Cuma akşamı bir heves yolluk olarak cupcake yapmaya başladım. İşim bitince çantamı hazırladım ve sabah erken kalkabilmek için hemen uyudum. Ama yine de geç kaldım. Saat 7’de Aykut’un telefonuyla elim ayağıma dolaştı ve güneş kremi sürmeyi unutarak koşarak evden çıktım. Arabaya vardığımda Recep hariç herkes sigara içerek beni bekliyordu, sigaralar söndü, arabaya bindik ve yolculuk başladı. Her şey çok iyi gidiyordu, beşinci dakikaya kadar… Oğuzhan 2 hafta önce olduğu gibi çok sevdiği North Marmara Yolu’na Recep’i yeniden sürükledi. Recep için günün ilk darbesiydi bu, neyse ki U dönüşü yapamayacağımız netleşince durumu kabullenip yolumuza devam ettik.
Aykut çok neşeliydi bağırarak şarkılara eşlik ediyor, diğer arkadaşlarını da teşvik edip ortamı ısıtıyor fakat bir yanda da zorbalamayı ihmal etmiyordu. Bir markette durduk, yolumuz az kalmıştı. Açlığımızı yatıştırmak için çizi almak istedik ama sadece şakaya gülüp geçtik nedense kimse çizi sevmiyordu. Sonra gözüme hüptirik çarptı ve benim için günü kurtarmaya yetti. Tam bu sıralarda Aykut Recep’I sinirlendirmeye başlamıştı. Herkesi ona düşman edip eğleniyordu. Recep her zamanki gibi alttan alıyor, keyfini etkilemesine pek müsade etmiyordu. Ta ki 10 dakika sonra asphalt yolu bitirip, patikaya girmemize kadar… Zaten gerilmiş olan Recep Can’ın talimalarına uymayıp navigasyonundan kopamayan Aykut kitaptaki haritaya bakmayı reddediyordu. Recep duruma el koydu ve bizi gideceğimiz yere ulaştırdı neyse ki. Arabadan indik, 1 dakika yürüdük ve Aykut kitabı arabada bıraktığını itiriaf etti. Recep koşarak kutsal kitabı aldı ve onu koruma görevi artık benimdi. 5 6 dakikalık bir yütüyüşün ardında bir ağacın gölgesine kurulduk. Yemek yeme vaktiydi. Cupcakelerimi çıkardım fakat krem şantisi eriyip ekşimiş, keki kurumuştu. Kimse yemedi. Recep’in hamur işleri olmasa yine aç kalmıştık. Yemeğimizi yedik, tırmanmak için yola koyulduk tekrar. Tırmanmak için tepeye çıkmıştık fakat bizden önce oraya varan biri daha vardı: GÜNEŞ.
Sabah süremediğim güneş kreminin bedelini ödeyecektim. Sırayla rotaları tırmanmaya başladık fakat ikinci rotayı Recep’in yarıda bırakmasıyla Aykut’un zorba tarafının tekrar ortaya çıkması bir oldu. Yakan güneş ve gerilen sinirlerle birlikte daha fazla orada kalmamaya karar verdik ve dönüş yoluna koyulduk. Yolda yemek yeme kararı aldık fakat Köfteci Yusuf diyerek zaten yanmakta olan ateşi yellemiştik. Aykut’un otoban Burger Kralı teklifini anlayamayıp o dönüşü de kaçırmamızla birlikte artık Köfteci Yusuf’a gitmemiz kaçınılmazdı. Oğuzhan navigasyonu açtı, İznik’e doğru yöneldik. Bir oto yıkamanın önüne park ettik. Arabadan inmemizle Aykut’un Recep’e omuz atması bir oldu. Ben de Recep’in üzgün haline katlanamayıp intikamını almak için Aykut’a omuz atacaktım ki beni yola savurması ve ayakkabı bağcığıma takılmam bir oldu. Aykut’un zorbalık seviyesi artık şaka olmaktan çıkmış, kendisinin tek bir hata yapmaya bile hakkı kalmamıştı. Ya da biz öyle düşünüyorduk. Köfteci Yusuf’a girdik, Aykut son darbeyi vurarak Burger King’te bu paraya daha çok yeriz doyarız dedi ve garsonu da sinirlendirerek Köfteci Yusuf’tan ayrıldık. İznik Burger King’e yürürken, KFC olduğunu da gören Oğuzhan ve Aykut son kararlarını vermişlerdi. Recep’in sinirlenmeye dahi hali kalmamıştı. Güneşte yanmış omzumuz ve boynumuzun acısıyla, kırık kalplerimizle İstanbul’a döndük. Her şeye rağmen güzel bir geziydi.
Yazan: Şeydoli
Category: Climbing