Rota: Demirkazık – Pınarbaşı – Maden Vadisi – Karagöl – Çömce – Yıldız Gölü – MTA Tepesi – Yedigöller – Emler Zirvesi – Çelikbuyduran Geçidi – Sokullu – Demirkazık
2 senedir Kaçkarlara yaptığımız pek başarılı olmayan faaliyetlerden sonra daha sıkı bir hazırlık yapıp hedefi Aladağlara doğru çevirdik.
5 günlük yürüyüş boyunca yol üzerinde herhangi bir yerleşim yeri olmayacağı için olabildiğince optimum bir gram hesabı ile yemek listesi oluşturup 27 Haziran akşamı yola çıktık. Ertesi sabah Niğde’den son alışverişi yapıp Çamardı otobüsüne binerek Demirkazık Köyü sapağında indik. Yürüyüşe başlar başlamaz sıcak hava bezdirmeye başlamıştı. Demirkazık köyünde ufak bir mola verip Pınarbaşı köyüne doğru yürümeye devam ettik. Bu göreceğimiz son yerleşim yeri olacaktı. Daha sonra Maden Vadisine doğru olan toprak yolda ilerlemeye başladık. Yükselti gittikçe artıyor ve çantalar ağırlaşıyordu. Biraz ilerleyince bir çoban çadırı gördük ama kamp yapmayı plandığımız yer daha yüksekte kaldığı için uzaktan izlemekle yetindik.
Akşam saatlerine doğru başka bir çoban çadırı ile karşılaştık. Biraz yaklaşınca ise çoban köpekleri sinirli bakışlar eşliğinde üzerimize yürümeye başladı. Boyunlarındaki tasmadan çıkan çivi şeklindeki demirler ve köpeklerin bakışları korkutucuydu lakin çobanın ses etmesi ile birden uysallaşıp kendilerini sevdirmeye başladılar.
Yolculuğumuz bu kısmında çoban köpekleri, keçiler, koyunlar, kuzular (bazıları gerçekten çok çirkin meeliyordu) ve çoban ile beraber Maden Vadisinde ilerliyorduk. Bu geceyi biraz yüksekte bulunan çayırlarda geçireceklermiş. Biz de onlara yakın bir yerde bulunan su kaynağına çadırı kurup ilk yemeğimizi yapmaya başladık. İlk defa ocak kullanıyorduk ve sıcak yemek yemek yemek gerçekten iyi hissettiriyor. Yaklaşık 2200 metrede yanımızda koruyucu çoban köpekleri ile güvenli bir gece geçirdik ama gece yarısı çadırın hemen yanında bulunan köpeklerin ani havlamaları, uykudan bir anda sıçramamıza neden oluyordu. Sabah erkenden kalkıp lavaş arası kavurma eşliğinde yürüyüşe başladık. İlk önce Karagöl’e uğrayıp biraz dinlendik.
Yaklaşık 3000 metrelere çıkmıştık ve karşımıza eriyememiş kar kütleleri çıkmaya başlamıştı. Güneş her ne kadar tepede olsa da esen rüzgar üşütüyordu.
Bu alandan sonra yol traktör yolundan patikaya dönüşüyor. Bir tepe daha aşınca Çömce gölüne vardık. Manzara harikaydı. Esen rüzgardan dalgalanan yemyeşil çimler, arka planda karlı tepeler ve bulutlu bir gökyüzü.
Bir tepe daha aşınca ise patika büyük bir kar kütlesi ile kapandı. Malzeme eksikliği ve kayma korkusu bizi etrafında bulunan kayadan tutuna tutuna dolaştırmaya itti.
Biraz daha ilerleyince ise kamp yapacağımız Yıldız Gölüne vardık. Ben ilk başta burayı Çömçe Gölü sanmıştım bu yüzden fazla yol gidip yanlış yere kamp atmışız :D.
Hava çok rüzgarlıydı ve güneş pek ısıtamıyordu artık. Hatta rüzgar kuzenimin matını göle uçurmayı bile başardı. Gece durmadan esen rüzgar yüzünden uyumak çok zor bir hal almıştı. Sabaha doğru kalkıp yıldız pozlamak için dışarı çıkalım dedik ama hiç hayal ettiğimiz gibi bir hava yoktu.
