(Bu yazı, 12 Şubat 2006’da yayımlanmıştır.)

Suha Çalkıvik

Dot, hepimize ders veriyor

Ülkemizin en büyük ödenekli tiyatro kurumunun vekaleten -inatla- koltuklarına yapışmış yöneticileri, varoluşlarını kanıtlamanın panik haliyle, ‘bizim repertuarımızdiyerek, bugünün insanına anlatacağı hiçbir şey olmayan, liselerimizin müsamere niyetine bile artık oynamaya yanaşmadıkları, oynanma süresi dolmuş oyunları, acemi sahneleme teknikleri ile ısıtıp ısıtıp önümüze koyarken; bir özel tiyatromuz kurulduğu yılın daha beşinci ayında, modern bir tiyatro anlayışının ülkemizdeki temsilcisi olma misyonunu üstlenerek üçüncü oyununu sahnelemeye başladı.

Dot, sezon başındaDonmuşile başlayıpAşk ve Anlayışile devam ettiği kaliteli üretim çizgisiniSansürcüile sürdürüyor. ‘In-yer-face’ akımının öncü yazarlarından Anthony Neilson’ın içiçe geçmiş ilişkiler örgüsü, bedene dayalı çarpıcı görsel boyutu, yer yer tartışma yaratan gerilim dozu yüksek sahneleri ile analizi zor bir oyun. Karakterlerin net çizgilerle belirlenmemiş olması, soyut göndermelere, geri dönüşlere ya da geleceğe hızlı geçişlere sıkça başvurulması ve en önemlisi, oyunculardan olabildiğince ekonomik (ölçülü) bir oyunculuk beklenmesi, rejisörü daha en başından zora sokan -hatta girdaba sokan- etkenler. Aşağıdaki satırlardaSansürcü üzerine yönetmen notları’nı okuyabileceğiniz, yönetmen Naz Erayda, metni çözümlemedeki başarısının yanı sıra, mekân ve aydınlatma unsurlarını kullanımda getirdiği yeni ve çarpıcı etkilerle seyirciyi şaşırtıyor, bununla da kalmayıp, daha oyunun başında oyun metninin içine sokmayı başarıyor. Seyircinin düş gücünü zorlayarak, öteki-farklı-sıradışı-red-kabul-yasaklar-özgürlük, aşk-cinsellik-pornografi, sistem-sistemin insana dayattıkları, iktidar sorgulaması üzerine bombardımana tutuyor adeta. Naz Erayda’nın bu konsept içinde, disiplinler arası ilişki kurmadaki başarısı ise başlı başına bir yazı konusu. Sayısal video kurgu ile elde edilen dinamizm, aydınlatma elemanlarının mobilize düzenlenmesi, kurgu-izleme setinin uzun bir elemanla katmanlı bir yapı oluşturması, oyun kişilerinin bu mekânı kullanmadaki elâstikiyeti, oyunun estetik boyutlarını artıran unsurlar.

İki farklı oyunculuk ekolünden gelen Güneş Berberoğlu ve Uğur Polat’ı birbirine yakın frekanslarda buluşturmayı başarmak, oyuncuların kendilerini yönetmene tamamen teslim etmelerini sağlamak, ancak ve ancak yönetmenin oyuncularını kendine inandırması ile mümkün olabilir. Naz Erayda, bunu da başarmış. En başta Uğur Polat gibi önemli bir oyuncu, yönetmene güvenmiş, inanmış ve (sahnelerde pek raslayamadığımız) mütevazı bir anlayışla, teslim etmiş kendini. Bu, zor bir iştir, hele hele yıllardır (‘Ben Ruhi Bey Nasılımile) neredeyse tek başına olmaya alışmış böylesineusta bir oyuncu’nun, disiplinli-erdemli bir tavırla (böylesi bir role) kontrollü ve ölçülü yaklaşımda bulunması, kendisine olan saygımızı daha da artırdı. Uğur Polat, yarattığı o inanılmaz tılsımlı atmosferle bir kez daha oyunculuk dersi veriyor. Sahnelerde uzun süredir rastlayamadığımız Güneş Berberoğlu, beden kontrolü, ses kullanımı, yapmacıklıktan ve abartıdan uzak karakter analizi ve de gerilimin doruk noktaya çıktığı sahnelerdeki dinamizmi ile tiyatromuzda ne kadar önemli bir isim olduğunu, ‘Dot’la buluşarak ile hatırlattı bize. Berberoğlu’nun tiyatrodan uzak kalmamasını diliyoruz.

