GÜNEŞ ve AY
Bir zamanlar bu dünyada yaşlı bir adamla karısı yaşarlarmış. Bir gün yaşlı adam tarlasına giderken güneşle ayın tartıştıklarını görmüş. Güneş ve ay yaşlı adamın kendilerini seyrettiğini görünce ona demişler ki:
- “Merhaba dedecik. Söyle bize, sence kim daha iyi; güneş
mi yoksa ay mı? İkimizden hangisinin dünyanın en iyisi olduğunu
düşünüyorsun?”
- “Gündüzleri güneş, geceleri de aydır daha iyi olan.”
diye cevap vermiş yaşlı adam.
Hem güneş hem de ay bu cevaptan memnun olmuşlar ve yaşlı adama onlardan ne dilediğini sormuşlar.
- “Ne isterseniz onu verin bana. Ne verirseniz verin beni mutlu edersiniz.”
demiş yaşlı adam.
O zaman güneşle ay adama bir tavuk vermişler ve evine dönmeden önce tavuğa:
- “Tavuğum altın yumurtla!”
demesini, bunu duyan tavuğun altın yumurtlayacağını ve bunu, adam ne zaman isterse her seferinde yapacağını müjdelemişler.
Yaşlı adam evine dönerken,
- “Tavuğum altın yumurtla!”
demiş ve tavuk altın yumurtlamış. Adam evinden içeri mutlu girmiş ve karısına güzel haberi vermiş. Ertesi gün tavuk için bir kümes yaptırmak üzere bir usta çağırmış ve karısına ustaya birşey söylememesini tembihlemiş. Usta gelmiş ve kümesi yapmaya başlamış. Yaşlı kadın sırrı daha fazla saklayamayıp ustaya her şeyi bir bir anlatmış. Sonra tavuktan altın yumurtlamasını istemiş ve tavuk yumurtlamış.
Usta kurnaz bir adammış. Tavuğun altın yumurtladığını görür görmez bir tavuk satın alıp kümesin içine koymuş. Altın yumurtlayan tavuğu da kendisi almış.
Yaşlı adamla karısı kümesteki tavuğun altın yumurtlayan tavuk olduğunu zannedip onu beslemişler. Ustanın onu çaldığını nereden bilsinler! Birkaç gün geçince yaşlı adamın altına ihtiyacı doğmuş. Tavuğa gidip:
- “Tavuğum, altın yumurtla!”
demiş ama tavuk yumurtlamamış. Yaşlı adam o zaman olan biteni anlamış ve ustaya gidip tavuğunu geri istemiş.
- “Olan olmuş. Sen ve biz sırrı biliyoruz. Lütfen bana tavuğumu geri ver.
Yumurtladığı altınları aramızda paylaşırız.”
demiş.
Ama usta, yaşlı adama:
- “Seni görmedim, seni tanımıyorum. Bana söylediğin şeylerden birşey
anlamıyorum. Git buradan.”
diye cevap vermiş.
Zavallı yaşlı adam evine üzgün dönmüş. Sonra da çalışmak üzere tarlasına gitmeye karar vermiş.
Yolda yürürken güneşle ayın yeniden tartışmakta olduklarını görmüş. Yaşlı adamın kendilerine baktığını görünce güneşle ay atılmışlar.
- “Merhaba dedecik. Söyle bize hangisi daha fazla parlar; güneş mi yoksa
ay mı?”
- “Güneş gündüzleri, ay da geceleri daha fazla parlar.”
diye cevap vermiş yaşlı adam.
Bu cevap üzerine güneş de ay da çok sevinmişler ve yaşlı adamın onlardan ne istediğini sormuşlar.
- “Siz ne vermek isterseniz onu verin çocuklarım.”
demiş yaşlı adam.
O zaman yaşlı adama bir masa örtüsü vermişler ve demişler ki:
- “Evine dönmeden önce örtüyü aç; içinden yemek istediğin şey çıkacak.
Yalnız dikkat et: onu senden kimse almasın!”
- “Endişelenmeyin; artık ne yapmam gerektiğini biliyorum.”
demiş yaşlı adam.
