Turgay Kantürk’le, hiçliğin kıyısında ...

 
 
İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda sezonun son prodüksiyonu olan ‘Ful Yaprakları’, geçtiğimiz hafta AKM Oda Tiyatrosu’nda sahnelenmeye başladı.
Suha Çalkıvik
 
    11 Nisan 2005 —  Civan Canova’nın yazdığı ve rejisini Turgay Kantürk’ün üstlendiği ‘hiçliğin kıyısında dolananların var olma ve hayatlarını yeniden yazma çabaları’nı anlatan oyun, yazarın edebi anlatım zenginliği, teknolojiye yaslanan zekice kotarılmış rejisi ve usta oyuncuları ile göze çarpıyor. Oyunun tiyatromuzda bir ‘ilk’ olma özelliği de var. Önümüzdeki günlerde -yapılacak bir düzenleme sayesinde- internetten bilet alan seyirciler, sahneyi tüm açılardan görüntüleyen kameralar sayesinde ‘Ful Yaprakları’nı ‘online’ izleyebilecek.

Konuk yönetmen olarak, İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda ‘Ful Yaprakları’nı sahneye koyan Turgay Kantürk ile oyun üzerine konuştuk. Şair kimliği ile de tanınan Turgay Kantürk, hâlen Bakırköy Belediye Tiyatroları’nda oyuncu ve yönetmen olarak çalışmakta, Yönetim Kurulu Üyeliği ve Genel Sanat Yönetmeni Yardımcılığı’nı sürdürmekte.
       
       Oyun, 2002 yılında “Civan Canova’nın Toplu Eserleri” dizisinde basılmış. Neden ‘Ful Yaprakları’? Proje nasıl gerçekleşti ?
       
Öncelikle sahnelediğim tüm metinlerde, ortak yaralarımızın olup olmadığı, hayata bakışımla çakışıp çakışmadığı önemli benim için. Bu oyun için de böyle oldu. Proje, İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun bir önerisiydi bana. Ne zamandır orda bir şeyler yapmak istiyordum. Çünkü kendi kuşağımın bir çok önemli oyuncusu o bünyede çalışıyor. ‘Ful Yaprakları’ da birkaç yıldır Devlet Tiyatrosu’nda konuşulan ama bir türlü şartlar olgunlaşmadığı gerçekleşemeyen bir projeymiş, duyumlarıma göre. Bana önerildiğinde, en az şimdiki kadar heyecanlandığımı hatırlıyorum. Zor bir işti. Ama üstesinden gelinmeyecek gibi de değildi. En azından teknolojiye ve bu dünyaya yakındım. Bunun bir avantaj olduğu sonuçtan da anlaşılabilir.
       
       Masa başı çalışması ve provalar ne kadar sürdü?
       
Oyunu 6 hafta gibi kısa bir sürede seyirciyle buluşturduk. Zaman çok kısaydı, böylesi bir sahneleme için. Ama Devlet Tiyatrosu çalışanları, yaratıcı ekip ve oyuncuların olağanüstü gayretiyle kısa sürede düşlediğime ve istediğime çok yakın bir sonuç elde edebildim. Ama en önemlisi, bu projede tüm çalışanların inancıyla gerçekleşen sihirli bir sonuç olduğunu düşünüyorum, gördüğünüz şeyin.
       
       Oyun zorlu ve edebi açıdan da hayli zengin bir metin. Sahnelemek ürkütttü mü başlangıçta sizi?
       
Metinden yana ya da zorluğundan yana bir korkum olmadı. Ama ilk kez DT’de iş yapacak biri olarak neyle karşılaşacağımı bilmiyordum. Bunun bir tedirginliği vardı. Bir diğer zorluksa oyunda kullanmayı tasarladığım yüksek teknolojinin bir tiyatro sahnesiyle ve tiyatro ekibiyle gerçekleşip gerçekleşemeyeceğiydi. Ama tüm kuşkularım, çalışanların yaratıcı, özverili ve yüreklendirici destekleriyle aşılan engeller oldular benim için.
 

Musa Uzunlar, bana göre, yıllarca aynı kalıptaki rollerde oynatıldı. İlk kez bu kadar farklı bir rolü giyinmiş gördüm. Oyunu ve rolünü çok sevdiğini de belli ediyor başarılı oyunuyla. Oyuncu seciminde tam anlamı ile özgür müydünüz?
       
Üç oyuncumuz da farklı dönemlerden de olsa benimle aynı okuldan mezun olmuş arkadaşlarımdı. İstediğim ve sevdiğim oyuncularla çalıştığım için kendimi şanslı sayıyorum. Bu oyunda her üçün oyuncu da eşit ağırlıklı ve eşit önemlere sahip roller oynuyorlar. Onlar arasında bir ayrım yapmam mümkün değil. Hepsi de projeye ve konsepte inanarak insanüstü bir çabayla kısa sürede büyük yollar katettiler bu oyun için. Hepsi de rollerini, oyunun meselesini kendilerine sonun edinerek ve sahneleme biçimime güvenerek çalıştılar.
 

