(Bu yazı, 15 Şubat 2006’da yayımlanmıştır.)

 

 

‘ŞEHİR’ SOLUK ALAMIYOR

Suha Çalkıvik

 

Mazlum Kiper, Şehir Tiyatroları’nda hemen herkesin sevgi ve saygı duyduğu bir isimdir. Geçmişte küskünlükler, gruplaşmalar, yılgınlıklar ve hatta kavgalar yaşanan bu saygın ve en köklü tiyatro kurumumuzda, Mazlum Kiper ve ekibi, uzlaşmacı, heyecanlı ve herkese kulak veren bir yönetim anlayışı ile umut rüzgarları estiriyorlar. Şehir Tiyatroları, geniş bir repertuar yelpazesi, şehrin her yanını kucaklayan yeni sahneleri, tanıtım atağı ve yurtdışında kısa sürede kurduğu işbirliği anlaşmaları ile, yeni sezona üç ay kala, hummalı bir şekilde hazırlıklarını sürdürüyor.’

 

Yukarıda yer alan cümleleri 28 Haziran 2005’te NTVMSNBC Kültür Sanat bölümünde yayımladığımız söyleşinin giriş bölümünde yazmıştık. O dönemde İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni olarak yeni sezon projelerini anlatan Mazlum Kiper ve ekibi, sezon başından bu yana gerçekten de kuruma yepyeni bir soluk getirmişti. Geçtiğimiz günlerde mahkeme kararıyla Genel Sanat Yönetmenliği’ne iade edilen Nurullah Tuncer, yazılı basında birkaç gündür izlediğimiz üzere, ilk olarak, Mazlum Kiper ve ekibinin yurtdışında kısa sürede kurduğu işbirliği anlaşmalarını ve projelerini yok sayarak, iptal etti. Tiyatro Festivali için aylar öncesinden çalışmaları başlatılan Ibsen’in ‘Peer Gyntoyununu kaldırdı (Ölümünün 100. yılı nedeniyle, 2006 yılı tüm dünyada Ibsen Yılı olarak ilan edilmiştir); İsveç Devlet Tiyatrosu ile ortak proje olan oyunu (konuk sanatçıyı da kabul etmeyerek) kaldırdı; Kadıköy Haldun Taner Sahnesi’nde başlatılanhaftanın 7 günü açığızuygulamasına son verdi. Genel Sanat Yönetmenliği döneminde başlattığı projeleri tek tek iptal edilen Şehir Tiyatroları Sanatçısı Mazlum Kiper’eŞehir Tiyatroları’nda neler oluyor?’ sorusunu yönelttik.

 

Mazlum Kiper- Şimdi, hukuksal olarak eski Genel Sanat Yönetmeni mahkemeyi kazandı ve görevine geri döndü. Buraya kadar bu iş doğaldır. Fakat ondan sonra birtakım şeylere kalkıştı ki, bence burada bazı eksiklikler yahut da art niyet var. Çünkü alınmış kararların üzerine tekrar gitmek, bunların ne olup ne olmadığını çok araştırmadan, bunları yasaklamak yahut kabul etmemek ve çevresine de kabul ettirmemeye çalışmak, bence tiyatroya zarar veren bir şey, çünkü aylardır hazırlanmış projeler bunlar. Yani, bir günde yapılmış şeyler değil. İsveç Devlet Tiyatrosu ve İsveç Enstitüsü ile yaklaşık bir yıldır ortak çalışmalar içindeyiz. Bugüne kadar hiçbir konuk çalışmada olmadığı kadar, paralar paylaşılıyor. Yani, daha önceden aldığımız tüm konuk sanatçıların ücretlerini, konaklama ve iaşe bedellerini biz öderdik. Şimdi, bunu, gelen insanların masraflarını paylaşıyoruz. İsveç Enstitüsü büyük bir bölümünü karşılıyor. İsveç Devlet Tiyatrosu, Avrupa Birliği normlarına uygun olsun diye, bizim verdiğimiz ücretin üzerinden eksik kalan kısmı tamamlıyor. Böyle ortak bir çalışma içerisine giriyoruz. Ayrıca İsveç Devlet Tiyatrosu, bizim oyunlarımızı gelip izleyerek, onları İsveç’teki insanlarımıza sunmak üzere de getirme niyetinde, bu çabaları var. Bizden, -daha önce de basına demeç verdiğim gibi- ayrıca Ramazan’da bir Ortaoyunu istiyorlar ki oradaki insanlarımıza bu desteği gösterebilsinler diye. Ayrıca, İsveç Devlet Tiyatrosu ile birlikte sizin de bildiğiniz gibi, ‘Sınır Tanımayan Tiyatro Hareketi’ni başlattık. Bu hareket, bir anda çığ gibi büyüdü ve şu anda -biz de dahil olmak üzere- altı tiyatroyuz: Norveç Devlet Tiyatrosu, İsveç Devlet Tiyatrosu, , Danimarka Betty Nansen Teatret, Almanya’dan Theater An Der Ruhr, Londra Arcola Theatre ve İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu olmak üzere. Bundan amacımız ne? Bu, benim yıllardır varolan bir düşüncemin ürünüydü. Bu düşünceyi de bir zamanlar Rahmetli Vasıf Öngören ile paylaşmıştık ve ikimiz de bunu çok istiyorduk. Bu giderek Avrupa Birliği Şehir Tiyatrosu’nun oluşumunu sağlamak, yani Avrupa’da çeşitli milletlerden insanların ortak olarak oluşturacağı bir tiyatro bünyesi, demek. Bunun küçük küçük örneklerini zaten orada burada görüyoruz, bunlar yapılıyor. Unutmayalım ki 4 milyona yakın insanımız yaşıyor Avrupa’da ve bu insanlarımızın içinden zaman zaman ünlü insanlar ortaya çıkıyor: Fatih Akın örneğinde olduğu gibi. Tabii bu insanlarımızı biz niye kullanmayalım? Bu insanlarımızla niye ilişkimiz olmasın? Niye bu insanlarımızın varlığını ikinci plana atalım? Bu düsturdan hareketle, İsveç’te de Devlet Tiyatrosu’nda uzun yıllardır çalışan Fikret Çeşmeli’yi de oyuncu olarak istihdam etmek istedik. Bunlar böyle içe geçen projeler olacak. Bu, ‘Sınır Tanımayan Tiyatro Hareketi’nin başlıca amacı, Avrupa’da insanların, milletlerin, dinlerin, dillerin, ırkların birbirine karşı olan önyargılarını azaltmak. Çabamız bu olacak. Bu da zaten birinci maddesi. Bunun için uğraşacağız, yani tiyatronun amacının bu olması önemli bir şey. Bunun altı da çiziliyor. Zaten bu hareket o yüzden örneğin Danimarka’daki karikatürlere karşı da bir tavır gösteriyor. Biz bir taraftan önyargıları kıralım diye uğraşırken, bir taraftan bazı insanların kutsal saydığı değerlere karşı yapılan dengesizlikler ve densizlikler bu çabayı baltalıyor tabii ister istemez. Bunların ne kadar özgürlük sınırı içinde olduğu da tartışılır. Tartışılmaz değil. Ama işte bizim çabamız bu

