Tekirdağ Git Gel

22 July 2017

Uzun bir süredir bisiklet ile şehirler arası bir tur yapma düşüncem vardı. Ama günübirlik olmayan ve 45 km’den daha uzun süren bir yola çıkmamıştım. Kamp eşyalarını hazırlayarak sabah erkenden çıkıp gidebildiğim yere kadar giderim sonra da kamp atarım diye plan yaptım. Nereye kadar gidebileceğim konusunda bir fikrim yoktu. Sarıyer’den çıkarak kuzey sahilinden batıya gidip sonra da güneye inerek geriye dönmek cazip gelmişti. Sabah 5.30’da kalkıp ufak bir kahvaltı yaparak hızlı bir şekilde yola çıktım.

foto

Maslak Kampüsü içinden geçerek Kemerburgaz Caddesine çıktım. Hava serindi ve trafik yoktu. Buradan Kemerburgaz’a giderken yol üzerinde bir çok fabrika var ve köpek havlamaları hiç eksik olmuyor. Bazen önüne çıkıp yavaşlamana da sebep olabiliyorlar. Bunları bir şekilde atlatıp Göktürk’ten D020 yoluna çıkmak beni daha hızlandırır diye düşündüm. Emniyet şeridi gayet genişti ve eğim olarak çok zorlamayan bir yoldu. Yanlışlıkla Odayeri’ne sapıp 7 km yolu uzatmamı saymazsak hızım iyiydi. Burada 3. Köprü ile olan bağlantılar olduğu için yoldan karşı şeride geçmek zor olabiliyor. İhsaniye’ye vardığımda ise hava alanı inşaatı yüzünden yolun kapalı olduğunu gördüm. Arnavutköy’e uğramak bu yüzden de yolu biraz daha uzatmak zorunda kalmıştım. Tayakadın tabelalarını takip ederek Arnavutköy’den çıktım. Burada, yolun sonuna doğru ağaçlık bir alan var. Tam yokuşu çıkarken enerjimi boşa harcadığımı hissetmeye başladım. Arka lastiğe bakınca ise lastikte hava kalmadığını fark ettim. Daha 5 saat olmamıştı ki lastik patladı.

foto

Neyse ki yanımda tamir için gerekli ekipman vardı. Yolun kenarında lastiği değiştirip yola devam etmeye başladım. Buradan Durusu yönüne doğru saptım ve ne olur olmaz diye bulduğum ilk bisiklet tamircisinden yedek iç lastik aldım. Buradaki planım Durugöl’ün kuzey tarafındaki toprak yoldan ilerleyerek hem sahili görmek hem de eğimin düşük olmasından yararlanmaktı. Hatta emin olmak için Wikiloc’ tan daha önce buradan bisikletle geçen olmuş diye bakmıştım ve bir kaç rota vardı. İlk başlarda toprak yoldan gitmek sıkıntı vermiyordu ama yer yer karşıma çıkan kum zeminlerde kaymadan ilerlemek çok zordu. Bazı yerlerde yolun ortasına birikmiş çamurlu sulardan geçmek de ayrı bir dert olmuştu. Özellikle bir tanesi biraz derindi ve sudan çıktıktan sonra viteslerden gelen sesler baya korkutmuştu. Neyse ki bir sorun oluşturmadılar.

