Suha Çalkıvik

 

(Bu yazı, ‘CNBC-e DergiAralık 2005 sayısında yayımlanmıştır)

 

 

Taking Sides: Szabó, bunu hep yapıyor

 

Macar Sineması’nın usta yönetmeni István Szabó, 1981 yılında En İyi Yabancı Film dalında Oscar kazandığı Mephisto adlı yapıtında, yine gerçek bir öyküden uyarlanan opera temelli senaryoda, Naziler ile işbirliği yaparak Almanya’nın en ünlü yıldızı olmak isteyen aşırı hırslı bir oyuncunun öyküsünü anlatmıştı. Büyük bir başarı kazanan 1988 yapımı Hanussen’de ise, Naziler’in hüsrana uğrayışını önceden görebilen ama şöhret sarhoşluğuna kapılarak kendi sonunu önceden kestiremeyen bir medyuma yer vermişti.

2001 yılına geldiğimizde István Szabó, yine gerçek bir yaşam öyküsünden yola çıkarak bir yandan Nazi soykırımının boyutlarını sorgularken, bir yandan da Ronald Harwood’un (The Pianist’in senaristi) senaryosu etrafında uluslararası alanda değerli oyunculardan kurulu kadrosu ile İngilizce  çektiği Taking Sides ya da Der Fall Furtwangler (ülkemizde Taraf Tutmak adıyla bilinir) filmi ile ustalığını onaylattı.

Taking Sides, başlangıcındaki tereddütlü anlatımından çok çabuk kurtularak, baskı altındaki bir toplulukta ahlaki değerlerinden ödün vermeyen sorumluluk sahibi bir sanatçının -insana yer yer tuhaf gelen- direncini güçlü bir oyunculukla ve kişisel çatışmaların patlamaya dönüştüğü sahneleriyle ilgiyi sürekli kılan bir film olmayı başarmıştır. Berlin Filarmoni Orkestrası’nın ünlü şefi Wilhelm Furtwangler (Stellan Skarsgard), hiçbir zaman Nazi yanlısı olmamış, hatta Yahudiler’in Almanya’dan gizlice kaçmalarına yardımcı olan, fakat Nazi Kültür Bakanlığı’nın hizmetinde çalışmalarını yürüten ve -istemeyerek- Hitler’in hayranlığını kazanmış  bir sanatçıdır. Savaş sonrasında Amerikan Ordusu tarafından, nazi ideolojisi ve devletine hizmet etmişlerin yeni kurulmuş devletten arındırılması sürecinde (De-nazification) komiteler oluşturulur. Bu komitelerden birinin soruşturmaları çerçevesinde subay Steve Arnold (Harvey Keitel) Berlin'e gönderilir. Furtwangler'in Naziler ile ilişkisi sorgulanmaya başlanır. Aslında, Steve Arnold daha Berlin’e ilk geldiği gün orkestra şefi hakkındaki kararını çoktan vermiştir. Ona göre Furtwangler, Naziler’in kendisine sunduğu olanakları reddetmediği için bir işbirlikçidir. Sorgulama sürecini veren sahnelerde seyircinin sempatisi Orkestra şefi üzerinde toplanır. Ancak filmin ilerleyen bölümlerinde bakışımız değişmeye başlar. Ahlaki değerler ve şeytanla işbirliği arasında akılcı birtaraf tutmazorunluluğu yaratılır.

Harwood’un aynı adlı kendi tiyatro eserinden senaryolaştırdığı metin, çok zekice ve seyirciyi içine çekecek biçimde kotarılmış. Yönetmen Szabó’nun filmdeki her ayrıntıda ustalıkla kontrolü elden bırakmayışı ve klasik müziğin olağanüstü etkisine sıkça sarılması; hemen her filminde birlikte çalıştığı (30 yıllık bir işbirliği) usta görüntü yönetmeni Lajos Koltai’nin hünerli çekimleri; dönem atmosferini yaratmada ünlü çevre tasarımcısı Ken Adam’ın büyüsüne başvurulması... Taking Sides filminde kamera arkasının bu mükemmel birlikteliğinin yanı sıra belleklere kazınan asıl etkenler, iki dev aktörün oyunculukları. Stellan Skarsgard’ın Furtwangler rolünde gururu elden bırakmayan, büyüleyici sanatçı tiplemesi ve Harvey Keitel’in subay karakterinde, “Batı Uygarlığı”nın sözde değerlerini kendine melek kostümü yaparak Almanya’ya intikam almaya gelmiş orta sınıftan bir Amerikalı’nın basit davranış kalıplarını olanca doğallığı ile sergileyen  usta işi oyunculuğu.

Filmin görüntü yönetmeni Lajos Koltai, Ekim 2001’de INCAMERA dergisine yaptığı açıklamada şunları söyler: “Biz, seyirciyi 1946 Almanya’sına taşıyarak, Furtwangler’in bir savaş suçlusu olup olmadığına onların karar vermelerini sağlamak istedik. Minimalist bir alıştırma yapmaktı amacımız. Işığı kullanışımızla, sözcüklerle bu öyküden bir kompozisyon yaratmaya çalıştık. Diyaloglar çok önemliydi, seyircinin sözcükleri tek tek dinlerken bir yandan da oyuncuların beden diline ve gözlerindeki parıltıya odaklanmalarını istedik. Biz bir hikaye anlatarak küçük bir film yaptık.” Güzel bir film yapmak, bir sürü minik fikri biraraya getirebilmekle oluyor, belki de?