,

BİR DAKİKA

Prof. Dr. Barlas Eryürek

 

Prof. Oktay Bodur üç sene evvel o melun hastalıktan ölün eşini kendi doğduğu topraklarda Silifke’de bir köy mezarlığında toprağa vermişti. Eşi Türkiye’ye göçmüş bir ailenin kızıydı. Yugoslavya’da doğmuş on yaşına kadar orada yaşamıştı. Hastalığının sonlarına doğru, ölümünden sonra Silifke’de inşa ettikleri bir köy evinin yanındaki mezarlıkta gömülmek istemişti. Yugoslavya’da başlayan hayat Silifke’nin bir köyündeki bir mezarlıkta noktalanmıştı. Oktay benim sınıf arkadaşımdı. Sessiz, kolay kızmayan, kolay arkadaşlık edilen bir kişiydi. Silifke’de doğmuş, Liseyi Silifke’de okumuş ve başarılı bir öğrenci olarak Teknik Üniversiteyi kazanarak İstanbul’a gelmişti. Onunla birlikte aynı üniversiteden mezun olduk, birlikte Teknik Üniversiteye asistan girdik. Eşiyle öğrenciliği sırasında tanışmış ve mezun olur olmaz evlenmişti. Güneş ve Özdeş adlı ikiz kızları oldu. Hayatı çocuklarını yetiştirme ve akademik olarak yükselme mücadelesiyle geçti.Kızlarının ikisi de üniversite bitirdi ve yuvadan uçtular.Tam eşiyle birlikte huzurlu bir hayat yaşayacakları sırada eşini kaybetti.Eşini kaybettiği yılın son gecesi ,yeni yıla çocukları ile birlikte Silifke’de eşinin mezarı başında girdiler.Eşinin son arzusu biraz daha yaşayıp yeni yıla ailecek Silifke’de  girmekti.

Sonraki yıllarda Oktay yeni hayatına uyum göstermek için çaba harcadı. Ancak yalnız yaşayamıyordu. Öyle ya, otuz küsur yıllık bir aile hayatından sonra bu dünyada yalnız kalıvermişti. Kendine evlenmek için bir eş aramaya başladı. Ancak kızları onun evlenmesine karşı çıkıyorlardı. Bu konuyu bizlere fazlaca açmasa da üzüldüğü belliydi. Hatta bir kaç sefer yıllarca eşiyle birlikte oturduğu, çocuklarını yetiştirdiği evden çocuklarının baskısı yüzünden ayrılmış bir gün bu kardeşinde bir gün o kardeşinde kalmıştı. Bu nedenle Üniversitedeki lojmanlarda oturmak için Rektörlüğe başvurdu. Dileği Lojmanlarda emekli olana kadar beş yıl oturmaktı. Rektörlük ona bir lojman tahsis etti. Tam o sıralarda Fransa’da yaşayan bir bayanla tanıştı ve arkadaş oldu. Birbirlerini sevdiler ve evlenmeye karar verdiler .

Bu arada Oktay yazları Ayşen Güven adlı bir bayanla Fransa’da geçirmeye başladı. Üniversitede arkadaşlar aramızda Oktay’ı konuşuyorduk. Bu sene üniversiteden emekli olup Fransa’ya yerleşme planları yapıyordu. Onu her gördüğümüzde Oktay evlendin mi diye takılıyorduk. İçimizden onun enerjisine ve hayata bağlılığına hayranlık duyuyorduk.

Oktay’ı geçen hafta üniversitenin açılışında yemek salonunda gördüm. Ben çıkıyordum o da yemek alıyordu.Bu nedenle konuşma imkanımız olmadı. Sonra bir daha görmedim.

Evvelki akşam kızlarından biri beni cep telefonumdan aradı .Oktay Silifke’de denize girerken  boğulmuştu.Başımdan aşağıya kaynar sular dökülüyormuş gibi oldu.Duyduklarıma inanamadım. Oktay bir deniz çocuğuydu. Çocukluğu Taşucu’nda geçmişti. Yüzmeyi çok iyi bilirdi. Ayrıca kilosu da çok azdı. Ama olan olmuş Oktay’ın hayat mücadelesi  Akdeniz’de sona ermişti.Gazetelerde şu haberler çıktı:

“Mersin'in Silifke ilçesine bağlı Taşucu beldesi sahilinde, denize açıldıktan bir süre sonra çırpınmaya başlayarak yardım isteyen arkadaşını kurtarmaya çalışan İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Oktay Bodur boğuldu.
Alınan bilgiye göre, Hasan Oktay Bodur, tatilini geçirmek üzere memleketi Silifke'ye geldi.

Prof. Dr. Bodur, arkadaşı Ayşen Güven ile Taşucu beldesi Kum Mahallesi sahilinden denize girdi. Bodur, açıldıktan bir süre sonra dalgalara kapılarak boğulma tehlikesi geçiren arkadaşına yardım etmek istedi. Arkadaşı Ayşen Güven, boğulmaktan kendi çabasıyla kurtulurken, Bodur suda kayboldu. Bodur'un cesedi, vatandaşlar tarafından denizden çıkarılarak Silifke Devlet Hastanesi morguna kaldırıldığı bildirildi.”

Çocukları onu dün Silifke’deki köy mezarlığında eşinin yanında toprağa verdiler.

Onun da Silifke’de başlayan hayatı yine Silifke’de noktalandı.

Tanrı taksiratını affetsin, huzur içinde yat Oktay.