(23 Mayıs 2005’te NTV.COM.TR'de yayımlanmıştır)

Suha Çalkıvik

Söyleşi fotoğrafları: Süleyman Felamur

 

 

“YILLARCA KAÇAK OYNADIK...”

Ceyhun Canikligil ve Özgür Özdural’ın Kaçak Oyunlar belgeseli, şizofreni hastalarının kendi dünyalarını kendilerinin ifade ettiği bir yapım.

Kaçak Oyunlar, şizofrenisi olan insanların kendilerini anlattıkları belgesel bir film. Yaşamları doktor, hastane, ev ve önyargılı toplum dörtgenine sıkışmış şizofrenlerin “bir dernek” çatısı altında kendi yaşamlarına sahip çıkma çalışmalarının olumlu bir sonucu olan Şizofreni Dostları Derneği’nin halk oyunları ekibi 2004’ün Haziran ayında Hollanda’nın Zaandam şehrinde “Wij Dansen Samen – Birlikte Dans Ediyoruz” isimli gösteriye davet edilir. Filmin yönetmenleri Ceyhun Canikligil ve Özgür Özdural da iki kamera ile bu geziye katılırlar.  Genelde şizofreni hastaları kitaplardan okunduğu gibi ya da hastalığın atak yaptığı andaki korkmuş ve panik dolu halleri ile değerlendirilir. Bu anlamda, Kaçak Oyunlar şizofreniyi yeniden tanımlamaya çalışan bir çalışma. Filmin en önemli ve çarpıcı sahneleri, kişilerin, hastalıklarının bilincinde olarak  kendi yaşam mücadelelerini anlattıkları röportajlar. Filmin kurgusunda tempo, bir an olsun düşmüyor. Kaçak Oyunlar adı, ekiple yapılan konuşmalar sırasında kendini ifade eden birinin cümlesinden doğmuş: “Yıllarca kaçak oynadık…”

Film, iki yönetmenin ortak çalışması ile yaratıldı. Yönetmen Özgür Özdural şu sıralar İzmir’de askerliğini yapıyor. Filmin diğer yönetmeni, Ceyhun Canikligil ile konuştuk. Marmara Üniversitesi Sinema TV Bölümü’nden mezun Ceyhun Canikligil. İki Dilenci Bir Müzisyen ve Lütfen Mesaj Bırakın  adlı kısa filmleri ile Kesişme adlı sualtı filmini çekti. İFSAK ve Antalya Film Festivali’nde Özendirme Ödülleri kazandı. Ağabeyi olan kısa film yönetmeni ve Öğretim Görevlisi İlker Canikligil’in filmlerinde oyunculuk yaptı, senaryolarında çalıştı. Aynı zamanda bir ‘Dalış Eğitmeni’ olan Canikligil, Alternatif Kamp sırasında Şizofreni Dostları Derneği üyeleri ile tanışır.

 

“Derneğin halk oyunları ekibi önceki yıl Almanya’ya gitmişti. Bu yıl da Hollanda’ya gideceklerdi. Özgür’le aklımıza bu proje fikri geldi. “Haydi, iki kamera alıp biz de gidelim. Ama öyle mikrofon falan uzatmayalım insanlara. Genelde kameralar omzumuzda olsun, çok görüntü toplayalım. Dönelim, bunun kurgusunda mahvolalım” dedik. Özgür Özdural çok büyük emek verdi. Çünkü Hollanda’dan İstanbul’a döndüğümüzde görüntüleri başa sarmak bile bir saat sürüyordu. Orada, 45 saatlik çekim yapmıştık.”

 

Halk oyunları ekibi daha önceki yıllarda yurt dışına  gidişlerinde amatör fotoğraf çekimleri ile belgelemiştir gezilerini. Oysa bu defa, Zaandam şehrinde 600 kişilik salonda gösterilerini sunacaklardır. İki yönetmenin ekiple birlikte gidip, belgesel film yapma önerisini Şizofreni Dostları Derneği çok sıcak karşılar. Canikligil’den çekim öyküsünü dinledik.

