Olgunlar - Dilberdüzü - Zirve - Mezovit Çayırı - Serdar Geçidi - Buzul Gölleri - Çeymakçur Geçidi - Naletleme Geçidi - Döbe - Olgunlar
Sekiz senede üç kere deneyip her seferinde başka bir aksilik çıkması yüzünden bir türlü Kaçkar zirve çıkışını gerçekleştirememiştim. Bu sefer kararlıydım ve işimi şansa bırakmak istemiyordum. Aylar öncesinden koşu antremanlarına başlamış, iki kere Uludağ’a çıkıp inmiş, ve bu seyahate başladığımdan beri Pınargözü mağarasında 3 gece geçirip, Hasan Dağı’na, Aladağlar’a ve Erciyes’e çıkmıştım. Planımdaki son yer de Kaçkar’dı. Kendimi oldukça hazır hissediyordum. Kaçkar’larda hem zirve çıkışı hem de trans geçişi içeren 30 km’lik 3000 metre tırmanış içeren bir rota çizmiştim. İlk hedefim klasik rotadan zirveye çıkmaktı ve eğer zaman konusunda iyi bir durumda olursam da trans geçişi de içeren rotayı bitirmeyi istiyordum. Bu sefer oldukça hafif olacaktım, ne çadır, ne tulum, ne de bisiklet, sadece yemek ve su.
Tarih 14 Eylül 2024. Sivas’ta Aykut’u bırakıp Memo ile beraber Bayburt üzerinden Yusufeli ordan da Olgunlar’a geçmek üzere yola çıkmıştık. Her şey Bayburt’un içinden geçen yola girmemizle değişti. Memo da ben de daha önce Bayburt’a gitmediğimiz için Erzurum yolu yerine burayı seçmiştik. Bayburt ve Yusufeli arasındaki yol ilk başta inanılmaz güzel gelmişti çünkü manzara olarak baya iyiydi.
Sırtlardan vadilere 2000 metrelere kadar çıkıp ine ine inanılmaz bir manzara eşliğinde ilerliyordu. Ama bir türlü bitmek bilmedi ve biz Yusufeline vardığımızda hava kararmaya başlamıştı. Hızlıca bir alışveriş yapıp Olgunlar’a doğru çıkışa başladık. Olgunlar’a varıp derenin karşısındaki bir düzlüğü çadırı attık ve sucuk ekmek yiyerek karnımızı doyurduk.
Olgunlar:
Saat 22.00 civarıydı. Son bir kez hava durumuna baktık. Bir haftadır her gün hava durumuna bakıyordum ve havanın açık olduğu tek gün yarındı. Hala da öyleydi, yarın hava çok güzel duruyordu ancak akşama doğru yağış geliyor demesi de biraz tedirgin ediyordu. Erkenden kalkar hızlıca zirve yapar, olmazsa direkt ineriz diye içimden geçiriyordum ama planladığım rotayı da yapmak istiyordum bir yandan. Gece 3’e alarm kurup yatışa geçtik.
Dilberdüzü:
Gece 3. Uyandık ama biraz daha mı uyusak diyerek 4’e doğru anca kalkabildik. Yanımıza kişi başı 3000 kalori civarında yemek ve 3 litreye yakın su aldık. Kaçkarlarda bu kadar su taşımak biraz anlamsız gelebilir çünkü cidden her yerden su çıkıyordu ancak tedbirli olmaktan zarar gelmez. Zirve rotasına doğru ilerlemeye başladık. Dilberdüzüne vardığımızda gün doğumu çok güzel silüet yaratıyordu. Biraz foto çektik ve devam ettik.
Göl:
Geçen sene buradan itibaren kar kaplıydı, bata çıka çıkıyorduk diye anlatırken geçen sene yürüyüş rotasından nasıl saptığımızı da fark ettim. Kar olmayınca patika çok rahat fark ediliyordu. Göle ve sonrasında kapıya kadar hızlı hızlı ilerledik.
Kapıdan zirve:
İşte burdan sonrasını bilmiyordum. Kapıdan aşağı indik. Burdaki gölün yüzeyi buz tutmuştu. Zirve tam karşımızda duruyordu. Babaları takip ede ede ilerledik. Ama buralarda farklı farklı yerlerde bisürü baba var. Strava ve GPS’ten de bir yandan kontrol ediyordum rotadan çıkmadığımıza emin olmak için. Biraz erkenden yukarı çıktığımız için gereksiz bir tırmanış ve iniş yaptık. Strava’da bizim yaptığımız gibi geçen diğer insanlar sağolsun. En iyisi en çok gidilen yerden gitmeyi tercih etmek. Balkon denilen yere geldik ve açıkcası biraz korkutucuydu. Bir yandan da güneş baya iyi vurmaya başlamıştı halbuki daha sabah saatleriydi.
Biraz moral kaybı yaşayıp dinlenmek için oturduk. Bu sırada da Youtube’dan doğru yerden geçeceğimize emin olmak için video arıyordum ki sağolsun birisi tam da bu noktayı anlatan bi video koymuş. Rotanın en sıkıntılı yeri burası diyince ben biraz daha gaza geldim ve aslında çok da kolay bir şekilde o kısmı geçtim. Her şey mental.
Son çarşak hattı:
Sonra da Memo geldi ve artık zirveye kadar olan çarşak hattından başka bir şey kalmamıştı. Burada yabancı bir dağcıya rastladık ve saat 10’a gelirken zirveye varmıştık.