Rüzgar donduruyordu. Yaklaşık 1,5 saat boyunca uzun pozlama denedik. Daha sonra bir şeyler yiyip erkenden yola koyulduk. Su doldurmak için dün akşam gürül gürül akan dereye geldiğimizde suyun akmadığını görmemiz bir an için çok büyük korkuya yol açtı. Gündüzleri eriyen buzullardan beslendiği için bu saatlerde hiç su akmıyormuş. Biraz daha aşağı taraflara inerek anca su doldurabildik. Bugün rotanın en zorlu çıkışlarından birini yapacaktık. Vadi boyunca yükselmeye başladık. Karşımıza sürekli kar kütleleri çıkıyordu ve etrafından dolaşmak bir hayli zaman kaybettirmeye başlamıştı. Biraz daha ilerleyince ise karşımıza etrafını dolaşmanın imkansız olduğu bir kar kütlesi geldi.
Artık yapacağımız tek şey ortadan yardırmaktı. Ayakkabının ucuyla sert bir şekilde vura vura yol açıp burayı da geçtik. Bundan sonraki diğer tüm yerleri de bu şekilde geçtik. Haziran ayında olduğumuz için daha tam eriyememişler ve sürekli karşımıza çıkıyorlardı. Daha sonra sırta çıkıp, MTA tepesine tırmanmaya başladık (Tepeye çıkmaya gerek kalmadan da yan tarafından geçilebileceğini çok geç fark ettik).
3500 metre civarındaki tepeden Yedigöller manzarası harika görünüyordu. Ama burayı çıkmak baya zorlamıştı bizi. Karşıda Emler ve Kızılkaya zirveleri görünüyordu, rüzgara rağmen hava güzeldi denebilir.
En azından sis ve yağmur yoktu, gideceğimiz yeri görebiliyorduk. Kaya kaya tepeden inip büyüklü küçüklü birçok gölü geçtik. Akşama doğru kamp yapacağımız Yedigöller’e vardık. Burada bizden başka bir çadır daha vardı. Biraz sevindirdi açıkcası. Makarna haşlayıp yatışa geçtik. Gece yıldız ve Samanyolu pozlamak için kalkmayı planladık.
Rüzgar hiç dinmedi ve çok delikli bir uyku çektik. Çadırın polü kırılmış az kalsın üzerimize yıkılıyordu. Gece uyku sersemiyken aklıma fotoğraf çekmemiz gerektiği geldi ve kuzenim Murat’ı kaldırdım. Tüm soğuga rağmen 1 saate yakın uğraşıp biraz uzun pozlama çektik.
Bir şeyler atıştırıp geri uyuduk. Sabah erkenden kalkıp diğer çadırdakilere selam vererek yürüyüşe başladık.
Bugün Emler Zirvesini(3723 mt.) deneyecektik ama sırtta bu kadar yükle çok zor olacağı için Çelikbuyduran geçidine geldiğimizde çantaları bir taşa bağlayıp devam etmeyi daha mantıklı bulduk. Yaklaşık 2 saatte çıkıp indik. Zirveden manzara çok güzeldi ama rüzgar insanın dengesini bozmak için çok çabalıyordu. Zirve defterinde bizim okuldaki dağcılık kulübünden arkadaşların notlarını görmek güzel bir tesadüf oldu. Biraz atıştırıp Sokullu Pınar kamp alanına doğru inişe geçtik. Buralarda bazı yerler baya dikti. Aşağı inerken iyi ki çıkışı bu vadi boyunca yapmamışız diye düşündük. Kamp alanına vardığımızda orada bulunan Gelincik Kayalarına da bir uğradık.
Rüzgarsız bir gece geçirmek çok rahatlattı. Ertesi sabah artan tüpü ve yemekleri burada bulunan mutfak çadırına bırakıp başladığımız yere geri döndük. Yaklaşık 60 kmlik rotayı başarmanın sevinci içinde otobüse binip merkeze doğru gittik. Geçtiğimiz 2 sene boyunca Kaçkarlarda yaşadığımız tüm olumsuzluklar bize güzel bir ders olmuştu açıkcası.
Fotoğraflar: Murat Ekmen
Category: Climbing