(Bu söyleşi, 7 Aralık 2005 tarihinde NTV.COM.TR internet sitesinde yayımlanmıştır.)

 

 

Suha Çalkıvik

 

 

BÜKREŞ’TEN SİVAS’A TİYATRO KÖPRÜSÜ

Romanya’nın köklü tiyatro topluluklarından Arca Tiyatrosu’nun (Teatrul Arca) Genel Sanat Yönetmeni Camelia Hancu, Sivas Devlet Tiyatrosu’nda Neil Simon’ın ‘İkinci Caddenin Mahkumu’ oyununu sahnelemek üzere ülkemize davet edildi. Camelia Hancu ile Romanya ve Türkiye’deki tiyatro çalışmaları üzerine konuştuk.

 

 

Genel Sanat Yönetmeni olduğunuz Arca Tiyatrosu’nun Romen tiyatrosundaki yeri, yapısı, bu seneki repertuarı ve planlarından söz edebilir misiniz?

 

Arca Tiyatrosu (Teatrul Arca), Romanya’nın birkaç özel tiyatrosundan biri. Şu sıralar İsveçli oyun yazarı Urs Widmer’in “Top Dogs” adlı oyununa hazırlanıyoruz ve Romanya’nın ünlü oyuncuları rol alıyorlar. Arca’nın kendine has bir yapısı var. Bükreş’teki La Scena klübünün tavan arasını sahne olarak kullanıyoruz. Sahnemize uygun, farklı ve çarpıcı oyunlar sergiliyoruz. Şimdiden sezonun biletleri satılmış durumda.

Romanya’daki devlet tiyatrolarının çoğu, izleyicilerini yaşamın gerçek sorunlarıyla yüzleştirmekten kaçınıyor; bu nedenle Arca Tiyatrosu dram olsun, komedi olsun, kendine özgü çağdaş oyunları seçiyor. Bunların hepsi de şu an dünyada ne yaşandığı ile ilgili. İnsanların, toplumların duyarlılıklarına yönelik; acılarına, mutluluklarına... Yalnızca çağdaş eserleri seçen tek tiyatroyuz diyebilirim. Sonraki oyunumuz, Teatrul Inexistent ve devlet tiyatrolarından Teatrul Foarte Mic ile bir ortak çalışma olacak: Roland Schimmelpfennig’in “Arabian Night”ı. Prömiyer Ocak 2006’da. Aynı ay içinde üçüncü prodüksiyonun da duyurusunu yapacağız. İsviçreli genç ve başarılı oyun yazarı Lukas Baerfuus’un “The Sexual Neuroses of Our Parents” adlı eseri. Baharda Schimmelpfennig’in başka bir eseri olan “Push up” giriyor. Aynı dönemde, ilk uluslararası projemizi de yaşama geçirebilmeyi umuyoruz. Bir Türk ve Romen ortaklığı söz konusu olan. Mugur Grosu yazdı: “Swingers”. İki Türk, iki Romen oyuncu oynayacak, bir Türk sahne tasarımcısı dekor ve kostümleri yapacak ve ben yöneteceğim. Arca Tiyatrosu’nun üst yönetimini de söyleyeyim yeri gelmişken. Onursal başkanımız, aktris Valeria Seciu. Arca Tiyatro Vakfı’nın başkanı Dan Hornoiu, genel müdür Victor Scoradet, genel sanat yönetmeni Camelia Hancu ve halkla ilişkiler Mugur Grosu.

Devlet Tiyatroları tarafından bir oyun yönetmek üzere Türkiye’ye davet edilmeniz nasıl gerçekleşti?

