerler. (1.35-36) * "Burjuva toplum, üretimin en gelişmiş ve en karmaşık tarihsel örgütlenmesidir." (1.40) Ancak Marx yanlış bir genelleme yapıyor. Bu, İngiltere için geçerli olabilecekse de Fransa için geçerli değil. Marx bariz biçimde burjuva toplum ile kapitalizmi özdeş ele alır. * Marx genel olarak modern burjuva üretimine odaklandığını belirtir. (1.23) * İnsan ve Üretim diyalektiği ve insanın amaç olması -konusunda çıkarımlar (1.362) * İnsanın amacı kendi varlığını sürdürmek ~yeniden üretimdir. (1.367) Bazı durumlarda yeniden üretimin sürdürülmesi, nüfus artışı ile tehlikeye girdiğinde eski üretimin yapısı değişir, kolonizasyon ve istilaya yönelinebilir > köleler, ager publicus'un genişletilmesi vb. (1.367) ### DEĞİŞİM * Mübadelede özgürlüğün hukuksal ögesi söz konusudur. Taraflar birbirlerinin metalarını zorla ele geçirmezler. * Sermaye ile emek arasındaki değişim basit dolaşıma girer, işçiyi zenginleştirmez. (1.198) * Basit dolaşımda süreç, bir meta açısından kullanım değeri olarak onun tüketilmesiyle sona ererken sermaye süreci böyle değildir. (1.211) ### DOLAŞIM * Dolaşımı kısaltan ve kolaylaştıran 4 araç: 1) Yalnızca ticaretle uğraşan ayrı bir işçi sınıfı (iş bölümü); 2) Ulaşım kolaylıkları; 3) Nakit para; 4) Kredi (2.111) ******************************************************************************************************************** ### DEVLET * "Para sözleşme ile oluşmaz, devlet de." (1.91) ### DEVLET VE SERMAYE * Kamu hizmetlerinin devlet tarafından yapılması ile sermaye tarafından yapılmaıs arasında fark var. İkincisinin amacı kâr elde etmektir. (2.23) ### EKONOMİK ALANIN ÖZERKLEŞMESİ * "Başlangıçta üretimin isteklendirilmesi için araç olarak görülen şey, üreticiye yabancı bir ilişki haline gelir." (1.75) Wood'un Lockeçu anlayışı anlattığı gibi. Verimi arttırmak bir amaç olur ve bir piyasa zoru yaratır. Bu aşamada piyasa ilişkileri emeğe yabancı hale gelir ve kapitalizmin özgüllüğünü oluşturur. * "Değişim için değişim, metalar için değişimden ayrılır." > Para, amaç haline gelen araçtır. (1.78) * Dolaşım, kapitalizm öncesi ticaret toplumlarının da bir özelliğidir. (1.110) ### EVRİM TEORİSİ * p.41. Ayrıca bu sayfanın 18. Brumaire'deki alıntının olumlanması olduğunu da yazmışım. ### GEÇİM EKONOMİSİ * Eskilerin dünyası sınırlı bir tatmin sağlar. (1.362) ### GEÇİŞ KURAMLARI * Marx "toprak mülkiyetinin tarihi, gerçekte modern sermayenin oluşumunun tarihi sayılabilir," der. Burada kapitalizmin doğuşunda mülkiyet ilişkilerinin önemini itiraf eder gibidir ancak devamında geçiş ile ilgilenmediğini söyler. Hatta doğrudan sanayi kapitalizmi ile ilgilenir. (1.165) * İngiltere'de dış talebe dayalı olarak daha çok yün üretmek için daha çok tarım arazisinin koyun merasına dönüştürülmesinden bahseder Marx. Sanki bu kapitalizme geçiş konusunda bize bir çerçeve sunar. (1.168) * Ücretli emek klasik biçimiyle ancak modern toprak mülkiyetiyle yaratılır. Eski toprak sahibinin modern kapitalist toprak sahibi olması için işçilerini ücretle çalıştırması ve geçim için değil, kâr için üretmesi yeterlidir. Ücretli emek olmayınca sermaye, sermaye olmaktan çıkar. Dolayısıyla tam burada kapitalizmin kırda başladığını söyleyecekken bu sefer de Marx tarımda ücretli işçiliğin ancak modern sanayinin gelişmesinin yüksek bir düzeyinde olduğunu söyleyerek bu sefer sanayi kapitalizmine yönelir (1.185-187). Elimden geldiğince Wood'a bükmeye çalışsam da Marx'ın görüşleri Wood'un tezi ile çelişkili. * "Öyleyse sermaye (...) toprak mülkiyetinden, ya da (bu da bir olasılık olsa bile) loncadan değil, ticaretten ve tefecilikten sağlanan servetten oluşur." (1.377) der ancak devamında yaptığım açıklama Wood'un belirttiği gibi kapitalizmin kırda doğduğuna yönelik iddia ile çelişmez. * İngiltere'de büyütülen topraklar ve şehirlere sürülen mülksüzler. // Henry VII, Henry VIII * Feodal düzeni kent sanayisi, ticaret, modern tarım (hatta barut, baskı makinesi) gibi bazı buluşlar öldürmüştür. (2.31) * Feodalizmin çözülmesi aşamasında belirleyici olan şeylerden biri toprak mülkiyetinin değişilebilir bir değere, metaya dönüşmesi, devletsel düzenin tamamıyla sermayeye bağımlı olmasının bir ürünüdür. Halbuki bu ana kadar toprak, özel mülkiyet olduğu yerlerde bile sınırlı anlamda değişilebilir bir değerdi. Sermayeye bağımlılık, toprak mülkiyetinde de niteliksel bir dönüşüm yaratır. (2.195) * "Devredilemez, sonsuz denilen mülkiyetler ve bunlara uygun düşen değişmez mülkiyet ilişkileri, para karşısında çöker." (2.283) * İngiltere'nin dünya pazarı üzerindeki yıkıcı etkisi. (2.324-325) * (1) (i) Ücretli emeğe geçiş, ya köleleiğin ve serfliğin çözülmesiyle ya da (ii) doğulu ve slav halklarda olduğu gibi ortak mülkiyetin yok olmasıyla ortaya çıktı. (2) Ve bu süreçte sermaye varolan tüm sabitleri yıktı. (2.328) ### HUKUK VE ADALET * "En güçlünün hakkı" olarak ortaya konulabilecek despotik yönetimlerde bile bir hukuk vardır. Bu duruma "adaletsizlik" denemez. (1.26) ### İHTİYAÇLAR / GEREKSİNİMLER * "Kapitalist, işçileri tüketime yöneltmek, metalarına yeni çekicilikler bulmak, işçilerde yeni gereksinimler uyandırmak için her çareye başvurur." (1.194) [Sayers'a karşı] * Üretimin alt aşamalarında üretici güçler gelişmemiştir ancak yine de gerekli emek-zaman sınırlıdır çünkü gereksinimler azdır. (1.285) #GEÇİM EKONOMİSİ * Yeni gereksinimlerin yaratılması ve karşılanması, gereksinimleri maksimum olan insanın yaratılması, onun önündeki sınırların aşılması sermayenin eğilimidir. Yani artan ihtiyaçlar da üretim tarzından bağımsız değildir. (1.294) * 2.20'den sermayenin eğilimi üzerinden "gerekli gereksinimler" ve "yapay gereksinimler" olmak üzere iki gereksinim ortaya koyuyor gibi. 1.194'tekine benzer bir çerçeve aslında. Burada bahsettiğim kadar kolay değil tekrar okuyunca. Arada bir gerilim var gibi görünüyor. Bir taraftan lüks, gerekliliğe dönüşüyor ve doğal gerekliliği ortadan kaldırıyor, diğer taraftan yapay olan tarhisel bir gerekliliğe dönüşüyor. Karşıtlık doğal ile yapay (asgari ihtiyaçlar vs. gelişkin ihtiyaçlar) arasında mı yoksa gerekli gereksinim ile yapay gereksinim arasında mı? * Başlangıçta doğada bulunabilen ürünler, gereksinimler için yeterliydi ancak bu gereksinimler, "üretken güçlerle birlikte gelişir". (2.90 dipnot) ### İLK BİRİKİM * Paranın sermayeye dönüşebilmesi için büyük bir emek yığınının verili olması gerekir. Sermaye, kullanım değeri üretmez. (2.70-71) ### İNSAN DOĞASI * İnsan doğasının belirli bir görünüşü, tarihsel koşullardan soyutlanabilir. "Bütün tarihsel farkları silmek" olanaklıdır. (1.25) * "Yalıtılmış birey nasıl konuşamazsa, bir toprağı mül de edinemez. Kuşkusuz, hayvanların yaptığı gibi, bir öz olarak beslenebilir." (1.359) * Doğa, emeğin ilk nesnel koşuludur. Doğa, insanın inorganik bedenidir. Bir özne olarak da inorganik doğadır. Doğaya verilen zarar, insanın kendine zarar vermesidir. (1.362) ### KAPİTALİZM VE MODERNİZM - BİREYLİK * Kapitalizm öncesi ticaret merkezleri de bir bağımlılık ilişkisi gerektirmeli. Bence bu bireyliktir. Fransa, Hollanda gibi fırsat toplumlarında, şehirlerde görülür. (1.89-90) ### KAPİTALİZM ÖNCESİ ÜRETİM BİÇİMLERİ * Antik dünyanın temeli doğrudan zor altında gerçekleştiriken emeğe dayanır. Ortaçağ ise değişim değeri üretmeyen emek etkinliğidir. (1.157) * Bağımsızlaşmış servet iki biçimde ortaya çıkar: (1) Doğrudan zoraki çalışma: kölelik, (2) Dolaylı zoraki çalışma: ücretli emek. "Doğrudan zoraki çalışma karşısında servet sermaye olarak değil, egemenlik ilişkisi olarak vardır. (1.223) * (1.346) -------------|- ASYATİK ---- KÖLECİ/FEODAL ---- KAPİTALİST --- -------------|------------------------------------------------ ZOR ---------|-- YOK --------- VAR ---------- YOK ------ ÜCRETLİ EMEK |-- YOK --------- YOK ---------- VAR ------ * Doğulu komün, ortak toprak mülkiyeti üzerine kurulmuştur. [Kapitalizme geçişte sanırım] hem doğulu komün hem de doğulu olmayan özgür küçük toprak mülkiyetine sahip çiftçi bu süreçte EMEĞİNİN NESNEL KOŞULLARINDAN kopar (emek araç ve gereçlerinden). Emekçinin