Reha Erdem’in ‘Korkuyorum Anne’ filmindeki rolü ile Ali Düşenkalkar, geçtiğimiz hafta 48 saat içinde, iki ayrı festival jürisi tarafından En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’ne değer görüldü.

 

 

Suha Çalkıvik / İstanbul
Güncelleme: 16:44 ET 05 Haziran 2005 Pazar

İstanbul - Ankara Film Festivali’nde, ‘Yazı Tura’ filminin başrol oyuncusu Olgun Şimşek ile ödülü paylaşırken, Nürnberg’de 10’uncu kez yapılan Türkiye/Almanya Film Festivali yarışma bölümünde bu kez ‘tek başına’ bu ödülün sahibi oldu.

Ali Düşenkalkar, 23 yıldır İstanbul Devlet Tiyatrosu sanatçısı, şu sıralarda sahnelenen ‘Çayhane’ adlı oyunda rol alıyor. Eskişehir Anadolu Üniversitesi Konservatuarı Tiyatro Bölümü’nde Öğretim Görevlisi.

İzmit Belediyesi Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda bu sezon sahnelenmekte olan Aziz Nesin’in’in ‘Yaşar Ne Yaşar, Ne Yaşamaz’ oyununun da yönetmeni. Gösterildiği her festivalde ödülleri toplayan ‘Korkuyorum Anne’, Ali Düşenkalkar’ın oynadığı dördüncü uzun metrajlı film. Ali Düşenkalkar ile ‘Korkuyorum Anne’ filmi üzerine konuştuk.
‘Çayhane’ oyununuz biter bitmez Ankara Film Festivali ödül törenine son anda yetiştiniz, sonra Nürnberg’deki ödül törenine gidebildiniz mi?
Filmin Almanya’da festivalde yarıştığını iki gün önce internetten öğrenmiştim. Sonucu da Eskişehir’de dersteyken gelen telefondan öğrendim.

Sinemada bundan önce, Yıldırım Arıcı’nın kısa filmi 12 Dakika, Erden Kral’ın ‘Mavi Sürgün’ ve Reha Erdem’in ‘Kaç Para Kaç’ filmlerinde oynadınız ve şimdi bu film, ‘Korkuyorum Anne’, filmin diğer adı ‘İnsan Nedir ki’ ... değil mi?
Geçen yıl İstanbul Film Festivali’nde ‘İnsan Nedir ki?’ adıyla gösterildi film.. Diğer adı, gizli adı, ‘Korkuyorum Anne’ idi.. Artık ‘Korkuyorum Anne’ diyorum. Ama ben, filmin ‘İnsan Nedir ki’... adını daha çok beğeniyorum.

Filmin çekim öyküsünden bahsedelim mi? Öneri nasıl geldi? Ekip nasıl toparlandı? Kamera arkası, yabancılardan oluşan bir ekip. Siz dahil tüm kadro, tiyatro kökenli sanatçılardan oluşuyor sanırım?
Hepsi oyuncu... 98 yılıydı, ‘Kaç Para Kaç’ filmini çekiyordu Reha Erdem. O filmde oynuyordum. Reha Erdem’le daha önce ‘A Ay’ adlı ilk filminde tanışmıştım. ‘A Ay’ filminde küçük bir çocuk vardı. Daha önceki yıllarda çocuk konuşabiliyordum (seslendirme) yapabiliyordum. O çocuğu birkaç arkadaşımız konuşmuş, seslendirmiş, sanırım olmamış ses olarak, beğenmemiş Reha. Bizim seslendirme dünyasında bayan sesler, genelde erkek çocukları konuşur. Bana rica ettiler bir gün, gittim, konuştum o çocuğu. Reha, “sen o rolü konuşarak biçimlendirdin, tam benim istediğim gibi oldu. Çok hoş oldu.” dedi. Bunun üzerine bir tanışıklığımız oldu. Ondan sonra bir reklam filminin çekimleri için beraber Fas’a gittik, orada çalıştık. Böylece oyunculuk tanışıklığımız da doğmuş oldu.