 

“Biz gittiğimizde önceleri çuvalladık. Hasta arkadaşların bazıları beni tanıyordu. Ama Özgür’ü hiç biri tanımıyordu. Gitmeden önce dernekteki provaları çekmiştik, önceden bize alışsınlar istedik. Sonra yolculuk başladı. İlk üç gün bizim görüntümüz çok çirkindi, ellerimizde kameralarla. Onlar dans ediyorlar, biz ellerimizde kamera onları çekiyorduk. Sanki bir çıkar ilişkisi varmış gibi sevimsiz bir görüntümüz vardı başlangıçta. Sonra Hollanda’ya gittiğimizde, hepimiz şaşkına dönmüştük. Yeni bir ülke, sonar gezmeler tozmalar başladı. Kamerayı azalttık o sırada, panik yapmadık, daha zamanımız vardı. Sonuçta yedi gün sürecekti gezi. Ama ilk iki gün panik halinde her şeyi çektik. Hastane bahçesindeki güvercinleri bile çekmiştik. Sonra, bu  böyle olmayacak dedik. Yedinci gün bile çekimler bittiğinde ağabeyimi arayıp, “biz belgesel falan yapamadık, rezil olduk” demiştim. Öyle gibi gelmişti bana. Geri döndüğümüzde çektiğimiz görüntüleri taramaya başlayınca aslında bir sürü güçlü görüntü yakalanmış, o samimiyet yakalanmış, onu farkettik. Bir günümüz bile bir filmdir, aslında. Gerçekten, gerçek çok güçlü bir şeymiş. Çünkü orada gerçekten, gerçek hayat hikayeleri var.

Kaçak Oyunlar filminde hiç kimse oynamıyor, hepsi sahici insanlar. Yakalanan an’larla sahicilik, sıcaklık yansımış karelere…Size nasıl ısındılar daha sonraki çekimlerde?

Biz de bir süre sonra kamera ile çekim yapmış olmayı, görüntü-gözünü kaybetmeye başladık. Şakalaşmalar, sabah kahvaltıları başladı. Gerçekten, gönlümüz isteyince kameranın kaydına basmaya başladık. Çoğu yerde çekim olmadan sohbet etmişiz, halbuki o anlarda 80 metre çok değerli materyal toplayabilirdik. Artık işin o tarafı üçüncü günden sonra kırıldı. Gösteri günü bile elimden kamerayı bırakıp, çekimi unutup onları alkışladığımı hatırlıyorum.

 

Onlar size ‘aa bu adamlar sağlıklı’ gözüyle mi bakıyorlardı?

Yok, hasta arkadaşlar da bizi biraz şizofren buluyorlardı. Yani, burası çok derin bir konu: sağlıklı olmak ne demek? Onlar, hasta olduklarını kabul eden insanlar.

 

 

 

Neden “kaçak oynuyorlar”? Filminizin adı da Kaçak Oyunlar, neden?

 

Filmin kurgusu sırasında altı ay boyunca yüzlerce isim düşündük. Sonra bitmesine yakındı, baştan bir izleme yaparken Mesut’un “kaçak oynadık işte!” demesi filmin içinde…çok kritik bir cümleydi. Çok sevdik. Bir ara “Anormaller Olmasaydı” ismini de düşünmüştük ama sonra ürktük ve vazgeçtik. Aslında bazı ürkekliklerimiz oluyor zaman zaman. Ters anlamalar olabilir, diye o isimden vazgeçtik. Mesela kurgu sırasında da güven konusunda kimi zaman korkularımız oldu. Şizofren hastalardan biri son anda “istemiyorum arkadaşım ben görünmeyi” diyebilirdi. Ama, hiç bir hasta arkadaşımız müdahale etmedi veya dernekten arkadaşlar hiç bir zaman karışmadılar.

 

Seyrettiklerinde nasıl tepkiler verdiler?

 

Çok heyecanlıydılar. Güvenmiyoruz aslında şizofren hastalara, bu çok önemli bir şey. Bu belgeseli yapanlar olarak, bir dergi okumak, bir kitap okumak, filmin en önemli cümlesi o: “bir önyargıyı parçalamak, bir atomun çekirdeğini parçalamaktan daha güç” Einstein’ın bu sözü ile başladık biz. Bu belgeseli çekiyorsunuz onlarla,  Hollanda’da arkadaş bile oluyorsunuz, sonra kurgusunu yapıyorsunuz, hâlâ onlara güvenmediğiniz nerede ortaya çıkıyor: filmin gala gününü yaparken “belki de bir şey derler!” diyorsunuz kendinize. Toplumun bazı şeyleri aşması için, bu hastaları anlayabilmesi için daha çok emek vermemiz gerekecek. Sadece bir film ile olacak bir şey değil bu.