Şimdi, biz bunlarla uğraşırken, daha önce Genel Sanat Yönetmeni olan Nurullah Tuncer geliyor, bütün bunları geriye dönük olarak araştırıp, “Bunlar nedir? Niye yapılıyor? Nasıl olur? Bürokrasi?” bir sürü şey söylüyor! Şimdi bu, ne kadar gerçekçi bir şey? Yani, bir insan eğer iyi niyetliyse bir defa ne yapıldığını araştırmaya çalışır, değil mi? Öncelikle bir kere, benimle bir toplantı yapar, ben onun abisi sayılırım, banaabidediği de çok olmuştur. Abi, amacınız ne? Ne yapmaya çalışıyorsunuz? Ben de devam edebilir miyim?” der. Bilinen bir gerçek ki, ben göreve geldiğim zaman, onun başlattığı hiçbir projeyi durdurmadım, sorgulamadım da. Devam ettim sadece ve bunu da deklare ettim, dergilerde, gazetelerde bu var. İşleyiş böyle olmalı. Çünkü, çok farklı şeyler yapamayız zaten. Ne yapacağımız üç aşağı, beş yukarı belli. Onun da altını çizdim. 92 yıllık geçmişimiz, bunun zaten taahhüdü zaten. Yani, neler oynanmış, neler oynanabilirDolayısıyla, bugün bunu oynamamak birşeyi değiştirmeyecek, yarın öbür gün zaten oynayacaksınız. Onu oynamazsanız, o yazarın bir başka piyesini oynayacaksınız! Yani, değişen bir şey olmayacak. Örneğin, Peer Gynt’ün kaldırılmasıİstanbul Tiyatro Festivali’ne taa 8 ay önceden Dikmen Gürün ile konuşup hazırlanmışken, ‘Peer Gynt’ün kaldırılması bence çok saçma bir şey. Çünkü Ibsen’in 100. ölüm yıldönümüydü, biz de bu vesileyle ‘Peer Gynt’ü düşündük ve koyduk. Başta Norveç olmak üzere birçok ülkede de aynı zamanda ‘Peer Gyntkonuluyor sahneye. Bütün bu ülkelerdeki ‘Peer Gynt’lerin hepsini Festival bünyesi içinde biraraya getirme düşüncesi vardı. Yani bütün konulan oyunlarda bir amacımız var: bir Ibsen’in 100. ölüm yıldönümü var, ayrıca Haldun Taner’in 20. ölüm yıldönümü gibi, oyunları sahneye koymakta amaçlarımız vardı. Bunların bu şekilde böyle sorgulanması, araştırılması, yani Yönetim Kurulu kararının ve Başkanlık onayının olduğu birtakım uygulamaların yok sayılmaya kalkılıp, yeniden karar alınması, tabii bunlar Tiyatro için hiç de iyi olmayan şeyler. Yani, bu oyunu ben koymuşum ya da başkası kararı almış, bu önemli değil. Ama tiyatronun bir yapısı vardır, oraya asılmış oyunlar, roller vardır. İnsanlar emek verip birtakım şeylere hazırlanmışlardır. Sanatçı olan da bilir ki, zaten orada ismini gördüğü andan itibaren duygusal olarak o role, o çalışmaya kendini hazır hissetmeye başlar ve üzerine gider. E şimdi böyle birdenbire bunun günler sonra kaldırılması, yok sayılması ve durdurulması, tabii hiç hoş bir şey değil. Umarım, Belediye de bunun farkına varır ve bir an önce gerekli işlemi yapar. Çünkü, şu anda İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu rahat soluk almıyor. Yine bunalımlı, sıkıntılı bir döneme girdi. Bu arkadaşımız, maalesef, bundan önce 2,5 yıl yöneticilik yaptığı süre içerisinde bunu herkese yaşatmıştı zaten. Şimdi anlaşılıyor ki, bunu devam ettirmek istiyor. Bununla nereye varacak, o da belli değil?! Umarım Büyükşehir Belediyesi bir an önce gerekeni yapar.