(4 Temmuz 2005’te NTV.COM.TR'de yayımlanmıştır)
Suha Çalkıvik
‘Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü’ 8. yılında...
Nobel Edebiyat Ödülü sahibi İtalyan yazar Dario Fo’nun başyapıtlarından ‘Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü’ adlı oyunu İstanbul Devlet Tiyatrosu prodüksiyonu ile 8. yılına merhaba diyor. Sinema ve tiyatro sanatçısı Füsun Demirel’in çevirisi ve İst. Devlet Tiyatrosu Sanatçısı Murat Karasu’nun rejisi ile sahnelenen oyunda Devlet Tiyatrosu’nun usta oyuncuları Atilla Şendil, Kubilay Karslıoğlu, Dündar Müftüoğlu, Hidayet Erdinç, İşdar Gökseven ve Elif Erdal rol alıyorlar.
Dario Fo, bu oyununun Türkiye’de Devlet Tiyatrosu’nda oynandığını öğrendiği zaman, “Allah Allah, bu nasıl olur? Benim oyunum, sistem karşıtı bir oyun... Nasıl olur da Devlet’in tiyatrosunda oynar? Herhalde, ya Türkiye çok ileri gitti, ya da siz bana tiyatronun adını tercüme ederken bir yanlışlık yaptınız! Devlet Tiyatrosu olamaz!” demiş. Türkiye gerçeği ile birebir örtüşen bu oyunun başarı öyküsünü oyuncularından dinledik.
Atilla Şendil: Dario Fo’nun kaleminin kıvraklığı, bunu yaparken de geleneksel tiyatrosuna yaslanmış, bunu gözardı etmemiş ve oradan yola çıkarak da inanılmaz bir oyun yazmış. Bizde bu oyunun çok uzun süre oynamasının asal nedeni, herhalde gündemden hiç düşmeyecek olması. Çünkü, o kadar geniş bir yelpazede bize hitap ediyor ki, politik çıkarlar, din meselesi, büyük şirketlerin ülke yönetimine etki etmek istemeleri, basın meselesi ve bir yandan da, oyun ilk oynandığı yıl, yaptığımız bir söyleşi sırasında soru soran gazetecilere “bu oyun çok gündemde bir oyun, belki biz şu anda konuşurken bile, birileri bir yerlerden atılıyordur !” demiştim. Oyunumuzun hikayesinde de bir anarşistin emniyetin bilmem kaçıncı katından aşağıya atılması meselesi var. Biz o gün bu röportajı yaparken bir ilimizin Emniyet Müdürlüğü’nden bir adamı aşağı atmışlar. O gün televizyonda iki haber arka arkaya verilmişti. Bu da çok ilginçti tabi. Oyunda mesele, bir sistem eleştirisi. Biz bu oyunu Manisa’da polislere ve eşlerine oynadık, o insanlar ayakta alkışladılar oyunumuzu. O zaman ben şöyle düşünmüştüm: biz demek ki meramımızı doğru anlatmışız.
Bütün bunlara rağmen, bu oyun oynanmayabilirdi. Neden oynanmayabilirdi? Biz buna çok gerçek olarak baksaydık ve iki gözü iki çeşme, işkenceler şöyle oldu gibi anlatsaydık eğer, zaten çok büyük bir hataya düşmüş olurduk. Ki Dario Fo’dan uzaklaşmış olurduk. Yönetmenimiz Murat Karasu ne yaptı? İşin özünden hiç uzaklaşmadı. Commedia Dell’Arte’yi asal olarak tuttu. Devlet Tiyatroları’nın görevlerinden bir tanesi de, tüm tarzları en doğru biçimde seyirciye aktarmak. Gelen insanlar “lânet olsun ya, ben bunları yaşadım!” demediler. “Hah, hah, hah, evet, biz bunları yaşıyoruz yahu!” dediler. Bu, işte oyunun uzun süre gündemde kalmasını, yıllarca oynanmasını ve yıllarca oynayacak olmasını sağladı. 7. yılı bitirdik ve bu gidişle de 8. sezonda da oynayacağız gibi görünüyor. Çünkü biz her sezonu ‘dolu salonla’ kapatıyoruz. Bundan 7 sene önce bu oyun başladığında 10 yaşında olan bir çocuk, şimdi 17 yaşında, artık gelip izliyor. O zamanlar üniversitede olanlar, şimdi meslek sahibi, şimdi onlar gelip izliyorlar. Seyirci de gelişiyor.
