Şiirler

Galip Usta

Tuhaf şeyler düşünmekle meşhurdur:
"Kaat helva yesem her gün" diye düşündü
                                               5 yaşında
"Mektebe gitsem" diye düşündü
                                               10 yaşında
"Babamın bıçakçı dükkanından
Akşam ezanından önce çıksan" diye düşündü
                                               11 yaşında
"Sarı iskarpinlerim olsa
Kızlar bana baksalar" diye düşündü
                                  15 yaşında
"Babam neden kapattı dükkanını?
Ve fabrika benzemiyor babamın dükkanına" diye düşündü
                                                                  16 yaşında
"Gündeliğim artar mı?" diye düşündü
                                   20 yaşında
"Babam ellisinde öldü
Ben de böyle tez mi öleceğim?" diye düşündü
                                               21 yaşında
"İşsiz kalırsam" diye düşündü
                        22 yaşında
"İşsiz kalırsam" diye düşündü
                        23 yaşında
"İşsiz kalırsam" diye düşündü
                        24 yaşında
Ve zaman zamana işsiz kalarak
"İşsiz kalırsam" diye düşündü
                        50 yaşına kadar
51 yaşında "ihtiyarladım" dedi
                 "babamdan bir yıl fazla yaşadım"
Şimdi 52 yaşındadır
İşsizdir.
Şimdi merdivenlerde durup
                  kaptırmış kafasını
                         düşüncelerin en tuhafına:
"Kaç yaşında öleceğim?
Ölürken üzerimde yorganım olacak mı?"
                          diye düşünüyor.

                                       Nazım Hikmet

Selim (Ölünün adı)

Yirmibeş kuruşa on dört saat dayanamadı
Elli kuruş ve on saat dedi.
Öteki işçiler de aynı fikirdeydiler
Derin, felsefi bir fikir değil elbet
Fakat tehlikeli bir fikir
Ve bundan dolayı Bulgarla Hikmet
            hemen polise ihbar ettiler bu fikri.
Derhal tevkifat yaptı polis.
Müdüriyete on kişi götürüldü:
              dört kadın, altı erkek (elebaşılar)
              ve Selim-komünist
Halbuki komünist değildi Selim
Düşünememişti Komünizmin ne olduğunu bile
O sadece 18 yaşındaydı
Ve yirmibeş kuruş yerine elli kuruş istiyordu
             ve ondört saat yerine on saat
Polis bu kanaatta değildi fakat.
Yatırdılar Selimi yere
Selim kalktığı zaman
         basamıyordu döşemelere
Yatırdılar selimi yere
Selim kaltığı zaman
         göremiyoru önünü artık.
Yatırdılar Selimi yere
         Selim kalktı ve yığıldı.
Selimin koltuklarına girip
         karanlık bir odaya götürdüler
Ve duvarda bir çiviye bağladılar saçlarından
O suretle ki
Döşemeye ancak parmaklarının ucu dokunuyordu.
Bir tramvay geçti sokaktan gıcırtılarla
Yakın bir yerde yarsı ezanı okunuyordu.
Çözdüler Selimi çividen
Yatırdılar Selimi yere
Ve Selim kalktığı zaman
        bir pencere gördü uzaktan
        çok uzaktan ama
        perdesiz karanlık bir pencere
Atıldı ona doğru
Camlar kırıldı şangırdayarak
İlkönce kayboldu bir insan başı
           sonra kayboldu iki ayak......

                                 Nazım Hikmet

On Sekiz Yaş

On sekiz yaşında yürek bir sapan taşı gibi fırlatılır
Ve kafamız omuzlarımız üstünde değil,
                                   nerelerde? nerdedir?
On sekiz yaşında hatırasız yatılır,
On sekiz yaşında pırıltılar ilerdedir,
Bir yanı deniz derya
                bir yanı yemyeşil ormanlık
Bir yanı gayya kuysu
                bir yanı bizimle başlayan dünya
Bir yanı günlük güneşlik
                bir yanı rüya
Bir yanında sırt üstü yat yıldızlara bak
                bir yanı dümdüz
                            göz alabildiğine koş.
Bir yanı tozluk dumanlık
                bir yanı bomboş
Habbeler kubbedir, pireler deve
                 bire bin katılır
On sekiz yaşında hatıralar düşünülmez
                       anlatılır.