emeğinin nesnel koşullarıyla bu ilişkisi "bir mülkiyet ilişkisidir". "Bu, emeğin ve onun maddi ön koşullarının doğal birliğidir." (1.349) Demek ki doğulu komünde ve özgür köylünün durumunda emek yabancılaşmaz. Yabancılaşmaya (yabancılaşmış emeğe) neden olan emeğin nesnel koşullarından ayrılmadır, diyebiliriz. Bu da bir mülkiyet ilişkisi sorunudur. Bu sorunun sebebi de yukarıda son cümlede söylediği gibi doğal bir birliğin bozulmasıdır. Böyle bir distortion/disruptiondan daha sonra da bahsedecek. * Bu iki durumda da (komün ve özgür köylü) "emekçi, emekten bağımsız, nesnel bir varlığa sahiptir. Birey, kendi kendisine karşı mülk sahibi olarak, kendi gerçekliğinin koşulları üzerinde egemen olan efendi olarak davranır." ve devamı... Devamında bu emekçilerin farklı üretim tarzlarında hangi mülkiyet biçimleri altında oldukları, emek ve emek-gücü farkı gibi konulara değinmişim notlarda. (1.349-350) * Bu komünal koşullara ilkel, antik komünal ve asyatik toplumlar dahildir. "Tek tek her birey, ancak bu topluluğun üyesi olarak kendisini mülk sahibi ya da zilyedi sayar." (1.350) "BİRLİK, gerçek mülk sahibi ve ortak mülk sahipliğinin gerçek önkoşulu"dur. (1.351) * MÜLKİYET, kişisel bireyin, emeğinin nesnel koşullarıyla ilişkisidir. Yani bence yabancılaşma Grundrisse'de mülkiyet ilişkisi olarak karşımıza çıkar. (1.351) * Artı-emeğin bir kısmının ait olduğu despot, bütünü kucaklayan birliğin bir temsili olarak sunulur. Ancak bu artı emeğin bir kısmı despota giderken bir kısmı da kabilenin BİRLİĞİNİN MUTLULUĞUNA vakfedilir. Dolayısıyla burada artık-emek, yabancılaştırıcı ya da kötüleyici bir biçimde anlatılmaz. (1.351) Notun devamında buradan çıkan sonuçları ve feodalizmle farklarını sıraladım. (1.351) * Sulama kanalları asyalı halklarda çok önemlidir. Komünal artı-emeğin ürünü olan hizmetler, despotik hükümetin eseri gibi görünür. (1.352) * "Ortak mülkiyet -devlet mülkü, ager publicus olarak- burada özel mülkiyetten ayrıdır." Buna göre bireyin, topluluktan ayrı olarak mülk sahibi olduğu durum ÖZEL MÜLKİYETtir -ki bu ilk kısımda Sayers'ın yabancılaşma=kapitalist özel mülkiyet özdeşliğine eleştirime de bir destek. (1.352) * Marx Roma mülkiyet ilişkisini olumlar gibi görünür. Komünin bir parçası olduğu için toprak parçasının da sahibidir. "Komünün sürekliliği, bütün üyelerinin fazla zamanları komüne, savaş çalışmalarına vb. ait olan kendi kendine yeterli köylüler [bu köylüler servet biriktirmeye çalışmaz] olarak yeniden üretilmeleridir." (1.354) Birliğin bir üyesi olmanın verdiği hak olarak özel toprak sahipliği (Roma'da olduğu gibi (1.353)) toplumsal çıkarlarla çelişmez. Bu özel mülkiyetin koşulu toplumun iyiliği ve esenliğidir --yani kapitalist özel mülkiyet de aynı şekilde meşrulaştırılabilir aslında. Ancak kapitalist özel mülkiyette özel mülkiyetler hem rekabet halindedir hem de sınıflı toplumlarda özel mülkiyetler bir zilyedlik değil, artık-emek sonucudur. Bu da yabancılaşmış emektir. ** İlk kısımda komünal mülkiyet ve üretimden, ilkel, antik ve asyatik biçimlerde, sonrasında ise Roma'dan, kentlerin olduğu, özel mülkiyetin eşit ve topluluksla olduğu biçimden bahsetti -- SORU: Özel mülkiyet yabancılaşmış emek ise burada özel mülkiyet nasıl tanımlanacak? Buna bir bakmam lazım. * 354-355: Burada Roma için bahsettiği özel mülkiyet, özel toprak mülkiyeti emek sömürüsüne değil de bir savaş ganimetine (ager publicus) ve onun dağıtılmasına dayanıyor gibidir. Burada bahsettiği Roma'nın ilk dönemi tabi. Köleci Roma'dan bahsetmiyor pek. Doğu toplumlarında zilyedlik vardır, Roma'da bir tür yurttaşlara verilen özel mülkiyet. Bir de Germen toplumları var. Bu üç biçimde farklılaşan kent-kır ilişkisi 357'de ele alınır. Marx, kapitlaizm açısından kentlere büyük önem atfeder: "Kentte toplanma, topluluğa, bu sıfatıyla, iktisadi bir varlık kazandırır." * Marx, Cermenlerde devlet, dolayısıyla sınıf olmadığını söyler. Onlar ayrık yaşayan ailelerdir ve belirli duurmlarda bir araya gelirler. Varlık biçimler "bir arada oluş" değil, "bir araya geliş"tir. (1.357) * Asyatik biçimde bireyin mülkiyeti değil, zilyedliği vardır. Antikite'de (en net örnek Roma) özel toprak mülkiyetiyle çelişen bir devlet toprak mülkiyeti biçimi vardı. "Cermenik biçimde köylü, bir devletin yurttaşı, yani bir kent sakini değildir." Buna göre Antikitede ve Doğuda kent, dolayısıyla devlet vardır. Antikite'de (Roma'da) sınıflar var, Doğu'da ise kentte hükümdarlık karargahı var. (1.357-358) Bu üçünde de emeğin nesnel koşullarına sahip olanlar için yabancılaşmış emek yoktur. --Marx'ın Roma'da tam olarak hangi dönemden bahsettiğini bulmak için kullandığı kaynağa bak. !!!!!!!!!!!!!!!!! * Germenlerde bireysel toprak mülkiyeti komünal toprak mülkiyetinin karşıt biçimi olarak ortaya" çıkmamıştır. Germenlerde sınıf yok ama diğer ikisinde var. (1.358) * Bu bahsedilen türlerin tamamında emekçi, emeğin nesnel koşullarına sahiptir ve mülkiyet, bir topluluğun içinde bulunması nedeniyle onun hakkıdır. Bu mülkiyet, "yalıtık bireye toprağın yalnızca salt zilyedini verip ve mülkiyetini vermeyen ORTAKLAŞA MÜLKİYET olarak görülebilir." (1.360) * Kölelik ve serflikte "toplumun bir kısmı, ötekine, kendisinin yeniden üretiminin salt inorganik ve doğal koşulları olarak davranmıştır." der. Bu önemli. Öyleye diğer üretim tarzlarında sömürüye dayanan sınıf ilişkileri olmadığını ima eder gibidir. Bu da özellikle doğu toplumları tezini destekler. (1.363) * Kölelik ve serfliğin doğuşu, toprak üzerindeki mülkiyetin ele geçirilmesiyle birlikte onun üzerindeki organik ürünlerin mülkiyetinin de ele geçirilmesiyle doğar. Emekçi de üretimin koşullarından biri olarak ele geçirilmiş olur. (1.365) * Mülkiyet sistemindeki değişiklikle birlikte (işgal) kabile sisteminden kölelik ve serflik çıkar. (1.366) Bunun sonucu olarak da ilkel komünal yapı olumsuz bir biçimde belirlenir. Yani kölelik ve serflik, ilkel komünal yapının olumsuzlanmasıdır diyebiliriz (1.365) * Kolektif varlıktan "özel mülk sahibi" olmaya geçilen yerde hem eşit statüye sahip yurttaş hem de onu ortak mülkiyetin paydaşı yapan ilişkiden ayrılınmış olur. Antik, doğu ve germenik biçimden köleci ve feodal topluma geçişte olan budur. Ama Marx için doğu toplumlarında bu neredeyse olanaksızdır (tam olarak ne olanaksızdır)? (1.367) * Asyatik biçimde "her bir birey, hiçbir zaman bir mülk sahibi haline gelmeyip, yalnızca bir ZİLYED olduğuna göre, kendisi, aslında, topluluğun birliğini içeren şeyin mülkü, kölesidir..." (1.366) * Klasik antikitede sermayeden ve Romalı ve Yunan kapitalistlerden söz etmenin çok yanlış olduğunu vurgular. (1.384) * Asya'da topluluklar arasında yollara gereksinim olmaması (çünkü kendi kendilerine yetiyorlardı) KOMÜNler arasında iletişim olmamasını sağlıyor, yalıtılmışlıkları, yaşamlarının değişmemesini sağlıyordu (ör. Hindistan). (2.18) * Sermaye altında işçilerin birliğine çıplak ZOR ile değil, mülkiyet ilişkilerinin ve piyasanın zoruyla ulaşılmıştır. (2.72) * ÖNEMLİ: "Sermayenin üretimi ile daha önceki üretim aşamaları arasındaki fark yalnızca BİÇİMSELDİR." (2.219) * ANTİKÇAĞ: Piyasaya bağımlılık yok. Para dolaşımı yavaş. İhtiyaçlar yeterli ölçüde karşılandığı için piyasa gelişmemiş gibi görünüyor. Alıcılar arasında rekabet göreli olarak sınırlıydı. (2.230) * "Feodal toprak mülkiyetinin istenç-dışı bozulması tefecilikle ve para ile gelişiyor." (2.281) * Değişim ilişkilerinin gelişmesinde coğrafi etkenler: Büyük kara ülkelerinde değişim çok fazla gelişmemişken (Rusya, Çin, Hindistan) sınırları yoğun olan yerlerde, kıyılarda ticaret daha çabuk gelişir. * 2.320'de beklenmedik bir şekilde el yazması bitiyor. Slavlarda ortak mülkiyetten bahseder ve sanırım Hindistan över. ### KAPİTALİZMİN GENİŞLEMESİ * Wood'un kapitalizmin yayılması konusundaki argümanına destek: (1) Bütün noktalarda üretim tarzını kendine uydurmak, onu sermayenin egemenliği altına sokmak, sermayenin zorunlu eğilimdir. (2) Dış pazarlar ve uluslararası ticaret ile ilgili olarak da rekabet, sermayenin kendi üretim tarzını egemen kılma tarzıdır. (2.186) ### KAPİTALİZMİN