(Bu yazı, CNBC-e Derginin  Mart 2008 sayısında yayımlanmıştır)

 

 

Şiirsel adalet ve aşk filmi: Heaven / Cennet

 

Run, Lola, Run (1998) ve The Princess and the Warrior (2000) filmleriyle çıkış yapan Tom Tykwer'in yönettiği, usta Polonyalı yönetmen Krzysztof Kieslowski'nin ölümünden kısa süre önce arkadaşı Krzysztof Piesiewicz ile birlikte senaryosunu yazdıkları Heaven / Cennet (2002), 21. yüzyılın ilk aşk filmlerinden biri olarak gösterilir. Cate Blanchett ve Giovanni Ribisi ikilisinin doğal ve derinlikli karakter analizi ile sergiledikleri mükemmel oyunculuklarına Arvo Part’ın içe işleyen hüzünlü müziği de eklendiğinde, Heaven seyir zevki veren bir kurgu yapısı taşıyor. 

  

İtalya’nın Turin kentinde İngilizce öğretmenliği yapan Philippa (Cate Blanchett) kocasının ve öğrencilerinin ölümünden sorumlu tuttuğu uyuşturucu satıcısı bir işadamının ofisine saatli bomba yerleştirir. Oda temizlikçisinin çöp kutusunu

-bombanın varlığını fark etmeden- kattan asansöre taşımasından sonra çıkan patlamada dört masum insan yaşamını kaybeder. Philippa, polis tarafından gözetim altına alınır. Rastlantı sonucu sağ kalan uyuşturucu satıcısı ile öğretmenin başı iyice derttedir artık. Savcı ve emniyet müdürü olayın siyasal bir boyutu olduğu konusunda ısrarlı bir tutum içindedirler. Philippa’nın aslında suçsuz olduğuna sadece genç bir polis memuru (Giovanni Ribisi) inanmaktadır. Bu memurun 11 yaşındaki erkek kardeşi Philippa’nın öğrencilerindendir. Polis memuru, kadına aşık olduğunu anlar ve kendi konumunu tehlikeye sokacağını bile bile bir plân yapar. Filmde, ceza-af, masumiyet-suç, umutsuzluk ve aşk ikilemleri arasında yeni bir hayata koşmak isteyen bir kadının öyküsü dile getirilir. 

 

Tom Tykwer cesur bir tavırla yönetmenlik kariyerini pekiştiriyor bu yapıtında. Run, Lola, Run filmindeki hızlı tempo, yerini cesaretle işlenmiş durağan bir kompozisyona ve ustanın (Kieslowski) stilini anımsatan güçlü renklere bırakıyor. Kieslowski minimalist besteci Arvo Part'ın müziğinin bolca kullanılmasi ve kadroda Cate Blanchett'e yer verilmesini onaylardı sanırım. Özellikle filmin hemen başında yeralan polis sorgusu sahnesindeki büyüleyici oyunculuğu ile Blanchett, her türlü övgüyü hak ediyor.

 

Kieslowski’nin renk üçlemesi, farklı yönlerde gelişip, sağlam örülmüş karakterleri ile birbirine çok güzel biçimde eklemlenmişti; ancak Heaven'ın karakterleri, çoğu seyirci için biraz zayıf kaçabilir. Filmin yoldan çıktığı nokta, Philippa'nin hüznünün derinliklerine ilgi göstermeyip, bunun yerine çifti izlemeyi sürdürmesidir. Yine de Kieslowski'nin yürürlüğe koyduğu ve Tykwer'in de benimsediği  trajik ironi havasını taşıyan film, en temel içgüdünün peşinden gitmenin, aşk ve şiirsel adalet uğrunda en göz alıcı hareket  olabileceğini gösteriyor.

 

Heaven filmini izlerken  bazı sahnelerde Kieslowski'nin dünya görüşünün, Tykwer'in filminin iskeletini oluşturduğu görülür. Mistik ve hüzünlü atmosfer, filmin finaline doğru dağılır. Şehrin üzerinde gezinen helikopterin yaptığı çekimlere kapılır, çatıların üzerinden havalanarak daha adil bir dünyaya doğru yolculuğa çıkarıldığımızı hissederiz.

 

Suha Çalkıvik