 

Bu harika olayın, yani işbirliğinin demek istiyorum başlangıç noktası, iki sene kadar önce Sibiu Festivali’nde Kemal Başar’la tanışmamız oldu sanıyorum. Dostluğumuz bizi Romen ve Türk tiyatrolarını nasıl daha yakınlaştırabiliriz diye düşünmeye itti. Ben Braila Uluslararası Tiyatro Festivali için çalışırken, bir Türk yapımını da davet etmek istemiştik ve Kemal Başar’dan yardım istemiştik. Onun önerdiği Antalya Devlet Tiyatrosu yapımı Mehmet Ulusoy’un yönettiği “Topor Parti”, festivalde büyük sükse yaptı. Sanırım çabalarımızın ilk meyvesi buydu. Ondan bir buçuk yıl kadar sonra da ben Sivas Devlet Tiyatrosu’nda Neil Simon’ın “İkinci Caddenin Mahkumu” adlı eserini yönetmek üzere Türkiye’ye davet edildim. Herhalde bunda yine Kemal’in payı oldu. Devlet Tiyatroları’nda çalışan ilk Romen yönetmen olmak gerçekten büyük onur. Üçüncüsü ise Arca’daki Türk – Romen ortak yapımı olacak.


 

 

 

“İkinci Caddenin Mahkumu”, Neil Simon’ın en bilinen oyunlarından birisi. Daha önce de bir Simon oyunu yönettiniz mi?

 

Oyunu, henüz benim davet edileceğimden haberim yokken, Devlet Tiyatroları seçmişti bile. Bana kabul edip etmeyeceğimi sordular yalnızca. Zevkle onayladım; yalnız bu her önerilen oyunu hemen yaparım anlamına gelmesin lütfen. Her şeyden önce, iyi bir teklifti. Çok iyi bir oyun, zekice bulunmuş bir tema... Bu ikisi bir araya gelince, oyunun türünün bir önemi yok. İster komedi olsun, ister kara komedi, isterse absürd ya da her neyse. Her yönetmen gibi ben de kendime yakın bulduğum temayı işlemek, bu konudaki düşüncelerimi ve görüşlerimi halka aktarabilmek isterim. Neil Simon’ı kabul ettim; çünkü birincisi dünyanın en büyük yazarlarından biri. İkincisi de oyun beni yönetmeye kışkırttı. Kaza ya da kısmet bana bu oyunu önerdiler, ama tam üstüne bastılar; çünkü kara komedi benim en sevdiğim tür. (Beş yıl önce yönettiğim bir oyun, Romanya’da en iyi kara komedi ödülü almıştı.) Bu arada altını çizeyim, “İkinci Caddenin Mahkumu” daha önce Romence’ye çevrilmemiş. Gayrı resmi de olsa, kendi kullanımım için de olsa, ilk çeviren ben oldum. Çevirmen dostlarıma bu değerli oyunu nasıl oldu da fark edip çevirmediniz diye sormak için ülkeme dönmeyi bekliyorum.  Evet, ilk kez bir Simon oyunu yönetiyorum ve eminim bu sonuncusu olmayacak.

 

Bu oyunun sizin için önemi ve izleyicilere aktarmak istedikleriniz nelerdir?

 

Eseri okuduktan sonra, Aldous Huxley’in “Brave New World”ü ve Chaplin’in “Modern Times”ı geldi aklıma. İkisi de farklı türlerde sunuldu bize; ama ortak yanları kontrolünü yitiren halkın ve bireylerin abartılı çılgınlığının sınırlarıydı. Neil Simon da modern toplumun nüvesi olan bir aileden çıkmış yola. Ve onları büyüleyici bir fanusa yerleştirmiş. Bir laborant gibi çalışmış bu aile üzerinde. Modern toplumun baskısı karşısında nasıl ezilirler, bu durumda nasıl yaşarlar, kaçıp kurtulma ihtimalleri var mıdır... Bu sorulara benim de kesin bir yanıt verme ihtimalim yok elbette. İnsani duyguların yitirilmesini ön plana çıkarıyorum. Komünist, demokratik, kapitalist, hangi sistemle yönetirlerse yönetsinler bizi, insan olarak doğruluk duygumuzu ve vicdanımızı yitirmemeliyiz.

 

Sivas Devlet Tiyatrosu sanatçılarıyla tanıştıktan sonra, onlar, tiyatro ve sistem üzerine düşünceleriniz nelerdir?

