Aylar öncesinden beri kuzenimle beraber bir Doğu Karadeniz turu yapmayı planlıyorduk. Çadır ve diğer kamp malzemelerini almıştık. Hazırlıkları yapmıştık ve ne zaman gitsek daha uygun olur diye düşünüyorduk ilk defa böyle bir şey yapcağımız için ayrı bir heyecanımız vardı. Kuzenimin okul kayıtları tahmin ettiğimiz zamandan daha önceye alınınca apar topar yola çıkmamız gerektiğini anladık ve otobüs bileti bulmamız biraz sıkıntılı geçti. Gürcistan Batum’a giden bir otobüste 2 kişilik bir yer bulduk ve ertesi gün direkt yola çıktık. Muavinler Türkçe’yi tam bilmediği için anlaşmak biraz sıkıntılı olmuştu. 16 saatlik uzun bir yolculuk ardından Rize Ardeşen’e ulaştık. Marketten biraz erzak alıp yola koyulduk. Pazar ilçesi yerine Ardeşen’de indiğimiz için 2 farklı dolmuşa binmek zorunda kaldık. Yaklaşık 1,5 saat süren bir yolculuk ardından öğlene doğru Ayder yaylasına vardık.
Güzel bir atmosferi olmasına rağmen çok fazla otel yapılmış olması yayla özelliğinin kaybolmasına neden olmuş diyebilrim. Bu yüzden biraz hayal kırıklığına uğradık. Çok kalabalıktı ve resmen yaylanın ortasında trafik vardı.
Yaptığımız uzun yolculuk ardından çok yorulmuştuk ve uygun bulduğumuz bir noktaya çadırımızı kurduk. Ardından yoldan aldıklarımızda karnımızı doyurup etrafı biraz keşfe çıktık. Yorgun olduğumuz için pek bir yer gezemedik diyebilirim.
Akşama doğru kalabalık biraz olsun azaldı ve etrafı sis kapladı. Hava kararınca çok farklı bir atmosfer oluştu. Biraz dolanıp fotoğraf çektikten sonra yattık.
Sabah olduğunda Yukarı Kavrun yaylasına servislerin gittiğini öğrendik yoksa 10 km uzun bir yürüyüş bizi bekliyordu. Kahvaltıyı yaptıktan sonra yaklaşık 45 dakikada Yukarı Kavrun yaylasına ulaştık. Eteklerinde kar örtüsüyle Kaçkar Dağları tam karşımızda duruyordu.
Ayder’deki gibi bir hayal kırıklığı yaşamadık bu sefer. Hayvanlar etrafta otluyordu, otel diye bir şey yoktu sadece yayla evleri ve birkaç büfe vardı. Genelde zirve tırmanışı yapanların geçit yeriydi burası ama kamp yapmak için zirveye daha yakın noktalara ilerliyorlardı. Bizim zirveye çıkmak gibi bir amacımız yoktu ama daha yukarlarda Yedigöller diye adlandırılan göller olduğunu duyduğumuzda daha yukarı çıkmak istedik. Etrafa sorduğumuzda yakın olduğunu öğrendik ve 2 saatte çıkabilceğimizi söylediler. Öğlen 2’de yola koyulduk ve yürümeye başladık. Yanımıza harita almamıştık, pek sorun olacağını düşünmedik ama 2 saat sonunda hedefimize ulaşamadık. Ama yürümeye devam ettik.
Çok yorulmuştuk ve hala gölden iz yoktu. Son bir tepe daha tırmandık büyük bir umutla ama yine gölden bir iz yoktu.Toplam 4 saat yürüyüşün ardından çok yorulmuştuk saat 6 olmuştu. Karların yanına ulaşmıştık en azından ama hiç kimse yoktu ve biraz korktuk. Geri dönme kararı aldık. Dönüş yolunda sis çökmeye başladı.
