(Bu yazı CNBC-e dergisinin Haziran 2013 sayısında yayımlanmıştır)

The Good German

Steven Soderbergh’in yönettiği The Good German (2006) filmi, 1940’ların kara film türüne saygı duruşu olarak nitelendirilebilecek bir yapım. Renklere verdiği önemle tanınan yönetmen, filmi renkli çekip, sonradan siyah-beyaza dönüştürürken, 2. Dünya Savaşı sonrası travma geçirmiş insanların kişisel ilişkilerinden yola çıkmış. Michael Curtiz’in Casablanca (1942) filmine bol bol gönderme yapılan film, kuşkularla dolu karanlık bir atmosferde romantizmi yeniden yaratmaya çalışmış. Joseph Kanon’ın aynı adlı romanından uyarlanan The Good German, bir cinayet ve bir aşk öyküsünü aynı anda ele alırken 1940’ların çekim koşullarını yeniden canlandıran ve o dönemden kalma arşiv görüntülerini de kullanan tarihsel bir gerilim filmi.

Amerikalı bir savaş muhabiri, bir zamanlar sevgilisi olan Alman kadını bulmak için savaş sonrası Amerikan işgali altındaki yıkılmış Berlin’e döner. Potsdam Konferansı’nı izlemek üzere gönderilmiştir, ancak bu arada bir Amerikan askeri öldürülür. Şehrin her yerinde kocası aranan, kendi de sürekli kaçması gerektiğini vurgulayan kadın, Amerikan ve Rus tarafları arasında kalır. Kahramanımız, cinayetin gizemini çözdüğünü düşünürken, büyük bir yıkım geçirmiş şehirde hüküm süren yozlaşma ve entrikalarla boğuşmak zorunda kalacaktır.

Marlene Dietrich ile Ingrid Bergman’dan esintiler taşıyan muhteşem oyunculuğuyla Cate Blanchett’in yıldızlaştığı filmde, George Clooney ve Tobey Maguire gibi usta oyuncular da teatral’likten uzak bir performans sergilemişler. Film A.B.D.’de ticari bir başarı sağlayamadı. Karakterlerin oluşturulmasında gerekli özenin gösterilmediği ve anlatım biçimi ile ilgili sıkıntıları olduğu yönünde değerlendirmelere maruz kaldı. Amerikalı sinema eleştirmenlerince hakkı yenilen bu etkileyici film, neyse ki 57. Berlin Film Festivali’nde gerekli övgüyü kazandı.

Suha Çalkıvik