                                 Nazım Hikmet

Şeyh Bedrettin Destanı

Hep bir ağızdan türkü söyleyip,
Hep beraber sulardan çekmek ağı
Demiri oya gibi işleyip hep beraber
Hep beraber sürebilmek için toprağı
Ballı incirleri hep beraber yiyebilmek
Yarin dudağından gayrı, her şeyde
                                     her yerde
                                     hep beraber
                                    diyebilmek
                                     için
Onbinler verdi sekiz binini

                                 Nazım Hikmet

Hapiste Yatacak Olana Bazı Öğütler

Dünyadan, memleketinden, insandan
                 umudun kesik değil diye
                 ipe çekilmeyip de
Atılırsan içeriye
                yatarsan on yıl, on beş yıl
                daha da yatacağından başka
"Sallansaydım ipin ucunda
                bir bayrak gibi keşke"
                                     demeyeceksin
Yaşamakta ayak direyeceksin
Belki bahtiyarlık değildir artık
Boynunun borcudur fakat
               düşmana inat
                bir gün fazla yaşamak
İçerde bir tarafınla yalnız kalabilirsin
               kuyunun dibindeki taş gibi
Fakat öbür tarafın
               dünyanın kalabalığına
               öyle karışmalı ki
                Sen ürpermelisin içerde
Dışardaki kırk günlük yerde yaprak kıpırdasa
İçerde mektup beklemek
yanık türküler söylemek bir de
Bir de gözünü tavana dikip sabahlamak
                 tatlıdır ama tehlikelidir
Tıraştan tıraşa yüzüne bak
Unut yaşını
Koru kendini bitten
                bir de bahar akşamlarından
Bir de ekmeği
       son lokmasına kadar yemeği
Bir de ağız dolusu gülmeyi unutma hiçbir zaman
Bir de kimbilir
Sevdiğin kadın seni sevmez olur
Ufak bir iş, deme
Yemyeşil bir dal kırılmış gibi gelir
               içerdeki adama
İçerde gülü, bahçeyi düşünmek fena
Dağları, deryayı düşünmek iyi.
Durup dinlenmeden okumayı yazmayı
Bir de dokumacılığı tavsiye ederim sana
Bir de ayna dökmeyi
Yani içerde on yıl, on beş yıl
              daha da fazlası hatta
              geçirilmez değil
              geçirilir
              Karamasın yeterki sol memenin altındaki cevahir!

                                      Nazım Hikmet

Angina Pektoris

Yarısı burdaysa kalbimin
            yarısı Çindedir, doktor.
Sarınehre doğru akan
            ordunun içindedir.
Sonra bir şafak vakti, doktor
Her şafak vakti kalbim
Yunanistanda kurşuna diziliyor.
Sonra bizim burada
Mahkumlar uykuya varıp, revirden el ayak çekilince
Kalbim çamlıcada bir harap konaktadır
             her gece doktor
Sonra şu on yıldan bu yana
Benim fakir milletime ikram edebildiğim
Bir tek elmam var elimde, doktor
Bir kırmızı elmam
             Kalbim
Ne aterio-skleroz, ne nikotin, ne hapis
İşte bu yüzden doktorcuğum, bu yüzden
Bende bu anjina pektoris
Bakıyorum geceye demirlerden
Ve iman tahtamın üstündeki baskıya rağmen
Kalbim en uzajk yıldızlarla birlikte çarpıyor.

                                      Nazım Hikmet

Yaşama Dair

Yaşamak şakaya gelmez
Büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
                  bir sincap gibi mesela
Yani yaşamanın dışında ve ötesinde
                  hiçbir şey beklemeden
Yani bütün işin gücün yaşamak olacak
Yaşamayı ciddiye alacaksın
Yani o derecede, öylesine ki,
Mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda
Yahut da kocaman gözlüklerin
          beyaz gömleğinle bir laboratuardasın
          insanlar için ölebileceksin,
Hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
Hem de hiçkimse seni buna zorlamamışken,
Hem de en güzel, en gerçek şeyin
          yaşamak olduğunu bildiğin halde,
Yani öylesine ciddiye alacaksın ki
                                 yaşamayı
Yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin
Hem de öyle çocuklara falan kalır diye
                                                   değil
Ölmekten korktuğun halde
                Ölüme inanmadığından.
Yani Yaşamak
               Ağır Bastığından.

