(Bu
yazı 1 Haziran
2006’da yayımlanmıştır)
Suha
Çalkıvik
Akademik rock yıldızı: ‘Zizek!’
‘Zizek!’ belgeseli, sıradışı olanı
sevilebilir yapıyor ve onun
kuvvetli
çekimine kendinizi kaptırıyorsunuz.
O,
Slavoj Zizek, ‘akademik rock yıldızı’
ya da ‘kültürel teorinin Elvis’i… 21. yüzyılın önde
gelen düşünürlerinden
biriyle ilgili keyif verici
bir
belgesel izlemek ister misiniz? ‘Zizek!’ beyazperdeden ekrana NTV Belgesel kuşağında, Pazar saat 22.00’de sizleri bekliyor.
Sloven düşünür Slavoj
Zizek bir ‘akademik rock yıldızı’
olarak adlandırılır
ve hayranlarının
tam anlamıyla onu bir entelektüel kahraman olarak bağrına bastığı
bilinir. Hatta kendisine ‘kültürel
teorinin Elvis’i’
yakıştırması bile yapılmıştır. Žižek!
belgeseli, kapitalist
sistemin eğlenceyi öldürdüğüne inanan bir filozof için, -üstelik konusu, bizzat
o filozofun kendi olan- gerçekten de çok eğlenceli bir yapım.
Zizek’in (okunuşu:
Jijek) yaşamını izlemenin ve düşüncelerini duymanın,
derin, komik, şaşırtıcı ve
son derece keyif verici bir
deneyim
olduğunu
Yapımcı-yönetmen
Astra Taylor’ın,
The Documentary Campaign (Belgesel Kampanyası) ve
Canadian Conference of the Arts (CCA) kurumu
tarafından desteklenerek çektiği belgesel film üzerinde, Taylor ve kurgu
yönetmeni Laura Hanna’nın
ekibi bir buçuk yıl çalıştılar. Buenos Aires ve New York’taki eşya depolarını
gördüğü sahneler arasında, Zizek’in
oğlunun rol yapışını analiz etmesini, Stalin posterinin bazı insanları nasıl
ürkütüp kaçırdığını anlatmasını ve bir hayranının imza için onu arayıp
bulduğundaki şaşkın halini izlemeye fırsat buluyoruz. Zizek bir sahnede kamera ekibine mutfağını ve çekmecelerle
dolaplara koyduğu tüm kıyafetlerini gösteriyor. Başka bir bölümde ise
Zizek’i,
Hitchcock’un “Vertigo”
adlı filminde yer alan bir merdiven boşluğu sahnesine ve ardından uzun bir
düşüşün sonundaki intiharla gelen ölüme dehşete düşmüş bir şekilde ve aynı
zamanda saygıyla bakarken görüyoruz. Seyirci devamlı Zizek’in
bu garip hareketlerine, fısıldamalarına, zihninde dolaşan
binbir
düşünce karşısındaki heyecanlı tepkilerine güler.
Zizek’in ve
hayatının ekrandaki garip portresi dışında, onun durmak bilmeyen monologları tüm
belgeseli çok daha derin ve kışkırtıcı bir düzeye taşıyor. Birçok konuya
değiniliyor ama filmin bölümleri ideoloji, felsefe ve psikanaliz gibi alt
katmanlara ayrılmış durumda. Biz kahramanımızı, Lacan’la
ilgili son derece sıkıcı bir Fransız videosu izlerken, o Lacan hakkında konuşur ve Stalin ile Marksizm’i birçok
diyalogunun arasına katar. Derin düşüncelerinin birçok ayrıntısını güvenilir
biçimde tartışabilmek için belgeseli birkaç kez daha izleme ihtiyacı duyuyoruz
içimizde.
Zizek’in, Fransız psikanalist Lacan’ın genel insan
ruhu
üzerine çalışan
kapitalizmin içinde bulunduğu yolları meydana çıkaran metotlarını içeren
Marksist teorisiyle bağdaşan harmanlanmış
düşüncelerinde bizleri
çeken şey nedir? Bu,
basit bir şekilde özetlenemez.
Zizek’in, aldığı tüm iltifatlara içerlediğini ve kendisi hakkında soru sorulmasından hiç mutlu olmadığını filmden
öğreniyoruz. Film yapımcısı Astra Taylor,
Konferansları
arasında, doğrudan
yönetmen Taylor ile dünya, sevgi, ideoloji, psikanaliz, kapitalizm, Stalinizm ve sıkça ‘aptallar’ ile ‘gıcıklar’ diye andıkları hakkında
konuşur. Zizek, delicesine, durmak
bilmeyen enerjisiyle konuşur. –
Slavoj Zizek’ in Slavoj Zizek olması sadece onun isteği ile olmamıştır. (Columbia Üniversitesi’ndeki bir konferansta izleyiciler arasında olan bir Ortodoks karşıtına sert bir şekilde cevap vermesiydi. Örneğin, ideoloji teorisi üzerindeki eski çalışmalarından tanıdık ögelerin üzerinden tekrar geçmesiydi. Popüler olamayacak olanı popülerleştirmeyi deneme riskine istek duymasıydı.) Film, Zizek’ in Marx’ ın artıdeğer konsepti ve Lacan’ nın ‘object petit a.’ sı (arzu nesnesi) arasındaki paralelliği belirtme hikâyesi üzerine bir maceraya atılıyor.
Tüm bunların ötesinde ‘Zizek!’ film olarak çok akıllıca kurgulanmıştır. Sahne arası geçişler-eğlenceli tutarlı ve hatta anlam ve yapı arasındaki karmakarışık ilişki, farklı açılardan ödüllendirilmeyi hak ediyor.