  Özden Çiftçi de oynadığı kadını derinlemesine analiz etmiş, o kadar doğal ki sahnede... Özlem Güveli, bedeninin yarısı ile oynamak zorunda iki saat boyunca... Bir oyuncu için çok dezavantajlı bir rol olmasına rağmen o da çok sevmiş rolünü. Mutlu musunuz kadın oyuncularınızın performansından?
       
Tabi ki memnunum. Az önce de söylediğim gibi projeye inanan tüm DT yönetimi gibi oyuncular da inandılar ve sonunda istediğimize ulaştığımız düşüncesindeyim her açıdan.
       
       ‘Ful Yaprakları’, çok zekice buluşlarla sahnelenmiş bir oyun. (webcam’ler, üç tarafta projeksiyon perdeleri, flash back filmler, müzik seçimleriniz, chat sahnelerinde power point yansımalar) Kamera açılarına göre reel oyunun sahne trafiği titizlikle çizilmiş. Bu tür bir teknolojiye başvurmasaydınız, üç kişilik bu kadar zor bir metni olan oyun, temposunu tamamen kaybederdi, haksız mıyım?
       Bu bir zorunluluktu bana kalırsa. Ben herhangi bir oyunu bu yöntemle değil, bu oyunun konseptine çok uygun olduğu için bu biçimde sahneye taşıdım. Tüm bu teknolojik unsurların sahneye yansıması sonuç olarak internet üzerinden iletişimi tercih eden, hatta bunu zorunlu olan insanların gerçeğini anlattığı içindir. Kullandığım görsel dilin internetle çakıştığı noktalarda, kahramanlarımızın iç dünyalarını, yaşadıkları evreni, bilinç akışlarını görüntülerle destekleme yolunu seçmemin nedeni de buluş değil, olsa olsa bir nebze yenilik arayışıdır. Tiyatronun ölümünden gizli bir haz duyanlara, bu tür çalışmaları izlemelerini salık veririm. Hoş onlara iyi görünmek için değil, meselemizi desteklediği ve bu yolla daha da etkili olduğunu düşündüğümüz için böyle bu.
       
       Yazarın, Civan Canova’nın, rejinize itiraz ettiği yerler oldu mu? Yoksa uyumlu mu çalıştınız?
       
Hayır. Hiç öyle bir çatışma ya da tartışma yaşamadık. İlk okuma provası sonrasında Civan Canova oyunu bize emanet edip gitti zaten. Oyunun yazarı bir tanıdığımız değil, arkadaşımız oldu zamanla, en azından benim için. Biz oyuna inandığımız gibi, Civan’ın da bizlere inandığını hissettik. Gerisi ortak bir arayış ve yolculuktu.

 Bu sorumu, şair yazar Turgay Kantürk olarak yanıtlar mısınız? Bu oyun mutlaka (bir an önce hatta) yabancı dillere tercüme ettirilmeli. Katılıyor musunuz görüşüme?
       
Tabi ki çevrilmeli. Türk oyun yazarlığının geldiği, durduğu yeri göstermesi açısandan, evrensel bir sorunu, insani bir sorunu ele alış biçimi açısından çok önemli. Günümüzün en önemli iletişim aracı sayılabilecek internet ortamına yeni bir yaklaşım getirdiğini, insanların başka adlarla da olsa, yalnızca kendilerini anlattıkları, belki de gerçekten doğruları söylediklerini gösteren bir yaklaşımı var. Üstelik kullandığı dil ve geliştirdiği söylem, yerleşik dramatik kurguya yeni açılımlar da getiriyor.
       
       Oyunun yakın bir tarihte internetten yayınlanması projesinden umutlu musunuz? Başarılacak mı bu ‘ilk’?
       
Olacağını umuyorum. Her ne kadar tiyatronun salonda izlenmesine inanıyorsak da, bu oyun için belli bir yabancılaştırma niyeti de taşıyor internetten yayın. Chat yapan insanların kendilerini bu ortamda görmeleri bir başka katkı sağlayacaktır diye düşünüyorum.

Oyun seyirci ile buluştuktan sonra herşeyi ile içinize sindi mi?
       Evet. Her ne kadar her yaratıcı tasarımın gerçekleşme aşamasında kayıplara uğradığını bilsek de, ‘Ful Yaprakları’ yapmak istediğime en çok yaklaştığım oyunlardan biri oldu. Gerek oyuncular, gerek yaratıcı ekip tümüyle inandıkları bir projede, olmak istedikleri biçimde yer almanın keyfini yaşadılar ve bu da sonuca yansıdı.