                                      Nazım Hikmet

Memleketimden İnsan Manzaraları 1

Onlar ki, toprakta karınca
              suda balık
              havada kuş kadar çokturlar.
Korkak
     Cesur
         Cahil
            Hakim
                ve çocukturlar
Ve kahreden
       yaratan
            ki onlardır.
Destanımızda yanlız onların maceraları vardır.

Onlar ki, uyup hainin iğvasına
              sancaklarını elden yere düşürürler
Ve düşmanı meydanda koyup
              kaçarlar evlerine
Ve onlar ki, bir nice mürtede hançer üşürürler
Ve yeşil bir ağaç gibi gülen
Ve mevsimsiz ağlayan
Ve ana avrat küfreden ki onlardır,
Destanımızda yanlız onların maceraları vardır.

Demir
     Kömür
        Şeker
Ve kırmızı bakır
Ve mensucat
Ve bilcümle sanayi kollarının
Ve sevda
      ve zulüm
           ve hayat
Ve gökyüzü
      ve sahra
           ve mavi okyanus
Ve kederli nehir yollarının
Sürülmüş toprağın ve şehirlerin bahtı
         bir şafak vakti değişmiş olur
Bir şafak vakti karanlığın kenarından
Onlar ki ağır ve nasırlı ellerini
         toprağa basıp
                doğruldukları zaman.
En alim aynalara
En renkli şekilleri aksettiren onlardır.
Asırda onlar yendi
           onlar yenildi.

Çok sözler edildi onlara dair
Ve onlar için
    "Zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri yoktır." dendi....

                                                                Nazım HİKMET

Memleketimden İnsan Manzaraları 2

Dümende ve başaltında insanlar vardı ki,
Bunlar
      uzun eğri burunlu
Ve konuşmayı şehvetle seven insanlardı ki
Sırtı lacivert hamsilerin ve mısır ekmeğinin zaferi için
Hiç kimseden hiçbir şey beklemeksizin
Bir şarkı söyler gibi Ölebilirlerdi.

                                                                Nazım HİKMET

Memleketimden İnsan Manzaraları 3

Ve kadınlar
bizim kadınlarımız
korkunç ve mübarek elleri
           ince küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
           anamız
                avradımız
                     yarimiz.
Ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen
Ve soframızdaki yeri
           öküsümüzden sonra gelen
Ve dağlara kaçırıp, uğruna hapis yattığımız
Ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
Ve karasapana koşulan
VE ağıllarda
Işıltısında yere saplı bıçakların
oynak ağır kalçaları ve zilleriyle
bizim olan kadınlar
        Bizim kadınlarımız.

                                                                Nazım HİKMET

Memleketimden İnsan Manzaraları 4

Dörtnala gelip Uzak Asyadan
Akdenize bir kısrak başı gibi uzanan
                          bu memleket bizim

Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
Ve ipek bir halıya benzeyen toprak
                          bu cehennem, bu cennet bizim

Kapansın el kapıları bir daha açılmasın
yok edin insanın insana kulluğunu
                          bu davet bizim

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir Orman gibi kardeşçesine
                          bu hasret bizim

                                                                Nazım HİKMET

Davet

Bekliyorum
Öyle bir havada gel ki
Vazgeçkem mümkün olmasın

                               Orhan Veli Kanık

HELENE İçin

Ötesi yok şehre ulaşınca kederin yolu
Pişman bir el kapayacak kapısını ömrün,
Hatırlayacaksın beni gözlerin yaşla dolu,
Güzelliğin yanlız mısralarda kaldığı gün

Odanı dolduracak son mevsimin, son baharın
İsmini dinleyeceksin serin esen rüzgarda,
Duyacaksın ateş feryadını hatıraların
Akşam vakti söylenen aşıkane şarkılarda

Ve bilhassa parmaklığında dayandığın zaman
Ufku uzak şehirlere açılan balkonun
Günahların geçecek hafızanın arkasından
Günahların... Sonu gelmez kafilelerden uzun.

Öterken ağaçlarda kuşlar tahayyül içinde
Bakışlarında sukunun zehri dinleyeceksin
Türkü açılar şekillenecek yüne içinde
"Ah! Şairim bu akşam da geçmedi" diyeceksin

Ve ulaşacak bu son şehre kaderin yolu
Kapayacak piişman bir el kapısını ömrünün
Hatırlayacaksın beni gözlerin yaşla dolu
Güzelliğin yanlız şarkılarda kaldığı gün.

