Mısır: Gerçek Indiana Jones’lar
Suha Çalkıvik
 

27 Temmuz 2006'da yayımlandı


Eski Mısır Uygarlığı nasıl keşfedildi? Alman, İngiliz ve Fransız arkeologların büyük rekabeti, maceraları, keşifleri ve Mısır’ın gizemleri, dizi film tadında NTV Yaz Ekranı’na geldi.
BBC yapımı dizi-belgeselin dün akşam yayınlanan ‘The Secrets of the Hieroglyphs’ adlı son bölümünde Jean-François Champollion’un, Eski Mısır’ın hiyerogliflerini çözmesi ve bunun sonucunda, kendi inançları ile kilisenin buyrukları arasında yaşadığı ikilem dile getirildi.
Dizi belgeselin bu bölümü, 1815 sonrasında, yani herkesin Eski Mısır hikâyeleriyle büyülendiği süreçte geçiyor. Fransa kralı bile çok yüksek bir bedel ödeyerek Dendera tapınağının tavanından alınan kabartmaları satın almıştır. Birçok uzman, bunun çok eski bir tapınak olduğuna inanmaktaydı.

Tapınağın gerçek yaşının ne kadar olduğu hâlâ bir varsayım üzerine kurulu. Eğer İ.Ö. 2000’den daha eski bir tarihte yapıldıysa, bu tamamen İncil kronolojisine aykırı bir teori öne sürmek anlamına geliyordu. Jean-François Champollion, kralın bir elçisi tarafından fikirlerine danışmak üzere davet alır. Bu davet, onun hiyerogliflerı anlama kapasitesi için bir test niteliği taşımaktaydı.




Özgür bir düşünür olarak tanınan Jean-François Champollion’un varlığı, kiliseyi rahatsız etmekteydi. Çünkü, herkesi şaşırtacak bir haberle kitlelerin karşısına çıkmıştı. Bu, onun hiyeroglifleri anlamasının ilk dramatik sonucuydu.

1824’te Jean-François Champollion dünyanın en önemli Mısır sanat koleksiyonunu görmek üzere İtalya’ya davet edilmişti. Oradayken, baktığı her hiyeroglifi rahatlıkla okuyabildiğini keşfetti. Ayrıca, eski firavunların listesini ve firavunların öldükten sonraki hayatlarını ve yolculuklarını anlatan bir kitabın da sırlarını çözmüştür. O, bu dünyada hiyerogliflerı anlayabilecek yetkinlikte olan tek insan olsa da ona inananlar çok az sayıdaydı. Paris’teki kıskanç akademisyenler, onun tezlerini çürütmek için çırpınmaktaydı. Champollion kendini tapınaklarda ve gömütlerde test etmek için çaresizdir, çünkü gezisini karşılayacak kadar parası yoktur.






Kilise, Champollion’un Mısır’daki keşif plânlarını duyar. Kilisenin öğretileriyle zıtlaşmayan bilgileri açıklayacağına dair söz verirse, onu destekleyeceklerini söylerler. Gerçek anlamda dindar bir insan olan Champollion, bu teklifi kabul eder. Bir ekip oluşturarak, her gömüt ve tapınak gördüğü yerde durmayı plânlar. Champollion hiyerogliflerle kaplı bir gömüt keşfetmiştir. Burası ona Eski Mısırlılar’ın hayatı hakkında daha önce elde edemediği cinsten bilgiler (örneğin Eski Mısır takvimleri hakkında) edinmesini sağladı.




Jean-François Champollion yaptıklarını ya da bulduklarını etrafa yaymamış, onları mezara kadar kendi içinde saklamaya çalışmıştır. Sonuçta Champollion, ‘Kralların Vadisi’ne gelir, tek tek bütün gömütleri gezerek ve hiyeroglifleri okumaya çalışarak aylarca kalır. O, Eski Mısır dini inanışını kavramaya çalışmış, Mısır piramitlerinin, tapınaklarının ve heykellerinin yapımındaki motivasyonun ardındaki sırrı çözmüştü.

BELGESELİN BÖLÜM BAŞLIKLARI
1. Bölüm- The Search for Tutankhamun
2. Bölüm-The Curse of Tutankhamun
3. Bölüm-The Pharaoh and the Showman
4. Bölüm-The Temple of the Sands
5. Bölüm-The Mystery of the Rosetta Stone
6. Bölüm-The Secrets of the Hieroglyphs


Seslendirme çalışmaları, NTV Seslendirme Sorumlusu Aziz Acar yönetiminde.




BELGESELİN TÜRKÇE SESLENDİRMESİ ÜZERİNE...
NTV Seslendirme Stüdyolarında televizyon yayını için Türkçe seslendirilmesi yapılan belgeseli dilimize Burak Aygün kazandırdı.

NTV Seslendirme Sorumlusu Aziz Acar’ın yönettiği seslendirme çalışmasında, yardımcılığını Yusuf Canlı yaparken, Mahmut Karataş ve Ogün Yağcı sesleri kaydetti.

