(Bu yazı,
CNBC-e Dergi’nin
Eylül 2006 sayısında yayımlanmıştır)
Ve fitil ateşlendi: ‘Timecode’
Orson Welles sinema için, “en mükemmel oyuncak” demişti, “sinema sayesinde, zaman ve mekânla istediğiniz gibi oynayabilirsiniz”. Sinema sanatının doğası gereği yarattığı sonsuz anlatım olanaklarına, dijital teknolojinin getirdikleri de eklenince, Mike Figgis gibi yaratıcıların coşmaması mümkün mü? 1948’de İngitere’de, Carlisle’da doğan Figgis, çocukluk dönemini Kenya’da yaşamış, daha sonra Londra’da müzik okumuş. Ulusal Sinema Okulu’ndan geri çevrilen sanatçı, 1976’da 60 dakikalık TV filmi The House’un prodüktörlüğünü üstlenerek sinema dünyasına girebilmiş.
Okuldayken
aralarında Bryan Ferry’nin
de bulunduğu
rhythm and blues grubu Gas Board’un
kurulmasına katkıda
bulunan Figgis, sonraları rock gruplarında
da çaldı. Elbette onun bu
müzisyen
tarafı, hemen hemen tüm filmlerinin müziklerini de üstlenmesine sebep oldu. Timecode filminde hem müziğini hem de ilk gösterimi
sırasında canlı
performansla gerçekleştirdiği
soundtrack miksajı da sinema tarihinde yerini alan
bir efsanedir.
Deneysel yaklaşımıyla, uçuk kaçık bir sanatçı (müzisyen, tiyatrocu ve sinemacı) olarak tanınan Mike Figgis, Timecode (2000) filmiyle kendi sınırlarını da aşmış oldu. Melanie Griffith ve Tommy Lee Jones’un oynadıkları, caz ve suç dünyalarında geçen hüzünlü Stormy Monday (1988) ile yönetmenliğe adım atan; Elisabeth Shue ve Nicolas Cage’li kadrosuyla Leaving Las Vegas (1995) gibi cüretkâr filmle radikal çizgisini ortaya koyan ve de ödüllere kavuşan Figgis, Timecode ile neredeyse bir çığır açtı. Videoda görüntülerin deşifresi için zaman ve zamana bağlı değişkenleri ifade eden Timecode terimi, filmin hem tekniğini hem de anlatılan hikâyenin çözümlemesine bir göndermeyi de ifade ediyordu.
Red Mullet
yapım şirketindeki
ilişkiler üzerine
odaklanan filmde, Salma Hayek ile Jeanne Tripplehorn lezbiyen bir çifti, Stellan Skarsgard seks ve
uyuşturucu
tutkunu yapımcıyı, Saffron
Burrows da hayatla barışık olmayan eşini oynuyor. Julian Sands,
Allesandro Nivola ve Steven Weber gibi yardımcı rollerdeki oyuncular filme komedi havası katıyorlar.
Olay örgüsünde rastlanan ufak tefek hatalara rağmen, Timecode’da yaratıcılık ve oyunculuk en üst düzeydedir. Birçok sinema yazarının filmin senaryosu üzerine olumsuz yargıları, insafsızcadır; (filmin zaten belirli bir senaryosu yoktur) üstelik Figgis, çok basit bir özetten bile iyi film üretilebileceğini kanıtlamıştır. Timecode, orijinallik adına öncü bir filmdir. Nedenlerini sıralayacak olursak: Tamamı dijital kamera ile çekilen ilk filmlerden biridir. Filmin zamanı ile eş zaman içinde (93 dakikalık gerçek zaman dilimi içinde) devamlılık sağlanarak çekilmiştir. Dört kamerayla yapılan çekimlerde, her bir kamera Los Angeles’taki karakterlerin peşine takılmıştır. Yönetmen, bütün kameraların saptadıklarını göstermek istediğinde ise, perdeyi dörde bölmüştür.
Filmin yazılı bir çekim senaryosu olmamış,
Mike Figgis’in
yazdığı bir tema özeti üzerinden, oyuncular doğaçlama performans sergilemiştir.
Nota kağıdı
üzerine yazdığı özet metnin her dört satırından birinde kameranın nereye
gideceğini başlangıçta belirlemiştir. Seyircide kafa karışıklığı yaratmamak
için, bir karedeki ses normal düzeydeyken, diğer üç karedeki sesler kısılmıştır.
Saniye saniye senkronize çekim yapan dört kamera, birbiriyle her an
etkileşim halinde olduğundan, filmin bir mantığa yaslanabilmesi için mükemmel
bir zamanlama anlayışı ile çalışılmıştır.(Örneğin, üçüncü karedeki bir
karakterin ilk karedeki karakteri cep telefonundan araması; Salma
Hayek’in
sevgilisi Jeanne Tripplehorn ile arabada konuşurken, bu görüntü
karesinden çıkıp, öteki kareye geçmesi ve o kareden sevgilisi ile konuşmasını
sürdürmesi) Mike Figgis, 15
tekrar çekim sonunda, en son çektiklerini beğenmiş ve bu sahneleri kullanmıştır.
Los Angeles’ın
kaotik halini sergileyen filmin kavşak noktaları, arada bir dört kamerayı ve de
karakterleri yerinden oynatan deprem sarsıntılarıydı.
Mike Figges’in Timecode filmindeki dâhiyane buluşu, çekim teknikleri konusunda bir devrim sayılır. Film, (‘24’ adlı TV dizisi baştaolmak üzere) kendinden sonra üretilen bir çok filme de esin kaynağı olmuştur. Figgis, Danimarka’nın Dogma 95 sinemacıları Lars von Trier ve Thomas Vintenberg’in “daha az, daha çoktur” inancına sarılarak, sorulara cevap vermeye çalışmaz. Mike Figgis, Timecode filminde bir cevap vermiyor, ama fitili ateşliyor.
Suha Çalkıvik