(Bu yazı CNBC-e Derginin Ekim 2008 sayısında yayımlanmıştır)
José Corbacho ve Juan Cruz ikilisinin ilk uzun metraj filmleri olan Tapas (2005) aynı mahalleyi paylaşan insanların hastalıklardan sakınarak ve tek başına kalma korkusunu sürekli hissederek yaşayışlarını perdeye yansıtıyor. Mekân olarak barda, süpermarkette ve dükkanlarda geçen, gündelik olaylarla birbirinin içine geçmiş beş hikâyede, emekli bir çift olan Mariano ve Conchi’nin korkuları, sanal dünyada flört eden orta yaşlı Raquel’in umutları, yaz geldiğinde keyifli bir tatil yaşamak isteyen iki genç Cesar ve Opo’nun hayalleri ve yeni aşçısı Mao'yu işe alması sayesinde barının dışında da bir hayat olduğunu fark eden Lolo’nun uyanışı anlatılıyor.
Tapas’ta öyküler, Barcelona'daki Llobregat Hastanesi bölgesinde geçse de aslında başka yerlerde de yaşanabilecek olaylara yer veriyor. Beklenmedik biçimde keyifli, Barcelona'nın mahalle hayatından küçük bir kesit sunan film, gösterime girdiği bütün ülkelerde olumlu eleştiriler aldı, iyi bir gişe hasılatı getirdi. Ülkemizde Hayatın Lezzeti adı ile gösterime giren Tapas, 2005 yılında Malaga Film Festivali’nde En İyi Film, Kadın Oyuncu ve İzleyici ödüllerini, Montreal Film Festivali’nde En İyi Senaryo ödülünü, 2006 yılında Sant Jordi En İyi İlk Film ve de İspanya’nın en prestijli sinema ödülü olan Goya ödüllerinde, En İyi Yeni Yönetmen ve Yardımcı Kadın Oyuncu dallarında başarı kazandı. Filmin senaryosunu birlikte yazıp, birlikte yöneten José Corbacho ve Juan Cruz, Tapas’ı şöyle anlatıyorlar: “Komşularımızın hatta iş arkadaşlarımızın ne yaşadığını asla bilmiyoruz. Bu toplumda herkes bir şeyler saklıyor, karakterlerimiz gibi. Filmin adı da buradan geliyor ; İspanyolca’da ‘tapas’ geleneksel bir yemek türü, bir meze. Sözcüğün fiil hali olan ‘tapar’, kapamak, içimize kapanmak, saklamak anlamına geliyor. Film sıradan insanların başına gelen küçük olayları anlatıyor.”
José Corbacho ile Juan Cruz 'un zeki, alçakgönüllü tavrı olan ve bir dizi evrensel karaktere yaslanan bu filmi, erdemini ve dolayısıyla başarısını, duygusal gerçekçiliğe olan bağlılığına borçlu. İçiçe geçmiş öykülerin sağlam örülmüş kurgusuyla, kimi zaman keskinlikten uzak düşse de iyi kotarılmış bir senaryosu olan ve bir kaç sahnede zayıf kalan görüntü yönetimine rağmen Tapas bütün olarak bakıldığında izleyenlere keyifli anlar yaşatıyor. Kimi eleştirmenlerce, Dogma Akımı’nın İspanyol komedisine yansıması olarak nitelendirilen bu film, bizi Barcelona’nın sımsıcak, sahici atmosferine taşıyarak yüzümüzü güldürüyor.
Suha Çalkıvik