 

Filmi izledikten sonra ne dediler?

Çok güzel olmuş, elinize sağlık dediler. Benim için en önemli şey de buydu.

 

Filmin yeterince tanıtılması, gösterim olanaklarının doğması konusunda çalışmalarınız hangi aşamada?

Bu film, ulaşması gereken herkese bir şekilde ulaşacak gibi bir inancımız var Özgür’le. Rastlantısal durumlara inanıyoruz. Ufacık bir şekilde duyulmasına, bir gazete haberine. Şizofren hastaları çok önemsiyoruz biz, bu filmi seyretmeleri açısından. Evlerinden çıkmaları açısından. Derneğin üyesi 600 kişi, bu sayı çok az. Amacımız, hastaların gidip derneklerinde bu filmi -veya başka filmleri- seyredebilecekleri kalıcı bir “ev sineması sistemleri” olsun, istiyoruz. Diğer hastaların da gelip arkadaşlarının yer aldığı bu filmi izlemelerini, onlarla tanışmalarını istiyoruz. Daha sonra yabancı dillerde altyazılarını hazırlayıp, Kanada’daki Şizofreni Birliği’ne, Almanya’ya, önemli  film festivallerine göndermek istiyoruz. Ondan sonra amacımız, filmi tüm üniversitelerimize götürmek. Yani, şizofreni hastası  arkadaşlarımla birlikte filmimizi götüreceğiz Ortadoğu Teknik Üniversitesi’ne, orada filmimizi izleteceğiz, filmden sonra paneller düzenleyeceğiz ve sorulara bizzat arkadaşlarımız cevap versinler istiyoruz. Burada önemli olan konu, şizofreni ile ilgili merak ettiğiniz soruları şizofren hastaların yanıtlaması, orada bir doktorun da bulunması tabi. Bu tür sempozyumlarda, “şizofreni şudur, budur” şeklinde konuşulur ya. İnsana dair bir hastalıkta, şizofreniyi siz sadece  “beyindeki dopaminin fazla salgılanmasından olur” diye kestirip açıklayamazsınız. Model model var. Neler neler yaşamışlar, hepsinin yaşam öykülerinde inanılmaz olaylar var.  Arkadaşlık ilişkilerini kaybetmişler, top sesleri duymaya başlamışlar birden, iş hayatları birden sarsılmış, beş yıl şizofren olduğunu kendisi bilememiş, cehennem yaşadık, diyorlar. Çok zor şeyler yaşamışlar. Ben bunu bir doktor anlattığında ne kadar anlayabilirim? Ama öykülerini kendileri anlattıkları zaman, işte, “17 yıl sokağa çıkamadım, şimdi Hollanda’ya geldim” diyor bir ressam, ürettikleri ile tanınan bir kişilik. Böyle paneller yapmayı hedefliyoruz.

 

Şizofreni Dostları Derneği’nin sinema salonuna kavuşması, yurt dışındaki film festivalleri ve üniversiteler turnesi…Üç hedefiniz var. Destek konusuna gelirsek, ben Pelin Esmer’in filmi Oyun’u Milli Eğitim Bakanlığı’na önermiştim. Sağlık Bakanlığı’nın da Kaçak Oyunlar filminizin telif haklarını alıp çoğaltarak ülkemizin her köşesinde seyrettirmesini öneriyorum.

Bu filmin diğer belgesellerden farklı olan bir yanı var, bir kitlesi var. Bu kitlenin derdini anlatan bir film. bu filmin Dernekte oluşturulacak sinema salonunda gösterildikten sonra dalga dalga, başka ilişkilerin başka ilişkileri yaratacağına ve bir şekilde Türkiye’de seyredilir, bilinir, bir kült, onlar açısından rehber bir film olacağına inanıyorum.

 

 

 

 

 

Şizofreni Dostları Derneği

 

http://www.sizofrenidostlari.org.tr

 

Lamartin Caddesi Talimhane 23/4
Taksim / İSTANBUL
Tel : 0212 256 36 61
sizofreni@sizofrenidostlari.org.tr