(12 Temmuz 2005’te NTV.COM.TR'de yayımlanmıştır)

 

 

 

Suha Çalkıvik

 

Ayaktakımı ile ‘Doğrular Ülkesi’nin peşinde...

 

Maksim Gorki’nin ‘Ayaktakımı Arasında’ oyunu, İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda Mustafa Avkıran’ın rejisi ile 4. yılında da seyirci ile buluşacak. Oyunda, Engin Cezzar, Payidar Tüfekçioğlu, Macit Sonkan, Ali Sürmeli, Müge Arıcılar, Güneş Hayat, Özgür Erkekli, Alptekin Serdengeçti, Murat Karasu, Gülen Çehreli, Merih Atalay, Ayşe Tunaboylu, Ergun Akvuran, Saydam Yeniay, Ömer Hüsnü Turat, Kemal Topal, Özgür Yalım ve Edward Aris rol alıyorlar.

Usta tiyatro adamı Engin Cezzar, Devlet Tiyatrosu sanatçısı Payidar Tüfekçioğlu ve 13 Temmuz 2004’de öldürülen Devlet Tiyatrosu sanatçısı İsmail Hakkı Sunat ile birlikte ‘Ayaktakımı Arasında’ oyununun başarısı üzerine konuştuk. Evet, yanlış okumadınız... İsmail Hakkı Sunat da aramızdaydı. Eşi, tiyatro sanatçısı  Deniz Uğur Sunat, söyleşimiz sırasında hem kendi izlenimlerini hem de İsmail Hakkı’nın ona fısıldadıklarını bize aktardı. 

 

Deniz Uğur Sunat- Ayrıcalıklı oyuncular vardır, ayrıcalıklı aktörler vardır. Işığı olan oyuncular... Sahnede 40 kişi olsa bile, herkes onları izler. Onlardan yola çıkarak oyunu izler. İşte böyle ayrıcalıklı  üç tane aktörün aynı oyunda buluşması, büyük bir şans bizler için, yani izleyiciler için. Bir de, bir oyuna çalışırken, onu ne kadar sahiplendiğinle ilgili. Oyunculuğa nasıl baktığın, işine nasıl sahip çıktığın, ne kadar disiplinli olduğunla da ilgili bir şey. İsmail Hakkı, bir proje sahneleneceği zaman, prova sürecine kadar, sanki oyunun yönetmeni olacakmış gibi araştırma yapardı, kendine dosyalar hazırlardı, farklı görüşler alırdı. Sonuçta bir senteze ulaşıp, kendi aktörlük yorumunu ortaya koyardı. Çok birikimli ve işini inanılmaz derecede seven bir insandı. Maksim Gorki’nin ‘Ayaktakımı Arasında’ oyununu da özellikle çok sevmişti. Çünkü edebi olarak çok değerli bir eser olduğuna inanırdı. Çehov ile Gorki’nin mektuplaşmalarından bahsetmişti bana provalar sürecinde. Çehov, kritik etmiş eseri ve uzun bir metin olduğunu söylemiş, “sahnelenmesi zor olacaktır, ama edebi olarak son derece lezzetli ve değerli bir metin bu” demiş. Ama buna rağmen, Maksim Gorki sahnelenmesini istemiş. Gerçekten de sahneye konması kolay bir eser değil. Kırpılmadan, kesilmeden, değiştirilmeden ya da çok farklı yorumlar katılmadan, olduğu gibi sahnelenmesi kolay bir oyun değil ve müthiş bir başarı kazandı, bu ayrıcalıklı insanlar sayesinde.

 

Payidar Tüfekçioğlu- Ayrıca, İsmail’in bize Akira Kurosawa’nın ‘Ayaktakımı Arasında’ filmini izlettirmesinin de çok büyük katkısı oldu. O yorumu izlemek önemliydi bizim için.

