(Bu yazı, 12.12.2005 tarihinde NTV.COM.TR haber portalında
yayımlanmıştır)
http://arsiv.ntv.com.tr/news/353468.asp
SUHA ÇALKIVİK
|
Sanat Yönetmeni Işıl Kasapoğlu başta olmak üzere, yürekli ve
yetenekli genç kadro, koşullar ne kadar olumsuz olursa olsun, kaliteli yapımları
peşpeşe sahneye taşıyor.‘Süleyman ve Öbürsüler’, Max Frisch’in ‘Biedermann ve
Kundakçılar’ eserinden Yavuz Pekman’ın yaptığı bir uyarlama.
Oyunun yönetmeni Ayşenil Şamlıoğlu’nun deyimiyle, aslında bir uyarlamadan çok,
bir ‘yeniden yazım’. Metin yerlileştirilirken evrensel olan asıl söz ve özden
uzaklaşılmamış. Ortaoyunu ve tuluat ögeleri ile bezenmiş koronun işleyişi, canlı
icra edilen şarkıları, dansları, hiç tükenmeyen bir enerji ile bir an bile
düşmeyen tempo, milimetrik sahne trafiği ve mükemmel bir oyunculuk.
Şamlıoğlu’nun son yıllara damgasını vuran o kendine özgü reji anlayışı, genç
öğrencilerinin bedenlerinde tadına doyulmaz bir seyirlik cümbüşe dönüşüyor.
Kirlenme, yozlaşma ve aymazlık üzerine aslında çok trajik bir özü olan hikaye,
ancak bu denli eğlendirici, ancak bu denli vurucu anlatılabilirdi. Semaver
Kumpanya’nın 12 güzel oyuncusu, son yılların belki de en önemli tiyatro olayına
can katıyorlar. Bu oyunu izlemeden, eşinize dostunuza, “ben tiyatroyu takip
ediyorum” demeyin sakın!
Oyundan sonra Işıl Kasapoğlu, Ayşenil Şamlıoğlu ve Semaver Kumpanya oyuncuları
ile konuştuk.
‘Süleyman ve Öbürsüler’ nasıl doğdu? Repertuarınıza
alırken amacınız neydi?
Işıl Kasapoğlu (Semaver Kumpanya Sanat Yönetmeni)-
Semaver Kumpanya, kurulduğundan bu yana bir örnek
teşkil etmek istiyor. Bir yandan repertuarını yaparken böyle, bir yandan da
çalışma biçimiyle böyle. Repertuarını yaparken gerçekten Türk yazarlarını
kullanıp yani Orhan Kemal gibi, Cuma Boynukara gibi yeni yazarları, hem de
uluslararası evrensel yazarları Max Frisch’de, Shakespeare’de olduğu gibi,
önümüzdeki günlerde bir Shakespeare oyunumuz daha var. Her kesimden oyunları,
ama mutlaka evrensel değerler taşıyan oyunları seçiyoruz. Yani sıradan bir
Amerikan komedisi ya da bir İngiliz komedisi açıkçası bizi o kadar
ilgilendirmiyor. Ama mutlaka anlatmak istediğimiz bir şeyler varolduğunca biz
oyunlarımızı seçiyoruz. Her oyunumuzda bir şey anlatmak istiyoruz. O oyunları
gerçekten ‘anlatamadan yapamadığımız zaman’ yapmaya başlıyoruz ve sahnede
seyirci ile buluşturuyoruz. Bu, aslında bizim için, bütün bu tiyatro dünyasında
şikayet eden, ‘salon yok’ falan diyen insanların yanında, “N’olur, bunlar böyle
değil. Gerçekten istenirse yapılabiliyor. Türkiye’de salon da var, çok iyi
oyuncular da var. Lütfen, devam edin tiyatro yapmaya!” demenin, bir omuz
vermenin parçası bence. Bizim de yaşamla olan yolculuğumuzda, bizi ayakta tutan,
bize nefes aldıran bir şey, Semaver Kumpanya.
Bu fikir nereden doğdu?
Ayşenil Şamlıoğlu (yönetmen) - Işıl Kasapoğlu beni aradı, “Biedermann ve
Kundakçılar’ı yönetir misin? Ama bu bir uyarlama” dedi. “Ciddi misin? Hemen
göreyim!” dedim. Sonra okuduğumda, Yavuz Pekman’ın o kadar akıcı bir dili var ki,
o kadar güzel bir adaptasyon gerçekleştirmiş ki. Ekibi de tanıyorum, nasıl bir
oyuncu kadrosu var, onu da biliyorum. “Hemen, süratle buna çalışalım” dedim. Bir
de tabii ki, temelde Biedermann’ın anlattığı öykü beni çok ilgilendiriyor. Bence
her ülkede Biedermann’ın -hele günümüzde- oynanması gerekiyor. Bana sorarsanız,
dünya aslında perakende bir şekilde 3. Dünya savaşı yaşıyor. O yüzden her ülkede
her yıl bir ‘Biedermann’ sahnelenmeli. Tabii bunun Semaver Kumpanya’nın enerjisi
ile dile getirilmesi söz konusuydu. Zaten o konudaki en önemli işi Yavuz Pekman,
metni böylesine bir uyarlamaya sokarak halletmiş durumdaydı. Uyarlama demiyorum
ben ona artık, ‘yeniden yazım’ gibi bir yapı var karşımızda.
|