Dündar Müftüoğlu: Oynanışta, reji olsun oyunculuk olsun, iddialı olmayan, kendini oyundan ve oyunun meselesinden daha önemli görmeyen, alçakgönüllü bir yaklaşım, “içten, sıcak, samimi” bir yaklaşım var. Bu hem oyunla kurulan hem seyirci ile kurulan ilişkide hem de sahne üzerinde oyuncuların birbirleri ile kurdukları ilişkide çok belirgin. Rahat, her şeye hazır, (canlı bir tiyatro oyununda) anında olabilecek bütün sürprizlere karşı açık bir ekip çalışması var. Oyuncuların kendilerini öne çıkarmayıp, oyunun söylediklerini öne çıkarma çabaları, bu başarının en önemli nedenlerinden biri. Bu, oyunu çok hoş, seyredilebilir bir hale getiriyor. Seyirci çok rahat ediyor ve oyuna çok sayıda gelen olduğunu biliyorum. Birkaç kez hatta daha fazla gelip oyunu seyredenler olduğunu biliyorum. Oyun metninin başarısına gelince, bilebildiğimiz kadarı ile Dario Fo’nun kendi tiyatrosundaki bir ekip çalışmasında doğaçlamalarla bu oyunun çıkartılmış olması, yine böyle finale doğru çok farsa giden bir oyun olması, tekmelerin tokatların atıldığı –ki bunlar, bizim rejimizde olan şeyler değil, tekstte de parantez içinde olan şeyler- yerlerde sürünenler,düşenler, kalkanlar, buna rağmen anlatılan çok ciddi bir mesele var. Burada tabi ben kişi olarak Dario Fo’nun ve ekibinin bir amacını seziyorum; çok ciddi bir olaydan ortaya çıkan bir mesele, bütün bu tavırda da bir ironi ve bir aşağılama amaçlanmış sanıyorum. Metnin başarısının bir bölümü olarak anlatılan olay çok önemli geliyor bana. İtalya’da yaklaşık 30 yıl önce yaşanan gerçek bir olaydan yola çıkılarak doğaçlamalar yapılmış ve çalışılmış bir tekst. Olay da, oyunun isminden de anlaşılacağı gibi, Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü...Bir emniyet müdürlüğünün 3. ya da 4. katından atılarak öldürülüyor bir anarşist. Sonra “derin devletin”, “devletin” üst yapı kurumlarının (yargının, emniyetin, basının ve din müesesesinin) bu olayı nasıl da istedikleri zaman olayı gerçekleştirenler (katiller, işkenceci polisler) aleyhinde ve nasıl da istedikleri zaman olayı gerçekleştirenler lehinde dönüştürüp yorumlayacağını anlatıyor. Burada müthiş bir ironi var ve tabii ki müthiş bir acı var, hüzün var. Oyundaki yargıç mesela, rol ismi deli olan biri, ama o delinin gerçekten bir deli mi yoksa çok zeki, çok akıllı ve olayların çok farkında, ‘derin devlet’in yediği haltların çok farkında olan sistem dışı, doğru bir karakter mi olduğu tartışılır...Ki bence o deli değil, o sistem dışı olan kişidir, yaşamın unsurudur. Onlardandır ve onlar yüzünden bir takım şeyleri görürüz ya da farkederiz. O mesela yargıç olarak bir yorum yapıyor, işkenceci ya da katil polis ve ona göz yuman, işbirlikçisi Milano Emniyet Müdürü’nü aklıyor; bir başka yorum yapıyor, ikisinin de kellesi gidiyor. Aynı şekilde gazetecisi de böyle, din unsuru da böyle -rahip oynuyor, orada da böyle- herkesin, ‘derin devlet’e hizmet adına, devletin bekası adına nasıl çok vahşi, çok hain, çok alçakça bir olayı aklayabildikleri, isterlerse de bunu yapanları yargılayabildiklerini anlatan bir oyun. Bu bakımdan, hem metnin çok güzel olması, hem bu metne hoşgorü ile, alçakgönüllülükle, samimiyetle hizmet eden bir oyunun kotarılmış olması ve bunun da senelerdir eleştirilerle, yeni çalışmalarla yeniden canlandırılarak, yeni bir ivme kazandırılarak bugüne kadar getirilmiş olması, bence oyunun başarısı. Bütün bunlardan ayrı düşünülemeyecek bir payı da, son 30 yıldır süreçte Türkiye’de yaşanan çok fazla benzeri olay var. Gözaltında ölümler, Emniyet Müdürlüğü’nün 8. katında tel örgülü pencerelerden atlayarak intihar eden bir sürü zanlı olayı, Türkiye seyircisinin, özellikle bilinçli tiyatro seyircisinin de gündeminde olan olaylar olduğu için, bu açıdan da çok ilgilendiriyor. Bence, seyirciyi cezbeden bu üç ilginç olgunun bir araya gelmesi, oyunun başarılı olmasının en önemli nedeni.