Suha ÇALKIVİK
(Bu yazı 5 Şubat 2007’de
BirGün
gazetesi’nde yayımlanmıştır)
Berlinale’de ‘Çağla’yan bir genç
Berlin Film Festivali (Berlinale) kapsamında
10-15 Şubat tarihleri arasında düzenlenen Berlinale Talent Campus (Berlinale Yetenek Kampusu) programında finale kalan üç
filmden Shanty Garden Town’ın
iki yönetmeninden biri, Fransa’da yaşayan yönetmen Çağla
Zencirci. Filmografisinde yer alan kısa film ya da belgesel filmlerde
sürekli ortak olarak imza attığı Fransız yönetmen Guillaume Giovanetti
ile bu projede de birlikte çalışmışlar. İkilinin
Berlin Today Award 2007
(Günümüzde Berlin Ödülü) için çektikleri 20 dakikalık
‘Shanty Garden Town’ın
yarışacağı diğer yapımlar, Andrew Friedman (ABD) ve Katarzyna Klimkiewicz’in (Polonya) yönettikleri ‘The
Great Border Battle’ ve de Rhoda Kawinga’nın
(Zambiya) ‘The
Woolen Hat’ adlı filmleri.
Dünyanın her köşesinden
oyuncu, tasarımcı, senarist ya da yönetmen 350 yeni sinemacı genç kimlik,
Berlin’de 6 gün boyunca yoğun bir etkileşim ve paylaşım ortamını soluyacaklar.
Berlin
Today
Award 2007
adlı ödül için Berlinale Talent Campus'un
bir yıl süren yarışması sırasında yapımcılardan Berlin üzerine kısa film
fikirleri geliştirmeleri istendi. Her yıl en iyi üç finalist konsept (fikir), bir komite tarafından belirleniyor ve Medienboard Berlin-Brandenburg ve
film endüstrisinin desteği ile bu projeler hayata geçiriliyor.
Shanty Garden Town, Berlin'de kamulaştırılarak (kiralanmak
üzere) tahsis edilmiş tipik bahçelerine şiirsel bir bakış sunuyor. Ankara’nın
çarpık endüstrileşme süreci karşısında Ankaralı bir çevre tasarımcısı
Almanya’nın başkentine özgü "Schrebergärten"
geleneğini incelemek için Berlin'e gider. Amacı, şehrin merkezinde öbeklenmiş bu
minicik bahçeleri inceleyerek, bu bahçelerin ne işe yaradığını, sahiplerinin
arzularını, düşlerinin ne olduğunu daha yakından öğrenmektir. Hem kendi şehri
Ankara’ya hem de küçük oğluna onlardan bir parça geri götürmektir. Hatta belki
de, Ankara'daki büyükannesinin hayâlini kurduğu “düşler bahçesi” gibi bir bahçeye sahip
olmak.
Yönetmen Çağla Zencirci
şu günlerde, Berlinale Talent
Campus öncesi katıldığı Clermont-Ferrand Film
Festivali’nden sorularımızı yanıtladı.
--------------------------------------
-Finale seçilen ‘Shanty Garden Town’ adlı projenizde ne yapmak istediniz?
Yarışmanın teması "Günümüzde
Berlin". Dünyanın birçok yerinde, Berlin deyince akla öncelikle duvar, savaş ve
punklar geliyor. Bu konular daha önce birçok kereler işlendiğinden, hatta yer
yer klişeleştirildiğinden, yine bu kente has olan ancak diğerleri kadar
çok işlenmemiş bir konuyu ele almak istedik. Bu anlamda
Schrebergarten'lerin, yani Berlin şehrinin yüzde otuzunu oluşturan bu
küçük bahçelerin, hem şehrin kendisini hem de
Berlinlileri daha yakından tanımak için doğru bir seçim olduğunu düşünüyoruz.
Berlin'i ve Berlinlileri bu bahçeler aracılığıyla incelerken, diğer yandan da bu
konuya yeni bir bakış acısı sunabilmek bizim için önemliydi. Bahçelere, her gün
onların önünden geçmeyen, bahçe sahiplerinin neden orada olduğunu bilmeyen, yani
onlara alışık olmayan bir gözün bakmasını istedik. Bu amaçla, Berlin'e ilk kez
gelen Ankaralı peyzaj mimarı Belemir Dalokay’ın,
Berlin'deki bahçeler üzerine düşüncelerini konu alan bir belgesel film çekmeye
karar verdik.
-Film
çalışmalarınız hep belgesel türü üzerinden mi sürecek?
Guillaume Giovanetti ile çektiğimiz ilk film bir belgeseldi, daha sonra belgesel projelerinin yanı sıra yavaş yavaş kurmaca film alanına da yöneldik. Bunun nedeni, belgesel ve kurmaca arasındaki çizginin aslında ne kadar ince olduğunu fark etmemiz oldu. Daha sonra çektiğimiz iki kurmaca film de çok büyük ölçüde belgesel ögeler taşıyor. Yani bir şekilde belgesel tarzından uzaklaşmak istemedik. Son filmimiz ShantyGardenTown ise belgesel film olmasına rağmen kurmaca ögeler taşıyan bir film oldu. Kısacası bu iki tarzı bir araya getirmekten oldukça büyük bir keyif alıyoruz. Şu anda Fransa'da bir Türk ve bir Uygur Türk’ünün karsılaşmasını konu alan orta metrajlı bir kurmaca film üzerine çalışıyoruz. Bir sonraki proje ise, Pakistan üzerine uzun metrajlı bir kurmaca film. Her iki film de büyük ölçüde belgesel ögeler içeriyor. Tüm kurmaca filmlerimizde, özellikle başrollerde profesyonel olmayan kişilerle çalışıyoruz. Örneğin, filmin konusu bir kasap olduğunda, filmin başrolünü gerçek hayatta kasaplık yapan bir kişi oynuyor. Bu da filmlerin belgesel yönünü ve özgünlüğünü destekliyor.
-Nasıl bir belgesel sinemacı bakışına
sahipsiniz?
Belgesel filmde, özellikle tanımadığımız yerler ve bilmediğimiz konular üzerine çekilen belgesel filmlerde, sinemacının bakış açısı seyircinin yorum alanını belirliyor. Bir odayı kapıdan başımızı uzatarak inceleyip yorumlamak, içerde olup tüm detayları inceleyerek yorumlamak veya sadece anahtar deliğinden gözetlemeye çalışmak: Belgesel film izlerken, bunlardan hangisinin kendisine sunulduğunu seyircinin fark etmesi mümkün değil. Sinemacının bakış açısına güvenmekten başka bir seçeneği yok belgesel seyircisinin. Oysa ki, bir bakış açısı sunmak aslında çok büyük bir sorumluluk ve de belgesel sinemacı olmak da öyle. Bu nedenle belgesel film olarak seçtiğimiz her konu ve kişiye mümkün olduğunca geniş bir açıdan bakıp elimizden geldiğince yakından inceleyerek, seyirciye ilettiğimiz bakış açısından mümkün olduğunca emin olmaya çalışıyoruz.
-Berlinale'de olmak neler hissettiriyor size?
Berlinale, dünyanın en büyük film festivallerinden birisi. Tabii ki filmimizin festivalin bir parçası olmasından çok gurur duyuyoruz. Genç yönetmenler olarak, işlediğimiz konulara yeni bir yaklaşım getirebildiğimizin kanıtı bizim için Berlinale.