(Bu yazı, ‘Tiyatro.. Tiyatro Dergisi’nin çığlığı’na ithaf edilmiştir. 1 Ocak 2006’da ilk kez NTV.COM.TR’de yayımlanmıştır.)

 

 

 

 

 

Suha Çalkıvik

2005 biterken, ülkemizde tiyatro bitirilirken...

 

‘Dot’, hiç de alışık olmadığımız dolaysız ve sert bir tiyatro diliyle en derbi futbol gecelerinde bile tıklım tıklım dolan 90 kişilik salonunda harikalar yaratarak üniversitelilerin dilinden düşmüyor; ‘Semaver Kumpanya’, demlediği büyüleyici oyun atmosferinde özveri, kan-ter içinde akıl almaz bir gençlik coşkusuyla uçuruyor seyirciyi Kocamustafapaşa’da; ‘Tiyatro Oyunevi’ onca yoksunluğa ve ‘Bakanlık katkısız’lığa rağmen, ‘inadına tiyatro’ diyor; ‘Tiyatro Stüdyosu’ 10’uncu yılında ‘kalite’sinden ödün vermeden özgürlüğünü ve özgünlüğünü koruyor. Haluk Bilginer, Kadıköy’de klâsiklerle dahi, salon dolduruyor. Altıdan sonra Tiyatro’cular ‘O.B.E.B.’le coşturuyor ve Kartal Sanat İşliği, yıkılan tiyatro binasının küllerinden yeniden doğuyor; Zafer Diper ‘Yargı’yı 20’nci yılında kasaba, şehir dolaştırıyor; Ankara’da ‘Ekin’, direniyor onca yoksulluğa rağmen. Dostlar, Ortaoyuncular, Ali Poyrazoğlu ve Kenterler, zaten bildiğiniz güzellikte ve özellikteler.

 

Bütün bu varlık savaşlarının yanı sıra, aslî işlerini güçlerini bir yana bırakan ‘yöneten’ler, önce Devlet Tiyatroları’nı hazımsız intikamseverlerin kaşımasıyla borç çorbasına çevirdiler. ‘Dramaturg’dan genel müdür olur/olmaz’ yapay tartışmasını yarattılar. Her konuda ahkâm kesebilen -ömründe tiyatroya uğramamış- köşe yazarları, rantabl bulmadıkları Devlet Tiyatroları’nı ‘kapatalım tez elden!’ çığlıkları attılar köşelerinde. Mahallenin bakkalı, manavı, kasabı, müşterisi olan DT sanatçısının cebindeki maaşı bilir oldu. Çoook ‘ayıp’ oldu...

Sonra ‘özel tiyatrolara devlet yardımı’ adı altında traji-komik bir liste sunuldu. “Anadolu’ya tiyatro götürüyorum ben!” yüce şiarı ile yola çıkan ve Ankara’da Bakanlık önünde avuç açan, sonra da belden aşağı sözcük oyunları yaparak halkımızı kıkırdatan kumpanyalar bu yıl da parsayı  topladı...

Ardından, birtakım işgüzarlar, -kendilerine bağlı Mezbaha ve Mezarlıklar Müdürlükleri’nden farkı olmadığını düşünerek- 91 yıllık İ.B.B. Şehir Tiyatroları’nın katma bütçesini lağvettiler. (İşin tuhafı, Büyükşehir Belediye Meclisi’nde ‘oybirliği’ ile alınan bu kararda ‘evet oyu’ kullanan meclis üyeleri arasında “Biz, sosyal demokratız” diyen zat-ı muhteremler de var! Kendilerine, “Ne yaptınız siz?” diye soranlara, “Tuh tuh, dalgınlığımıza gelmiş, biz o konuyu atlamışız” demişler.) Eskişehir’de yine bir Belediye Başkanı, (Örnek bir eski Rektör, mümtaz bir kişilik üstelik) hısım-akrabasının müsamere hevesini doyurmak adına Şehir Tiyatrosu Sanat Yönetmeni’nin işine son verdi. Öte yandan, hazırlanan yeni ‘kamu reformu yasa tasarısı taslağı’ ise, ödenekli sanat kurumlarında çalışan sanatçıların tüm özlük haklarını ellerinden alacak...

Üniversitelerde en yüksek öğrenim harçlarını Tıp Fakültesi ve Konservatuar öğrencileri öderler devlete. Neden? “Sanat eğitiminin maliyeti yüksektir”, denilir. Bedel, böyle bir sanat ortamında üretmek için yırtınmak mıdır? Hazır eliniz değmişken, konservatuarları da kapatın! Nasıl olsa, öğrenciler mezun olduklarında, çalışacakları bir tane bile sanat kurumu kalmayacak.

Gelelim asıl suçluya, yani tiyatroya gitmeyen ve gitmemekte de ısrar eden sevgili halkımıza; Umarım, sadece televizyon seyretmekle hayatlarımızın hiç de zenginleşmeyeceğinin, tersine sığlaştırıldığının farkına varırız bir gün. Boğaziçi kıyısında çaya kahveye 30-40 YTL hesap ödeyip, 50 metre ötedeki Afife Jale Sahnesi’nde bir oyuna gitmezsek, hayatımız yarın hiç de “güzel” olmayacak... İki kelimeyi biraraya getiremeyeceğiz torunlarımızı karşımıza aldığımızda...  İnternet sohbet odalarında yazışırken kullandığımız ikonlardan ibaret olacak yazacaklarımız. İki nokta üst üste, kapa parantez ve aç parantezlere sığacak duygularımız. Şiir daha da ölecek, biz sözcükleri terk ettikçe. 

 

Ve tiyatroya tutkun seyirciye de acizane bir öneri, n’olur bu ülkede 15 yıldır binbir zorlukla çıkan ‘Tiyatro Tiyatro Dergisi’ne abone olunuz... Abone olun ki, -tek tiyatro dergimiz var zaten- o bari soluk alsın, yaşayabilsin!

 

 

Tiyatro’yu yaratanlar ve paylaşanlar var oldukça, ben umudumu yitirmeyeceğim.

 

Yaşasın Tiyatro, Yaşasın Sanat, Yaşasın İnsan...