                               Orhan Veli Kanık

Yokuş

Öteki dünyada, akşam vakitleri
Fabrikamızın paydos saatinde
Bizi evlerimize götürecek olan yol
Böyle yokuş değilse eğer
Ölüm hiç de fena bir şey değil.

                               Orhan Veli Kanık

Meyhane

Madem ki sevmiyorum artık
O halde, her akşam
Onu düşünerek içtiğim
Meyhanenin önünden
Ne diye ğeçeyim?

                               Orhan Veli Kanık

İntihar

Kimse duymadan ölmeliyim
Ağzımın kenarında bir parça kan bulunmalı
Beni tanımıyanlar
"Mutlak birini seviyordu" demeliler.
Tanıyanlarsa "Zavallı demek,
Çok sefalet çekti"
Ama hakiki sebep bunlardan hiçbirisi olamamalı

                               Orhan Veli Kanık

İş olsun diye

Bütün güzel kadınlar zannettiler ki
Aşk üstüne yazdığım her şiir
Kendileri için yazılmıştır
Bense daima üzüntüsünü çektim
Onları iş olsun diye yazdığımı
Bilmenin....

                               Orhan Veli Kanık

Güzel Havalar

Beni bu güzel havalar mahvetti
Böyle havada istifa ettim
Evkaftaki memuriyetimden
Tütüne böyle havada alıştım
Böyle havada aşık oldum
Eve ekmekle, tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum
Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti
Beni bu güzel havalar mahvetti.

                               Orhan Veli Kanık

Anlatamıyorum

Ağlasam sesimi duyar mısınız
Mısralarımda
Dokunabilir misiniz
Gözyaşlarıma ellerinizle?

Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce

Bir yer var biliyorum
Her şeyi söylemek mümkün
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum
Anlatamıyorum.

                               Orhan Veli Kanık

Cımbızlı Dünya

Ne atom bombası
Ne Londra konferansı
Bir elinde cımbız
Bir elinde ayna
Umrunda mı Dünya!

                               Orhan Veli Kanık

Sere Serpe

Uzanıp yatıvermiş sere serpe
Entarisi sıyrılmış, hafiften
Kolunu kaldırmış koltuğu görünüyor
Bir eliyle de göğsünü tutmuş
İçinde kötülük yok biliyorum
Yok benimde yok ama...
Olmaz ki!
Böyle de yatılmaz ki!

                               Orhan Veli Kanık

Rahat

Şu kavga bir bitse dersin
Acıkmasam dersin
Yorulmasam dersin
Çişim gelmese dersin
Uykum gelmese dersin
Ölsem desene!

                               Orhan Veli Kanık

Aşk Resmi Geçidi

Hiçbirine bağlanmadım
Ona bağlandığım kadar
Sade kadın değil, insan
Ne kibarlık budalası
Ne malda mülkte gözü var
Hür olsak der
Eşit olsak der
İnsanları sevmesini bilir
Yaşamayı sevdiği kadar

                               Orhan Veli Kanık

Görece

Ah dersin elbet
Keşke hiç denemeseydim yaşamayı
Oysa 'Oh' demem gerekli
Çünkü kızarır ufuklar
Akşama doğru

Zaman cevheri
Tepeden topuğa kadar her an
Bilirsin nasıl okşar derini

Ama ellisini aşmamış kişi
Nereden bilecekki yaşamayı
Daha doğmamıştır belki

Güzelliğin çirkinliği mi daha güzel
Çirkinliğin güzelliği mi
Bilir misin sen?
Sen doğdun mu
Ben bilmem

Kaplumbağa nasıl da hızlı
Bebek emeklemeleri de öyle değil mi?
Hem sen şiir de yazıyormuşsun
Arada gizli gizli

Yetmez mi!

                             Subutay Hikmet

Ömür Törpüsü

Yaşamak istiyorum
Yaşamak istiyorsun
Yaşamak istiyor

Böyle şiir olmaz diyeceksin, biliyorum.
Ama böyle dünya olur mu?
Böyle barış olur mu?
Böyle hürriyet olur mu?
Böyle kardeşlik olur mu?
Biliyorum ki katlanıver diyeceksin
Ama böyle de yaşamak olur mu!

                              Metin ELOĞLU

Özlemlerim için

Ne zor bilir misin?
Teninin kokusunu bilmek
                           ama koklayamamak
Gözlerinin ışıltısını hatırlamak
                           ama onunla yaşayamamak
Tatlı gülüşünün yankısnı
                           duyamamak, konuşamamak
Ve ölesiye istemek
                           ama başını duvarlara vurup
                           vazgeçmek...

