(Bu yazı, Antalya’da yayımlanan INCITY dergisinin Aralık 2008 sayısında Şair Yazar dostumuz Sayın Hüsamettin Oğuz’un katkılarıyla yayımlanmıştır.)
Körleştirilen İnsanlığa dair bir gerilim
‘City of God / Tanrıkent’ (2002) filmi ile Oscar kazanan ve daha sonra ‘The Constant Gardener / Bahçıvan’ (2005) yapıtı ile başarısının tesadüfe dayanmadığını kanıtlayan Brezilyalı yönetmen Fernando Meirelles’in son filmi ‘Blindness / Körlük’, bu yıl Mayıs ayında gerçekleşen Cannes Film Festivali’nin açılış filmi oldu. Nobel Ödüllü yazar Jose Saramago’nun Türkçe’ye aynı adla aktarılan romanından uyarlanan filmin ülkemizdeki galası da geçtiğimiz ay İKSV’nin Sonbahar Film Haftası Filmekimi’nde yapıldı. Filmin senaryosu, 2005’te İstanbul Film Festivali’nde Altın Lale için yarışmış olan ‘Childstar / Çocuk Yıldız’ filminin yönetmeni Don McKellar’a ait.
Modern bir kentte bir ‘beyaz körlük’ salgını başlar. Oluşturulan ‘körler toplumu’ kısa sürede dağılır. Suçlular ve fiziksel olarak daha güçlü olanlar derhal zayıfları ezmeye başlar. Bu kâbusun tek bir tanığı vardır: Körlük salgınından etkilenmeyen bir kadın. Kadın, yedi kişinin lideri olur, onları karantinadan kaçırmaya çalışır ve uygarlığın yıkılışına tanıklık eder.
Duygusallık veya anlatım berraklığı kazandıran renk, ışık düzenlemesindeki ustalığı, dondurulan görüntülerdeki anlatımıyla yönetmen Meirelles’in zaman zaman aşırı duygusal tavır takındığına tanık olsak da, ‘görememe tecrübesini’ görsel bir simgesel araç olarak kullanarak paradoksal bir deneyi açığa çıkarmayı başardığını görüyoruz. Yönetmen, o insanların zulüm ve dehşet sahnelerindeki komik ve de korkunç hallerini istismar etmeyerek, ucuz duygu sömürüsü yapmaktan kaçınıyor. Eserin entelektüel derinlikten ne kadar nasibini aldığı tartışmaya açık olsa da iyi bir film olmanın gereklerini yerine getirdiğini söyleyebiliriz.
Başrollerini Julianne Moore, Mark Ruffalo, Danny Glover ve Gael García Bernal gibi muhteşem bir kadronun rol aldığı filmin uyarlandığı roman, Albert Camus’nün ‘Veba’ ve William Golding’in ‘Sineklerin Tanrısı’ romanlarında hissedilen karanlık alegori ögelerini barındırıyor. İnsanın, kendi doğasının karşısındaki çaresizliğini natüralist bir anlatımla dile getiriyor usta yazar Saramago. 20. Yüzyılın iki büyük savaşında yaşanan toplumsal yıkımları, faşizmin yol açtığı felaketleri yaşamış ve diktatörlüğe karşı mücadele etmiş olan yazar, ‘Körlük’te birdenbire toplumsal bir körleşme yıkımına uğrayan insanların içine düştükleri durumu, Nazi kamplarında yaşanan vahşeti, ileri zamanlara taşıyarak anlatıyor. Yönetmen Meirelles ise, körleşmeyi görüntü diline dönüştürürken sayısal teknolojinin katkılarıyla Toronto, Tokyo ve São Paulo’nun görünümlerini iç içe sokarak kimliksiz bir kent atmosferine taşımış olayları. Julianne Moore hayranlarını film boyunca büyüleyici bir oyunculuk gösterisi bekliyor. Solgun yüzünden dökülen anlamlı mimikleri, kurban konumunu veren fiziksel yapısı ve psikolojik ayrıntıları atlamayan jestleri ile Moore, derinlikli bir karakter çalışması sergiliyor.
Bu yazıyı kaleme aldığımız saatlerde ‘Körlük’ filminin Katalonya’da Sitges Festivali’nde seyircinin oylarıyla ödül aldığını duyduk. Gizemli bir hastalık, küresel bir salgın ve paniğe kapılan insanlık: ‘Blindness / Körlük’, temposu çok iyi tutturulmuş ve sonunda çok düşündüren bir gerilim hâli.