ÖZGÜLLÜĞÜ * Servetin kaynağının nesneden para üretici emek etkinliğine aktarılmasından önemli bir gelişme olarak bahseder (kapitalizm açısından). Wood da benzer bir biçimde Locke'u yorumluyordu. Marx ise A. Smith'ten bahseder. (1.39) * Burjuva sistemin (kapitalizmin) kötü yanı reformalarla giderilemez. Kapitalist toplumda ekonomik devrim, fiyatları, yani değişim değerini ortadan kaldırır. (1.64) * Kapitalizmin kendinden önceki tüm tarzlarla çelişkili olması. (1.85) * Değişim değerine dayanan toplumlara burjuva toplum der ve onları ticaret toplumlarından ayırır. Önceki dönemlerde değişim değeri vardıysa bile para-sermaye olarak karşımıza çıkmaz. (1.86) * Kapitalizm öncesinde emek etkinliği ve ürün tamamen değişime/piyasaya bağımlı halde değildir. Ancak bu, üreticinin emeğinin nesnel koşullarına sahip olduğu anlamına gelmez. Bu ögelerin kendisi dışında bir sınıf üyesinin mülkiyetine bağlı olması ile piyasaya bağlı olması farklı şeyler. Her iki durumda da sınıf mülkiyeti var ama birinde piyasa belirlenimi yok. (1.94) * Roma'da da para birikim aracı olarak kullanılıyordu, fetihlerle birlikte para yığılıyordu ancak bu para yeniden üretime değil, lüks tüketimine harcanıyordu. (1.138) Bu aşamaya kadar paranın ilk 3 belirleniminden bahseder. 4. belirlenimi ise yalnızca ücretli emeğin olduğu yerde karşımıza çıkar. Bu da sermaye olarak paradır. * Birikim tek başına üretimi arttırmaz. Antikçağda para arttıkça köle ücretleri de artıyor ama üretim verimliliği artmıyordu. Bu durum kapitalizmde değişti. (1.140) * Antikler de para yığıyordu ama burdan kapitalizm çıkmadı. Marx sanki kapitalizmin doğuşu para yığmanın doğal bir sonucuymuş gibi anlatır. Ama Wood bence daha ileri bir noktadadır ve kapitalizmin özgüllüğünün birikimde değil, Petty üzerine yazdıklarında olduğu gibi değerlendirme telkini asıl önemli olandır. (1.146) * Modern üretimde değişim değeri ve dolaşım koşuldur ve fiyatlar üretimi, üretim fiyatları belirler. Yani üretimin belirleyicisi kullanım değerine ilişkin ihtiyaçlar değil, piyasa zorudur, diye yazmışım. (1.169) * Bence burada diğer üretim tarzlarından farklı olarak "üretken güçlerin gelişmesini, gereksinimlerin genişlemesini, üretimin çok yanlı olmasını" sağlar sermaye. Wood haklı: Sadece kapitalizm böyle bir gelişim sağlar; Sayers haksız: İhtiyaçlar zorunlu olarak artmaz. (1.295) * Antikite'de en üretken toprak mülkiyetinin nasıl olduğu, en büyük servetin nasıl üretileceğine ilişkin tek bir araştırmaya dahi rastlamıyoruz. Tekil örnekler olsa da bunlar üretimin amacı olarak ortaya çıkmaz. Bunların derdi, en iyi yurttaşı hangi "mülkiyet tarzının yarattığıdır". Kendi başına bir amaç olarak servet, ortaçağ toplumundaki yahudiler gibi birkaç halkta görülür. Ama bunlar eski dünyanın gözeneklerinde yaşarlar. (1.361) * Eski anlayış, insanı her zaman üretimin amacı olarak görür. Modern anlayış ise insanın amacını üretim, üretimin amacını da servet olarak görür. Devamındaki cümlenin gelişinden de bu modern anlayışın burjuva-kapitalist anlayış olduğu anlaşılır. Bu dar burjuva anlayış kaldırılıp atılınca da üretilmiş olan tüm zenginlik insanlığın ORTAK ZENGİNLİKi olur. Özel mülk olarak edinilmez. (1.361) * Salt para-servetin varlığı kendi başına sermaye ile sonuçlanmaz. Öyle olsa Roma ve Bizans'ta kapitalistleşme olurdu. Ama buralarda ticaretin gelişmesi kapitalizme değil, kırın kent üzerinde egemenliğiyle sonuçlandı. (1.378) * Kapitalizmin kentteki doğuşu, kırdaki üretimin çözülmesini gerektirir. İlk birikim sürecini burada kısaca anlatır. Kentsel zanaatların endüstrileşemememsinin sebebini kırdaki üretimin tamamen değişim değerine odaklanmamış olması olarak belirtir. Bu sürecin başlatıcısı ile aristokratların küçük toprak sahibi köylüleri topraklarındna sürerek mülksüzleştirmesi ve tarımda kapitalizmi başlatmasıdır. (1.383) * Zanaat emeğinin amacı para üretmek değil, zanaat olarak var olmaktır. Demek ki Wood'un dediği gibi kapitalizmin özgül yanlarından biri üretim ve serveti artırmaya yönelik eğilimdir. (1.384) * Sermayenin (kapitalizmin) onu bütün önceki üretim aşamalarından ayıran evrensel eğilimi "kendi doğasıyla sınırlanmış olmasına karşın, üretici güçlerin evrensel gelişmesi yolunda" çaba göstermesidir. Bu, Wood'un sadece kapitalizmin üretici güçleri ilerletme eğilimi olduğu tezini doğrular. (2.30) * Kapitalizmin ayırt edici özelliği olarak artık-emeği değil ama artık-değeri ortaya koyabiliriz. Ancak bu kapitalizmin var olması için yeter koşul değildir. Artık-değer her ne kadar piyasanın varlığını gerektirse de bunu diğer üretim tarzlarında da görebiliyoruz. Dolayısıyla bir diğer koşul, s.80'de (2. cilt) Marx'ın yazdığı gibi "Kapitalist üretimin amacı değerdir (para), meta, kullanım değeri vb. değildir." Bu nedenle Marx, s.22'de (2. cilt) askerlerin emeğinin kullanım değerlerini kullanan Roma devleti ile asker arasındaki ilişkinin ücretli-emek ilişkisi olmadığını, özsel olarak farklı olduğunu belirtir. (biçimsel olarak ücretli emek ama bizim ona yüklediğimiz anlam farklı demek istiyor gibidir.) Ancak tek başına değişim-değeri de kapitalizmi anlamak için yeterli değildir. Bunun yanında değişim değeri ile elde edilen kârın tekrar üretime dahil edilmesi gerekecektir. Böylece para, para-sermaye ya da bir diğer deyişle kapital olur. (2.68'in altına aldığı not.) * Daha önceki üretim tarzlarındna farklı olarak sermaye, bilginin ve deneyimin ilerlemesini kaparak kendi gücü haline getirmiştir. Daha önceki üretim tarzlarında bilgi ve yüksek kültür bir lüks, yüksek çevrelerin tüketimi iken sermaye, tarihsel ilerlemeyi servetin hizmetine koşmak için onu tutsak etmiştir. Aynı para ve servete yaptığı gibi onu üretime sokar. (2.71) * ÖNEMLİ: "Sermayenin üretimi ile daha önceki üretim aşamaları arasındaki fark yalnızca BİÇİMSELDİR." (2.219) ### KİŞİSEL BAĞIMLILIK İLİŞKİLERİ VS. NESNEL BAĞIMLILIK İLİŞKİLERİ * Marx için nesnel bağımlılık ilişkileri çok bariz bir biçimde soyutlama, soyut emek, meta fetişizmi ve ekonomik yabancılaşma bağlamına uygundur. (1.90) ### LÜKS * Eski toplumlarda lüksün oynadığı rol ile modern toplumda lüksün rolü ayrıdır. (1.294) Eski toplumlarda lüks üretim, köleci rejimin zorunlu sonucuydu. Eski devlet sisteminin yıkılışını tanımlayan aşırı üretim değil, aşırı ve çılgın tüketimdir. (1.317) * Kapitalist üretim öncesi artık genelde tekrar üretime alınmaz, lüks tüketimde kullanılırdı. (1.348) ### MAKİNELER * Makineler, canlı emeğe yabancıdır. Makineler, birleşmiş emekçilerin mülkiyeti haline gelince toplumsal üretimin aracıları olmaktan çıkmayacaklardır. -------------------| ÜRETİM |-----------------------------------------------| BÖLÜŞÜM/DAĞITIM |---------------------- --------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- (a)-------------- Ücretli-emek ------------------------------------- Makinelerin işçilere ait olmaması -------------- (b)-- Ücretli-emeğe dayanmayan yeni üretim temeli ------------- Makineler, birleşmiş emekçilerin ortak mülkiyeti ---- --------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- ### MESZAROS ELEŞTİRİSİ * Burjuva ekonomisi bize önceki çağların ekonomisinin anahtarını verebilir. Ama bunları özdeşleştirmemeli. (1.41) * Ücretli-emek her zaman sermaye üretmez. (2.22) ### META * "Burjuva servetin ortaya çıktığı ilk kategori, meta kategorisidir. Metanın kendisi iki belirlenimin birliği olarak kendini gösterir." Meta kullanım-değeri ve değişim-değeridir. META: "Kullanım değeri metaya nasıl dönüşür? Değişim-değerinin taşıyıcısı olarak." (2.319) ### MODERN SANAYİ VE KREDİ * "Modern sanayinin kuruluşu bir kredi yığılımı (bankacılık) ile oldu." (1.53) ### MÜLKİYET * Her üretim mülk edinmedir ama bunun özel mülkiyet olmaıs gerekmez. Mülkiyet üretimin ön koşulu ve sonucuysa da bu ortak, komünal mülkiyet olabilir. Marx, genel olarak özel mülkiyetten bahsettiği durumlarda sınıflı toplumlardaki mülkiyet anlaşyışından bahsediyor gibi görünür. (1.25) * Özel mülkiyet, komünal mülkiyetten ve genel olarka mülkiyetten farklıdır. Sahiplik, mülkiyetten önce