“‘Kaç Para Kaç’ için benimle çalışır mısın ?” dediğinde “seve seve” demiştim. İşini ne kadar iyi yaptığını bilen , işini o kadar çalışmış olarak karşınıza gelen biri ona saygı duymamak elde değil. Kaç Para Kaç’ın son çekim günü, iş bittikten sonra koluma girip, çok teşekkür ederim demişti. “Bundan sonraki filmde beraber çalışacağız” dedi. Ben 4 yıl hiçbir şey bilmeden bekledim. Sadece bana “Ali, zayıflama!” diyordu. Kilomu sorduğunda, o zamanlar 110 kilo civarındaydım. Altı ayda bir ya da sekiz ayda bir karşılaşmalarımız oldu, telefonlaşmalarımız oldu “kilon kaç, ne durumdasın?” diye sormaya devam etti. “Zayıflama!” dedi. Ondan sonra filmin çekim prodüksiyon aşamasına gelindiğinde bir telefon geldi bir gün, “Ali gel n’olur, bir son halini göreyim.” dedi. Filmdeki rolümün adı da Ali. Benim bütün bebeklik, çocukluk fotoğraflarımı, evde neyim varsa, bütün arşivimi Reha’ya teslim ettim. Bütün yaşamımı taradı.

Peki, çekim aşamasına gelindiğinde?
Çekim aşamasına gelindiğinde, aaaa! Dediler ki, “biraz zayıfla!”. Bir diyet programı böylece başlamış oldu. Ve 17 kilo verdim. Yaşamımda ilk defa bir diyetisyenle karşılaştım ve yaşamımı düzenlemeye başladım. Bugüne kadarki alışkanlıklarımı geride bırakıp, o programa uyarak çekimlere kadar 17 kilo verdim. “Ali yaşını küçültmek için peruk takacağız.” Peki dedim ve bir peruk uğraşı başladı. Bir gün hiç unutmuyorum, saçlarım bembeyaz olana kadar 3 kez açıldı, aynı renk olsun diye ... . Sonra, “senin gözlerine lens takalım” dedi.
Benden eser kalmayan fakat kendi dünyasında kurguladığı bambaşka bir görüntüyü bende buldu zannediyorum ve öyle başladık işe. Reha ile bu arada senaryo okumalarımız başladı. Bana dört sayfalık bir dosya sundu, Ali karakterini nasıl gördüğünü anlatmış. Önce onu okudum sonra dedi ki, “işte dört yıl bekledikten sonra, bu da senaryo” dedi. Bir randevum vardı o an, iptal ettim ve eve koştum, senaryoyu okudum. Gece telefon açtım Reha’ya, “Senaryo çok güzel dedim, oynamak istiyorum, çok güzel” dedim. ‘Kaç Para Kaç’ın son günü “benimle çalışır mısın?” dediğinde “seve seve oynarım” demiştim hiçbir şey bilmeden, senaryoyu okuduğumda da “seve seve oynarım, çok güzel, mutlaka oynamalıyım” dedim.

2,5 ay gibi bir süre çalışıldı. Uzunca bir çalışma dönemiydi. Her çalışanın mutlu olduğu çok keyifli bir çalışma süreci yaşandı... Ondan sonra hiçbir kare görmeden filmi sadece ilk gösteriminde, İstanbul Festivali’nde gördüm. Bu da benim için ayrı bir bekleme sancısıydı.

Film, festivalde de FIPRESCI Eleştirmenler Birliği Ödülünü aldı zaten. Sadece festival seyircisi izleyebildi ne yazık ki. Yakında umut var mı sinemalarda gösterime girmesi için?
Artık günümüzde filmin tanıtımını, sunumunu iyi yapmak, vizyon öyle çıkmak lazım sanırım.. Bunu net görüyoruz. Şimdi ödüller gelmeye başladı. FIPRESCI Ödülü sonra Ankara’da En İyi Yönetmen, En İyi Senaryo, En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu, En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu, En İyi Umut veren Oyuncu, küçük bir oyuncumuz var, o da kazandı. Bu ödüllere ne kadar sevindiğimi anlatamam. Sonra Nürnberg’den gelen ödül. Bunlar çok güzel şeyler. O nedenle, film daha vizyona çıkma aşaması için, kendine yakışır bir aralık bekliyor

Filmin mekanlarından söz eder misiniz?
Galata Kulesi’nin alt tarafında, Saint Benoit Lisesi’nin üst sokağında Yeşil Han diye bir han var. Filmin iç mekan sahneleri, o apartmandaki dairelerde çekildi. İstanbul dışına gittik. Kilyos, İstanbul dışı değil ama, bir kaç sahnesi Kilyos’ta çekildi. Özellikle final sahnesi Kilyos’ta çekildi. Ama seyircimiz filmi seyretsin, bunu söylemeyeyim. Film vizyona girdikten sonra oradaki sahneleri anlatırım. Sürprizini kaçırmayalım.Ve tabii ki ayrıca bir Reha Erdem klasiği olarak vapurlar da. Çok hoş mekanlar. Uzun soluklarla aranmış ve seçilmiş mekanlar .. Titizlikle.