 

‘Dot’, hepimize ders veriyor. Başta, en büyük ödenekli tiyatromuzun repertuar yoksulu yöneticilerine;

seyirci gelmiyordiye sürekli yakınıp yıllardır yerinde sayan kimi tiyatro topluluklarına;

biz seyircilere;

ve de en önemlisi, oyuncu adayı öğrencilerehepimize ders veriyor.

Ülkemizin tüm tiyatro öğrencileri, lütfen Dot’a gidip, oyunlarını izleyinOradaki dersler kaçmaz.

 

 

 

SANSÜRCÜ HAKKINDA

Kimi zaman şok kimi zaman ise rahatsız eden ‘The Censor-Sansürcüaynı zamanda merak uyandıran bir oyun. Sansürcü ile Miss Fountain’in büyüyen ve sürekli değişen ilişkilerinin nereye varacağı oyun boyunca merak konusu. Kolay kolay şoke olmayanlara tavsiye edilir.’

Jennifer Bradbury, 1999 

Aşkın bitip pornonun başladığı nokta, birçok film fanatiğinin tartıştığı bir konudur. Ama bu tartışma bir porno film yönetmeni ile onun filmini makaslayacak sansürcü arasında geçerse ne olur?

Olay yaratan yazar Anthony Neilson’ın yeni oyunuSansürcübirbirine çok zıt iki karakterin sıradışı aşkını anlatıyor.Sansürcü’, ilham veren, sadece kalbinize değil, her yerinize dokunan bir oyun.’

Emma Whitelaw, 2004

 

Anthony Neilson’ın güçlü draması, seksi, cüretkâr bir şekilde sorguluyor. Aynı zamanda yoğun bir hassasiyete sahip oyunun ana teması, aslında o üç harfli tehlikeli kelime: Aşk.

Sansürcü’, sansür ve sanatsal özgürlük konularında önemli noktaları sorgulayan bir oyun. Neilson böyle bir tabuyu sağlam bir açıklıkla ele almayı başarmış. Cinsel açıklığı, güçlü mizahı ve derin duyguları biraraya getirebilen diyaloglar aslında çok net bir tavır sergiliyor: Kelimelerin gergin yüzeylerinden başka anlamlar öneriyor yazar bu oyununda. Çok hassas bir insansanızSansürcü’ size göre olmayabilir; ama senenin en cesur ve ilginç oyunlarından biri olduğu kesin.

Sunday Telegraph, 1997 

 

 

 

 

 

 

 

Yazar

Anthony Neilson

Anthony Neilson özellikle ’Normal’ vePenetratoroyunlarıyla, Sarah Kane ve  Mark Ravenhill ile birlikte ‘in-yer-face’ akımının en önemli yazarlarından biridir. West End’de büyük başarı kazanan son oyunu ‘The Censor-Sansürcü’ hem Writer’s Guild Ödülü’nü hem de Time Out’un en iyi ‘Fringe Ödülü’nü aldı. Radyo ve televizyon için de yazan Neilson, yakın geçmişte ilk uzun

metrajlı filmini tamamladı. Anthony Neilson’ın bir sonraki oyunu 2002’de Londra Bush Tiyatrosu’nda sahnelenen ‘Stitching’. 


 

SAHNELENDİĞİ YERLER 

Finborough Theatre, Londra 1997

Royal Court Theatre, Londra 1997

Bolton Octagon Studio Theatre, Londra 1999

Didsbury Studio Theatre, Manchester 1999

29 Street Repertory Theatre, New York 1999   

The Other Theatre Company, Londra 2004 

 

ÖDÜLLER

‘Writer’s Guild’ ‘En iyi Fringe’ 1997

‘Time Out’ ‘En iyi Fringe’ 1997

Dublin Fringe Festival, İrlanda 1998

Aday-Inspiration Ödülü’ 1998

Aday Irish Sunday Times En iyi kadın oyuncu, 1998