gelir. Aile ve kabile topluluklarında mülkiyet olmadığını söyler ama burada bahsettiği özel mülkiyettir. (1.38) * Mülkiyet, "üretim koşullarıyla, (bireyin) ancak kendisininmişçesine bilinçli ilişkisi ölçüsünde -ve orada, bu, her bireye göre, topluluk tarafından yasa gibi açıklanmış ve güvenceye alınmış ilişkidir -üreticinin varlığı..." der. Mülkiyet bir anlaşmadır, yasa ile koruma altına alınır, ayrıca bir "hak"tır. Salt bir "düşünce bağıntısı" değil, "etkinleşen" bağıntı içinde gerçekleştirilir. Yani pratik bir etkinliktir. (1.366) * Toplumu nihai olarak belirleyen üretim değil de sanki mülkiyet ilişkileriymiş gibi görünüyor: "mülk edinmenin gerçek süreci ne denli aynı kalırsa ... topluluk da o denli değişmeden kalır." (1.367) * Üretim tarzı ve sınıfsal ilişkilerin değişimi mülkiyet ilişkileirnde değişime dayanıyor gibi görünür, üretici güçlerin gelişimine değil. (1.367-368) Ama yine bu kısımda Marx sanki özel mülkiyetin oluşumu kent ile kır arasındaki çelişkiden kaynaklanıyormuş gibi yazar. * Sayfa sonunda söylediğine göre mülkiyet ilişkileri belirli bir toplum biçimine denk düşer. (2.31) ### NATÜRALİZM * p.45'teki "doğa" kelimesinin kullanımı, "nesnel olan her şeyi, bu bakımdan toplumu da kapsamaktadır." ### NORMATİF İÇERİKLER (AHLÂK vs.) * Emekçinin emeğini satması olağan dolaşımdır. Kapitalistin emekçinin emeğini sermaye arttırmada kullanması ise "yalnızca kötüye kullanmadır" (1.183). ### OBJECTIFICATION * Üretimde kişi nesneleşir. (1.26) ### NESNELEŞME (OBJECTIFICATION) vs. YABANCILAŞMA * "Her üretim bireyin bir nesneleşmesidir." (1.141) * "Burjuva ekonomistler toplumun belirli bir tarihsel gelişme aşamasına ilişkin düşüncelere kendilerini çıkmaz halinde öylesine kaptırmışlar ki, emeğin toplumsal güçlerinin nesneleştirilmesi gerekliliği, onlar için, canlı emek karşısında onun yabancılaşması gerekliliğinden ayrılmaz olarak görünür." (2.275) Bu aslında özel mülkiyet koşullarını norm olarak alan bir düşünme tarzıdır. Nedir bu burjuva anlayış? Emekçinin mülkiyetinin olmayışı ve nesneleşmiş emeğin (özel mülkiyetin) canlı emek üzerindeki mülkiyeti (ya da kapitalizmde ötekinin emeğinin sermaye tarafından mülk edinilmesi). Bu durumlar genel olarak özel mülkiyetli toplumlarda geçerlidir. Yani bu biçimde ele alınan bir yabancılaşma, kapitalizme özgü gibi görünmez. (2.276) ### PARA * Para trampadan üstündür. Zenginleşme tutkusu, kadın, silah gibi LÜKSlerden farklıdır ve belirli bir toplumsal gelişmeyi gerektirdiği gibi doğal değil, tarihseldir. Zenginleşme tutkusu toplumları sona erdirir. Değişim değerinin nexus rerum olması yalnızca kapitalizmde değğil, genel olarak tüccar halklarda görülür. (1.138) ### PİYASA / PAZAR * Piyasada genel çıkar, "bencil çıkarların tam tamına genelleşmesidir." (1.157) * "Ürün ancak pazarda metadır." (2.26) ### POLİTİKA / SİYASET * "İnsan başlangıçta -siyasal anlamda hiçbir biçimde bir ZOON POLİTİKON olmasa da bir generik varlık, bir kabile varlığı, bir sürü hayvanı olarak ortaya çıkar." der. Demek ki başlangıçtaki bu ilkel komünal toplum bir politik toplum değildir, diyebiliriz. Politik toplumun gereklerinden biri sanki bir yerde "meclis" olarak geçiyordu (1.357'de). (1.369) * "EGEMENLİK ilişkisi, bir başkasının iradesinin mülk edinilmesini öngörür. Hayvanlar gibi iradeden yoksun ..." (1.373) ### REKABET * REKABET sermayenin temel belirlenimidir. (1.298) * Rekabet, tarihsel olarak, korumaların kaldırılarak piyasa üzerindeki sınırlamaların kaldırılmasıyla ortaya çıkar. Bu açıdan kapitalizme özgü gibi görünür. (Bu sınırlamaların kapitalizm öncesi sınırlamalar olduğunu söyler -önceki bağlardan kurtulma gibi) (2.122) * Rekabet, özgür bireyselliğin varlık biçimi olarak görülmüştir ki bu bir saçmalıktır, der. Sermayeninse kendi gelişiminin önündeki engelleri kaldırdığından bahseder. Kapitalizm ezelden beri yoktur ancak gelişiminin önündeki engeller serbest rekabet koşullarında kalklar. Buna ekonomi ile politikanın birbirinden ayrılması da denebilir. (2.123) * "Sermayenin egemenliği serbest rekabetin koşuludur." Demek ki tekeller, törstler gibi şeyler sermayenin zayıfladığı durumlard akarşımıza çıkıyor. Demek ki neo-liberalizm sermayenin egemenliği üzerine kurulmuştur ve krizi de sermayenin zayıflığını gösterir. Öyleyse Marx kapitalizmi yalnızca serbest rekabet koşullarında düşünmez. Hatta Ricardo'yu bu nedenle eleştirir. Hatta kapitalizm, kendini engel olarak görmeye başlar başlamaz eski biçimlere sığınır, der. Ve yine demek ki kapitalizmin iç çelişkileri onu yok etmez, yeni önlemler almaya sevk eder. Ve yine anlaşılıyor ki sermaye sürekli gelişmez. Bazı durumlarda varlığını korumak için geri çekilir. (2.124) ### SERMAYE * Sermaye bütün toplum biçimlerinde bulunmaz. Aksini iddia etmek tarihsel değildir. (1.169) * Sermaye bir ilişkidir. Basit bir ilişki değil, bir süreçtir. (1.169-170) * Sermayenin koşulu, emek tarafından tüketilmesi ve yeniden üretilmesidir. (1.173) * Sermayede değer kendini korumaz, çoğaltmaya çalışır. (1.180) * Artı-emek, artı-zaman sermayenin kaynağıdır.Üretici güçlerin gelişmesi verimliliği ve artı-zamanı arttırır. (1.284) ### ÜRETİCİ GÜÇLER * "#DÜNYA PAZARI yaratma eğilimi, sermaye kavramının içinde verili olarak doğrudan vardır." (1.293) * "Semayenin olumlu özü" der. (1.296) * Kapitalizme içkin olan çelişkiler onu tehdit eder -ama onu zorunluolarak yıkar, demiyor. (1.296) * REKABET sermayenin temel belirlenimidir. (1.298) * Sermaye hem genişlemeye çalışır hem de genişlemeye bir engel koyar. Bu onun canlı bir çelişkisidir. (1.305) * Sermaye, artık-emeği Mısır kralları ya da Etrüsk papazlaraı gibi piramitlere vb. yatırmaz, yeniden bir canlı emekte değerlendirir. #KAPİTALİZMİN ÖZGÜLLÜĞÜ * "Genel olarak sermaye" (1.330) * Artı-emek, sermaye olarak iki biçimde görünür: nesnel emek koşulu ve öznel emek koşulu (1.332) #EMEĞİN NESNEL KOŞULLARI * Emek sermayeyi, sermaye emeği üretir. (1.334) Kapitalist işçiyi, işçi kapitalisti üretir. (1.339) * İlk sermaye para biriktirme yoluyla meydana gelebilir ama bu para artık emek sömürüsü yoluyla devindirilmelidir. Dolayısıyla sermaye tarihseldir. Burjuva iktisatçıların iddia ettiği gibi öncesiz-sonrasız bir varlığı yoktur. (1.340) * Sermayeyi basit dolaşım ilişkisinden ayıran, sermaye ve ücretli emeğin varlığı ve oluşumudur. (1.344) Dolaşım aracı olarak para vs. sermaye olarak para. (1.346) * Marx sermaye ve ücretli emeği karşılıklı olarak birbirini gerektiren ögeler olarak görür. (1.347) * Sermayenin önkoşulları: tefecilikle, ticari kârlarla para olarak biriktirilen taşınabilir servettir. (1.377) * Sermaye büyük bir güç olarak emeğin kolektif gücünü temellük eder. Üretimin tüm toplumsal güçleri sermayenin üretken güçleridir. İşçilerin fabrikalarda bir araya gelmesi de sermaye sayesindedir. Kapitalist üretim tarzı altında bir araya gelen işçiler için diğer işçiler, üretimin ve emeğin maddi koşullarını oluştururlar. Ama yine kendisi üretimin nesnel koşullarındna ayrılmış olan işçi için diğer işçiler (fellow-men) yabancıdır, ona yabancı görünürler. #YABANCILAŞMA * Sermayenin genel ilkesi nitelikli/karmaşık emeği ve doğrudan bedensel emeği gereksiz hale getirmektir. (2.69) * Kapitalist de kendi geçimi için çalışıyor olsaydı kapitalist olmazdı. (2.70) * Kâr, hem sermayenin sonucu, hem de onun oluşumunun koşuludur. (2.211) ### SERMAYE (SABİT ve DEĞİŞKEN/DÖNER) * "Her sermaye, aslında bir döner [değişken] sermayeden gelir ve sürekli olarak döner sermaye sırtından beslenmek zorundadır." (2.121) ### SERMAYE VE İKTİDAR * Sermaye sahibi yalnızca ekonomik alanda etkin değildir. Aynı zamanda başkalarının etkinlikleri üzerinde ve toplumsal servetler üzerinde de güç kurar. (1.84) ### SINIF SAVAŞI * "On saat çalışma için yapılan savaşım ..." (1.197) * Kapitalistin işi, yönetim vs. işçilik değildir. Öyle olsaydı zengin olamazdı. (1.216) * İşçiler emek güçlerini piyasada özgürce satamazlar. Piyasa güçleri onları emek güçlerini satmaya zorlar. "Hatta bazen değerinin altında satmaya zorlar." (1.245) ### SOYUT EMEK * "Sermayeyle ilişkisi