Filmin başarısı nereden kaynaklanıyor? Senaryosunun sağlamlığı mı, sadece oyuncuların oynatılması mı? Kamera arkasında da yabancılardan oluşan bir ekip var ayrıca.
Ben, Reha Erdem’in üç filminde de çalışmış üç kişiden biriyim. Montajcısı Fransız Nathalie Le Guay diğer isim. Ve Reha Erdem.. Dikkatinizi çekmek istiyorum, ‘Kaç Para Kaç’ta da ‘Korkuyorum Anne’de de en az 6-7 isim var ki, iki filmde de çalışmışlar. Taner Birsel, Bülent Emin Yarar, Köksal Engür, Ali Düşenkalkar. ‘Oyuncular’la çalışmayı seviyor Reha Erdem. Ama bu çalışmadan önce yani, oyunculara gelmeden önce senaryosunu ben 4 yıl bekledim ve bilmeden. Dört yıl, çekeceği bir filmin senaryosunun hazırlığını yapıp, o kadar keyifli çalışmış ki, neyi nereden nasıl çekeceğini, ne kadar sürede ne kadar kullanacağını... Çok çekti, her planı çok çekti. Ama o kadar iyi biliyordu ki nasıl çekeceğini.

Evde senaryoyu okuyup geldiğinizde sete, bir şey önerdiğinizde hiçbir zaman reddetmedi. Fakat o kadar hazırlıklıydı ki.. Kendi çekeceğine beni ikna ettiği yüzde 95’tir. Yani çalışmış biriyle, ne çekeceğini bilen biriyle çalışmak, inanılmaz bir teslimiyeti getirdi oyuncu olarak da bana.

Bu gerçekten keyif, sonucu gördüğümde de keyif. ‘Kaç Para Kaç’taki görüntü yönetmeni Florent Herry, sesli çektik filmi, ses de öyle Regis Leroux ... Yani Reha Erdem’in bir kadrosu, iş yaptığı, sanat ürettiği, zihninde bir kadrosu var ve onlarla çok iyi çalışıyor.

Oyuncuların birbirini yakından tanımasının başarıya katkısı ne kadar? Köksal Engür, Bülent Emin Yarar; sizler arkadaşsınız zaten.
Kesinlikle katkısı var. Ayrıca biz, birbirini tanıyan 5 kişiysek, filmin içinde çalışan diğer oyuncularla çekimler başlamadan önce buluşmalar yaşadık.. Çok ciddi bir ön çalışmayı Reha Erdem, diğer oyuncuları birbirine tanıştırarak da yaptı.
Filmin Nürnberg’de yarışacağını bilmiyordunuz değil mi?
Evet bilmiyordum. Ankara’dan ödül aldın, dediler. Ödülü aldığımı öğrendiğim gece, festivalin resmi internet sitesi var mı diye girdim, baktım. Arama sayfalarında filmin Nürnberg’de yarıştığını öğrendim. 48 saat içinde de oradaki sonuçlar belli oldu. Gerçi ödül aldığımı öğrendiğim gün, yönetmen yardımcımız sevgili Gamze Paker de haber verdi, aynı anda öğrenmiş olduk. Ödül almak çok güzel bir şey ama ben, bu filmin çok güzel bir film olduğu kanaatindeyim. Umarım, sinema seyircimiz filmi seyreder, sağduyulu sinema seyircisi bu filmi seyretsin diyorum.
***
Nürnberg’de kazandığı ödül, Ali Düşenkalkar’a önümüzdeki günlerde başlayacak olan İstanbul Film Festivali’nde verilecek. ‘Korkuyorum Anne’ filmi yurtdışındaki birçok festivalden davet alıyor şu sıralar. Boston Türk Film Festivali kapsamında 3 Nisan’da Amerika’da ilk kez gösterime girecek olan film, 29 Nisan - 08 Mayıs 2005 tarihleri arasında Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi’nin düzenlediği “7. Uluslararası Eskişehir Sinema Günleri” kapsamında sinemaseverlerle buluşacak.

Söyleşi tarihi: 24 Mart 2005