Zirveden güney:
Zirvede Kuzey rotasından gelmiş biri vardı. Ben iki saat buralardayım yemek yapıcam dedi. İki tane de somon ekmek getirmişti biraz şaşkın bir şekilde çok teşekkürler o kadar kalmayız dedik. Rüzgar yok hava açık her yer görünüyordu. Drone’unu çıkardı ve bizi de çekti. Sağolsun sonrasında fotoları da yolladı bize. Sonra aklıma bir fikir geldi. Kuzey taraftan çıkmak nasıl işaretler iyi mi diye sordum. İyi dedi. Acaba kuzeyden inip transı o şekilde mi yapsak diye düşünmeye başladım. Kuzey rotası güneye göre daha zordu ama buraya kadar geldiysek inişi de yaparız diye düşünüyordum. Memo’yu ikna edip (aslında pek de ikna etmeme gerek kalmadı) Kuzey rotasına girdik.
Benim için buradaki en büyük sıkıntı mentaldi. Çünkü yer yer bir anda uçurumun kenarına çıkıyorsunuz. Tuttuğum yer kopsa, ayağım kaysa gibi düşünceleri kafamdan atıp kendime güvenmem gerekiyordu. Neyse ki her yerde işaretler vardı ve doğru yerden ilerlediğimize hep emindik.
Kuzey rotasından iniş:
Kapı denen kısma kadar dikkatli bir şekilde ilerledik. Bir yerden sonra korkmaya bile alıştığımı fark ettim ya da korkmak anlamsız gelmeye başlamıştı. Asıl sıkıntı kapıdan sonra başlayacaktı benim için.
Kapıdan mezovit:
Rotada koşabilirim hayaliyle koşu ayakkabımı giymiştim lakin bilek kısmı açıktı. Kapıdan sonraki çarşak ise inanılmaz kötüydü ve durmadan bileğime çarpan taşlar deli etmeye başlamıştı. Bileğimin kanadığını görünce iyice sinirlenmiştim ve çarşağı seve seve inmeye devam ediyordum. İkimizde de birer baton vardı ve pek de iş yaptığını söyleyemeceyğim. Aladağlardaki çarşağı düşünüp iç geçiriyordum. Ne güzel koşabildiğim çarşak tipinden oturarak inmeye korktuğum çarşak tipine. Burası da bir şekilde bitti ve Mezovit çayırına ulaştık.
Soldan sağa kapı, küçük buzul, zirve, büyük buzul:
Büyük buzul:
Ve Memo’ya o şok eden haberi verdim. Dağın Kuzey tarafında kaldığımız için yeniden Güney tarafına geçmemiz lazım. Burada ufak laf atışmaları olsa da bir şekilde çözüldü ve şimdi geçmemiz gereken üç tane dağ geçidi önümüzde duruyordu. Bunlardan ilki Serdar Geçidi, ikincisi Çeymakcur üçüncüsü de destansı Naletleme Geçidi. Saat 15.00 olmuştu ve güneşin batmasına pek bir şey kalmamıştı. En azından güneş batmadan Naletlemeyi aşarsak gerisi çok kolay hep iniyoruz dedim ve ilk geçide doğru yola koyulduk.
Serdar Geçidi:
Çeymakçur Geçidine doğru:
Düşündüğümden hızlı çıkmıştık ve Buzul göllerinin olduğu yerin güzelliği inanılmaz bir motivasyon vermişti. Bu rotayı bitirebileceğimize olan inancım inanılmaz artmıştı. Sırasıyla göllerin yanından geçtik ve ikinci geçide vardık. Burada biraz iniş yapıp sonra son geçide doğru yükselicektik.
Göller Bölgesi:
Burası inanılmaz güzel bir hiking rotası be! Şuraya bak. Bir de güneş batışına yakın çok iyi görsel şölen oluyordu.
Çeymakçur Geçidi:
Çeymakçur Geçidinden Naletlemeye doğru:
Güneşin batmasına çok az kalmıştı ve önümüzde Naletleme geçidi vardı. Buradaki patika o kadar güzeldi ki Kuzey inişinde çektiğimiz çileden sonra ilaç gibi gelmişti. Tam güneş dağların ardından kaybolduğunda biz de Naletme geçidinin en yüksek noktasına ulaşmıştık. Burdan sonrasını her türlü gideriz.
Naletleme:
Ama Olgunlar’a da az buz yol yoktu burdan. Biraz koşturmaca biraz hızlı yürüyüş yapa yapa ilerliyorduk. Derin bir sessizlik çökmüştü. Hem yorgunluk hem de ne zaman bitecek yeter artık gibi düşünceler eşliğinde.
Bir yandan da şişkin ay etrafı aydınlatyıordu. Hala hava açıktı ve hava konusunda çok şanslı olduğumuz için çok sevinçliydim. 20.00 civarlarında Olgunlar’a vardık ve Strava’daki kayda baktığımda 30 km’ye ulaşmıştık. Böyle bir arazide ve 2700 metre tırmanış ile tek günde bu rotayı yapabildiğimize hala inanamıyordum. Son kısımlarda artık iyice topallamaya başlamıştım ve bileğimin ne durumda olduğuna bakmaya da korkuyordum. Ama bitmişti. Son.
Rota Linki: https://strava.app.link/hqL1dD52TNb
Category: Climbing