içerisinde emekte söz konusu olan ... mutlak emek, soyut emek ..."tir. Dolayısıyla soyut emek, sermaye koşullarında vardır. (1.199) * "Sermaye karşısında emek, salt soyut biçimdir ..." Sermaye ile bir araya gelince ise gerçek etkinlik olur. (1.200) * Ücretli işçi, köleden farklı olarak bizzat dolaşımın bağımsız bir merkezidir. (1.303) #ÜCRETLİ EMEK ### SPECİES BEİNG * İnsanın türünün bilincinde olması (1.155) ### TARİHSEL AŞAMALAR * Burada Marx tarihsel süreçleri üçe ayırıyor: kişisel bağımlılık ilişkileri dönemi (ilkel biçimlerden feodalizme kadar), nesnel bağımlılığa dayalı kişisel bağımsızlık (kapitalizm -bireysellik ile kapitalizm ilişkisi önemli), özgür bireysellik (komünizm) - Bence oldukça sığ ve tartışmalı bir aşamalandırma. (1.84-85) (1.89) * Para kenara atılarak ya üretimin daha aşağı ya da daha üst bir aşamasına geçilir. (1.132) ### TARİHSEL MATERYALİZM * Bir toplum ve ona uygun olan üretim biçimi yalnızca üretici güçlerin gelişmesi ile değişmez / yok olmaz. Marx başka gerekçeler de verir: Nüfusun artması, yoksullaşma, savaş ve istila... Marx toplumun temelini yeniden üretim ilişkileri olarak görüyor ve bunun da belirleyeni aslında MÜLKİYET İLİŞKİLERİ diyebiliriz. Yani mülkiyet ilişkileri temel bir öneme sahip. (1.360) ### ÜCRETLİ EMEK * Ücretli emek kötülüktür. (1.54) * Ücretli emek, kapitalizmin değil ama sanki sanayi kapitalizminin bir koşulu gibi görünüyor. Wood'un söylediği gibi, tarım kapitalizmi ücretli emeğe dayanmayabilir ama Marx'ın söylediği gibi sanayi kapitalizmi zorunlu olarak ücretli emeğe dayanır. (1.139) * Basit dolaşımda mülkiyet, emek vasıtasıyla kendi ürününün ya da bir başkasının emeğinin ürününün sahibi olmaktır. Ancak değişim-değerinin ileri aşamasında emek ile mülkiyet birbirinden ayrılır ve emek, yabancı mülkiyeti yaratır. Mülkiyet, başkasının emeğine komuta eder bir duruma gelir. - Burdan çok da bir şey çıkmaz gibi (1.151) * İşçilere kârdan belli bir pay verme kısaca eleştirilir. (1.194) * "Ücretli emeği sürdürmek ve aynı zamanda sermayeyi ortadan kaldırmak, kendi kendiyle çelişen ve kendini yok eden bir istemdir." (1.209) * "Soyup soğana çevrilmiş özgür emekçiler." (1.379) * Romalılarda ordudaki askerler emek-güçlerini ücret karşılığında devlete satarlardı. Ancak bu (her ne kadar emek-gücünün serbest satışı olsa da) ÜCRETLİ EMEKten özsel olarak farklıdır çünkü devleti bu emek-gücünü "değer üretimi amacıyla satın almaz". Demek ki ücret karşılığı hizmet satın alınması, amaç değişim değeri ve sermaye yaratmak değilse bu bildiğimiz anlamda ücretli-emek değil, sadece ödemedir. (2.22) * VII. Henry dönemindeki ücretli çalışmadan bahseder. Bu dönemde ücretler piyasa koşullarında belirlenmez. Bu süreçte işçi arzı azdır ve halen ücretlerin belirlenmesi common law gibi yasalara bağlıdır. (2.191) * Bir ücretli çalışma kültürü olmadığı için malı mülkü olmayan kişi daha çok başıboş, haydut, dilenci olma eğilimindedir. Bu nedenle de bunu engelleyip ücretli işçi olmaya yönlendirecek yasalar çıkarılmıştır. Bu kısımda VIII. Henry'nin yaptıklarından bahseder. #İNGİLTERE'DE İLK BİRİKİM (2.192) * Ücretli emek(in) biçim yönünden tam gerçekleşmesi sermayenin gelişmesinin yalnızca belirli bir aşamasında olmuştur. Ücretli emeğin tam olarak gerçekleşmesini 18. yy sonunda çıraklık yasasının kaldırılmasına bağlar. (2.220) ### ÜRETİCİ GÜÇLER * Üretici güçlerin gelişimi önce refahı, sonra yoksulluğu arttırır. (1.245) * Sermaye üretici güçleri geliştirir. Ondna öncekiler ise sermaye açısından bakıldığında genel olarak engel olurlar. Ancak sermaye geliştikçe üretimin ve tüketimin engeli haline gelir. (1.300) * Marx burada üretici güçlerin en yüksek gelişmesiyle bireylerin en zengşn gelişmesini özdeşleştirir. Comninel için bu liberal bir görüştü. (2.31) * "Sermaye tarafından kaçınılmaz olarak dayatılan üretken güçlerin gelişmesi..." (2.88) * Bilimsel güç ve üretici güçlerin gelişmesi, toplumsal bireyin zengin gelişmesinin de koşuludur. (2.202) * Belirli bir noktadan sonra üretici güçlerin gelişmesi sermaye için bir engel haline gelir ve sermaye bu engelden kurtulmak ister. Üretimin bütün ögelerinin gelişmesi, kâr oranlarının düşmesiyle sonuçlanır. #KRİZ Bu düşmeyi önlemek için sermaye her yola başvuracak ve artı-emeğin niceliğini arttırmak için gerekli-emek miktarını mümkün olduğunca azaltacaktır. Bu da işçilerin durumunu daha da kötüleştirecektir. Bu çelişkiler de sistemi patlamalara, yıkımlara, bunalımlara götürür. AMA sermaye, sermayenin büyük bir bölümünün yok edilmesi sonucu, yeniden hareket edebileceği bir düzeye zorla ulaşır. (2.203) Daha önce de Marx, krizlere karşı sermayenin geri çekilebileceğinden bahsetmişti. Demek ki sermaye, her koşulda yaşamaya çalışan bir canavardır. Ama yine de Marx şöyle der: "Düzenli olarak ortaya çıkan bu yıkımlar, onların daha yüksek düzeyde yinelenmesine ve sonunda da sermayenin zorla (violent) yıkılmasına götürür." (204) BURADAN NE SONUÇ ÇIKAR? Sermaye, çelişkileri nedeniyle krizlere eğilimlidir ve bu krizler, zamanla daha sık ortaya çıkar. Marx burada nesnel koşulların eğiliminden bahseder ancak bir de bu krizleri aşmada kapitalistlerin geri çekilmelerinden bahseder. Yani bu süreç öznesiz, mekanik ve derminist değildir. Kapitalistler, kâr oranlarının azalmasına karşı önlemler alırlar, giderek daha çetin krizler, kapitalizmin "violent overthrow"u ile sonuçlanır (Penguin GR, 750). * Sermayeye maliyet getirmeyen üretici güçler, bilimsel güç ve nüfusun artışıdır. (2.216) -daha vardır herhalde. * Emeğin üretkenliğinin artması, sermayenin daha büyük bir bölümünün hammadde ve alet için yatırılmasını gerektirir. (2.222) * "Başka bir deyişle, ücretli emeğin genel varlığının, ücretli emekten önceki aşamalarda olduğundan daha ileri bir üretken güçler gelişmesini gerektirdiğini yadsıyan var mı?" Ve devamında sosyalistlerin yüksek istemlerinin ancak mevcut gelişmişliğin bir sonucu olduğunu vurgular. Üretici güçlerin gelişmiş olması, onların yüksek istemlerinin önkoşuludur. (2.330) ### ÜRÜNÜN YABANCI KARAKTERİ VE META FETİŞİZMİ * (1.84) (1.88) ### YABANCILAŞMA * Dolaşım ilişkilerinin soyutlanarak üreticiler üzerinde egemen konuma gelmesi pazar kaynaklı değil, piyasa kaynaklıdır. Burada fırsat değil, zorlama vardır. * Üretici güçlerin gelişimi ve dünya pazarı işçiyi değil, sermayeyi zenginleştirir ve böylece emek üzerinde egemen olan gücü büyütür. Kapitalist, emek sürecinin kumandanıdır. Bu süreç içinde emek, kendi güçlerini işçiye "yabancı" olarak koyar. Dolayısıyla işçi zayıflayıp fakirleşirken sermaye güçlenir. Yani yabancılaşma emek sürecinin kontrolüne sahip olmama gibi görünür. Süreç, emeğe dışsal, sermayenin kontrolündedir ancak sermaye de emeğin bir ürünüdür. (1.209) * Tam bir yabancılaşma tanımı var gibi: Artı-ürün olan artı-sermaye, ya da sermaye, canlı emek-gücünün karşısında, onun kendi ürünü ve sonucu olarka ortaya çıktığı şeyin karşısında, bağımsızlaşmış, yabancı, dışsal bir güç olarak canlı-emeğin kendisinden bağımsız, yani canlı emeğin kontrolü dışında olan koşullar altında, canlı-emek gücünü tüketir ve kullanır. (1.332) Bu ifadeler yabancılaşmayı anlattığı gibi aslında kapitalizmle sınırlı bir yabancılaşmayı da ifade etmemektedir. * Canlı emek-gücü karşısında nesnel emek koşulları yabancıdır. Bu nesnel emek koşulları, sermayedir (kapitalizmde diyeyim) ve canlı emeğin karşısına ötekinin mülkiyeti olarak çıkar. Yani ötekinin mülkiyeti olması, canlı-emeğin koşullar üzerindeki kontrolünü ortadan kaldırarak onu yabancı kılar. (1.333) * ÖNEMLİ: Yabancılaşma üzerine ve emek süreci üzerinde egemenlik ilişkisi (1.334-335-336) * "Bileşikliği içinde bu emek [artık-emek sanırım], yabancı bir istence ve yabancı bir zekaya hizmet eder durumdadır, onun tarafından yönetilir." (1.348) * Yabancılaşmış emeğin ürünü = emeğin yabancılaşmış ürünü: Burada Marx, A.W. Wood'un "skolastik" dediği görüşü tekrarlar. (2.113) * #KAPİTALİSTİN YABANCILAŞMASI: "Serbest rekabette sermayelerin birbiri üzerindeki, emek vb. üzerindeki karşılıklı zorlaması (işçilerin kendi aralarındaki