Yönetmen Taylor’ın aslında Zizek’in teorisiyle bu kadar özdeşleşmiş olması, bize şaşırtıcı gelse de, daha sonra filmi yeniden okuduğumuzda, onu kaçık bir züppe olarak ele almak çok daha kolay olurdu, diye hak veriyoruz. Zizek, kendini tekrarlamaktan her zaman kaçınıyor.
Astra Taylor, “Fikirler hakkında bir film yapmayı çok istedim. Film’in Zizek’ in kişiliğiyle bütünlük oluşturduğu kanısındayım. Sadece teori hakkında bir görüşme yapmaya çalışsak bile Zizek’in zaptedilemez bir karakter ve karizma fazlalığı var” diyor.
Zizek! bir biyografi filmi
değil.
Yönetmenin diğer bir kuralı, kendini beğenmişlikten sakınmaktı. “Özellikle
bu cephede kötü bir ismi olan
teoriyi
irdelerken dikkatli olunması gerekiyordu,”
diyor. “Düşünün, bu filozof (Zizek)
Alman felsefesi, İngiliz politik ekonomisi ve
Fransız
devrimi arasındaki farkı, bu milletlerin tuvalet tasarımlarını referans
vererek açıklamıştı.”
(Zizek’in bu
analizini filmde dinliyoruz, ayrıca geçen yıl The
Taylor filmi çekmeye
hazırlanırken, Zizek ile ilgili olarak düzinelerce sayfa soru ile geldiğini ancak
bunlardan sadece iki veya üçünü sorabildiğini söylüyor.
“Siz bir soru sorarsınız, Zizek bunu alır ve nereye çekmek isterse oraya
çeker. Sizi çıkardığı bu yolculuk enteresan da olsa maalesef hiçbir zaman kısa
değildir.”
zizek! İle ilgili en komik anlardan birisi 1990 yılındaki bir
politik tartışma yayınından alınan ve Liberal Demokratik Parti’den Slovenya
Devlet Başkanlığı için aday olduğu süreci gösteren kliptir.
Bir yerinde bir Komünist bürokrat, “Evet, Zizek, buradakilerin
hepsinin IQ'sunu toplasak seninkinin yarısı etmez,
ancak lütfen izin ver başkaları da konuşsun” diyor.
Taylor bu noktada rolünün doğrudan sorular soran ve cevaplar
alan bir muhabirden çok, “ona pozitif veya negatif geri bildirim yaparak, nerede durmasını
söyleyerek” diyalogun seyrini belirleyen bir trafik görevlisi olduğunu fark
ettiğini belirtiyor.
Farklı çekimler sırasında bir kayıt tutmuş ve burada
“onun söylediği her şey bir araya getirilse bunun 100 sayfalık bir Excel çalışma
sayfası olacağını”
söylüyor. “Bu şekilde hangi konulara
değinildiğini, hangi sette değinildiğini ve sonucun kullanılabilir mi olduğu
yoksa yeniden çekilmesi mi gerektiğini biliyorum”. Prodüksiyonun yarısında,
filmin editörü olan Laura
Hanna’nın bir kaba taslak
ortaya çıkardığını söylüyor.
“Bu noktada
canlandırılan sahnelerden çeşitli pasajları seçmeye başladım. Bazı olayların
tekrarlanması gerektiğini ve filmin altının çizilebilmesi için daha geniş teorik
bir argümana sahip olması gerektiğini biliyordum….
Ancak bu, kulağa çok basit ve mantıklı gelmesine neden oluyor. Başlangıçta,
seksen saatlik kaba taslak
kırpılmaya çalışırken seçimler daha sezgisel olarak yapılıyordu. Bir filmi
kurgularken, neyin size doğru geldiği, mantıklı geldiği çok önemlidir.”
Slavoj Zizek hakkında
Slavoj Zizek
1949'da Slovenya'da doğdu. Doktorasını felsefe ve özellikle de Alman idealist felsefesi konusunda yaptı. 1960'lar boyunca psikanalize ve Lacan
düşüncesine
yakın ilgi duymuş olduğu için, 70'lerde Paris'e giderek Jacques Alain-Miller ile psikanaliz alanında çalıştı. 1980'lerde kendisi gibi
Lacancı
psikanaliz konusunda çalışan Mladen Dolar, Alenka
Zupancic
ve Renata Salecl gibi
isimlerle
oluşturduğu grup Avrupa'nın entelektüel çevrelerinde
etkili olmaya başladı. Yugoslavya'nın
parçalanması sırasında,
Lyublyana okulu Slovenya'nın bağımsızlığı ve totaliter
rejimin
yıkılması süreçlerine
aktif olarak katılarak, liberallerle işbirliği yapan ancak bağımsızlığını
koruyan bir Marksist çekirdek oluşturdu. Halen Lyublyana Üniversitesi
Toplumsal Araştırmalar
Enstitüsü'nde öğretim
üyesidir.
İngilizce'deki ilk kitabı olan
İdeolojinin Yüce Nesnesi 1989'da yayımlanmıştır.
Yazarın, Marx-Hegel-Lacan-Popüler Kültür arasındaki bağlantıların çözümlenmesinden
hareketle radikal bir tavır alışın ipuçlarını
aramaya yönelen tavrı bu ilk kitabında da belirgindir.
Looking Awry (Yamuk Bakmak, 1992) ve Enjoy Your
Symptom (Semptomunun Keyfini
Çıkar, 1993) kitaplarında
Lacan'ı