Zaten bilgimiz yoktu ve ilk deneyimimizdi üstüne bir de sis çöktüğünü görünce baya telaş yaptık. Akşam oluyordu saat 6yı geçmişti yorgun olmamıza rağmen hızlı bir tempoda inişe devam ettik. En kötü ihtimal yanımızda çadırımız vardı.
Pek önümüzü göremesekte patikaları takip ederek 2 saatlik bir inişin ardından Yukarı Kavruna ulaşmayı başardık. Hava kararıyordu hafif bir yağmur vardı ve her yerimiz ıslanmıştı. Akşam ezanı okunurken yaylaya vardık ve hemen çadırımızı kurduk. Göle çıkma amacımıza ulaşamadık ama haritaya baktığımızda yanlış bir patikaya girip rotadan çıktığımızı farkettik. Harita almış olsaydık çok daha kısa bir yürüyüşle çıkabilceğimizi farketmiş olmamız biraz moralimi bozdu. Akşam yemeği yerken kollarım yanıyordu ve bacaklarım yorgunluktan acıyordu. Sabah erken saatlerde çıkmamız gerekirken tam güneş tepedeyken çıktığımız için güneş çok kötü yakmıştı. Yemekten sonra çadıra dönüp uyuduk. Ertesi sabah yine sis vardı ve çadırın içinden dışarı baktığımızda yavaş yavaş yaylaya geliyordu.
Birkaç saat ardından her yer sis oldu. Kuzenim fotoğraf çekmek için yaylayı dolaşmaya başladı. Yayla sakinleri yazları buraya geliyormuş ve genel olarak hayvancılık yapıyorlar. Kışın kar boyu direkleri aştığı için kimse kalmıyormuş. Yeşil yola karşı eylem yaparken televizyona çıkan Havva nineyi de görme fırsatımız oldu. Torunlarıyla oyun oynuyorlardı. Videoda torunları kaydırak şeklindeki bir taştan aşağı kayıyorlar.
Gün, etraftaki insanlarla muhabbetle geçti diyebilirim ve dün yaptığımız yürüyüş yüzünden hala yorgunluk vardı üzerimizde. Görmek istediğimiz başka yaylalar da vardı ama ertesi gün yola çıkmayı daha uygun bulduk. O gece en fazla 1 saat uyuyabildik. Kuzenim ve ben sabaha kustuk. Sabah zar zor toplanıp ilk gelen servise binmeye gittik ama servis doluydu. 1 saat kadar bekledik ve Çamlıhemşine gittik. Saat 1 de anca ulaşabildik. Hastaneye gidip muayene olduk. İçtiğimiz su yüzünden hasta olmuştuk ve bir serum taktılar. Derelerden akan suları içmek pek iyi fikir değilmiş. Hastaneden çıktığımızda saat 3 olmuştu ve çok halsizdik. O akşamı bir pansiyonda geçirmek zorunda kaldık. Banyo yapıp güzelce dinlendik. Pokut yaylasını, Huser yaylasını ve Sal yaylasını görmeyi planlıyorduk ama en yakını 12 km lik bir yürüyüş gerektiriyordu. Açıkcası göze alamadık. Oralara gidemeyince Artvine de gitme düşüncemizden vazgeçtik. Giresun’da annemin köyü vardı o gün Giresuna döndük.Özellikle Pokut yaylasını görmeyi çok istiyorduk ama gidemedik. Hedeflerimize ulaşamamıştık ama çok fazla deneyim elde ettiğimizi söyleyebilirim. Bu fotoğrafı biz çekmedik ama aşağıda Pokut yaylasını görebilirsiniz.
Ek olarak eğer Rizeye gitme düşünceniz varsa Pokut yaylası, Sal yaylası ,Huser yaylası, Çat kalesi, Elevit yaylası, Samistal yaylası ve Kaçkar zirve aklınızda bulunsun. Başka maceralarda görüşmek üzere.
Fotoğraflar: Murat Ekmen
Category: Climbing