rekabet), sermayelerin rekabetinin ancak başka bir biçimidir..." demek ki işçinin işçiden yabancılaşması süreci (olgusu) sermaye için de geçerlidir. (2.124) *** Artık emekçiden iki biçimde çekilir: politik araçlarla ya da iktisadi araçlarla. Bu artığın politik araçlarla çekilmesi ya da sömürülmesi, yabancılaşmış emek ile politik yabancılaşmanın aynı anda var olduğunu gösterir. İktisadi araçlara dayanıyorsa, yabancılaşmış emek ve ekonomik yabancılaşma var. Örneğin antik yunanda kendi işini yapan ve emeğinin sömürülmediği özgür emekçi/zanaatkar için emeğin yabancılaşması yoktur, sadece devlet yönetimine dahil olamadığı sürece politik yabancılaşma vardır. Kapitalizmde hem yabancılaşmış emek hem de iktisadi yabancılaşma vardır: İşçinin durumu, onun metalarla ilişkisi ve meta fetişizmi. Toplumsal yabancılaşma ise çok farklı bir kategoriyi oluşturur. * "Yabancılaştırma"yı elden çıkarma anlamında kullanır. (2.312) ### YÖNTEM * Marx'ın bilimsel yönetmi: Genelden tikele, sonra tekrar genele. (1.36) * Metodolojik bireyciliğe karşı (1.125) ### ZORAKİ ÇALIŞMA * Kapitalist çalışma bir zorla çalışmadır. Başka seçenek olmadığı için çalışılır. (1.379) * Sermaye altında işçilerin birliğine çıplak ZOR ile değil, mülkiyet ilişkilerinin ve piyasanın zoruyla ulaşılmıştır. (2.72) ### ZORUNLULUK VE ÖZGÜRLÜK ALANLARI * Geçim araçlarının üretimi için ne kadar az zaman harcanırsa maddi ve tinsel diğer üretimler ve kişinin kendini geliştirmesi için o kadar boş zamanı kalır geriye. (1.97) * "İşgününün ikinci yarısı [ilk yarısı zorunlu emekti] zorlama çalışmadır; artı-emektir." Marx için artı-emek zorlama çalışmadır. (1.222) #ZORAKİ ÇALIŞMA * "Yeniden-üretim [reproduction of individuals - üst paragrafta bahsediyor ve genel olarak insanın kendi varlığını sürdürmek için yaptıklarına gönderme yapıyor] sürecinin kendisi yalnızca nesnel koşulları değiştirmekle kalmaz ... üreticilerin kendilerinde yeni nitelikleri ortaya çıkararak, üretim içinde kendilerini dönüştürerek ve geliştirerek, yeni güçler ve yeni anlayışlar, yeni ilişki biçimleri, yeni gereksinimler ve yeni bir dil oluşturarak, onları da birlikte değiştirirler." (1.367) ::: "In the act of reproduction itself are changed not only the objective conditions—e.g. village becomes city, the wilderness becomes cultivated clearings, etc.—but also the producers, who transform themselves in that they evolve new qualities from within themselves, develop through production new powers and new ideas, new modes of intercourse, new needs, and new speech." (MECW28.418) * Smith eleştirisinin bulunduğu ve emek dışında huzur, mutluluk ve özgürlük bulmayı eleştiren fikirler burada. Bu durumun köle, serf ve ücretli emek için geçerli olduğunu söyler. (2.89-90) * (2.170-171) * Owen işçileri kapitalistin köleleri olarak tanımlarken zorla işe koşulan bu işçilerin ev rahatlığı, boş zamanı ellerinden alınmıştır, diyor. Owen'a göre bu serbest zaman, ev rahatlığı, açık hava eğlenceleri gibi şeylerden oluşuyor. (2.172) * "Dinginliğin özverisi olan şey, tembelliğin, özgürlüksüzlüğün, mutsuzluğun özverisi, yani olumsuz bir durumun yadsınması olarak da adlandırılabilir." Dolayısıyla Marx, bu tip bir boş zamanı yadsır. (2.91 -sanırım ikinci cilt) * ÖNEMLİ: Her ne kadar compatibilist approach iki alan arasında bir compatible difference olduğunu söylese de ve özünde compatible difference'ın bir özelliği de aynı anda aynı yerde birlikte bulunabilmek olsa da compatibilist approach yaklaşımında özgürlük ve zorunluluk alanları aynı anda ve aynı yerde bulunmaz. Bu ikisi sadece özgürlüğü ve birbirlerini dışlamaz. Yoksa farklı alanlar olarak kalmaya devam ederler. ************** * Değişim değeri ve para eninde sonunda sermaye ve ücretli emeğe mi yol açacak? (1.160) 161 ve önceki-sonraki sayfalarda aslında bu soruya "hayır" denir. Ekonomik koşullar her yer de aynı değildir ve somut özgüllükler önemlidir. Bu somutları soyuttan çıkararak çocukça bir indirgeme yapılamaz. Değişim ilişkileri ve pazar İngiltere'de de Avrupa'da da vardı ama özgül mülkiyet ilişkileri İngiltere'de kapitalizmle sonuçlanmasını sağladı. Ama 163'te yine bir evrim süreci içinde para-sermaye ilişkisini ele alır ki yine bir doğal zorunluluk biçimi altında sanki. Ama Darwin'in teorisi elbette Aristoteles'ten farklı olduğu için benim düşüncem halen doğru görünüyor. (1.163) * "Sürecin başınd aonun ön varsayımı ve ön koşulu olarak ortaya çıkmayan, sürecin sonunda da ortaya çıkamaz." (1.205) Bu ifade 44EY'de AW Wood'un eleştirdiği görüştü. Aynı görüşü Grundrisse'de tekrar eder Marx. * Doğal ve toplumsalı aynı anlamda kullanır. (1.286) * MESZAROS gibilerin eleştirisi. (1.296) --- EMEĞİN NESNEL KOŞULLARI MAKALESİ --- * Emeğin nesnel koşulları nedir? Toprak, hammadde, geçim araçları, iş aletleri para ya da bunların tümü. (1.375) * Tam bir yabancılaşma tanımı var gibi: Artı-ürün olan artı-sermaye, ya da sermaye, canlı emek-gücünün karşısında, onun kendi ürünü ve sonucu olarka ortaya çıktığı şeyin karşısında, bağımsızlaşmış, yabancı, dışsal bir güç olarak canlı-emeğin kendisinden bağımsız, yani canlı emeğin kontrolü dışında olan koşullar altında, canlı-emek gücünü tüketir ve kullanır. (1.332) Bu ifadeler yabancılaşmayı anlattığı gibi aslında kapitalizmle sınırlı bir yabancılaşmayı da ifade etmemektedir. * Canlı emek-gücü karşısında nesnel emek koşulları yabancıdır. Bu nesnel emek koşulları, sermayedir (kapitalizmde diyeyim) ve canlı emeğin karşısına ötekinin mülkiyeti olarak çıkar. Yani ötekinin mülkiyeti olması, canlı-emeğin koşullar üzerindeki kontrolünü ortadan kaldırarak onu yabancı kılar. (1.333) * Canlı emeğin nesnel koşullarından ayrılışı yabancılaşma gibi ortaya konur. "Nesnel koşulların varoluşu ... yabancı bir özneye aittir." der. Feodalizmde de mülkiyet ilişkisi üzerinden emeğin nesnel koşulları üzerinde emekçinin kontrolü yoktur. (1.341) * Burada yabancıl olarak görülen malzeme, alet ve ürün, hatta kendi emeği bile "ötekinin mülkiyeti" olarak işçinin karşısına çıkar. Burada sık sık "yabancı" kavramını "ötekinin mülkiyeti" bağlamında kullanır Marx. Ancak ötekinin mülkiyetini yabancılaşma yapan şey salt hukuki bir temel değil, emekçinin onunla ilişkisidir. İşçi, bu mülkiyet ilişkisine ilgisiz değildir. Onun koşulları altında, onunla, onu üretir. Burada bir ilişki ve süreç vardır. Hatta onu üretip uzaya yollamamıştır. Ürünüyle halen düşmanca bir ilişki içindedir. (1.342) * Piyasada işçinin işveren karşısında "eşit ve serbest" oluşu, yani işçinin piyasadaki özgürlüğü "biçimsel"dir ve "aldatıcı [bir] görüntü"dür. (1.343) * İki argüman sunulabilir: Önceki biçimlerde emekçi de mülktür. Birinde efendiye, diğerinde toprağa bağlıdır. Dolayısıyla aynı mülkiyet kategorisi altında olduğundan öznel koşul nesnel koşuldan ayrılmamıştır. İkincisi de emekçi, emeğinin mülkiyetine sahip olabilecek bir öznelliğe sahip değildir. Bu durumda da yabancılaşma zaten mümkün olmaz. Aydınlanma ve modernizm henüz öznellik ve mülkiyet hakkı yaratmamıştır (bu anlayış emekçiyi konuşan araç olarak gören antik aristokrat görüşün bir uzantısıdır).Yukarıda da belirtildiği gibi özgürleşme denen şey, yani işçinin emeğinin mülkiyetine sahip olması ve pazarda onu özgürce satabilmesi biçimseldir. Bu iki görüşü eleştireceğim. * 344'te köle, serf ve işçinin kime ait olduğuna ilişkin ayrımları sıralar Marx. Sınıf ilişkileri, farklı mülkiyet ilişkileri üzerinde temellenir. Yani bu sınıflar arasındaki tek fark üretim araçları farkı ya da sömürü araçları/yöntemleri farkı değil. Esas fark mülkiyet ilişkileri. #SINIFLAR VE MÜLKİYET İLİŞKİLERİ * Ücretli emeğin önkoşulu ve sermayenin tarihsel koşulu özgür emek ve bu emeğin tüketim için değil ama parayı yeniden üretmek için kullanılmasıdır. Burada özgür emek, gerçekleşmesinin NESNEL KOŞULLARINDAN kopar. Bu da sermayenin ve ücretli emeğin bir başka koşuludur. (1.349) * Doğulu komün, ortak toprak mülkiyeti üzerine kurulmuştur. [Kapitalizme geçişte sanırım] hem doğulu komün hem de doğulu olmayan özgür küçük toprak mülkiyetine sahip çiftçi bu süreçte