 

Deniz Uğur Sunat- Ayak Takımı arasında çok özel bir dönemi anlatıyor. Rolünü çok sevmişti İsmail Hakkı. Oynadığı kişi Vasili Pepel, bir hırsız. Fakat, birçok şeyi sorgulatıyor insana oyunun içinde. Neden hırsız olmuş bu adam? Aynı şey, bütün karakterler için de geçerli. Dibe çökmüş insanların öyküleri. Ne, onları o hale getirmiş? İsmail Hakkı, bu oyunun ruhunu çok iyi kavramıştı. Bu oyun, onun ruhunu çok besleyen bir oyundu. En son oynadığı oyunun ve ödül aldığı oyunun, bu oyun olması, benim için çok anlamlı. Prömiyer gecesi oyundan sonra, kulise girdiğinde haykırdığı bir sözünü biliyorum: “Vasili Pepel, benim!”

 

Engin Cezzar- Haklıymış. Haklıymış ki, çok başarılı oldu. Bu oyunda bana rol teklif edildikten sonra, diğer oyuncuların kimler olduğunu öğrenmek istemiştim. Pepel rolü boştu. Zorlanıyordu yönetmen. Ben de “niye zorlanıyorsun? Pepel burada, içimizde, yanımızda.” demiştim. İsmail’le 10 yıl önce, ‘Kadı’ adlı oyunu yönettiğimde tanışmıştım. Çok sevmiştim, yeteneğine hayran olmuştum daha o zaman. İşte böyle bir soru sorulduğu zaman, ben “kesinlikle Pepel’i oynayacak bir tek insan var Devlet Tiyatrosu kadrosunda, o da İsmail” demiş, çok ısrarcı olmuştum. 

 

Deniz Uğur Sunat- Seyirci olarak bizim için de inanılmaz lezzetliydi, sizin o paslaşmalarınız, o sahneleriniz.

 

Engin Cezzar- Çok keyifliydi o paslaşmalar. Payidar’la da vardı o alışveriş, o paslaşmalarımız. Payidar’la birlikte olan sahnelerimiz azdı, süre olarak da. Ona rağmen, o azıcık sürelere bile, biz kim bilir neler doldurduk.

 

Payidar Tüfekçioğlu- Bu, bütün taşların yerini bulması ile ilgili bir şey. Hem oyuncular olarak, hem de tekstten başlayarak, yönetmenin yorumu ile, ışığı ile, dekoru ile, bütün taşların yerine oturduğu, herkesin ekip olduğunu hissetmesi ile ilgili bir şey. İkincisi, sizin yaşadığınız ülkede yaşananlarla, eserin yazıldığı dönemde yaşananların örtüşmesi. Yani, yoksulluğun, işsizliğin bu kadar fazla olduğu bir ülkede yaşayan insanlar, 1902’de yazılmış böyle bir oyunda kendilerinden bir şeyler bulabiliyorlarsa, o oyun başarılı oluyor. 3 seneden beri yüzde 105 dolulukla oynuyoruz. Merdivenlerde minder konularak, ayakta bile bilet alıp, izliyor seyircimiz. Sonra, fısıltı çok önemli. Bir kere gelip izleyen, bir çok seyirciyi de beraberinde getiriyor. 25-26 tane ödül aldı bu oyun. Benim için çok ayrı, nostaljik bir önemi de var bu oyunun. 20 sene sonra, okulda oynadığım aynı rolü, şimdi yaşımda oynuyorum. Yani 22 yaşındaydım o zaman, şimdi 42 yaşındayım. Rolü yaşında oynamak, bir oyuncu için müthiş bir duygu.