                               Devrim Yılmaz AKSIN

Düşle (Imagine)

Cennetin olmadığını düşle
Kolaydır eğer denersen
Cehennem yok altımızda
Üstümüzde yalnız
                        GÖKYÜZÜ
Tüm insanların
Bugün için yaşadığını düşle
Ülkelerin olmadığını düşle
O denli zor değil bu
Uğruna öldürecek ya da
                         ölecek bir şey yok.
Ve din de yok
Barış içinde yaşadığını düşle
Tüm insanların
Hayalci diyebilirsin bana
Oysa yanlız değilim ben
Bir gün sen de katılırsın
                         Umarım
Ve bütün olur dünya
İyiliğin olmadığını düşle
Merak ediyorum yapabilir misin?
Ne açlığa gerek olsun, ne açgözlülüğe
Kardeş olsun insanlar
Tüm insanların
Tüm dünyayı paylaştığını düşle.

                              John Lennon

MUZAFFER HALK

Yüreğim bu kavganın içinde
Kazanacak halkım
Bütün halklar kazanacak bir bir.
Bu acılar, ıslak bir mendil gibi
Kumlar arasından
Şehit duraklarından.
Süzülüp ortaya çıkaracak her şeyi,
Şanlı günler yakındır çünkü
Kinler susacak bir an
Ceza veren eller titremesin diye,
Günler tam dolsun diye,
Halk caddelerde.
Bir güzel, bir güçlü
Yerini alsın diye!
İşte benim günüm bu
İşte hoşgörürlüğüm
Başka sancağım yok benim!

                             Pablo NERUDA

Muazzez

Zonguldaktan gelir maden kömürü, kömürü
Allah genç kızlara versin ömürü
Döktür Döktür
Döktür Muazzez, döktür, döktür
Al yanaktan öptür, öptür
O da senin teyzey, teyzey
O da senin yengey, yengey
O da senin halay, halay
O da senin kocanay, kocanay
Amasyadan gelir arap urması, urması
Bartında da çıkar kızın yosması
Döktür Döktür
Döktür Muazzez, döktür, döktür
Al yanaktan öptür, öptür
O da senin teyzey, teyzey
O da senin yengey, yengey
O da senin halay, halay
O da senin kocanay, kocanay

                            Bartın Yöresi Halk Türküsü

Varna Türküsü

Şu Varna deli etti beni, divane etti.
      Domates, yeşil biber, kalkan tavası
      Radyoda ha uşaklar, Karadeniz havası
Rakı kadehte aslan sütü
Uy anason, uy anason kokusu
      Ahbapça, kardeşçe konuşulan dilim
      A be ıslak be ıslak be halim
Şu Varna deli etti beni, divane etti.

                                 Türkü 

Bir Kızılderili Masalından

Git dağın doruğuna çık,
Benim etimden olan çocuk,
Gökkuşağı Savaşçısı olmayı öğren.
Çünkü ancak sevgi ve sevinci başkalarına
yaymakla bu dünyada nefretin
yerine anlayış ve şevkat
getirilebilir, savaş ve yıkım son bulur.

Let the Sun Shine In

                                 Hair

The Man thinks
The Horse thinks
The Sheep thinks
The Cow thinks
The Dog thinks
But the fish doesn't think
Because the fish knows everything.

                              Arizona Dreams

Öpücük bir sevda sözüdür, kulaklar yerine dudaklara söylenen.
                               Cyrano De Bergerac

Herkesin kendi kendine
Gelin güvey olmaya hakkı vardır.

Sanat sadece akıl yoluyla güzellikler yaratma uğraşısı gibi kolay birşeydir.

Tembellik Anayasası
1. İnsanlar Yorgun doğar ve dinlenmek için yaşarlar.
2. Gündüz dinlen ki, gece rahat et.
3. Yarın yapabileceğin işi bugün yapma.
4. Dinlenen birini görürsen, otur ona yardım et.
5. Oturman mümkünse ayakta durma.
6. Çalışma isteği duyunca bir yere otur ve isteğinin geçmesini bekle.
7. Çalışan birini görürsen ona acı.
8. Çalışmak insanı yorar, TEMBELLİKTEN KİMSE ÖLMEMİŞTİR.