EMEĞİNİN NESNEL KOŞULLARINDAN kopar (emek araç ve gereçlerinden). Emekçinin emeğinin nesnel koşullarıyla bu ilişkisi "bir mülkiyet ilişkisidir". "Bu, emeğin ve onun maddi ön koşullarının doğal birliğidir." (1.349) Demek ki doğulu komünde ve özgür köylünün durumunda emek yabancılaşmaz. Yabancılaşmaya (yabancılaşmış emeğe) neden olan emeğin nesnel koşullarından ayrılmadır, diyebiliriz. Bu da bir mülkiyet ilişkisi sorunudur. Bu sorunun sebebi de yukarıda son cümlede söylediği gibi doğal bir birliğin bozulmasıdır. Böyle bir distortion/disruptiondan daha sonra da bahsedecek. * Bu iki durumda da (komün ve özgür köylü) "emekçi, emekten bağımsız, nesnel bir varlığa sahiptir. Birey, kendi kendisine karşı mülk sahibi olarak, kendi gerçekliğinin koşulları üzerinde egemen olan efendi olarak davranır." ve devamı... Devamında bu emekçilerin farklı üretim tarzlarında hangi mülkiyet biçimleri altında oldukları, emek ve emek-gücü farkı gibi konulara değinmişim notlarda. (1.349-350) Şu yukarıda "iki argüman"da bahsettiğim mesele ile ilişkili. * Köle ve serfin birer mal olarak ele alınmasına yönelik Marx, "kölenin kendi emeğinin nesnel koşullarıyla ilişkisinin hiçbir türünden söz edilemez." der ve devamı... Antik, doğu ve germen toplumlarda emekçiler mülk sahibi ve özgürdürler ancak durum köle ve serf için DEGRADATION'dır. Ama "söz edilemez" demek nedir? Ayrı değiller mi? Diğer tarzların emekçileriyle aradaki fark bu değil mi? (1.363) * Kölelik ve serfliğin doğuşu, toprak üzerindeki mülkiyetin ele geçirilmesiyle birlikte onun üzerindeki organik ürünlerin mülkiyetinin de ele geçirilmesiyle doğar. Emekçi de üretimin koşullarından biri olarak ele geçirilmiş olur. (1.365) - demek ki serflik ve kölelikte emekçi de emek araçları gibi mülkiyeti üst sınıfa ait olan ögelerdir. * "Emeğin kendisi bir kez üretimin nesnel koşulları arasında yer aldı mı (kölelikte ve serflikte olduğu gibi) ..." Daha önce Marx, bu iki üretim tarzında emekçinin emeğin herhangi bir biçimde ilişkisinden söz edilemeyeceğini söylemişti. Burada ise söz ediyor, ama ayrık bir bağlamda değil: Bu emekçiler, "özgür" olmadıkları için emeğin öznel koşullarını değil, nesnel koşullarını oluşturuyorlar. Özne olarak nesneden ayrılmış olma durumu yok -zaten nesneler. (1.372) Çok hegelci değil mi bu ya? * Kapitalizme geçiş sürecinde kırda ve kentte nasıl dönüşümler olduğu, üreticilerin nasıl emeklerinin nesnel koşullarından ayrıldıkları belirtilir (1.374-375). Bu kısımla ilgili UZUN UZUN notlarım var defterde. Temelde bütün bu çözülme süreci, kullanım-değeri için üretimden değişim-değeri için üretime geçişi anlatır. Bu çözülme süreci, mülkleri olmayan bir halkın bireylerini potansiyel özgür ücretli işçiler haline getirir ve onları, emeklerini satmak zorunda bırakır. #ÜCRETLİ EMEK, #ÜCRETLİ İŞÇİ "Ama şu kadarı açıktır: belirli bir bireyler yığınını -şu ya da bu biçimde- emeğin nesnel koşullarıyla..." ayırmış olan bu süreç [Marx burada nesnel koşulları yazar] onları ÖZGÜR emekçilere dönüştürmüştür. (1.375) Notlarımda bir önceki sayfada ise bu ücretli emekçilere dönüşecek olanların yeomanlığın, özgür küçük toprak sahipliğinin ve kiracılığın, kentte ise loncaların çözülmesiyle mülksüzleşenler olduğunu anlatmıştım. Bu özgürleşmiş emekçiler, sermaye biçimine bürünmüş olan emeğin nesnel koşullarıyla karşı karşıya gelirler (1.375-376). * Burada kapitalizm dahilinde yer alan emeğin nesnel koşulları altında mülk sahibi olmayan özgür emekçiye iki tür geçiş vardır. 1) Önceki safhada bahsedilen ve benim emeğin nesnel koşullarından ayrılmamış olarak tabir ettiğim küçük toprak sahibi özgür köylülük ya da lonca zanaatçısından. 2) Emeğin nesnel koşullarından ayrılmış olan ve özgür olmayan (ABD örneğin) köle ve lorda bağlı olan serflikten. Bahsedilen kapitalizm süreci bu iki ilişki tarzını da çözer. (1.n375) * Özellikle de yukarıdaki 1. seçeneğe uygun düşecek biçimde Marx şöyle der: Kapitalizme ve ücretli emeğe giden bu süreç, "o güne kadar birbirlerine bağlı olan ögelerin ayrılması süreci olmuştur." (1.376) * "Bu süreç sayesinde kapitalist, bir toprak mülkiyeti (ya da genel olarak mülkiyet) ile emek arasına (tarihsel) aracı kişi olarak girer." (1.377) Burada bahsettiği, büyük oranda n375.1'deki duruma tekabül eder ki emeğin nesnel koşullarına sahip olanları onlardan ayıran olarak görür: kırsal mülkiyet, toprak sahibi köylü ya da lonca zanaatçısı. * "This material, immediately sensuous private property is the material, sensuous expression of estranged human life." der 44EY, 3rd kısımda. Buradan anlaşıldığı kadarıyla özel mülkiyet, yabancılaşmış yaşamın bir ürünüdür. Bunu bir önceki özel mülkiyet = yabancılaşmış emek ifadesi ile karşılaştırınca sanki yabancılaşmış yaşam ile yabancılaşmış emek aynı şeymiş gibi görünür. Alıntılanan cümlenin olduğu pasajın devamında ise özel mülkiyetin olumlu bir biçimde aşılmasının tüm yabancılaşmayı ortadan kaldıracağını söyler: dinden, aileden ve devletten bir geri dönmedir bu. Çünkü bunlar yabancılaşmış formlardır. Marx, burada özel mülkiyet kaynaklı bu insan yabancılaşmasının iki veçhesini dini yabancılaşma ve ekonomik yabancılaşma olarak tanımlar. Ancak ilki bir bilinç durumuyken gerçek hayatta olan ekonomik yabancılaşmadır. Öyleyse yabancılaşmış emeğin genel olarak özel mülkiyetten kaynaklandığını Grundrisse'den çıkartabiliyoruz. Burada ise buna denk düşen şeyin ekonomik yabancılaşma olduğunu söyleyebiliriz. Yani Yabancılaşmış emek => özel mülkiyet => ekonomik yabancılaşma. Bu ekonomik yabancılaşmayı karşıt sınıf ilişkilerinin olduğu toplumlarda görüyoruz. Pekiyi burada Marx'ın genel olarak "yabancılaşma" dediği ve çözümünü özel mülkiyetin aşılmasına bağladığı yabancılaşma tek yabancılaşma mı? Hayır, Marx politik ve toplumsal yabancılaşmaları göz ardı eder ya da yanlış bir biçimde ekonomik yabancılaşma altında çözer. Halbuki kapitalizm öncesinde ekonomik yabancılaşma politik biçim altında görünür. Şöyle ki Asyatik ve Antik toplumlarda salt politik yabancılaşma varken politik yabancılaşma altında içerilmiş ekonomik yabancılaşma, Marx'a göre antagonist sınıf çelişkileri olmaması nedeniyle yoktur (antik-yunan'da zanaatçı sömürülmez ancak devlet yönetiminden dışlanmıştır). Dolayısıyla ekonomik biçim altında bir ekonomik yabancılaşma da yoktur. Köleci ve feodal toplumda ise salt politik yabancılaşma yoktur. Ama politik yabancılaşma altında içerilmiş ekonomik yabancılaşma vardır. Artık, iktisadi yollarla değil, politik zor araçlarıyla çekilir. Dolayısıyla salt ekonomik yabancılaşma yoktur. Kapitalist toplumda ise politik yabancılaşma olduğu gibi ekonomik yabancılaşma da vardır ve bunlar bir birleri altında bulunmaz. Sosyalist toplumda politik yabancılaşma, demokratik süreçlerin başarısına göre yok olacakken (ama politik yabancılaşma var), özel mülkiyetin ve sömürünün ortadan kaldırılması hem ekonomik yabancılaşmayı hem de politik biçim altında içerilmiş ekonomik yabancılaşmayı ortadan kaldırır. Bu kısımları türsel ve görünümsel olarak ayırmak faydalı olabilir. Bu çerçevede toplumsal yabancılaşmayı ele almadım ve cermen ve komünist toplumda hangi yabancılaşma türleri olduğunu çözemedim. Komünistte yok da cermende durum ne? * Bu görüşün vardığı yer, ekonomik yabancılaşma ve yabancılaşmış emeğin sömürü olarak karşımıza çıkması, ama yabancılaşmanın kendisinin sömürü ile özdeş olmamasıdır. (Bu kısımda Comninel eleştireceğim.) * El yazmalarındaki "Private Property and Communism" kısmında özel mülkiyet ile yabancılaşmayı daha da yakından ilişkilendirir ve özel mülkiyetin ortadan kaldırılmasını tüm insan duyularının bütünlüklü bir özgürleşmesi olarak ele alır. * n375'te bahsettiğim ikili ilişkiden bahseder: 1. seçenekte (1.n375.1) "koruyuculuk, serflik ve angarya ilişkilerinden özgür" sınıflar vardır. n375.2'de ise mülkiyetin, emeğin nesnel koşullarından özgürleşmiş sınıflar (köle ve serf) vardır. Bu özgürleşme mülksüzlük anlamındadır. (1.379) * Emeğin nesnel koşullarından ayrılma iki biçimde ele alınabilir. Birincisi, mülkiyetine sahip olmama. İkincisi ise bir