Belgeselin seslendirmesinde, Türkiye’nin değerli tiyatro ve seslendirme sanatçıları yer aldı.


Mısır belgeselinin anlatıcı seslendirmesi sırasında tiyatro sanatçısı Haldun Ergüvenç mikrofonda.




SESLENDİREN SANATÇILAR
Haldun ERGÜVENÇ, Köksal ENGÜR, Zekâi MÜFTÜOĞLU, Haldun BOYSAN, Adnan BİRİCİK, Erhan ABUR, Dündar MÜFTÜOĞLU, Emir TAYLA, Ali GÜL, Mazlum KİPER, Nilgün KASAPBAŞOĞLU, Sungun BABACAN, Merih TANGÜN, Hümay GÜLDAĞ, Ferdi ATUNER, Osman GİDİŞOĞLU, Cengiz DANER, Atilla ŞENDİL, Hakan AKIN, Ziya KÜRKÜT, Zafer ÖNEN, Aziz SARVAN, Erhan ÖZÇELİK, Sercan GİDİŞOĞLU, Serkan ÜN ve Tuba Güler PELİSTER

BELGESEL METNİNDEN: (Tercüme-Burak AYGÜN)
...Champollion, Eski Mısır mezarlarında gördüğü ihtişamın asıl sebebini keşfetmişti. Mısırlılar, ölümden sonraki yaşamlarına dair tüm umutlarını tek bir adamın, yani firavunlarının başarılı biçimde defnedilmesine bağlamışlardı. Firavun hayatta olduğu gibi ölümde de onların koruyucusuydu.

Champollion’un bu açıklaması, sadece Krallar Vadisi için değil Mısır’ın en ünlü mezarı olan Gize’deki Büyük Piramit için de mantıklıydı. Hiyerogliflerin deşifre edilmeleri sayesinde bugün artık firavunun piramide defnedilişi sırasında izlenen olayları sırasıyla biliyoruz. Firavun öldüğünde, tabutu Nil üzerinden piramidin nehir kıyısındaki iskelesine getirilmiş; orada kutsal ayinler yapılmıştı.

Tabut, ayinin bir parçası olarak, piramidin önce yeraltındaki odasına indirildi.

Oradan bir üstteki kata alındı. Yolculuğun son bölümünde, üçüncü odaya çıkarıldı.

Sonunda büyük granit tavanın altına getirilen tabut, taş lahdinin içine kondu. Yolculuğa çıkmaya hazırlanan kral, artık sonsuzluğa fırlatılacağı konumu almıştı.

Kralın geceleyin gökyüzünde görülen ve yerinden hiç kımıldamayan belli bir noktaya doğru uçacağı düşünülüyordu. Mısırlılar bu noktayı sonsuzluk olarak görür, cenneti temsil eden bu noktaya ve onu çevreleyen yıldızlara büyük saygı duyarlardı.
Bugün bu yıldızları, “batmayan” veya “ufkun altına inmeyen” yıldızlar olarak biliyoruz. Mısırlılar onlara “Yokedilemeyenler” adını takmıştı.

Kralın odasının kuzey duvarında küçük bir menfez vardı. Buradan başlayan dar baca, piramidin kalın taş kütlesinden geçerek dış duvara açılıyordu. Baca, tıpkı bir teleskop gibi gökyüzündeki tek bir noktaya, “Yokedilemeyenler”e doğru çevrilmişti.
Mısırlılar, cenneti bulmakla kalmayıp oraya gitmek için gereken aracı inşa ettiklerine de inanıyorlardı.
Büyük Piramit, bir yeniden diriliş makinesiydi. Firavunun ve firavunun üstünden Mısır halkının sonsuza dek yaşamasını garanti altına alıyordu.

Champollion’un Krallar Vadisi’ndeki çalışmaları, Mısır’ı kavrayışımızda bir devrim yarattı. Eski Mısır’a ilişkin keşiflerin belki de en ünlüsü, yine hiyerogliflerin deşifre edilmesi sayesinde gerçekleşecekti. Yaklaşık 100 yıl sonra aynı vadide gelmiş geçmiş en göz kamaştırıcı hazineler gün ışığına çıkarıldı.

Tutankamon’un mezarını keşfeden Howard Carter’ın böyle bir firavunun varlığından haberdar olması bile Champollion’un başarısı sayesindeydi. Champollion’dan sonra gelen Mısır-bilimciler, pek az tanınan bu firavunun hükümdarlığı hakkında az sayıdaki ipucunu yine hiyerogliflerden elde etmişlerdi.

Champollion’un keşfi için ödediği bedel ağır oldu. Fransa’ya döndükten 18 ay sonra öldü. Ölüm sebebi büyük bir beyin kanamasıydı.

Ama aslında Mısır’ın kalbine yaptığı iki senelik yolculuğun yorgunluğunu bir türlü üstünden atamadığı için ölmüştü


(Not: Bu yazı, Sabancı Üniv. Öğrencisi Başak Şahin’in katkılarıyla hazırlanmıştır.)