 

Engin Cezzar- Yazar, neresinden bakarsak bakalım, bazı rolleri daha ön plana çıkarıyor ister istemez. Çünkü, kendi fikirlerini taşıyan araçlardır oyuncular. Satin ne kadar Gorki ise, Luka da o kadar Gorki....Tabii bu rastlantı değil. Yazar, bazı rolleri çok sever, gerek Pepel, gerek Satin, gerekse Luka, yazarın çok sevdiği lafları eden karakterler. Gorki’nin derdini anlattığı insanlar. Bunun verdiği bir avantaj da var tabii, bizim rollerimiz hakikaten çok olanaklı roller, hepimizinki. Bizim katkılarımız şudur, budur. Ama gerisini seyirci bilir ve alkışıyla da gösterir. Ama değerlendirmesini biz yapmamalıyız. Ne kendim hakkında, ne de Satin (Payidar Tüfekçioğlu) hakkında öyle rahat konuşamıyorum. İkisini de çok seviyorum, ikisinin de çok iyi oynandığına inanıyorum ama bu kadar...

 

Payidar Tüfekçioğlu- Moskova’ya turneye gittik geçen yaz bu oyunla. Rus seyircilere oynadık. Şöyle yorumlamıştım o turnemizi: “Moskova’ya gittik. Tereciye tere sattık. Ve iyi de sattık.” Bilmiyorum, siz ne dersiniz?

 

Deniz Uğur Sunat- Orada seyreden seyircilerin, “bizi, bizden daha iyi anlamış ve yorumlamışsınız” diye değerlendirdiklerini duymuştum.

 

Payidar Tüfekçioğlu- Kalasların üzerinde oynuyoruz. 20 cm. genişliğinde kalaslar var, kalasların altında su var.

 

Engin Cezzar- (Güler) Bu hiç normal değil. Son dakikaya kadar kandırdılar bizi. Bildiğimiz, normal bir sahnede oynayacağımızı sanıyorduk. Ve Payidar beni sürekli azarlıyor. Ben şimdi biraz haylaz bir oyuncuyum. Hâlâ kendimi 20 yaşında sanıyorum. Sanmıyorum öyleyim yani, yüreğim öyle, beynim öyle...Fiziğim biraz daha eski. İsmail, beni çok kollar, çok merak ederdi. Bana bir şey olmasın diye. Düşmemem için çok dikkat ederdi. Ağır bir ameliyat geçirdiğim için. Ama ben duramıyorum sahnede, kalasların üzerinde bin türlü cambazlıklar yapıyorum. Şimdi bir gün karşılıklı oynuyoruz İsmail’le. Zıplıyorum, atlıyorum yine o gün. Birden şimşekler çaktı gözlerimde. Suya düştüm. Müthiş bir efektti o suya düşüşüm. Ben yönetmen olarak da oyuncu olarak da dekorla oynamayı çok severim. Tutamıyorum kendimi o kalasların üzerinde, trambolinde gibi hissediyorum.

 

Payidar Tüfekçioğlu- Resmen dengede durmanız gerekiyor o kalasların üzerinde.

 

Engin Cezzar- Üstünüzde 15 kilo kostüm. 5-10 kiloluk çizmelerimiz var. Bir ayı yavrusu gibiyiz zaten. Hareket etmek zaten çok zor.

 

Deniz Uğur Sunat- Çizmelerin içine su doluyor. Çantadan bütün kostümler sırılsıklam çıkardı oyundan sonra. Tabii izleyen için müthiş bir keyif, müthiş bir efekt o. Bir kere, sağlam olmayan bir zeminde oynanıyor oyun, sürekli o tedirginliği yaşıyor seyirci. O kadar anlamlı ki.

 

Engin Cezzar- Ama zaten ayaktakımı, hiç sağlam bir zeminde yaşamamış ki !

 

Payidar Tüfekçioğlu- İsmail, Güneş’i taşıyordu. Engin ağbi, ilk zamanlar Gülen’i taşıyordu, o kalasların üzerinde. Ben, Gülen’i 3 sene boyunca taşıdım. Ciddi bir denge meselesi.

 

Engin Cezzar- Hâlâ da taşıyor Payidar. Aşağı yukarı 20-25 metre boyunca taşıyor.

 

Payidar Tüfekçioğlu- Oyun boyunca da o kalaslar ıslanmaya başlıyor, kayganlaşıyor.