biçimde nesnel koşullarla karşılaşma. İkinci biçimden bahsediyor olabileceğine ait bir kullanım, 379'da, sermayenin emeğin özgürleşmüş öznel ve nesnel koşulları kendi egemenliği altında birleştirmesidir. Ortaya koymam gereken ilk sorun, bu iki kullanımdan hangisini desteklediğidir. Bu ikinci anlayışta, emekçi, kapitalist üretim altında emeğin nesnel koşullarından ayrılmaz ve bu ayrılma yalnızca bir üretim tarzından diğerine, bir mülkiyet biçiminden diğerine geçişte görülür. - Bir diğer argüman da emekçinin özgür olmadığı için öznel koşul sağlayamıyor olması (ki kapitalizm öncesi üretim tarzlarında özgür emekçiler de vardır). Ancak köle ve serfin bir öznellik unsuru olmadığı iddiasını nasıl gerekçelendirebiliriz? Antik dünyadaki köle ve ortaçağdaki köylü insanları bunun en net antitezi değil mi? * Kapitalizmde "emek ile mülkiyetin tamamıyla ayrılması"nı görürüz (1.381) * Semaye kavramı, emeğin kendi üretimi olan emeğin nesnel koşullarının "emek karşısında bir kişilik kazanmaları, ya da aynı şey demek olan, bunların emekçilerinden ayrı bir kişiliğin mülkü olarak bulunmaları demektir." (1.384) * "Dördüncü Bölümde görmüş olduğumuz gibi, parayı sermayeye dönüştürmek için meta üretiminin ve meta dolaşımının varlığı yetmiyordu. Bir yanda değer, yani para sahibinin, öte yanda değer yaratan özün sahibinin; bir yanda üretim ve geçim araçlarına sahip bulunan bir kimsenin, öte yanda emek gücünden başka hiçbir şeyi olmayan bir kimsenin, birbirlerinin karşısında alıcı ve satıcı olarak yer almaları gerekiyordu. Yani, emeğin ürünü ile emeğin kendisinin, emeğin nesnel koşulları ile öznel emek gücünün birbirlerinden ayrılması, gerçekte, kapitalist üretim sürecinin asıl temeli, hareket noktasıydı." (Kapital I, 551) -- İngilizcesi: "secondly, into a conceptual division, arising from the nature of the labour process, between the objective conditions of labour (the means of production) and its subjective conditions, purposively active capacity for labour, i.e. labour itself." - Buna göre nasıl olur da emeğin nesnel koşulları olan üretim araçlarının emekten ayrılışı kapitalizm için geçerli olurken kölelik için geçerli olmaz? * Bu kısım önemlidir. Değişim değerine dayalı üretimden bahsetse de burada Marx "emeğin, kendi nesnel koşullarıyla -ve bundan dolayı da onun kendisi tarafından yaratılmış nesnellik- ilişkisi, ötekinin mülkiyetiyle ilişkisi gibidir: EMEĞİN YABANCILAŞMASI." der. Burada "öteki" vurgusu 44EY'deki gibidir. Alakasız bir dışsal özne değil, karşıt sınıfın bir üyesidir. Bu nedenle emekçi ürettikçe fakirleşir ve ürünü/üretimi ona karşıt bir güç haline gelir. Mülkiyet, hukuksal yasa ile kabul edilmiş bir ilişki olsa da bazı durumlarda, yukarıda da değindiğim gibi hukuki değil ama örfi, rızaya dayalı da olabilir. (2.9) * "Yabancılaşmanın en aşırı biçimi" kapitalizm altındadır diyebiliriz sanırım. Marx öyle der gibi görünür (2.10) * "Serbest işçi kavramında onun bir yoksul olduğu zaten içerilir." Gücül bir yoksul. Artı-emeği kapitalist tarafından kullanılmazsa, işçi gerekli-emeğini gerçekleştiremez, kendi geçim araçlarını üretemez. (2.83) * ÖNEMLİ: "Sermayenin üretimi ile daha önceki üretim aşamaları arasındaki fark yalnızca BİÇİMSELDİR." (2.219) * "Emekçi doğal olarak, emeğin nesnel koşulları olmadan üretemez. Bu koşullar ise sermayede ondan ayrılır, onun karşısında bağımsızdır. [Çünkü kapitalistin mülkiyetidir]... -ki işçi bu koşullardan ayrılmış, onlara kapitalist sahip olmuştur." Son cümleciği "ama işçi bu koşulları kendi karşısında bağımsız olarak varolmuş görür" cümleciğine ilişkin söyler. Bu açıklama, yabancılaşma tanımına çok benzer. Emekçinin nesnel koşullarla yeniden bir araya gelmesi ancak sermaye koşullarında olur. Ancak genel olarak iki tür bir araya gelişten ya da aynı şekilde iki tür ayrılmadan bahsetmemiz gerekiyor. Birincisi, sermaye koşullarında bir araya gelme gibi bu nesnel koşullara ulaşma, aynı anda aynı yerde bulunma durumu olarak karşımıza çıkar. Bu bir araya gelmeden üretim mümkün değildir. Bu fiziksel bir ayrılma ve bir araya gelmedir. İkincisi ise mülkiyet ile ilişkilidir. İşçi, sermayenin boyunduruğu altında da emek araçlarından ayrıdır çünkü onların mülkiyetine sahip değildir. Bu yukarıdaki alıntılardan, ikincisinden bahsediyor gibi görünür ama bu meseleyi iyi oturtmam ve birinciden de bahsettiği yerleri çıkarmam lazım. Ancak yabancılaşma için ikinci açıklamaya dayanmak gerekiyor çünkü özel mülkiyet de yabancılaşmış emeğin sonucu. Birinci durumda emeğin nesnel koşullarıyla birleşme, malik sınıfın mülkiyeti altına girme ile mümkün oluyor ki bu durumda kölelik, serflik ve ücretli emek birbirine benzer: "Emekçi, yalnızca, emeğinin kendisi daha önce sermaye tarafından mülk edinilmişse, emeğin koşulları olarak bunları karşısında bulabilir." (2.267) * Yine bu kısımda yabancılaşma, emeğin nesnel koşullarının ayrı olması olarak açıklanır: "bağımsız olarak ... görünür..." (2.267) Emeğin nesnel koşullarıyla bir araya gelme ancak başkasının, karşıt sınıfın kontrolü altında olur ki bu tür bir emek süreci emekçinin kontrolü dışındadır ve kendi emeğinin de kontrolü onun dışındandır. Yabancı emektir. Emekçinin kendisi de bu koşullarda yabancılaşır. Demek ki yabancılaşmış emeği belirleyen mülkiyet ilişkileridir. (2.267) * 2.275 de tamamen bu konu ile ilgilidir. (1) Emeğin nesnel koşulları canlı emeğe karşı bağımsızlık kazanır. Kapitalizmin farkı, "toplumsal servetin yabancı ve egemen bir güç olarak emeğin karşısına giderek daha büyük boyutlarda çıkması"dır. (2) Bu sadece bir nesneleşme değil, yabancılaşmadır da çünkü sanki burada yabancılaşma, emeğin ürünü olan kendi koşullarını karşısında bağımsız olarak bulması, başkasının mülkiyeti olarak bulması anlamına gelir gibidir. "İşçiye ait olmayan, devredilmiş..." Benzer bir vurgu 44EY'de de vardı ama bu devretme aynı sınıf ya da bağımsız bireyler arasında bir devretme değil, karşıt sınıflar arasında bir devretmedir. Bu nedenle yabancılaşma için "hostile" olma şartı aranır. (3) Burada bir karşıt gücün oluşması söz konusudur ve bu nesneleştirme süreci, emek açısından bir elden çıkarma, sermaye açısından ise ötekinin emeğinin mal edinilmesidir: Bu "büktürme ve çevriltme" "EMEKÇİLERDE VE KAPİTALİSTLERDE yalnızca zihnin salt düşünüşü, yalnızca DÜŞÜNCE değil, bir GERÇEKTİR." Ama bu çevriltme (YABANCILAŞMA diyebiliriz) süreci tarihseldir ve "üretimin MUTLAK bir gerekliliği asla değildir." Tıpkı yabancılaşmanın nesneleşme olmaması gibi. * Burada Jan'dan bir alıntı yapıştırdım deftere. Bu alıntıda Marx, işçilerin kendilerinin sahip olduğu fabrikada yabancılaşmadıklarına yönelik bir anlatım var. Bu anlatım, 44EY ile paralel bir biçimde emeğin yabancılaşmasının özel mülkiyet ve emeğin nesnel koşullarından ayrılma ile aynı şey olduğunu gösterir gibidir. (jan Kandiyali, A Reply to James, p.4) ** YABANCILAŞMIŞ EMEK TOPLUMLARI: Özel mülkiyetin egemen olduğu ya da özel mülkiyetin komünal mülkiyetle çeliştiği toplumlar. Bu toplumlar, sınıfların varlığını gerektirir ancak sınıfların varlığı tek başına yeterli değildir. Bu sınıfların antagonist ilişki içinde bulunması gerekir. Böylece bir sınıfın emeği, mülk haline gelse bile altında mülk haline geldiği sınıf üretici sınıfı değil, karşıt sınıftır. Bu nedenle özel mülkiyet, yabancılaşmış emektir. Sadece bu koşullar altında. Yani özel mülkiyetin komünal mülkiyet ile çelişmediği üretim tarzları ve toplumlarda yabancılaşmış emek yoktur. Mesela kendi emeği vasıtasıyla kendine mülk edinme olarak "özel mülkiyet" ile yurttaş olarak pay sahibi olmaya / zilyedliğe dayanan özel mülkiyet Marx'ın belirttiği yabancılaşmış emek ile özdeş olan özel mülkiyet olamaz. ZİLYETLİK (POSSESSION): Yasal sahip olmadan farklı olarak sahip olma ve mülkiyet haklarının kullanılması demek olan elde tutma kavramı. (Sözlük, 44) * Neden fiyatlar ve değer birbirinden farklıdır? (2.242) KAPİTAL III, TR, ss.805-806: "her ne kadar özgürce yapılmış ve sözleşmeye bağlanmış bir anlaşmanın sonucu olarak görülse bile, özünde her zaman bir angarya olarak kalır..."