 

Öncelikle Sivas Devlet Tiyatrosu’nun şehirdeki varlığının önemine dikkat çekmek isterim. Bana göre, sanat toplumun ağız tadı ve kalp atışıdır. Halk tiyatrosuna, tiyatro da halkına sahip çıkmalıdır. Eminim, önümüzdeki senelerde Sivas yeniden Anadolu’nun en önemli kültür merkezlerinden biri olacak. Üniversite Yerleşkesini gördüm geçen gün, çağdaş görüntüsüyle inanılmazdı! Bunda üniversite gibi Devlet Tiyatrosu da önemli bir rol oynayacak. Sivas Devlet Tiyatrosu, sunduğu değişik tarzdaki kaliteli yapımlarıyla, halkın gurur duyacağı bir sanat merkezi. Profesyonel bir tiyatrocu için tiyatro ekmek gibidir. Var oluşunun kaynağıdır. Sivas’ta çalıştığım oyuncularımı ise çok sevdim. Bu aydın insanların varlığı kent için büyük kazanç.
 

Romanya’da tiyatro yapmakla Türkiye’de tiyatro yapmak arasında fark var mı?


Bunu yanıtlamak için size Romanya’daki sistem hakkında bilgi vermem gerekir. Romanya’nın tüm ulusal tiyatroları, Kültür Bakanlığı tarafından desteklenir. Diğer devlet tiyatroları ise yerel belediyelerce oluşturulan ve denetlenen konseyler tarafından. Bu konseylerin içinde kendini sanat ve kültür alanında kanıtlamış kişiler de vardır, yıllık bütçeyi denetleyen mali danışmanlar da. Aynı zamanda eğer bir devlet tiyatrosu, söz gelimi düzenleyeceği bir festival için ek bütçeye gereksinim duyarsa, işte o zaman Kültür Bakanlığına başvurur. UNITER devreye girer. UNITER, Romanya’nın tiyatro birliği olan profesyonel bir örgüttür. IETM (Informal European Theatre Meeting), EFAH (European Forum for the Arts and Heritage), ENCC (European Network of Cultural Centers) ile organik bağı vardır. Başta ITI Romanya olmak üzere, tüm profesyonel ve amatör tiyatro organizasyonları da UNITER’in şemsiyesi altındadır. Özel tiyatrolar kendi yağlarıyla kavrulur. Ancak başarıları oranında bakanlıktan ve tüm kültürel yapılardan destek de alırlar. Tiyatro izleyicilerinin büyük çoğunluğu, özel tiyatroların varlığının ve güçlenmesinin gerekli olduğunun, Romen tiyatrosuna tazelik ve çağdaşlık getirdiğinin bilincindedirler. Bu yüzden özel tiyatroların birçok projesi bakanlık tarafından da UNITER tarafından da desteklenir. Ama yine de her ülkede devlet tiyatroları çok önemlidir; çünkü gişe kaygısı düşünmeksizin ülkenin geleneklerini, kültürünü bir sonraki kuşağa taşırlar. Aynı zamanda dünya tiyatrosunun seçkin örneklerini sergileyebilirler.

Gördüğüm kadarıyla Türkiye’deki sistem oldukça karışık. Devlet Tiyatroları sisteme hakim ve koca bir yapı, çok güçlü bir Genel Müdür tarafından yönetiliyor. Sanırım dünyada bu şekilde işleyen tek model. Anlayamadığım şeyler var. Tiyatro, hareket demektir. Kararların hızlı alınması gerekir. Ülke sanatının, kültürünün tanıtılması için bol bol yurtdışı turne yapılması, yönetmen, oyuncu, tasarımcı değişimleri, çok uluslu ortak projeler, çağdaş dünyada bir zorunluluktur.

Genç oyuncuların neden bölgelerde uzun seneler geçirmek zorunda bırakıldıklarını da kavrayamıyorum. Yıllık bir değişim programı kendilerini geliştirmeleri ve böylece kurumun da onlardan en yüksek verimi alması açısından çok yararlı olacaktır.

Başarısız olanlar için de bir şeyler düşünmek gerek. Çünkü hem kurum zarar görüyor bundan, hem de başka bir işte mutlu olabilecek insanlar zaman yitiriyor.