Geçen Aydan Kalanlar         Taner Derbentli

            
EYLÜL    (11 Eylül 2019)     
    
Eylül en sevdiğim aylardan biridir. İlkokul dönemimde okulların açılması ile okuluma, öğretmenime ve arkadaşlarıma kavuşmak, beni en mutlu eden olaydı. Sonrasında da okulum beni hep mutlu etti, öyle ki ortaokul, lise, üniversite derken, kırk yılı aşan bir öğretim üyeliğinden sonra emekli oldum. Hala haftanın iki günü okuluma gitmek, orada arkadaşlarımı görmek, birşeylerle uğraşmak beni mutlu eder.
    
Oğlumun doğum günü Eylül ayındadır. O yıl 18. gün bayramın ikinci gününe ve Pazar’a rastlamıştı. Sıcak bir gündü, onu ilk kez görmek için Taksim’ deki Alman hastanesinin bebek odasının penceresinde beklerken, dışarıdan da davul zurna sesleri geliyordu. Bu ay oğlum 36 yaşında olacak. Şakacı zaman.
    
4 Eylül, 19 Mayıs’ la birlikte Türkiye Cumhuriyeti’ nin temelinin atıldığı gündür. Erzurum Kongresi’ nden sonra Sivas’ ta yurdun dört bir yanından gelen temsilcilerle, Atatürk’ ün önderliğinde toplanan Sivas Kongresi bağımsız bir devletin kurulmasını ve bunun için savaşımı kararlaştırmıştır. Bu savaşım üç yıl sonra 30 Ağustos 1922’ de sonuca ulaşmıştır. Bu yıl Sivas Kongresi’ nin 100. yıldönümünü kutladık. Ne yazık ki, 30 Ağustos’ ta Atatürk’ ü hatırlamayı, anmayı unutan bazı zevat, 4 Eylül’ de güle, oynaya Sivas’ a koştu. Bir çelişkiler ülkesi olduk.
    
Eylül sonbaharın ilk ayıdır, takvim yaprağım bana bu adın Süryanice’ den alındığını söylüyor. Ben sonbahar yerine hazan sözcüğünü yeğlerim, belki de hüzünü çağrıştırdığı için. Hüzünle mutluluk benim için eşdeğerdedir. Hüzün ve Süryani deyince aklıma Diyarbakır’ da geçirdiğim çocukluk yıllarım gelir. Tanıdığımız, arasıra evlerine gidip geldiğimiz bir Süryani aile vardı. Çok güzel kete yaparlardı ve Paskalya’da da renkli yumurtalar. Çocuk aklımda kalmış. Kuyumculukla uğraşırlardı. Azınlık olmak zordur. Onlar da kafalarına Arjantin’ e göç etmeyi koymuşlardı. Ama yaşlı annelerinin gözlerinde trahom vardı ve gitmesine izin çıkmıyordu. Sonrasında ne oldu bilmiyorum, ama her hatırladığımda hüzünlenirim.
    
Hüzün deyince 6-7 Eylül olaylarını unutmak mümkün mü ? Bu olayları en güzel anlatan romanlardan biri de, geçen yıl yitirdiğimiz Yiğit Okur’ un, ‘Hulki Bey ve Arkadaşları’ romanıdır.
    
Hazan gelince, yaprakların dökülmesi hızlanır, günler kısalmaya başlar. Yaprakların süpürülmesi, kestanecilerin ortaya çıkması bana hem hüzün, hem mutluluk verir. Yıllar önce “Yaz bitti, usulca sokuldu sonbahar; sen ürkek ve çekingen, ben de öyle; ama şimdi burdayız” diye yazmıştım. Sonbahar aynı zamanda insanın kafasında yeni yolculuklara başladığı, bunun heyecanını duyduğu bir dönemdir. Eylül ve Hazan, bitişin ve başlangıcın birlikte yaşandığı hüzünlü bir mutluluk zamanıdır.