 

Engin Cezzar- Ben bir kere düştüm.

 

Deniz Uğur Sunat- Bir çok oyuncu düştü.

 

Engin Cezzar- En önemli düşme, İsmail ile Müge’nin (Müge Arıcılar) sahnesinde olmuştu. Ranzada sevişme sahnesi var. Sevişme, kavga içiçe, çok yoğun bir sahne. Çok da güzel oynuyorlardı. O sahnede, tam İsmail’in Müge’nin üzerine öpmek için eğildiği ve öpmekten vazgeçtiği anda, ranzanın çelik halatı koptu. Ve olduğu gibi ikisi de suyun içine düştüler. O an içimden, “iyi ki sahnedeydim de görebildim o anı. Her akşam böyle olsa !” dedim.  Onlar öyle suyun içinde, hiç bozmadan, öyle bir boyut kattılar, öyle bir doğallıkla oynadılar ki, müthiş bir şeydi.

 

Deniz Uğur Sunat- Dekor tasarımını yapan Ali Cem Köroğlu’nun bir dehası zaten. İzlerken, her an bir lağım faresi gelecek hissi veriyor. O su, pis bir su. Lağım gibi yani. Müthiş motive ediyor insanı.

 

Engin Cezzar- Şunu hiç unutmuyorum, ilk oyundan iki gün önce geldi o sular. Biz suyla oynamaya başladık. İkinci ya da üçüncü oyundu galiba, İsmail, “bir şey buldum ben” dedi. Gitti, çömeldi, o pis suyu aldı, yüzünü yıkamaya başladı. Aaaa! Mahvoldum ben, hastalanacak bu çocuk, dedim. Fevkalade güzel bir buluştu oyuncu için ama...Amerika’da olsa, İngiltere’de olsa, o su her gece dezenfekte edilir, oyuncuya kıl kadar zarar gelmez. Ama o su, kirli bir su. Herkesin içinde olduğu bir su. Yapma, derdim ona. O, büyük bir doğallıkla, o sularla yüzünü yıkardı oyunda.

 

Tiyatro külliyatı insan, Usta Engin Cezzar, bu yıl tiyatroda 50. yılını kutluyor. İzzettin Çalışlar ile bir yıldır biyografi kitabı üzerine çalışıyorlar. Kitap, 2 ay sonra raflarda olacak. Drama derslerini yuvası olan okulda, Boğaziçi Üniversitesi’nde verecek artık.

Payidar Tüfekçioğlu, ‘Ayaktakımı Arasında’ oyununun 4. yılında da seyirciye ‘merhaba’ diyecek, yeni projeleri var sahnelenmeyi bekleyen.

Deniz Uğur Sunat, tiyatroyu çok özlemiş. Umarım, yakında o özlediğimiz büyüleyici oyunculuğunu sahnede de izleriz.

 

Deniz Uğur Sunat- Oyunda, Luka’nın ‘Doğrular Ülkesi’nden bahsettiği cümleler İsmail Hakkı’yı çok iyi tanımlar. Çünkü o, çok doğru bir adamdı. Onu tek kelime ile anlatmak gerekirse, doğru bir adamdı, diye tarif ediyorum. Böyle bir sözü de ancak, adaletsizliğe, eşitsizliğe, haksızlığa, yolsuzluklara tepki gösteren biri sevebilir. O yüzden Maksim Gorki’nin o sözleri, onun için çok özeldi. Umarım bir gün, İsmail Hakkı kadar doğru, iyi ve erdemli biri olabilirim.

 

İsmail Hakkı Sunat,  Luka’nın o çok sevdiği replikleri ile söyleşimizi sonlandırdı:

 

İsmail Hakkı Sunat- “Bu dünyada mutlaka doğruluğun hüküm sürdüğü bir yer vardır. O ülkede bütün insanlar mutludur, orada bütün işler yolunda gider. Biraz daha sabrederim, sonra doğruluğun vatanına çeker giderim.”