Böylece yaşlı adam örtüyü almış. Yolda örtüyü açmış, örtünün içinden ne istediyse o çıkmış ve yaşlı adam karnını doyurmuş. Sonra evinden içeri mutlu girmiş ve karısına güzel haberi vermiş. Örtüyü beraberce açıp içinden çıkanları yemişler ve karınlarını doyurmuşlar.
Her gün böyle yapmışlar ve çok mutlu olmuşlar. Çünkü çalışmaya ihtiyaçları yokmuş. Ne yemek isterlerse örtünün içinden çıkıyormuş.
Bir gün yaşlı adam karısına demiş ki:
- “Kralı askerleriyle birlikte yemeğe davet edelim.”
- “İyi olur bey”, diye cevap vermiş kadın, “dediğin gibi yapalım ve kralın ne
kadar sevindiğini görelim.”
Yaşlı adam gitmiş ve kralı askerleriyle birlikte evine yemeğe davet etmiş. Kral bu davete şaşırmış ama yaşlıyı üzmemek için askerlerini alıp adamın evine gitmiş.
Kral eve vardığında yaşlı adam örtüyü açıp krala ne isterse onu yiyebileceğini söylemiş. Bütün o güzel yemeklerin ve yıllanmış şarapların masa örtüsünden çıkışı görülmeye değermiş.
Yemekten sonra kral yaşlı adama örtüyü nereden bulduğunu sormuş. Yaşlı adam güneşle ayın tembihini hatırlayıp krala birşey söylemek istememiş. Örtüyü tarlasında bulduğunu söylemiş. O zaman kral ona demiş ki:
- “Yaşlı adam; sen ve
karın böyle bir örtüyü ne yapacaksınız?
Siz altı üstü iki kişisiniz. Ben onu askerlerim için istiyorum.”
Yaşlı adam ve karısı itiraz edecek
olmuşlar ama kral onları dinlememiş ve örtüyü almış. Zavallı yaşlı adam çok ağlamış ama sonra tarlasına gidip
çalışmaya karar vermiş.
Yolda giderken güneşle ayın tekrar
tartıştıklarını görmüş. Yaşlı adamın
kendilerini seyrettiğini görünce güneşle ay demişler ki:
- “Merhaba
dedecik. Söyle bize, hangisi daha
güzeldir? Güneş
mi yoksa ay mı?”
- “Gündüzleri güneş,
geceleri ise aydır güzel olan.”
diye cevap vermiş yaşlı adam.
O zaman güneşle ay yaşlı adama bir sopa
vermişler ve demişler ki:
- “Hiçbir zaman bu
sopaya vurmamasını söyleme! Bunu sakın
unutma! ”
Yaşlı adam sopayı almış ve evinin yolunda
merak edip “sopa vurma!” deyivermiş.
Sopa da bunun üzerine ona vurmaya başlamış. Yaşlı adam ağlamış, yalvarmış ama sopa bir türlü durmamış. Aradan uzun saatler geçip sopa durunca
adamcağız evine geri dönmüş.
Sopa yardımıyla tavuğunu ve örtüsünü
nasıl geri alabileceğini düşünmüş.
Ustaya gidip demiş ki:
- “Tavuğumu bana geri
ver!”
- “Seni
tanımıyorum. Seni hiç görmedim.”
demiş usta.
O zaman yaşlı adam sopasına
- “Sopa ona vurma!”
demiş.
Sopa ustayı dövmeye başlamış ve usta öyle
korkmuş, öyle korkmuş ki yaşlı adama tavuğunu hemen geri vermiş. Adam tavuğu alıp evine götürmüş ve kümese
koymuş.
Sonra krala gidip ona demiş ki:
- “Kralım, örtü yeteri
kadar sizde kaldı, onu artık bana geri
verin.”
Kral cevap vermiş:
- “Seni askerlerime
öldürtmeden çabuk git buradan.”
O zaman yaşlı adam sopasına demiş ki:
- “Sopa, krala vurma!”
Sopa kralı öldüresiye dövmeye
başlamış. Kral da öyle korkmuş ki yaşlı
adama örtüsünü geri vermiş.
Yaşlı adam örtüyü alıp evine geri
dönmüş. Karısı ile birlikte mesut,
yiyip içmişler ve o zamandan beri de kimse onlara kötülük yapmamış.
c d