foto

Yol ayrımına geldiğimde yolun kapalı olduğunu gördüm. Haritaya baktığımda bir tane daha dönüş vardı. Büyük ihtimal orası açıktır diye ilerledim ama o da kapalıydı. Hatta bekçi kulübesi bile vardı. Ama içinde kimse yoktu. Yol bitmişti ve artık geri dönmem gerekiyordu. Karaburun’a inip Durusu’ya doğru ilerledim. D020′ ye çıkarak Batı’ya doğru ilerlemeye devam ettim. Baya bir zaman ve yol kaybım olmuştu. Daha da kötüsü bu yoldaki tırmanışlar diğer tarafa göre çok fazlaydı. Öğlen olmuştu ve güneş yakıyordu. Çatalca sapağına kadar emniyet şeridi vardı ama ondan sonraki yol gidiş-geliş şeklindeydi. Baya bir yorulmaya başlamıştım ve hala İstanbul sınırlarından çıkamamış olmam biraz moralimi bozmuştu. İhsaniye’nin oralarda bir yerlerde(bitmeyen bir yokuş vardı) dayanamayıp bisikletten indim ve elimle yokuşu çıkardım. Daha sonradan kabuslarıma girecek yokuşların habercisi niteliğindeydi. Yolun bundan sonraki kısmı çok dalgalıydı, bir iniş bir çıkış şeklinde Saray’a kadar devam etti. Ormanın içinden gitmek, yorgun olmasam daha fazla keyif verebilirdi. Nerede kamp yapsam diye kara kara düşünürken bu geceyi Özgürlerde geçirdim. Ertesi gün Nermin ve Özgür ile beraber 20 km’lik ufak bir bisiklet turu yaptık.

foto

Patlayan iç lastiği onarıp ertesi sabah biraz gecikmeli yola çıktım. Güneye yönelip D100’e çıktım. Buradan emniyet şeridini kullanarak Çorlu tarafına doğru ilerliyordum. Yol genişti ve diğer tarafa göre daha insancıl yokuşlar vardı. Silivri’ye doğru Marmara Denizi görülmeye başlamıştı. Büyükçekmece’ye kadar sahile yakın bir şekilde çok yokuş çıkmadan gidilebiliyor. Akşam saatlerinin yaklaşması ve D100’ün trafiğin artması yüzünden Büyükçekmece’nin iç taraflarına doğru gitmek daha rahat olur diye düşünmüştüm. Çünkü buralarda emniyet şeridi çok dar üstüne bir de yan yol bağlantıları yüzünden arabaların ortasında kalınabiliyor. Ama iç taraflar da hiç beklediğim gibi çıkmadı, özellikle Turgut Özal Bulvarının sonralarına doğru olan yokuşta bisikleti elimle bile zor çıkartabildim. Çok dolanmamak adına yine D100’e çıkmak zorunda kaldım. Neyse ki Avcılar sahile bağlanmam uzun sürmedi. Buradan sonra sahil yolunu kullanarak devam ettim. Fatih’e 22.30 civarlarında vardım. Burada ananemler oturuyordu. Daha fazla süremeyeceğim için bu geceyi onlarda geçirdim. Yorgunluğumu ertesi gün daha çok hissediyordum. Farkında olmadan baya yorulmuşum. Akşama doğru annemler ile aynı anda yola çıktım. Ben bisikletle onlar da toplu taşıma ile eve döneceklerdi. Eminönü’ne inip, Kadıköy’e vapurla geçtim.

foto

Buradan sahil yolunu kullanarak Pendik’e ulaştım. 2 saatlik bir sürüş ile onlardan 10 dakika sonra eve vardım. Bisiklet, İstanbul trafiğinde alternatif bir ulaşım aracı olabiliyor aslında sen yeter ki pedal çevir. Eve geldikten sonra ne kadar yol aldığımı hesaplayınca 4 günde yaklaşık 400 km’lik bir mesafe sürmüşüm(202+23+147+36). Şort giydiğim ve güneş kremi sürmediğim için bacaklarımın tek tarafı baya renk değiştirdi (güneş kremi önemli). Bileklerim, gidon tutmaktan baya yorulmuştu. Bir kaç gün anahtarla kapı açmakta, tırnak kesmekte ve mouse tutmakta bile zorlandım (bunun önlemi bileklere çok yüklenmeyip gidon ayarını en uygun şekilde yapmak galiba). Sonuç olarak değişik ve güzel bir deneyim olmuş oldu.

Category: Cycling